YPS ve YPS-JIN Silopya’da katledilen üç kadın siyasetçiyi andı

YPS ve YPS-JIN Komutanlığı, Silopya’da Türk devleti tarafından katledilen Kürt kadın siyasetçiler Sêvê Demir, Pakize Nayır ve Fatma Uyar’ı andı.

 4 Ocak 2016’da Şirnex’in Silopya ilçesinde DBP (Demokratik Bölgeler Partisi) Parti Meclis üyesi Sêvê Demir, HDP (Hakların Demokratik Partisi) ve KJA (Özgür Kadın Kongresi) aktivisti Fatma Uyar ile Silopi Halk Meclisi Eşbaşkanı Pakize Nayır, Türk devlet güçlerinin boşalttığı bir mahalleden çıkmaya çalışırken havan saldırısının hedefi olmuştu. Ambulans gönderilmesi için yetkililere kadın siyasetçilerin yerleri bildirildikten sonra, her üç Kürt kadın devlet güçlerince taranarak vahşice katledilmişlerdi.

YPS ve YPS-JIN Komutanlığı, her üç kadını anarak “Özgür Kurdistan” sözünü verdi.

Açıklama şöyle:

“Türk kültürel, ekonomik, siyasi, sosyal ve coğrafik işgaline karşı elli yıldır süren özgürlük mücadelesinin yarattığı bilinç ile örgütlenen Kürtler olarak kendimizi yönetmeden özgür olamayacağımız gerçeği ile yürüttüğümüz şehir direnişleri üzerinden yedi yıl geçti. Bu savaşta Tanrıça kültürü ile büyümüş Kürdün en güzel kadınları zılgıtlarla savaşın ön cephesindeydi. Özgürlük kendini yönetmek ile başlıyordu. Ve yaşamın simgesi olan kadın ‘yaşam olacaksa özgür olacak’ şiarıyla direniyordu. Bu süre içerisinde düşmanın topyekun saldırıları, Kürt halkında öz yönetimin olmazsa olmaz olduğunun bilincini daha derinden aşıladı.

İşgal altındaki topraklarımızın verimi düşmana gidiyordu. Yer altı ve yer üstü zenginliğimiz bizi katleden orduya silah ve cephane sağlıyordu. Düşman, gençlerimizi tekstil fabrika köşelerinde karın tokluğuna çalıştırarak önce aç bırakıp sonra kendine muhtaç kılarak ajanlaştırıyor, esrar eroine bulaştırıp hayatını mahvediyordu. Ülkemizin serveti bizi öldüren cellatların servetine servet katıyordu. Düşman ülkemizin işgalinden elde ettiği gelirle bizi asimile etmeye, öldürmeye, cezaevine koymaya, siyasetçilerimizi tutuklamaya, Önderliğimizi tecrit etmeye devam ediyordu. Şehir direnişleri kültürel ve fiziki soykırıma maruz kalmış bir halkın, inkâr ve imha politikaları dayatılan bir toplumun, sömürülen ve yok sayılan kadınların, beyinleri uyuşturularak kimliksiz ve düşünceden yoksun kılınmaya çalışılan gençlerin ‘artık özgürlük istiyoruz’ haykırışları ile yürüttükleri savaştı. Düşmanın bu kurtuluş savaşına yaklaşımı, yıllar önce Önderliğimizin ‘Kürdistan sömürgedir’ tarihi tespitine yaklaşımı üzerinden olacağı açıktı. Bu hakikatin bedel vererek vücut bulacağı bilinmekteydi. İliklerine kadar parçalanmış Kürt birey gerçekliği, bu savaşı kendisi olabileceği oranda verecekti, çünkü kendisi olmayan insanın sağlıklı düşünebilmesi, üretmesi, duygu ve ruhsal derinliği yakalaması mümkün değildi. Bu anlamda bu direniş aynı zamanda öze dönüş hareketiydi. Sömürgeciliğin kurumlarından, partilerine, din anlayışlarından, sosyal düzenine kadar geniş ret ölçüleri ile sistemi zihniyet ve duyguda ret ederek özerkliği inşa edebilecek iradeli, bilinçli bireyi ve toplumu yaratmanın sistemsel evresini başlatan ikinci adımdı. Elli yılı aşkın bir süredir geliştirilen bu mücadelenin yarattığı bilinç ile örgütlenen bireyler toplumsallaşarak örgüt ve halk hareketi haline geldi. Verdiğimiz bedeller, çektiğimiz acılar, katettiğimiz yollar bize özgürlüğün vazgeçilmezliğini, kendimiz olabilmemizin önemini ve ülkemizi özgürleştirmenin değerini ve gerekliliğini yaşam biçimi haline getirdi. Vahşi düşmanın yüz yıldır yürüttüğü işgali sonlandırıp ülkemizi özgürleştirmeden yaşamın haram olduğunu bize gösterdi.

Bu faşizm karşısında boyun eğmek dipsiz bir kuyu gibidir. Bir kez korkuya yenildin mi insanı yere çakılana kadar hızla en dibe çeker. Direnmeyenler olabilir. Anlam, estetik ve hakikatten koparak inkara kalkışanlar olabilir. Bireysel onurunu ve toplumsal şerefini parayla satanlar çıkabilir. Maddi çıkarı veya bugün düşmanı güçlü gördüğü için yalancı bir karakter edinerek ulusal gerçekliğini de inkar edenler çıkabilir. Fakat düşmana boyun eğmenin sonu yoktur. Geride kimsesizler mezarlığı gibi bir yaşam bırakır, adına yaşam denilecekse tabi.

Osmanlı ve devamında da TC, Kürt halkı karşısında yeminli faşizm uygulayıcısıdır. Bu faşizmin tek korkusu bilinçli ve örgütlü bir halktır. Önder Apo öncülüğünde yürütülen bu mücadele olmasaydı şu anda Kürt ulusundan söz etmek neredeyse imkansız olacaktı. Asimile olmuş birçok halk gibi sembolik olarak bile bırakılmadan tarihten silinecektik. Düşmanın gittikçe vahşileşen saldırılarının nedeni, Kürdün bu direniş gerçekliğinin artık başarıya ulaşması gerçeğidir. Kürtler Önder Apo ile birlikte özgür yaşamı seçti.

Özgür yaşam gerçekliği en fazla da kadında güçlü bir tanıma kavuştu. Kadın bilinçlendikçe kendisine dayatılan bin yılların köleliğini her fırsatta reddetti.

Özelde de Kürt kadını, özgür yaşam arayışının sembolü haline geldi. Bütün dünya kadınları bu sembolü kendisine örnek aldı. Savaşan kadın halkına, kültürüne, toprağına bağlılığın gerekliliklerinin yol göstericisi oldu. Özgürlük mücadelesi ile hem düşüncede hem de yaşamda öze dönüşü yaşadıkça, güçlendi tekrardan. Ret ve kabul ölçüleri yeniden belirginleşti ve bunun için ciddi savaştı. Kadının bu mücadeledeki öncülük rolü ete kemiğe büründükçe, etkisi keskin bir şekilde fark edildikçe düşmanda büyük korkuya yol açtı. Kadın, yaşamın özüydü öz bilinçlenip örgütlendikçe toplum ona göre var olacaktı. Düşman bu yüzden bilinçlenen, örgütlenen ve eyleme geçen kadın çizgisinde tanrıçalaşan kadınları hedefine koydu. Böylesi kadınların bilinç ve eyleminden özgür bir toplum ve bir ülke doğacağını bilmekteydi.

4 Ocak 2016 yılında öz yönetim direnişleri sürecinde Silopi de Seve Demir, Fatma Uyar ve Pakize Nayır boşaltılan bir mahalleden çıkmaya çalışırken düşman tarafından önce havadan vurularak ağır yaralandılar, sonra ambulans beklenirken TC’nin faşist güruhları tarafından silahla taranarak katledildiler. Üç devrimci kadının vücudundan tam 19 mermi çıkarıldı. Bu vahşi yönelim, düşmanın kadın direnişi noktasındaki tahammülsüzlüğünün ve korkusunun açık göstergesiydi. Seve Demirin dile getirdiği gibi her üç kadın yoldaşımızın temel yaklaşımı ‘Önderliğimiz özgürleşirse toprağımız da özgürleşir’ üzerineydi. Direnişin merkezi olan Botanlı üç kadın olarak Sêvê Demir, Pakize Nayır ve Fatma Uyar şahsında ‘jin jiyan azadî’ ile ‘özgür Önderlik ile özgür Kurdistan’ ilkeleri birleşince bir kez daha kadının muazzam ve hiçbir şekilde engellenemez gücü açığa çıkmış ve kadınlar direnişin damarlarında akan kan olmuştur.

Bugün gelinen boyutta da düşman tarafından her yerde özellikle kadınlar hedef alınmaktadır. 9 Ocak’ta Sara, Rojbin ve Ronahi arkadaşlar, 17 Haziran’da Deniz Poyraz, 9 Ocak’ta Garibe Gezer en sonda da yine 9 Ocak yıl dönümü sürecinde 23 Aralık’ta Abdulrahman Kızıl ve Mîr Perver ile birlikte Evîn Goyî arkadaş katledildi. Kürt kadın direnişçiliği Türk devlet faşizmini ağır darbeledi, kırdı. Dağda kadınlar fedaice savaşın çizgisi oldu, Rojava'da devrimin dili oldu, Rojhilat'ta devrimin cesareti oldu, Kurdistan’ ın her yerinde özgürlük mücadelesinin öncüsü oldu. Türk faşizmi bilinçli ve kendisini eylemsel kılan Kürt kadın gerçekliğine yenildiğini dünden itiraf etmiştir. Bu vahşi saldırıların tek nedeni bu gerçeklik olmaktadır.

Bu hakikat ışığında bir kez daha kesin zafer çizgisinin öncülüğünü temsil eden Sêvê Demir, Pakize Nayır ve Fatma Uyar şahsında tüm şehitlerimizi anıyor, mücadelelerini jin jiyan azadî paradigmasal yaklaşımı üzerinden Özgür Önderlikle Özgür Kurdistan kesin sonucu ile başarıya ulaştıracağımızın sözünü veriyoruz.”