Türkiye ve Kurdistan’da hapishaneler özellikle devrimci yurtsever tutsaklara yönelik bir işkence merkezi olarak kullanılmaya başlandı. Hasta tutsaklara yönelik ayrımcı politikalar, devrimci tutsakların infazlarını yakma, disiplin cezaları, gardiyan ve asker dayaklarının artarak devam ettiği hapishanelerde yaşananlara yönelik tepkiler de polisin saldırısına uğruyor.
12 Mart 2023 tarihinde yapılan ev baskınlarıyla gözaltına alınan ve tutuklanan Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu Eşbaşkanları Okan Danacı ve Yaren Tuncer, geçtiğimiz günlerde görülen mahkemeleri sonucunda tahliye edildi. SGDF Eşbaşkanları ile hapishanelerde yaşanan hak ihlallerini ve gençliğin yeni dönem mücadelesini konuştuk.
‘1 SAATLİK GÖRÜŞ HAKKI TIRPANLANIYOR
Türkiye hapishanelerinin gerçek bir sorun olduğunu, bunun incelenmesi, tartışılması gerektiğini söyleyen Danacı, hak gasplarının özellikle görüş sürelerinde yaşandığını dile getirdi. Danacı, “Gerçek bir tecrit var Türkiye hapishanelerinde. Görüşçüleriniz bir güvenlik soruşturmasıyla karşı karşıya kalıyor, arkadaşlarınız görüşe gelemiyor. Bir gözaltısı, soruşturması olanlar dahi hapishane yönetimi tarafından hiçbir gerekçe gösterilmeden reddediliyor. Görüşlerde sorunlar yaşıyorsunuz. Örneğin aileniz geliyor ve bir saat görüş hakkınız var. 10 dakika giriş, 10 dakika çıkış buralar tırpanlanıyor ve siz aslında yarım saat görüşebiliyorsunuz.”
HAPİSHANEDE AJANLIK DAYATMASI!
Tutsaklar arasında öğrenci arkadaşlarının olduğunu söyleyen Danacı, öğrencilerin eğitim hakkının ellerinden alındığını, dilekçelere cevap verilmediğini belirtti. Bir arkadaşlarına ajanlık teklifinin hapishanede yapıldığını ve hücre baskınlarının sıklıkla uygulandığını belirten Danacı şöyle devam etti: “Hücre baskınları sık sık yapılıyor, kıyafetlerinize karışılabiliyor. Kaynaklarınız, kitaplarınıza bir sınırlama var; ‘on kitaptan fazla alamazsınız, şöyle kitaplar alamazsınız, böyle kıyafetler giyemezsiniz’ ve benzeri gibi dayatmalar da söz konusu. Aynı zamanda radyo televizyon gibi değişik iletişim araçlarına ulaşmak zor. Çok müthiş bir pahalılık var. Kadınlar bakımından çok daha özel sorunlar, engellemeler söz konusu. Bunların hepsi bizim de başımızdan geçmiş oldu. Aslında çok uzun zamandır, katmerleşerek devam eden bir hapishaneler sorunu var. O yüzden bir tecrit halini, baskı ve sindirme halini özel olarak incelemek gerekiyor. Örneğin bizim arkadaşlarımızdan Kalender Polat, SGDF üyesidir. Kim olduğu belli olmayan birileri tarafından avukat görüşü var diye çağrılarak görüş kabinine götürüldüğünde polislerle karşı karşıya kaldı. Normalde yasada, hukukta bunlar yoktur ama avukatın var diye kandırıp götürüyorlar. Arkadaşımıza orada ajanlık dayatmasında bulunuyorlar, işbirliği teklif ediyorlar. Bu da sindirmenin bir parçasıdır. Tabii ki biz burada cevabımızı vermiş olduk. Bu hak gaspları da bizim bir mücadele konumuz olacak tabii ki. Onu da önümüzdeki dönem başlıklarımız arasında alacağız. “
‘GENÇLİK ÖYLE KOLAY TESLİM ALINAMAZ’
Seçimler sonrası ciddi bir yılgınlık psikolojisinin hakim olduğunu dile getiren Danacı, buradan çıkışın ise mücadele ile sağlanacağını belirterek son olarak şunları ekledi: “Özellikle seçimlerden sonra yaratılan bir yılgınlık atmosferi var. Mücadeleyi her bir yana yaymak, sadece sandığa seçime, şuraya buraya değil de sokaklarda, üniversitelerde, kampüslerde her yerde itiraz etmek, kabul etmemek ya da dayatmaları reddetmek, başka bir dünyanın mümkün olduğunu anlatabilmek, gençlik kitlelerini özgürlük ve adalet mücadelesinde bir araya getirebilmek, gençliğin birleşik mücadelesini örgütleyebilmek için bütün koşulları zorlamak ve aynı zamanda deneyimlere yaslanarak örgütlemek, hedeflerle yürümek, birlikte yürümek esaslı görevlerimizden bir tanesidir. Aynı zamanda devam eden işçi direnişleri, eylemler, değişik toplumsal taleplerle bir araya gelen buluşmalar yapılıyor. Örneğin, Aleviler değişik zeminlerde bir araya geliyor. Liseliler itiraz ediyor. Kadınlar daha özgün zeminlerde mücadele pratiklerini ortaya koyuyorlar. Bu toplumsal kesimlerin bir araya gelmesi, gençliğin burada rol alması, ezilenlerin mücadelesinde üzerine düşen sorumluluğa göre hareket etmesi, tarihsel mirasına yaslanarak yeni yolu açma çabası içerisinde olması bizim bakımımızdan bir gündem olacaktır. Başaracağımıza inanıyoruz. Tarihimiz bize bunu gösteriyor. Gençlik hareketinin tarihi bunu gösteriyor. Gençlik öyle kolay kolay teslim alınamaz. Gençliği öyle ‘ha’ deyince hizaya getiremezsiniz, kontrol altına alamazsınız. Bu korkunun sebebi de budur. Onun ne yapabileceğini kestirmeniz zordur ve bu örgütlü bir güce dönüştüğü anda karşısındakini yerle bir edebilecek bir güce de sahiptir. Bizim bütün işimiz gücümüz, gençliği devrimci bir mücadele çizgisinde buluşturmak ve bunun için çabalamak olacaktır. “
‘İKTİDAR HAPİSHANELERİ YILDIRMA ARACI OLARAK KULLANIYOR’
AKP-MHP iktidarının, hapishaneleri neredeyse toplumun her kesiminin girebileceği bir alan olarak baktığını ve hapishaneleri bir baskı aracı olarak kullandığını belirten Yaren Tuncer ise, Türkiye’de hapishanelerin erkekler için düzenlenmiş alanlar olduğu için kadınların daha fazla hak gaspı ve baskı yaşadığını dile getirdi. Tuncer, “Bu dönem bakımından hapishaneler, sosyalistlerin, devrimcilerin, yurtseverlerin, demokrat insanların hatta örgütlü kuvvetleri de geçiyorum artık; sokakta, herhangi bir sokak röportajında iktidarın hoşuna gitmeyen herhangi bir şey söyleseniz de uğrayabileceğiniz, sizin de mekanınız olabilecek yerler. Elbette siyasi iktidarın kendisi hapishaneleri de, tutuklamayı zaten bir yıldırma aracı olarak, baskı aracı olarak kullanırken, hapishanenin kendisini de bir yıldırma aracı olarak kullanıyor. Nasıl kullanıyor diye soracak olursanız; biz Suruç’ta kaybettiğimiz 33’lerin yoldaşları olarak hapishanede bir anma programı düzenledik ve bu anma programında 33’lerin isimlerini anmamız ve onların anısına türküler söylememiz, marşlar söylememiz hapishane idaresi bakımından soruşturma konusu haline getirildi, cezalar verildi. Aynı biçimde hapishanede karşılaştığımız hak gasplarına karşı slogan atmamız hemen bir soruşturma konusu haline getirilip, tutsaklara sözde cezalar veriliyor. Bunun dışında hapishane koşullarının devamlı olarak, siyasi tutsaklar bakımından zorlaştırılmaya çalışıldığı bir ortamdayız. Ben çölyak hastası olarak hapishanede özel beslenme, diyet programında beslenme alıyordum. Ancak şunu yapıyorlar; çok ciddi düzeyde, çok küçük porsiyonlarla yemekler veriliyor. Vegan vejeteryan beslenen arkadaşlarımız, hastalık sebebiyle böyle beslenen arkadaşlar, politik bir tercih olarak böyle beslenen arkadaşlar var. Politik bir tercih olarak beslenen arkadaşlarımız dahi hasta muamelesi görüyor, yemekleri çok küçük porsiyonlarla ve yalnızca haşlama olarak veriliyor. Herhangi bir şekilde tatlı ve benzeri verilen şeyler verilmiyor” dedi.
‘GARDİYANLAR KADINLARIN KIYAFETLERİNE DAHİ KARIŞIYOR’
Kadınların erişmek istediği hijyen, kişisel bakım, temizlik gibi ürünlere erişimin çok zor olduğunu, son kullanma tarihi iki yıl geçmiş pedlerin kadınlara verildiğini söyleyen Yaren Tuncer, şunları anlattı: “Bunun dışında kadınlar bakımından ise hapishane yalnızca erkeklere göre düzenlenmiş ve kadınların erişmek istediği hijyen, kişisel bakım, temizlik ürünlerinin kendisi ve menstrüasyon dönemlerinde kullanmaları gereken ped, tampon gibi ürünlerin kendisi çoğu zaman bitiyor. Pedler de tek çeşit veriliyor ve son kullanma tarihi iki sene geçmiş. Yani 2021 son kullanma tarihli ped satılıyor kantinde. Ve bu durum defalarca söylediğimiz, tartıştığımız halde değiştirilmiş değil. Tampon satımı ve tampon alımına izin verilmiyor, uygun görülmüyor hapishanede. Böyle bir yaşam tarzı, müdahalesi var hapishanenin kendisinde. Aynı zamanda da hapishane içerisinde görüşe giderken ya da zaten kısıtlanan spor hakkına çıkarken devamlı bir biçimde oradaki gardiyan tarafından üstüne giydiğiniz hakkında yoruma maruz kalıyorsunuz. ‘Burası erkek hapishanesi, üstündeki uygun değil’ gibi yorumlara maruz kalıyorsunuz ve bu yorumlar karşısında sürekli bir tartışma, sürekli kişiye müdahale etmeye çalışan bir uygulama ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Kadınlar için daha özgün bir durum. Sizi zaten tel kafeslerle, kameralarla gözetliyorlar. Tutsağın dünyasını daraltmaya çalışma ve onun üstünde sürekli bir kısıtlama ve denetim yaratmaya çalışıyorlar. Mesela renkli toka alımını kabul etmiyorlar, siyah toka alımını kabul ediyorlar. Bunu siyasi tutsaklara çok özel bir biçimde uyguluyorlar. Siyasi tutsakların, devrimci tutsakların çok uzun yıllardan beri uğrunda bedeller ödeyerek kazandıkları var; bu hakları da devamlı bir şekilde tırpanlamaya çalışıyorlar ve kadınlara dönük özel olarak yaşam tarzına çokça müdahalede bulunmaya çalışıyorlar. “
‘HAYAL KIRIKLIĞINI SOKAKTA MÜCADELE EDEREK TERSİNE ÇEVİREBİLİRİZ’
Gençliğin bundan sonraki mücadelesinin daha yoğun olacağını belirten Yaren Tuncer, seçim sürecinde yaşanan hayal kırıklığının sokakta olarak, mücadele edilerek aşılacağını vurguladı. Yaren Tuncer, şöyle devam etti: “Seçimleri geride bıraktık. Sonuç olarak bu seçimlerde emekçi, kadın, gençlik kesimlerine dönük, Kürt halkı, Alevi halkına dönük çok daha geniş propaganda yapma şansımız vardı. Bu geniş kesimleri, ezilenleri bir üçüncü cephenin altında toplama ve birleştirme şansımız vardı. Maalesef başarılı bir seçim sürecini sosyalistler, devrimciler, demokratlar olarak geride bırakmış değiliz. Ama bu başarısızlığın kendisini de şöyle yorumlamak gerekiyor; bir burjuva muhalefet cephesine kendimizi yedeklediğimiz takdirde, bir burjuva muhalefet bayrağı altında özgürlük ya da değişik haklarımızın kazanımı ya da kısmi de olsa bir demokrasi beklentisi şeklinde hareket ettiğimiz takdirde kazanamayacaktık. Ne yazık ki sürecin kendisi de biraz böyle gelişmiş oldu. Bu, doğal olarak hem genç kitlelerde hem de emekçi kesimlerde bir çaresizlik hissi, bir umut kırılması, bir hayal kırıklığı besler. Ancak bu süreci, bu hayal kırıklığını da sokakta mücadeleyi yükselterek, bu faşist ablukayı yarmaya çalışarak ve demokrasinin, özgürlüğün, eşitliğin, adaletin yalnızca ezilenlerin ellerinde olduğunu, bizim örgütlü kuvvetimizle, mücadelemizle gelebileceğinin farkında olarak, sokakta olarak, alan kazanarak tersine çevirebiliriz.”