Tülay Hatimoğulları: Acilen İmralı kapılarını açın!

HEDEP Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, "Cezaevlerindeki açlık grevleri başka evreye girmeden İmralı kapılarını açın" dedi. İşgal saldırılarına değinen Tülay Hatimoğulları, "Rojava’da direnen Kürt halkı gibi Türkiye’de de direneceğiz" diye belirtti.

HEDEP Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Manisa’da katıldığı halk buluşmasında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

İzmir'de katledilen Deniz Poyraz'ı anarak konuşmasına başlayan Tülay Hatimoğulları'nın konuşmasının satır başları şöyle:

"Partimize kilit vurmak istediler, başaramadılar. Çünkü bizim partimiz dört duvardan oluşmaz, bir kapıdan ibaret değildir, bir tabela demek değildir. Bizim partimiz kadınlar demektir, gençler, işçiler, emekçiler, Kürtler, Aleviler demektir. Bu ülkede yaşayan bütün halklar ve inançlar demektir. Parti olarak siz değerli halkımızla birlikte dimdik ayakta kalmaya, partimizi yaşatmaya devam ediyoruz. Onlara da inat olarak diyoruz ki buradayız, halk burada, parti burada. Değerli halklarımız şimdi de partimizin kısa ismine takmışlar kafayı. Hakikaten büyük bir gururla ifade ediyorum HEDEP halkımızın çok benimsediği bir isim ve kısa zamanda benimsenen, sahiplenen ve halk tarafından bilinen bir isim oldu. Kısa ismimize kafayı taktılar. Yargıtay bize yazı yazdı ve kısa isminizi değiştirin dedi. Partimizin ismi kalacak ama kısa ismimizi değiştirmek zorunda kalacağız, bununla ilgili de bir tüzük kurultayı kararı aldık. Bu hafta sonu kısa ismimiz değişecek onu da kamuoyuyla paylaşacağız. Alfabede harfler bitti onlar ismimizi değiştirmeye çalıştıkça, partimiz hakkında kapatma davası açtıkça, kısa ismimize kafayı taktıkça biz kendimizi yeniden güçlenerek kuruyoruz. Ama alfabede isim bırakmadılar. Bizim adımız halktır, gençliktir, kadınlardır. Bunlar bizimle ilgili hiçbir şeyi değiştiremeyecekler. Bunu da pratikte deneyimliyoruz.

İMRALI TECRİDİ VE AÇLIK GREVLERİ

Üzerimizdeki baskılardan, Türkiye’nin nasıl antidemokratik bir şekilde yönetildiğinden söz etmek durumundayız. Bir yandan parti kapatılırken tıpkı '80 döneminin askeri cunta yönetimini aratmayan iktidar bir yandan bunları yaparken öte yandan cezaevlerini işkencehaneye çevirmiş durumda. Kürt halkı üzerinde yıllardır uygulamaya çalıştıkları çöktürme planının bir parçası olarak Sayın Öcalan üzerindeki tecrit devam ediyor. Şimdi cezaevlerinde İmralı’daki tecrit kaldırılsın ve Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğü sağlansın diye, Kürt sorunun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi için açlık grevi başlamış durumda. Şubat ayına kadar devam edeceğini açıkladıkları bu açlık grevinde daha farklı bir evreye girilmeden önce İmralı tecridinin ortadan kalkması ve Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi için bir an önce kapıların aralanmasını talep ediyoruz.

İŞGAL SALDIRILARI

Bizler bunun mücadelesini zaten yürüten bir partiyiz. Bu dönemde de bambaşka bir evreye girildiğini görüyoruz. Değerli arkadaşlar, bizlerin mücadelesi Kürt sorunu barışçıl, demokratik yöntemlerle çözülene dek, İmralı tecridi ortadan kalkana dek devam edecek. Bizler barış konusundaki ısrarımızdan asla vazgeçmeyeceğiz. Bizler, Rojava’da direnen Kürt halkı gibi Türkiye’de de direneceğiz. Tıpkı Rojava’da ödenen bedeller gibi burada da bedeller ödeniyor. Bugün, Rojava’ya bomba yağdıranlar, Filistin’in doğasına sahip çıkacağını zannediyorlar. Onlar yalancı gözyaşı döküyorlar. Bu iktidar AKP ve ortağı hepsi bu konuda gerçekten bir yalan makinası gibi çalışıyor. Onlar Filistinli çocuklara, mazlum Filistin halkına sahip çıkarken aynı saatlerde Meclis’te konuşma yaparken, mazlum Filistin halkı derken Rojava’da Kürt halkı, siviller üzerinde SİHA ve İHA’larla müdahalede bulunuyorlar, bombalar yağdırıyorlar. Bunu hiçbir vicdan kabul etmez. Bunu hiçbir insan hakkı, hukuku kabul etmez. Biz biliyoruz ki coğrafyamızın tarihsel olarak iki temel sorunu olan Kürt sorunu ve Filistin sorunu çözülene dek, coğrafyamız gün yüzü göremeyecek. O nedenle bizler diyoruz ki Kürt sorunu ve Filistin sorunu acil çözülmelidir. Acil bir ateşkes ilan edilmelidir. Halklar, çocuklar, kadınlar, gençler, siviller asla ölmemelidir. Biz parti olarak Ortadoğu barışının büyümesi için mücadelemize devam edeceğiz. Barış bizim tek çözümümüzdür. Coğrafyamızın tek çözümü barıştır.

SOMA KATLİAMI

Bugün Manisa’da bir kere daha şu acıyı yüreğimizin derinliklerinde hissediyoruz. Ben bu konuşmayı yaparken aklımdan Soma’da kaybettiğimiz 301 maden işçisi çıkmıyor. 301 maden işçisine ne yazık ki o maden mezar oldu. 21. Yüzyılda ne yazık ki yaşanmış en büyük maden katliamı. Geçtiğimiz günlerde Mehmet Ali Daday üzerine düşen kömür bloğu nedeniyle yaşamını yitirdi. Ben hem Mehmet Ali’yi hem de geçmişte yitirdiğimiz 301 canımızı saygıyla anıyorum. Erdoğan ne demişti 301 madenciyi yitirdiğimizde? Normal şartlarda derhal istifa etmeliydi. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir facianın yaşandığı bir yerde, doğrudan maden işletmelerinin ihmalinin olduğu bir yerde hükümet denetimsizliğinden dolayı derhal istifa etmelidir. İstifa bir yana “madencinin fıtratında ölüm vardır” diyecek kadar vicdanı çürümüş, bütün insani duygularını, bütün hak hukuk adalet duygusunu yitirmiş bir şekilde bunu söyledi. Biz şaşırmadık, Erdoğan bunları ilk kez söylemedi. Erdoğan’ın işçilere emekçilere karşı ortaya koyduğu bu tutum ilk değildi. Son da olmadı. Hatta danışmanı madencinin yakınını tekmeledi. O tekmeyi attığında “ayağım morardı” diyerek rapor alıp tekme attığı madencinin ailesine dava açacak kadar ahlaksız ve çürümüş bir davranış gösterdiler. Bu ülkede işçi sağlığı ve iş sağlığı yok, bunu denetleyen bir hükümet yok. Özelleştirmeler ile maden şirketlerine peşkeş çekilen işletmeler bir yandan işçinin kanı ve canı pahasına kar hırsının peşinde, öte yandan taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma ve güvencesizleştirme devam ediyor bu iktidar tarafından. Bu iktidar işçiden yana değil sermayeden yana bu iktidar, yoksuldan yana değil kandan beslenen bir iktidar olduğu için kandan beslenen sermayenin yanında olmayı tercih ediyor. İhmalleri bir tek burada mı görüyoruz? Hayır. Manisa bir tarım kenti. Çok sayıda tarım işçisinin burada olduğunu biliyoruz. Akdeniz ve Ege’deki tarımın bereketini çok iyi biliyoruz. Bu iktidar politikalarıyla tarımı bitirmekle kalmadı aynı zamanda tarım işçileri çok ağır bedeller ödüyor. Ağır iş koşullarında yaşıyorlar. İnsan yaşamına yakışmayan ucuz bir işgücüyle çalışıyorlar.

'BU DÜZENİ DEĞİŞTİRECEĞİZ'

Soma’da yitirdiğimiz madencileri asla unutmayacağız. Onların mücadelesi ve ödedikleri bedeller asla unutacağımız bir durum değildir, unutursak gerçekten yüreğimiz kurur. İşçi düşmanı AKP’ye karşı sermaye düzenine karşı burada yitirdiğimiz Somalı işçi kardeşlerimizin memleketinden söz veriyoruz; bu kar düzeni, bu kan düzeni ve emek hırsızı düzeni birlikte değiştireceğiz. Bizleri Kürt işçi ve Türk işçi diye bölmeye kalkanlara da en büyük cevabı biz vereceğiz. İster Kürt ister Türk ister Arap Ermeni hangi etnisiteye ait olursak olalım biz işçiyiz emekçiyiz emeğimiz aynı şekilde sömürülüyor. Onlar işçilerin yan yana gelip ortak bir eylem etkinlik ve grev yapmaması için burada da ırkçı duyguları devreye sokuyorlar. İşçileri Kürt ve Türk diyerek bölüyorlar. Buna asla izin vermeyeceğiz. Burada sözümüz olsun; emeğin kazandığı, hakkın kazandığı bir düzeni hep beraber sizlerle beraber kuracağız.

JES’lerle insanları göçertiyorlar, buna karşı direneceğiz.

'BELEDİYELERİMİZİ TEK TEK ALACAĞIZ'

Bizler, Türkiye’nin her yerinde özellikle, birinci ve ikinci çıktığımız yerlerde başta Kürdistan olmak üzere aday adaylık başvurularını açtık. Özellikle Kürdistan bölgesinde ve batıda kazandığımız bölgelerde ön seçim yapacağımızı sizlerle paylaştık. Ön seçimi sadece partimizin üyeleriyle yapmayacağız, o kentin bütün dinamikleriyle birlikte yapacağız. Bütün dinamikleriyle derken şunu kastediyorum: Demokratik kitle örgütleri, sivil toplum kuruluşları, yöre dernekleri, hak kuruluşları, insan hakları kuruluşları yani hepsinin bir arada olacağı kadın hareketinin, gençlik hareketinin, yaşam hakkı savunucularının içinde bulunacağı bir ön seçimi gerçekleştireceğiz hep beraber. Bir delege sistemi oluşacak ve bu sistem ile ilgili komisyonumuz aktif bir çalışma yürütüyor. Kürdistan’daki stratejimiz çok net. Kayyumlara karşı mücadelemizi en yüksek perdeden yürüteceğiz. Kayyumlardan belediyelerimizi tek tek alacağız.

Bizim Manisa’ya geliş programımız olan Türkiye ve Kürdistan genelinde eş başkanlar, MYK ve PM üyelerimizle beraber kongremizden sonra aldığımız kararı hayata geçirdiğimiz bir program. Biz Kürdistan’ı da Türkiye illerini de şu an Eş Genel Başkanımız, milletvekillerimiz, PM, MYK üyelerimizle her kenti dolaşmayı planlıyoruz. İnanın kayyım bölgelerine gittiğimiz zaman o belediyeleri o kayyımların nasıl bir işkencehane gibi çalıştırdıklarına tanıklık ettik. Yolları kazıyorlar, çamur ve toz toprak içinde bırakıyorlar. Kürt halkına reva gördükleri yönetim biçimi işte budur. Bir kere kayyım, seçme ve seçilme hakkını Kürt halkının elinden almak demektir. O zaman, sen kayyım atayarak, “Kürt halkı bu ülkenin asli yurttaşı değildir” diyorsun. Ama Kürt halkı ve bu bölgede yaşayan kadim halklar bu ülkenin asli yurttaşlarıdır, seçme ve seçilme hakkımızı elimizden almalarına izin vermeyeceğiz. Hırsız kayyumlar sadece belediyelerimizi çalmadı, belediyelerimizin kaynaklarını da çaldılar. Belediyelerin kaynaklarını sahte faturalarla ceplerine indirdiler, tıpkı Saray’da eğitim gördükleri hırsızlığın aynısını belediyelerde gerçekleştiriyorlar. Bunu asla kabul etmeyeceğiz. Onlara öyle bir tokat atacağız ki söke söke kayyumlardan alacağız belediyelerimizi ve sonuna kadar koruyacağız.

ADAY BELİRLEME SÜRECİ

Batıda ne yapacağız? Örneğin Manisa’da ne yapacağız sorusu partimize gönül veren bütün demokrasi güçleri tarafından merakla beklenen sorulardan birisi. Bizler batıdaki stratejimizi de elbette PM ile son halini karara bağlayacağız. Ama PM’mizin de yürüteceği çalışmalarla bizler batı ile ilgili nihai kararımızı bu ay içinde vereceğiz ve sonucunu kamuoyuyla paylaşacağız. Fakat batıda çok net olarak şunu söylüyoruz. Bizler 2019 stratejimizin elbette arkasındayız, savunuyoruz. Ama bu dönemde daha farklı bir yol haritası çizeceğimizi de kamuoyuna da deklare ettik. Nedir bu yol haritası? Bizler batıda en geniş kent uzlaşısını arayacağız. En geniş kent uzlaşısından kastımız, ön seçimlerde ön gördüğümüz formülün aynısı. Yani, demokratik kitle örgütleri, emek meslek örgütleri, hak örgütleri, kadın hareketi, bütük toplumsal dinamiklerle birlikte bizler kent uzlaşısı ile nasıl bir aday görmek istiyoruzu açığa çıkaracağız hep beraber.

Kadınlar, gençler ve engelliler adaylık başvuruları için bir adım daha öne gelin.

KADIN MÜCADELESİ

Değerli kadınlar bizler ne yazık ki binlerce yıllık ezilmişlik ve sömürü tarihinin yansımalarıyla bugün buralardayız. Ne yazık ki 5 bin yıllık ezilme ve sömürülme tarihine faşist yönetimler o ülkeleri yönettiği zaman üzerimizdeki ağır baskıların ne kadar arttığını hep birlikte yaşıyoruz. Bu ülkede AKP iktidarı genel seçimlerden sonra toplumsal kodları değiştirmek için harekete geçmiş durumda. Bunu da biz kadınlar üzerinden yapmaya çalışıyorlar. Biz kadınları başı örtülü ya da başı açık diye bölmeye çalışıyorlar. Oysa biz kadınlar kılık kıyafetimize kimsenin karışmasını istemiyoruz, istersek başımızı örteriz. Geleneklerimiz ve inancımız gereği başımızı örtüyorsak bu bizim siyasi tercihimiz değil kişisel ve inançsal tercihimizdir. Bizi buradan bölmeye çalışanlara karşı biz kadınlar dur diyeceğiz ve dur demeliyiz. Kadına yönelik şiddet sadece başı açık kadınlar üzerinde değil başörtülü kadınların, sadece muhalefete oy veren kadınların değil AKP’ye oy veren kadınların da haklarını tek tek ellerinden alıyor. İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasının sonuçları kadınları ayırmadan hepimiz üzerindeki şiddetin önünü açan bir uygulamaydı. Bunu asla kabul etmiyoruz. Başta Kürt kadınları olmak üzere bu ülkedeki Türkiye kadın hareketiyle birlikte bizler kadın kurtuluşu için büyük bedeller ödedik. Partimiz sadece Türkiye’yle değil, inanın Ortadoğu’ya ve dünyanın dört bir tarafına örnek olan eşbaşkanlık ve eşit temsiliyet sistemini hayata geçirmiş bir partidir. Bizler gücümüzü mücadeleden alıyoruz. Bizler gücümüzü bedel ödemiş kadınlardan alıyoruz. Sêvêler'den, Sakineler'den, Behice Boran'lardan alıyoruz. Bizler gücümüzü sizlerin ifade ettiği gibi Jîna Emini'lerden, Jin Jiyan Azadî diye haykıralardan alıyoruz."

HEDEP Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Manisa’da katıldığı halk buluşmasında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

İzmir'de katledilen Deniz Poyraz'ı anarak konuşmasına başlayan Tülay Hatimoğulları'nın konuşmasının satır başları şöyle:

"Partimize kilit vurmak istediler, başaramadılar. Çünkü bizim partimiz dört duvardan oluşmaz, bir kapıdan ibaret değildir, bir tabela demek değildir. Bizim partimiz kadınlar demektir, gençler, işçiler, emekçiler, Kürtler, Aleviler demektir. Bu ülkede yaşayan bütün halklar ve inançlar demektir. Parti olarak siz değerli halkımızla birlikte dimdik ayakta kalmaya, partimizi yaşatmaya devam ediyoruz. Onlara da inat olarak diyoruz ki buradayız, halk burada, parti burada. Değerli halklarımız şimdi de partimizin kısa ismine takmışlar kafayı. Hakikaten büyük bir gururla ifade ediyorum HEDEP halkımızın çok benimsediği bir isim ve kısa zamanda benimsenen, sahiplenen ve halk tarafından bilinen bir isim oldu. Kısa ismimize kafayı taktılar. Yargıtay bize yazı yazdı ve kısa isminizi değiştirin dedi. Partimizin ismi kalacak ama kısa ismimizi değiştirmek zorunda kalacağız, bununla ilgili de bir tüzük kurultayı kararı aldık. Bu hafta sonu kısa ismimiz değişecek onu da kamuoyuyla paylaşacağız. Alfabede harfler bitti onlar ismimizi değiştirmeye çalıştıkça, partimiz hakkında kapatma davası açtıkça, kısa ismimize kafayı taktıkça biz kendimizi yeniden güçlenerek kuruyoruz. Ama alfabede isim bırakmadılar. Bizim adımız halktır, gençliktir, kadınlardır. Bunlar bizimle ilgili hiçbir şeyi değiştiremeyecekler. Bunu da pratikte deneyimliyoruz.

İMRALI TECRİDİ VE AÇLIK GREVLERİ

Üzerimizdeki baskılardan, Türkiye’nin nasıl antidemokratik bir şekilde yönetildiğinden söz etmek durumundayız. Bir yandan parti kapatılırken tıpkı '80 döneminin askeri cunta yönetimini aratmayan iktidar bir yandan bunları yaparken öte yandan cezaevlerini işkencehaneye çevirmiş durumda. Kürt halkı üzerinde yıllardır uygulamaya çalıştıkları çöktürme planının bir parçası olarak Sayın Öcalan üzerindeki tecrit devam ediyor. Şimdi cezaevlerinde İmralı’daki tecrit kaldırılsın ve Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğü sağlansın diye, Kürt sorunun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi için açlık grevi başlamış durumda. Şubat ayına kadar devam edeceğini açıkladıkları bu açlık grevinde daha farklı bir evreye girilmeden önce İmralı tecridinin ortadan kalkması ve Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi için bir an önce kapıların aralanmasını talep ediyoruz.

İŞGAL SALDIRILARI

Bizler bunun mücadelesini zaten yürüten bir partiyiz. Bu dönemde de bambaşka bir evreye girildiğini görüyoruz. Değerli arkadaşlar, bizlerin mücadelesi Kürt sorunu barışçıl, demokratik yöntemlerle çözülene dek, İmralı tecridi ortadan kalkana dek devam edecek. Bizler barış konusundaki ısrarımızdan asla vazgeçmeyeceğiz. Bizler, Rojava’da direnen Kürt halkı gibi Türkiye’de de direneceğiz. Tıpkı Rojava’da ödenen bedeller gibi burada da bedeller ödeniyor. Bugün, Rojava’ya bomba yağdıranlar, Filistin’in doğasına sahip çıkacağını zannediyorlar. Onlar yalancı gözyaşı döküyorlar. Bu iktidar AKP ve ortağı hepsi bu konuda gerçekten bir yalan makinası gibi çalışıyor. Onlar Filistinli çocuklara, mazlum Filistin halkına sahip çıkarken aynı saatlerde Meclis’te konuşma yaparken, mazlum Filistin halkı derken Rojava’da Kürt halkı, siviller üzerinde SİHA ve İHA’larla müdahalede bulunuyorlar, bombalar yağdırıyorlar. Bunu hiçbir vicdan kabul etmez. Bunu hiçbir insan hakkı, hukuku kabul etmez. Biz biliyoruz ki coğrafyamızın tarihsel olarak iki temel sorunu olan Kürt sorunu ve Filistin sorunu çözülene dek, coğrafyamız gün yüzü göremeyecek. O nedenle bizler diyoruz ki Kürt sorunu ve Filistin sorunu acil çözülmelidir. Acil bir ateşkes ilan edilmelidir. Halklar, çocuklar, kadınlar, gençler, siviller asla ölmemelidir. Biz parti olarak Ortadoğu barışının büyümesi için mücadelemize devam edeceğiz. Barış bizim tek çözümümüzdür. Coğrafyamızın tek çözümü barıştır.

SOMA KATLİAMI

Bugün Manisa’da bir kere daha şu acıyı yüreğimizin derinliklerinde hissediyoruz. Ben bu konuşmayı yaparken aklımdan Soma’da kaybettiğimiz 301 maden işçisi çıkmıyor. 301 maden işçisine ne yazık ki o maden mezar oldu. 21. Yüzyılda ne yazık ki yaşanmış en büyük maden katliamı. Geçtiğimiz günlerde Mehmet Ali Daday üzerine düşen kömür bloğu nedeniyle yaşamını yitirdi. Ben hem Mehmet Ali’yi hem de geçmişte yitirdiğimiz 301 canımızı saygıyla anıyorum. Erdoğan ne demişti 301 madenciyi yitirdiğimizde? Normal şartlarda derhal istifa etmeliydi. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir facianın yaşandığı bir yerde, doğrudan maden işletmelerinin ihmalinin olduğu bir yerde hükümet denetimsizliğinden dolayı derhal istifa etmelidir. İstifa bir yana “madencinin fıtratında ölüm vardır” diyecek kadar vicdanı çürümüş, bütün insani duygularını, bütün hak hukuk adalet duygusunu yitirmiş bir şekilde bunu söyledi. Biz şaşırmadık, Erdoğan bunları ilk kez söylemedi. Erdoğan’ın işçilere emekçilere karşı ortaya koyduğu bu tutum ilk değildi. Son da olmadı. Hatta danışmanı madencinin yakınını tekmeledi. O tekmeyi attığında “ayağım morardı” diyerek rapor alıp tekme attığı madencinin ailesine dava açacak kadar ahlaksız ve çürümüş bir davranış gösterdiler. Bu ülkede işçi sağlığı ve iş sağlığı yok, bunu denetleyen bir hükümet yok. Özelleştirmeler ile maden şirketlerine peşkeş çekilen işletmeler bir yandan işçinin kanı ve canı pahasına kar hırsının peşinde, öte yandan taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma ve güvencesizleştirme devam ediyor bu iktidar tarafından. Bu iktidar işçiden yana değil sermayeden yana bu iktidar, yoksuldan yana değil kandan beslenen bir iktidar olduğu için kandan beslenen sermayenin yanında olmayı tercih ediyor. İhmalleri bir tek burada mı görüyoruz? Hayır. Manisa bir tarım kenti. Çok sayıda tarım işçisinin burada olduğunu biliyoruz. Akdeniz ve Ege’deki tarımın bereketini çok iyi biliyoruz. Bu iktidar politikalarıyla tarımı bitirmekle kalmadı aynı zamanda tarım işçileri çok ağır bedeller ödüyor. Ağır iş koşullarında yaşıyorlar. İnsan yaşamına yakışmayan ucuz bir işgücüyle çalışıyorlar.

'BU DÜZENİ DEĞİŞTİRECEĞİZ'

Soma’da yitirdiğimiz madencileri asla unutmayacağız. Onların mücadelesi ve ödedikleri bedeller asla unutacağımız bir durum değildir, unutursak gerçekten yüreğimiz kurur. İşçi düşmanı AKP’ye karşı sermaye düzenine karşı burada yitirdiğimiz Somalı işçi kardeşlerimizin memleketinden söz veriyoruz; bu kar düzeni, bu kan düzeni ve emek hırsızı düzeni birlikte değiştireceğiz. Bizleri Kürt işçi ve Türk işçi diye bölmeye kalkanlara da en büyük cevabı biz vereceğiz. İster Kürt ister Türk ister Arap Ermeni hangi etnisiteye ait olursak olalım biz işçiyiz emekçiyiz emeğimiz aynı şekilde sömürülüyor. Onlar işçilerin yan yana gelip ortak bir eylem etkinlik ve grev yapmaması için burada da ırkçı duyguları devreye sokuyorlar. İşçileri Kürt ve Türk diyerek bölüyorlar. Buna asla izin vermeyeceğiz. Burada sözümüz olsun; emeğin kazandığı, hakkın kazandığı bir düzeni hep beraber sizlerle beraber kuracağız.

JES’lerle insanları göçertiyorlar, buna karşı direneceğiz.

'BELEDİYELERİMİZİ TEK TEK ALACAĞIZ'

Bizler, Türkiye’nin her yerinde özellikle, birinci ve ikinci çıktığımız yerlerde başta Kürdistan olmak üzere aday adaylık başvurularını açtık. Özellikle Kürdistan bölgesinde ve batıda kazandığımız bölgelerde ön seçim yapacağımızı sizlerle paylaştık. Ön seçimi sadece partimizin üyeleriyle yapmayacağız, o kentin bütün dinamikleriyle birlikte yapacağız. Bütün dinamikleriyle derken şunu kastediyorum: Demokratik kitle örgütleri, sivil toplum kuruluşları, yöre dernekleri, hak kuruluşları, insan hakları kuruluşları yani hepsinin bir arada olacağı kadın hareketinin, gençlik hareketinin, yaşam hakkı savunucularının içinde bulunacağı bir ön seçimi gerçekleştireceğiz hep beraber. Bir delege sistemi oluşacak ve bu sistem ile ilgili komisyonumuz aktif bir çalışma yürütüyor. Kürdistan’daki stratejimiz çok net. Kayyumlara karşı mücadelemizi en yüksek perdeden yürüteceğiz. Kayyumlardan belediyelerimizi tek tek alacağız.

Bizim Manisa’ya geliş programımız olan Türkiye ve Kürdistan genelinde eş başkanlar, MYK ve PM üyelerimizle beraber kongremizden sonra aldığımız kararı hayata geçirdiğimiz bir program. Biz Kürdistan’ı da Türkiye illerini de şu an Eş Genel Başkanımız, milletvekillerimiz, PM, MYK üyelerimizle her kenti dolaşmayı planlıyoruz. İnanın kayyım bölgelerine gittiğimiz zaman o belediyeleri o kayyımların nasıl bir işkencehane gibi çalıştırdıklarına tanıklık ettik. Yolları kazıyorlar, çamur ve toz toprak içinde bırakıyorlar. Kürt halkına reva gördükleri yönetim biçimi işte budur. Bir kere kayyım, seçme ve seçilme hakkını Kürt halkının elinden almak demektir. O zaman, sen kayyım atayarak, “Kürt halkı bu ülkenin asli yurttaşı değildir” diyorsun. Ama Kürt halkı ve bu bölgede yaşayan kadim halklar bu ülkenin asli yurttaşlarıdır, seçme ve seçilme hakkımızı elimizden almalarına izin vermeyeceğiz. Hırsız kayyumlar sadece belediyelerimizi çalmadı, belediyelerimizin kaynaklarını da çaldılar. Belediyelerin kaynaklarını sahte faturalarla ceplerine indirdiler, tıpkı Saray’da eğitim gördükleri hırsızlığın aynısını belediyelerde gerçekleştiriyorlar. Bunu asla kabul etmeyeceğiz. Onlara öyle bir tokat atacağız ki söke söke kayyumlardan alacağız belediyelerimizi ve sonuna kadar koruyacağız.

ADAY BELİRLEME SÜRECİ

Batıda ne yapacağız? Örneğin Manisa’da ne yapacağız sorusu partimize gönül veren bütün demokrasi güçleri tarafından merakla beklenen sorulardan birisi. Bizler batıdaki stratejimizi de elbette PM ile son halini karara bağlayacağız. Ama PM’mizin de yürüteceği çalışmalarla bizler batı ile ilgili nihai kararımızı bu ay içinde vereceğiz ve sonucunu kamuoyuyla paylaşacağız. Fakat batıda çok net olarak şunu söylüyoruz. Bizler 2019 stratejimizin elbette arkasındayız, savunuyoruz. Ama bu dönemde daha farklı bir yol haritası çizeceğimizi de kamuoyuna da deklare ettik. Nedir bu yol haritası? Bizler batıda en geniş kent uzlaşısını arayacağız. En geniş kent uzlaşısından kastımız, ön seçimlerde ön gördüğümüz formülün aynısı. Yani, demokratik kitle örgütleri, emek meslek örgütleri, hak örgütleri, kadın hareketi, bütük toplumsal dinamiklerle birlikte bizler kent uzlaşısı ile nasıl bir aday görmek istiyoruzu açığa çıkaracağız hep beraber.

Kadınlar, gençler ve engelliler adaylık başvuruları için bir adım daha öne gelin.

KADIN MÜCADELESİ

Değerli kadınlar bizler ne yazık ki binlerce yıllık ezilmişlik ve sömürü tarihinin yansımalarıyla bugün buralardayız. Ne yazık ki 5 bin yıllık ezilme ve sömürülme tarihine faşist yönetimler o ülkeleri yönettiği zaman üzerimizdeki ağır baskıların ne kadar arttığını hep birlikte yaşıyoruz. Bu ülkede AKP iktidarı genel seçimlerden sonra toplumsal kodları değiştirmek için harekete geçmiş durumda. Bunu da biz kadınlar üzerinden yapmaya çalışıyorlar. Biz kadınları başı örtülü ya da başı açık diye bölmeye çalışıyorlar. Oysa biz kadınlar kılık kıyafetimize kimsenin karışmasını istemiyoruz, istersek başımızı örteriz. Geleneklerimiz ve inancımız gereği başımızı örtüyorsak bu bizim siyasi tercihimiz değil kişisel ve inançsal tercihimizdir. Bizi buradan bölmeye çalışanlara karşı biz kadınlar dur diyeceğiz ve dur demeliyiz. Kadına yönelik şiddet sadece başı açık kadınlar üzerinde değil başörtülü kadınların, sadece muhalefete oy veren kadınların değil AKP’ye oy veren kadınların da haklarını tek tek ellerinden alıyor. İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasının sonuçları kadınları ayırmadan hepimiz üzerindeki şiddetin önünü açan bir uygulamaydı. Bunu asla kabul etmiyoruz. Başta Kürt kadınları olmak üzere bu ülkedeki Türkiye kadın hareketiyle birlikte bizler kadın kurtuluşu için büyük bedeller ödedik. Partimiz sadece Türkiye’yle değil, inanın Ortadoğu’ya ve dünyanın dört bir tarafına örnek olan eşbaşkanlık ve eşit temsiliyet sistemini hayata geçirmiş bir partidir. Bizler gücümüzü mücadeleden alıyoruz. Bizler gücümüzü bedel ödemiş kadınlardan alıyoruz. Sêvêler'den, Sakineler'den, Behice Boran'lardan alıyoruz. Bizler gücümüzü sizlerin ifade ettiği gibi Jîna Emini'lerden, Jin Jiyan Azadî diye haykıralardan alıyoruz."