EKMEK VE ADALET KAMPANYASI
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, "Ekmek ve Adalet" kampanyası kapsamında Agirî'nin Bazîd (Doğubayazıt) ilçesinde bulunan bir düğün salonunda halk buluşması gerçekleştirdi. Buluşmaya milletvekilleri, belediye eşbaşkanlarının yanı sıra çok sayıda kişi katıldı.
Sabah saatlerinde düğündeki müzisyenler ve yöresel elbise giydikleri için gözaltına alınmasına tepki gösteren Tülay Hatimoğulları, “Bu operasyon öyle sıradan bildik evler basılarak yapılmamış, evlerinde adres olduğu halde yan komşuların kapılarını çala çala adeta mahalleyi taciz edercesine bir operasyondur. Biz bu hikayeleri 90’lı yıllarda çok gördük. Kürtçe ve Arapça müzik yüzünden basılan düğünler, damadın ve ailelerin gözaltına alınmasına tanıklık etti. Şimdi bu iktidar Kürt sorununda barışçıl ve demokratik çözüm dedikçe düğünleri basacak kadar, geleneksel kıyafetlerimizi gerekçe gösterecek kadar aklını yitirmiş ve 90’lı yılların o karanlık günleri daha da derin dehlizlerine bu ülkeyi Kürt halkını oralara mahkum etmeyi hedefliyor” dedi.
‘SİZ BASKI KURDUKÇA KÜRT HALKI DAHA DA ÖRGÜTLENDİ’
Emek ve Adalet kampanyalarının başlattığı yerden onlara şu mesajı verdiklerini söyleyen Tülay Hatimoğulları, “Bugün Kürt ne Türkiye ne Irak ne Suriye ne de İran’daki Kürt halkına yani dört parça Kurdistan’a müdahale edemediniz, halkların örgütlülüğünün önüne geçemediniz. Siz baskı kurdukça Kürt halkı daha çok örgütlendi, demokratik siyasette ısrarını devam ettirdi. Bir kez daha Bazîd’den bütün Türkiye’ye özellikle iktidara mesajımızı veriyoruz. Bizleri ne gözaltılar ne tutuklamalar ne zindanlar ne işkenceler hiçbir şey bugüne kadar yıldırmadıysa bugünden sonra da yıldırmayacak. Gözaltındaki arkadaşlarımız derhal serbest bırakılsın. Bu etkinliklerimizi sabote etmek için yapılan bu operasyonlar durdurulsun, bizler mücadeleye devam edeceğiz. Hiçbir güç bizi bundan alıkoyamaz” diye konuştu.
‘ÜLKENİN BÜTÜN EZİLENLERİYLE BULUŞACAĞIZ’
Tülay Hatimoğulları, “Bugün Ağrı Dağının mağrur eteklerindeyiz. Bizler Ahmedê Xanî’nin memleketindeyiz. Direnen Kürt halkıyla birlikte bugün Bazîd’te ekmek ve adalet kampanyamızı daha geliştirmek üzere bir aradayız. Gerek Kurdistan'da gerek Türkiye’de yoksulluğun işsizliğin hayat pahalılığının açlığın bu kadar derinleştiği bu dönemde değerli halklarımız işçiler ve emekçilerle buluşmalar gerçekleştireceğiz. Yazın sıcağının bizi engellemesine müsaade etmeden Çukurova’ya, Ege’ye, Marmara’ya da gideceğiz, Kurdistan'ın diğer kentlerine de gideceğiz. Üreticilerle, çiftçilere, esnafla, yoksul kadınlar ve gençlerle buluşacağız. Kağıt toplayıcıları ile buluşacağız, emeklilerle, ataması yapılmayan öğretmenlerle ezcümle bu ülkenin bütün ezilenleri sömürülenleriyle buluşacağız” dedi.
‘İKTİDARIN İMF’SİZ IMF POLİTİKLARI’
Türkiye'de yaklaşık 50 milyonun açlık ve yoksulluk sınırında yaşadığına dikkat çeken Tülay Hatimoğulları konuşmasını şöyle sürdürdü: “16 milyon emekli 10 bin TL'lik maaşa mahkum edilmişti. 2 bin 500 TL zam yapıldı. İktidar bunu ne kadar şatafatlı anlattı, izlediniz. Sanki yedi ceddine yetecek bir para verdiler. Oysa verdiği 2 bin 500 TL. Düşün ki insan kirada oturuyorsa, elektrik su faturası ödüyorsa nasıl geçin. Biz bunu o iktidara çok soruyoruz, Bazîd’teki Ağrıdaki emekliler adına da soruyoruz. Siz insanlarla alay mı ediyorsunuz. 2 bin 500 TL’lik zam ile emekçiyi, emekliyi kurtardığınızı mı zannediyorsunuz. Emekliye büyük bir lütufta bulunduklarını zannediyorlar. Temmuz ayında asgari ücrete zam yapılması gerekiyordu ama yapmadılar. Niye? Tasarruf adı altına asgari ücrete zam yapılmadı. Asgari ücretin 17 bin TL olduğunu biliyoruz, bunun bir insanı geçindiremeyeceğini çok çok iyi biliyoruz. Bu para insanların faturalarına yatırmasına yetmez. Düşünün ki bir asgari ücretli 2 çocuğunu okula gönderiyor, gönderebilir mi? Çocuğunun beslenme çantasına bir süt bir parça kek koyabilir mi? Koyamaz. Ama onlar bizleri böyle bir ücretle yaşamaya mahkum ediyorlar. Bakın bunları tasarruf paketi adı altında bir genelge yayınladılar. Cumhurbaşkanı, maliye bakanı tasarrufa gideceğiz dedi. Bu ülkede IMF’siz IMF politikaları, kemer sıkma politikaları uyguluyorlar. Gidin zenginden tasarruf edin, zenginden vergi alın. Yok onu yapmıyorlar. Sizler gibi esnaftan, yurttaştan oradan buradan alıyorlar ama saraydan asla tasarruf yok.
ÖRTÜLÜ ÖDENEKLE KARANLIK İŞLER ÇEVİRİYORLAR
Saray sadece son 5 ayda 5 milyar lirayı örtülü ödenekten kullanıyor. Örtülü ödenekle karanlık işler çeviriyorlar. Muhtemelen ÖSO’ya maaş ödüyorlar. Afrin’de Türkiye'nin Suriye ile görüşmek istiyoruz sözlerine sinirlenip Türk bayrağını Efrîn’de yakan o çeteler yok mu, işte o çetelere bu örtülü ödenekten kuvvetle muhtemel onlara da tutuyorlar. Örtülü ödeneklerden kendi adamlarına, kendi yandaşlarına kendi çocuklarına sınırın diğer yanında başka ülkelerde gelecek sağlıyorlar. Ve bunlar bizleri tasarrufa mahkum ediyorlar. Özellikle belediyeler üzerindeki tasarrufların ne hikmetse bu dönemde akıllarına geliyor. Çünkü bugün belediyelerin çoğunluğu artık AKP’nin ve küçük ortağı MHP'nin elinde değil. O zaman nasıl biz muhalefet partilerinin belediyelerinin kaynaklarını azaltabiliriz nasıl onların halka hizmet etmesinin önüne geçebiliriz diye bu tasarruf paketinde yine belediyeleri katmışlar ve belediyelerin elini kolunu buradan bağlamaya çalışıyorlar. Şunu çok iyi bilsinler ki belediyelerimiz başkanlarımız, eş başkanlarımız, meclis üyelerimiz dişleriyle tırnaklarıyla kazıyarak halkımızın onları layık gördüğü bu makamın hakikaten halkın yönetimine ve hizmetine sunulması için katkılarını, emeklerini vermekten asla geri durmayacak. Belediyelerimiz bir biçimiyle kaynaklarını sağlayacak, bir biçimiyle mutlaka ama mutlaka halkın hizmetine belediyelerin olanaklarını zorlayarak çok fazla hizmete ihtiyacımız olan bir kentten konuşuyorum, ağrıdan konuşuyorum. Belediyeciliğin yüz karasının yapıldığı geçmiş dönem için bir kentten konuşuyorum ve inanıyorum ki DEM Parti belediyeleri bütün bu tasarruf paketlerine rağmen en iyi şekilde emek harcayacak ve halkımızın, kentimizin ihtiyaçlarını karşılayacak.
‘HALKI YOKSULLAŞTIMAK AMAÇLANIYOR’
AKP iktidara gelmeden önce Türkiye tarım ihracatında bütün dünyada ilk 9 ülke arasındaydı. Ama şimdi baktığımızda Türkiye buğdayı da pamuğu da ve bunların ürünleri olan tekstildi, kumaştı, iplikti her şeyi ithal eder duruma geldi. Bir helal akreditasyon getirdi AKP parlamentodan böyle bir karar çıkardılar. İnanın o helal akreditasyonda dışardan gelen et bizim dini değerlerimize uygun mudur diye test edeceklerdi ama bunu yapacaklarına sadece İskenderun Limanı’ndan bir örnek vereceğim. Oraya getirdikleri gemilerle limana gelen angusların yaydıkları kokular mahallelere kadar ulaştı ve orada ölü hayvanlar günlerce bekletildi. İskenderun halkı ayağa kalktı, isyan etti. İşte bunlar bizi buna mahkum ediyor. Oysa Ağrı’da hayvancılık desteklenirse az mı üretim olur? Kürdistan'ın dört bir tarafında bu kadar güzel meralar varken hayvancılığı niye bitirdiniz? Çünkü amaç halkı yoksullaştırmak, amaç Türkiye halklarını yoksullaştırmak. Tarımı bitirdiler, kota getirerek bitirdiler, desteklemeyerek bitirdiler, teşvik vermeyerek bitirdiler, mazota zam yaparak bitirdiler, elektriğe zam yaparak bitirdiler. Biz buradan DEM Parti olarak inanın en çok ilgilendiğimiz konulardan birisi tarım politikalarıdır. Çünkü Türkiye’de Kürdistan’da yoksullukla mücadele etmenin en önemli yolu tarımı yeniden canlandırmak ve tarımı güçlü bir biçimde Türkiye’de ve Kurdistan’da tarım üretiminin sağlanması için gerekli olan politikaları izlemektir. Biz DEM Parti olarak şunu bütün halklarımıza sözünü veriyoruz. Gerçekten DEM Parti yönetimlerinde özellikle merkezi hükümette yer aldığı zaman en çok üzerinde duracağımız konulardan biri budur. Elektrik desteği, teşvik, saman desteği, bütün bunlar sağlanırsa pekala Ağrılı da Bazîdli de Iğdırlı da Karslı da gayet iyi üretim yapar ve Türkiye’nin et ithalatına asla ihtiyacı kalmaz. Bunu yapmak elbette mümkün ama bunların bu politikalarıyla bizi bunlar kendilerine yerli ve milliyiz diyorlar ya bunların hepsi yalan. Hepsi yalan hepsi sahte. Tarım da bile eğer bizi ithalata mahkum etmişlerse buğdaya bile Rusya’dan gelmesini bekliyorsa bilin ki bunların yerliliği de milliliği de yalandır.”
‘SADECE SORUNLARI DEĞİL ÖNERİLERİ DE KONUŞACAĞIZ’
Kampanyalarının buluşma süresi boyunca sadece sorunları değil bunun yanında çözüm önerilerini de konuşacaklarını dile getiren Tülay Hatimoğulları şöyle devam etti: “DEM Parti olarak savunduğumuz ekonomik politikalarında Ağrı’da ilk yapılması gereken tam teşekküllü bir hastanedir. İhtiyaç sahibi bütün hanelere mutlaka bir aylığın bağlanması, eğitimin ve sağlığın ücretsiz bir biçimde kamu tarafından sağlanması… Madem vergi veriyoruz, bu verginin karşılığı da bu kamu hizmetidir. Eğitim ve sağlık bunun başında gelir. Bakın biliyoruz biz Ağrı’da Bazîd’te hastaneyle ilgili yaşadığını sorunu çok iyi biliyoruz. Seçim döneminde de biz bunları dile getirmiştir. Bugün Bazîdli, Ağrılı tam teşekküllü bir hastane olmadığı için Erzurum’un yolunu tutmak zorunda kalıyor. Oysa ilk yapılması gereken asgari düzeyde yapılması gereken tam teşekküllü bir hastanedir. Bunu bütün halklarımızın hakkettiği gibi Ağrı halkı da fazlasıyla hak ediyor. Asgari ücret bugün Türkiye'de mutlaka ve mutlaka yoksulluk sınırının yarısı kadar olmalıdır. Emekli maaşı aynı şekilde olmak zorundadır. Vergi adaleti adaletsizliğiyle mücadele etmek zorundayız. Vergi adaletini sağlamak zorundayız. Bakın bugün Meclis’te şu an hali hazırda eğer kavga etmeyi bırakırlarsa, bizim vekillerimize saldırmayı bırakırlarsa bu yasanın görüşülmesi bekleniyor. Ve özellikle vergi paketi gündeme geliyor. Vergi paketinde yediğimiz içtiğimiz her şey soluduğumuz havaya kadar ek vergi getirilecek. Oysa biz bundan başta temel gıdaların vergisinin sıfırlanması gerektiğini ifade ediyoruz. Azdan az çoktan çok verginin alındığı bir sistemin sağlanması gerektiğini düşünüyoruz. Yine yoksulluğun en derin olduğu yerler. Örneğin Ağrı. Türkiye'de yapılan incelemelerde en yoksul olan kentler arasında yer alıyor. Ağrı ve benzeri olan bütün kentlerimize özellikle SGK prim desteğinin sağlanması, bunun için çok önemli bir adım atılmalı ve bu acil bir çağrı olarak bizim önümüzde duruyor. Yine Esnafların üreticilerin çiftçilerin kredi borcu. Kredi borcu o kadar yüksek ki insanların faiz bile işliyor. Burada faizsiz kredi sağlanması biraz önce bahsini yaptığımız teşvik için çok önemli. Merkezi hükümet bu konuyla ilgili ne olursa olsun mutlaka karar almalıdır. Ve 250 bin TL’ye kadar olan esnafın üreticinin çiftçinin hayvancılık yapanların borcu silinmelidir. Bu talepler hayal değil hepsi gerçek olabilir. Türkiye’deki gelir kaynakları adil bir biçimde paylaştırılırsa bunun pekala olacağını çok iyi biliyoruz.”
‘VEKİLLERİMİZİN YANINDAYIZ’
Erdoğan’ın grup toplantısında hayvan haklarıyla ilgili mücadele eden milletvekilleri Perihan Koca’yı hedef gösterdiğini ve bununla yetinmediğini ifade eden Tülay Hatimoğulları, “Siz hırsızsınız hırsıza da hırsız denir, diyen Mersin Milletvekilimiz Ali Bozan’a şiddet uyguladılar. Bu sabah şafak operasyonuyla Bazîdlileri gözaltına alan anlayışla vekillerimize parlamentoda saldıran anlayış aynıdır. Ama şu bilinsin ki Ali Bozan Perihan Koca Mersin Milletvekillerimiz her milletvekilimiz gibi emek veren çalışan partimizin paradigmasını programını hayata geçmesi için mücadele eden iki vekilimiz iki yoldaşımız. Onlara sonuna kadar sahip çıkıyoruz. Onlarla birlikteyiz Bu haklı davanın bir neferi olarak yaşadıkları şiddeti kınıyoruz” diye belirtti.
'BARIŞ VE ADALETİN SESİNİ YÜKSELTMELİYİZ'
Ekmeğin ve adaletin ne kadar birbirine bağlı ve önemli olduğunu bildiklerini belirten Tülay Hatimoğulları, “Bir olmazsa ötekinin olamayacağını bugün Türkiye’de devam eden savaş ve çatışmacı anlayış bugün Kürdistan’da uygulana özel harp politikaları güvenlikçi politikalar Türkiye'nin bütçesini delik deşik etmiştir. Hatırlarsanız Kürt sorunun 2013’te barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözümü için adım atıldığı zamanlarda bütçeden savaşa silaha tanka topa mermiye tek kuruş para harcanmamış. Biz hep söyledik buradan bir kez daha söylüyoruz. Kürt sorunun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi barışçı politikaların uygulanması aynı zamanda Türkiye’de yaşayan bütün halkların ekmeğinin büyümesini sağlar. Biz Türkiye halklarına buradan bir kez daha sesleniyoruz. Savaşa hayır demenin bir anlamı var. Kürt halkıyla barışçıl ve kardeşlik içinde yaşamak istiyoruz demenin ir anlamı var. Bu iktidar bu devlet geleneği bu anlayış halkları savaştırarak çalıştırarak bizleri sömürüyorlar. Bir işçi sendikası bir grev yapmaya kalktığında aman da aman terör de terör diyorlar. Bunun nedeni bu. Bir kere savaşa ayrılan bütçenin ekmeği ayrılması için bir kere bu haksız ve hukuksuz anti demokratik uygulamaların son bulması için barışın sesini adaletin sesini yükseltmemiz gereken bir dönemden geçiyoruz. Ve bu yaptığımız buluşmalarla yaz boyu en azından ilk etapta programımız itibariyle bu mesajları bütün Türkiye halklarına adım adım gezerek Türkiye’yi bizler eş başkanlar, MYK PM üyelerimizle beraber il il ilçe ilçe örgütlerimizle beraber bunun örgütlemesini sağlayacağız” dedi.