8 Mart direniş ruhuyla kadınlar özgürlük zamanını nakşediyor/Rengin Botan

Rêber Apo’nun özgürlüğü ve kendi özgür geleceğimiz için bütün kadınlar olarak mücadelemizi her zamankinden daha fazla geliştirmek için ayağa kalkmanın zamanıdır. Direnişi her anda yükseltmenin onur borcuyla sürece yüklenmeli ve mutlaka başarmalıyız.

Eşsiz fedakarlıklar ve hakikat mücadelesiyle tüm günlerin kadın özgürlük günü olmasını sağlayan, kadın özgürlük mücadelesinin öncüsü, geliştiricisi, özgürlük yoldaşı Reber Apo’yu en içten sevgi, saygı ve özlemlerimle selamlıyorum. Kadın özgürlük yüzyılı olan 21. yüzyıl 8 Mart’ını Önderliğimiz üzerindeki İmralı esaret duvarlarını yerle bir etme ve buluşacağımız özgür yarınlarla taçlandırma sözümüz temelinde Rêber Apo’nun 8 Mart’ını kutluyorum.

Büyük bedeller ve eşsiz mücadelelerin yaratımı olan 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü yeni bir özgürlük baharıyla karşılarken, bin yıllardır egemen -iktidarcı, zalim erkek aklının zulmüne karşı cansiperane bir direnişle boyun eğmeden özgürlük mücadelesini yaşamın her anında yükselten tüm kahraman kadın özgürlük şehitlerini 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle anıyorum.

Rozalardan Claralara, Saralardan Beritanlara, Zilanlardan Viyanlara, Arinlere, Şirinlere, Şilanlara, Sêvêlere, Fatmalara, Pakizelere, Reyhanlara, Ferinazlara ve binlerce şehitlerimize uzanan direniş çizgisinde tüm Kürdistan, Ortadoğu ve dünyada meydanları mücadele rengiyle süsleyen mücadeleci kadınların direnişini selamlıyor, anıları önünde saygıyla eğiliyorum. 2016 yılının, Rêber Apo’nun özgürlük yılı ve kadın özgürlük mücadelesi açısından yeni bir devrimsel sürecin gelişeceği bir yıl olması için her anı özgürlük anlarına dönüştüreceğimizi belirtiyorum. 

Kapitalist modernitenin krizli hali bugün tüm dünyamızı etkileyerek savaş ve çatışmalar ortamına sürüklemeye devam etmektedir. Üçüncü Dünya Savaşı da denilen bu savaş, özellikle Kürdistan ve Ortadoğu’da yeni bir dizayn temelinde gelişen paylaşım savaşı niteliğinde derinleşmektedir. Bu savaşlardan en çok etkilenen kadınların, yaşamı ve özgürlüğü savunmak adına toplumsal dinamiklerin direnen damarı ve ruhu olması direniş güçlerinin kadınların özgürlüksel devrimi öncülüğünde çıkış yapmasının esas nedenleri olmaktadır. Kürt özgürlük hareketi ve Kürt kadınları öncülüğünde Ortadoğu halklarının verdiği demokrasi, eşitlik ve özgürlük mücadelesi bu anlamda Ortadoğu ve dünya genelinde toplumları savaşların yarattığı kaostan çıkarma mücadelesi olarak gelişmektedir. Kürt kadın hareketinin, tüm kadınların özgürlük direnişinin sesi olarak mücadele dinamiklerini geliştirip yaygınlaştırması kendi geleceğini özgürce kuran özgür kadın hakikatinin tarih sahnesine çıkmasını ifade etmektedir. Gerçek anlamda bir kadın soykırımının yaşatılmaya çalışıldığı günümüz dünyasında iktidarcı, egemen erkek gerçeğine karşı kadın özgürlüğünün yüz yılı olan 21.yüzyılı kadın özgürlük mücadelesi lehine başarıya evriltmek özgür kadın-özgür yaşam adına en kutsal ve öncelikli mücadele haline gelmiştir. Kürt kadınları bu mücadeleyi tüm Ortadoğu ve dünya kadınları adına örgütlü öncü dinamik güç olarak üstlenmiştir. Bunu Kobanê’den ve tüm Rojava’dan, Şengal’den, Kerkük’ten, Rojhilat’tan ve Cizre, Sur, Nusaybin, Silopi, İdil, Derik’ten kahramanca direniş duruşu olarak geliştirip tüm dünyaya yaymış, dünyanın dört bir yanından kadınlara mücadele etmede ilham kaynağı olmuş, milyonlarca kadını bu mücadele cephesinde toplamıştır. Bugün özgür ve doğru yaşam adına kadınlar olarak aldığımız her nefesi, yaşadığımız her anı kendi özgür zamanımızı mücadele ile örmenin vazgeçilmezliği olarak anlamlandırmak gerekiyor. Zira Kürt kadınları böylesi kader belirleyici bir mücadelenin tam ortasında yer almaktadır.  

Kadınlar olarak mücadele gerekçelerimiz yaşama sebeplerimizdir. Zira yaşamın kendisiyiz. Ve yaşamı zorba erkeğin soykırımcı aklının pençesinden kurtarmak durumundayız.

Kaynağını toplumsal cinsiyetçilik, dincilik, milliyetçilik üzerine kuran kapitalist modernist sistem, yaşanan tüm toplumsal sorunların temel kaynağıdır. Toplumları, kendi çıkar savaşlarıyla kasıp kavuran hegemonik sistem güçleri bu savaşlarda kültürel soykırımlarla toplum ve kadın katliamları başta olmak üzere, pervasız, ahlaksız yıkım savaşlarıyla, ekolojik dengeyi yerle bir eden boyutlara taşımışlardır. Özellikle halkları, kadınları, demokratik, özgürlükçü kesimleri, farklı inanç ve etnik kimlikleri öncelikli hedeflemektedirler. Ortadoğu bölgesi bugün her türlü toplumsal soykırımların hedeflendiği bir savaş coğrafyasına dönüştürülmüştür. Bu çerçevede adeta her türlü vahşi ölüm şebekeleri, örgütlü ölüm çeteleri yaratılarak Ortadoğu halklarının başına musallat edilmiştir. Bu gerçeğin en bariz şekli olan DAİŞ, Cephet- El Nusra, Heşd u Şabi vb. vahşet çeteleri halklarımıza ve kadınlara karşı örgütlenmiş zalim erkek aklının katliam şebekeleridir. Bu gerçeklik, iktidarcı, ulus-devletçi egemen güçlerin insani değerler adına ahlaki çöküşünün, dibe vurmanın ne boyutlarda olduğunu göstermektedir.

Bölgemiz üzerinden dayatılan bu soykırım saldırıları Kürdistan ve Kürt halkı üzerinden odaklanmıştır. Emperyalist dış güçler ve bölgedeki ulus-devletçi, tekçi politikaların cenderesinde yüzyıllardır çözümsüzlüğe mahkum edilen Kürt özgürlük sorunu, yeniden dizayn edilmek istenen Ortadoğu’nun kaotik ortamında kültürel soykırım saldırılarına mahkum edilmek istenmektedir. Ancak Kapitalist modernite sistemi ve ulus-devletçi, iktidarcı sistem karşısında, Rêber Apo’nun demokratik modernite-demokratik konfederalizm alternatifi Kürt halkını dünya ve Ortadoğu nezdinde tüm sorunların çözüm gücü haline getirmiştir. Kürt halkı bu anlamda bölgede esas olan bir güç olarak tarih sahnesinde yerini almaktadır. Yüzyıllardır çözümsüz bırakılan Kürt sorununun demokratik ulus, ortak vatan anlayışı perspektifiyle en temel çözüm gücü haline gelmesi, Ortadoğu halklarının özgürlüksel kaderini belirleyen nitelikte olmuştur. Özellikle Rojava’daki devrimsel kazanımlar, Şengal, Maxmur, Kerkük ve Kuzey Kürdistan’daki devrimsel direniş hamlelerinin toplumsal örgütlülük kazanımlarına ve toplumsal yaşam sistemine dönüşmesi, bu temelde tüm soykırım saldırılarının görkemli direnişlerle bertaraf edilmesi, tüm bölge toplumların sorunlarının çözümünde ilham kaynağı haline gelmiştir.

KADINDAN İNTİKAM ALINIYOR

 Çok iyi biliyoruz ki, toplumlara dayatılan soykırım saldırılarının öncelikli hedefi kadınlardır. Toplumsal dinamiklerin kırılma noktaları kadın iradesinin kırılmaya çalışılmasıyla gerçekleştirilmek istenir. Her türlü şiddet, zor yöntemleriyle kadına yöneltilen saldırılarla toplum teslim alınır, kadınlar şahsında dayatılan katliamla toplumsal soykırım gerçekleştirilmek istenir. Nitekim şimdiki zamanımızın tanıklığında Nijerya’da Boko-Haram eliyle her seferinde sayıları yüzleri aşan toplu kadın katliamlarının yapılması, IŞİD vahşet çetesi tarafından Şengal’de yüzlerce Êzîdî Kürt kadının kaçırılması, topluca katledilmesi, işkencelere, hakaretlere uğraması, köle pazarlarında satılması, soykırımcı erkek aklının bu vahşet tarzıyla kadından intikam almasıdır. Ortadoğu ve dünyanın birçok ülkesinde kadınlara karşı evde, sokakta, işyerinde yani yaşamın her alanında cinsel istismar, şiddet, tecavüz, kadın cinayetleri, fuhuş vb. saldırı biçimleri sistemli bir şekilde yaşanmaktadır. Birçok ülkede hala kadınların idama mahkûm edilmesi, namus adı altında recmetme, katletme, kadın sünneti, küçük yaşta evlendirme, devlet şiddetinin günlük uygulamalarındadır. Kadın bedeninin reklam haline getirilmesi, erkeğe meta olarak sunulması erkek terörünü meşrulaştırmaktadır. Yine devlet politikası olarak kadının medya ve basın üzerinden teşhir edilmesi, küçük düşürülmesi, izdivaç programları ve kadını aşağılayıcı programlarla, dizi ve filmler üzerinden kadının kültürel soykırımı gerçekleştirilmektedir. Ulus-devlet politikalarının sonucu olan savaşların mağduru kadınlar olmakta, en fazla vurulan kadınlar geleceksiz bırakılmaktadır. Bu nedenle kadınların bilinçli, örgütlü güç olarak kendini yaşamın tüm alanlarında örgütlü mücadele gücü haline getirmesi artık yaşamını ve geleceğini, toplum ve insani değerler adına da güvenceye almasının en hayati gereklilik haline geldiği tartışmasızdır. Ancak ve ancak kadının ideolojik, siyasi, ekonomik, kültürel ve öz savunma temelinde kendisini örgütlemesi köleci egemen sistem karşısında yaşamını sağlama almasıyla mümkün olabilir.

 Toplumları ve kadınları kurban haline getiren bunca krizlik sorunların çözümsüzlük nedeni iktidarcı, devletçi hegemonik güçlerin paradigmasal açıdan yaşadığı tıkanmadır. Ortadoğu nezdinde ise dogmatizm kapanında erkek egemen zihniyetin beslediği statükocu, despotik, tekçi ulus-devlet rejimleridir. Tüm bu gerçekler içinde yaşanan sorunların temelinde kadının kölelik-özgürlük ikilemindeki sorunu yatmaktadır. Tüm dünya ve Ortadoğu’da hegemonik sistemin yaşadığı kriz gerçeğinde kadın özgürlük sorunu doğru tanımlanıp aşılması mücadelesi geliştirilmeden sorunların çözülmesi mümkün değildir. Toplumsal cinsiyetçiliğin sistemli bir şekilde derinleştirilmesinin yarattığı kadın sorunu ideolojik, siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel, ekolojik sorunlar olarak içinden çıkılmaz çözümsüz bir hal almıştır. Zira toplumsal cinsiyetçilik kapanına kıstırılmış olan kadınlar üzerinden hegemonik sistem, toplumun en ücra yaşam alanına kadar el atmaktadır. Egemenlik-kölelik ideolojisiyle kurumsallaşmış olan kapitalist modernite sistemi bu şekilde sömürü düzenini ayakta tutmaya çalışmaktadır.

KADINLAR KENDİ ÖZGÜR ZAMANLARINA YÜRÜYOR

Kapitalist modernite sistemi günümüzde kadın adına yaşamın her anını kâbuslarla çevrili bir duruma getirmiştir. Kuşkusuz binyıllardan günümüze kadar süregelen kadının özgürlük mücadelesi de giderek büyüyen ve bugün özgürlük devrimine doğru yol alan bir seviyeye ulaşmıştır. Hegemonik sistemin zorba erkek aklına karşı her şeyden önce bir zihniyet devrimi artık olmazsa olmaz şekilde bir aciliyet arz etmektedir. Bu anlamda mücadele dinamiklerini yaşamın her alanında örgütlemiş olan bir kadın devrimine, yaşam devrimine ihtiyaç vardır. Kadın devriminin gerçekleşmesi üzerinden bir toplumsal devrime ihtiyaç hayatiyet taşımaktadır. Bilinçli, örgütlü, mücadeleyle ayağa kalkmış köklü bir kadın devrimiyle egemen erkek zihniyetini değişime uğratmadan yaşamın ve kadınların özgürlük devrimi gerçekleştirilemez. İçinde yaşanılan ‘yaşam yalanını’ kadının özgürlük yüzyılında devrimsel bir çıkışla evriltmek kadın mücadelesinin yegâne kurtuluş yoludur. Bu temelde kadının özgürlük yüzyılı olan 21. yüzyıl gerçeğini gerçek anlamda kadın yüzyılı yapmak büyük mücadelelerin geliştirilmesiyle mümkündür. Nitekim dünyada ve Ortadoğu bölgesinde yaşanan devrimsel gelişmeler, kadının özgürlüksel devriminin gelişmesinin de verilerini sunmaktadır. Tüm dünyada toplumların yaşadığı ayağa kalkışlar, kadınların özgürlüğe uyanışı, mücadele dinamiklerinin örgütlenerek iktidarcı, devletçi, tekçi sisteme karşı başkaldırıları kapitalist modernitenin hegemonik sistemini değişime zorlamaktadır. Bu gelişmeler en önde kadının özgürlüksel devrimiyle güçlü bir şekilde tarih sahnesinde yerini aldığı göstermektedir.

Rêber Apo’nun özgürlükçü paradigmasıyla kadınlara ve toplumlara sunduğu Demokratik Modernite çizgisi yaşanan tüm sorunların tek alternatifi olarak gerçek anlamda yaşam hakikati haline gelmektedir. Dünyanın her yerinde özgürlük mücadelesine kalkan kadınların ve toplumsal tüm kesimlerin kendilerine yaşam alanı bulduğu, demokratik, özgür, eşit ve adil bir yaşamın yaşanabileceği bu çözüm alternatifi giderek daha fazla gelişmektedir. En büyük savaşların ortamı haline getirilen Ortadoğu’da bu savaşlara ve savaşların yol açtığı sorunlara karşı, demokratik ulus çözümünün,  demokratik-ekolojik-kadın özgürlükçü paradigmamız ekseninde toplumların özgürlük mücadelesi üzerinden geliştirilmesi özgür yaşam, özgür kadın, özgür insan ve özgür toplum adına en temel çözüm yolu olmaktadır. Bu çerçevede yaşanan kaosların çözümü, başarı şansına sahip olan demokratik modernite güçleri anlamında demokratik toplum güçlerinin mücadeleleri olmaktadır. Başta kadınlar olmak üzere tüm toplumsal dinamikler, demokratik kesimler bu mücadelenin başta gelen aktörleri olmaktadır.

Kuşkusuz böylesi bir mücadelenin önde gelen gücü, örgütlenmiş, bilinçlenmiş ve mücadeleye kalkmış kadınlardır. Kadınların giderek örgütlü bir mücadele gücü halinde ayağa kalkması egemen erkeğin hegemonik sistemini tehdit ettiği için sömürgeci güçlerin kâbusu haline gelmektedir. Bu korku erkeğin kadına karşı her gün boyutlanan şiddetiyle ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla özgürlük mücadelesi ve direnişin öncüsü olan kadına ve kadın örgütlülüğüne her gün en vahşi saldırılar yapılmaktadır. Zira örgütlü mücadele ile özgürlüğüne kavuşmuş kadın, özgür yaşam ve özgür toplum gerçeğine yol açacaktır. Bunun kendi sonu olduğunu bilen hegemonik sistem güçleri bu nedenle en çok kadınları hedeflemekte ve her an saldırı altında tutmaktadır. Ama artık bu saldırılar karşısında dünyanın hemen bütün ülkelerinde kadınların özgürlük, eşitlik, demokrasi ve adalet arayışı yükselmektedir. Kürt, Türk, Arap, Süryani, Ermeni, Fars, Azeri, Laz, Afgan, Hint ve daha sayılabilecek birçok halklardan, yine farklı kültürel inançlardan kadınların aynı özgürlük arayışı etrafında bir araya gelmesi, örgütlenmesi ve mücadelelerini yükselmesi özgürlüğü haykırması özgür kadın geleceğinin umudunu yükseltmiştir. Bu anlamda ortaya çıkan bu muazzam özgürlük eğilimi özgür geleceğin temelini kurma umudunu artık tüm dünyaya yaymaktadır.

MÜCADELE KÜRT KADINLARI ÖNCÜLĞÜNDE GELİŞİYOR

Bu mücadele somut yaşanan bir gerçeklik olarak Kürdistan’da ve Kürt kadınları öncülüğünde gelişmektedir. Rojava Devrimi’yle birlikte Kürt kadın özgürlük hareketinin büyük mücadele mirası kadın özgürlük gelişimini en ileri düzeye taşımıştır. Özellikle Kobanê’de gelişen görkemli kadın direnişi devrimsel düzeyde gelişmeler yaratarak tüm bölge ve dünya kadınlarına umut kaynağı olmuştur. Devrimsel gelişmelere yol açan bu destansı kadın direnişi Kürdistan genelinde büyük toplumsal değişimlere yol açmış, demokratik, eşitlikçi toplumsal sistemin kurulmasında ciddi bir etkide bulunmuştur. Bu anlamda demokratik, özgür, eşit bir toplumsal yaşamın kurulmasında önemli roller üstlenen Kürt kadını, Ortadoğu ve dünya kadınları nezdinde ilgi odağı haline gelmiştir. Özellikle ideolojik, örgütsel, siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel ve özsavunma alanında kendini ciddi bir örgütlülüğe ve sisteme kavuşturan Kürt kadını giderek daha güçlü bir şekilde gelişen kendi özgür yaşamını kurmanın temelini atmaktadır. En önemlisi de tüm Kürdistan’da, Ortadoğu’da ve dünyada kadınları, egemenlikli zorba erkeğin aklının vahşeti ve şiddetine karşı savunabilecek bir öz savunma, meşru savunma örgütlülüğüne kavuşmuş olmasıdır. Rojava Kürdistanı ve Suriye’de Kürt, Arap, Süryani, Türkmen, Alevi halklarının birlikteliğinden kurulmuş olan demokratik ulus sistemi, tüm toplumsal kesimlerin ve farklı inançların kendini özgürce ifade ettiği bir model olarak gelişirken, kadınlar bu model sistemin temel öncü ve kurucu gücü olarak kendi sistemsel modellerini örgütlemiştir. Günümüzün kadınlar açısından en önemli gelişmesi olan bu gelişmeler giderek tüm Kürdistan parçalarında ve Ortadoğu’da kadın özgürlük devriminin adımları olmaktadır.

ERDOĞAN VE AKP ÇÖKECEKTİR

Aynı zamanda Bakurê Kürdistan’da Türk devleti ve AKP vahşetinin Kürtlere karşı uyguladığı soykırım saldırılarına karşı özyönetim direnişleriyle başlatılmış olan özgürlük mücadelesinin ciddi başarılar kaydettiği bir dönem yaşanmaktadır. AKP’nin “Çökertme planı” adı altında geliştirdiği katliam saldırıları bu anlamda Kürt halkının ama özellikle Kürt kadınlarının kahramanca direnişiyle diktatör Erdoğan ve AKP hükümetinin çöküşüne kapı aralayan bir döneme yol açmıştır. Özyönetim direnişleriyle Kürt kadınları örgütlü siyasi bir öncü güç olarak en ön cephede direnişi geliştirerek yer almaktadır. Yine AKP çetelerinin insanlık dışı vahşi saldırılarına karşı kadınlar, gençler tüm sokakları, kendi yaşam alanlarını öz savunma örgütlülükleriyle koruyarak bu saldırıları boşa çıkartmaktadır.

Vahşetinin sınır tanımadığı, insanlık değerlerinden, ahlaktan nasibini almamış erkek egemen sistemin en karanlık yüzü olan AKP ve Erdoğan vahşetine karşı bilinçli bir iradeyle yoğrulmuş olan örgütlü kadın direnişi yaşatılan tüm saldırıların hesabını soracak olan bir öz savunma örgütlülüğüyle direnmektedir. Bu anlamda demokratik özgür yaşam direnişi yürütülmektedir. Kürt kadınları bu direnişleriyle ana tanrıça topraklarının tüm onursal ve tarihsel kültür değerlerini koruma mücadelesi vermektedirler. Bu anlamda Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketimiz, tüm kadınlar adına iktidarcı-devletçi egemen erkek zihniyetinden hesap soran, bu temelde mücadele eden bir hakikate sahiptir. Nitekim analarımız, “ağaç yaprağı pişirir yeriz ama toprağımızı, mücadelemizi terk etmeyiz” diyerek Kürt kadınlarının kutsal özgürlük mücadelesini sürdüreceğini en saf ifadesiyle dillendirmişlerdir. Evet, mücadelemiz artık anaların çocuklarının cenazelerini gömmediği, analar ve çocuklarının birlikte özgürce ve güzel yaşadığı bir yaşamı yaratmak içindir. Bu mücadele kadınların hak ettiği güzel yaşanılır yaşamın, yüzünde güller açan kadın gülüşleriyle yaşanılan bir yaşamın yaratılması içindir. Bu mücadele erkek aklının dondurduğu zihinlerde umut ışığının yeşertilmesi için verilmektedir. Tarihin şafak vaktinde tüm insanlığa yaşam alanı açan, umudun, barışın, adaletin, güzelliğin beşiği Mezopotamya’nın kalbi Kürdistan’da Kürt kadınlarının öncülüğünde yürütülen bu soylu direniş, tüm insanlığın değerlerini yeniden kendi kökleri üzerinde yeşertme mücadelesi olarak başarılacaktır. Ana tanrıça diyarının tarihsel-kültürel mirasına sahip çıkma mücadelesi olarak yükselen kadın özgürlük mücadelemiz, özgür toplum ve özgür yaşamın devrimsel hareketi olarak gelişmektedir. Bu temelde bugün Bakurê Kürdistan’da kadınlar özgürlük mücadelesinin öncü gücü olarak ayaktadırlar. Aynı zamanda dünyanın dört bir yanında ve Kürdistan’da Kürt kadınları, sokaklarda, meydanlarda,  serhildanlardadır. Bugün Cizre’de, Sur’da, Nusaybin’de, İdil’de, Silopi’de, Kobanê’de, Şengal’de, Rojhilat Kürdistan’ında ve Kürdistan özgürlük dağlarında tek ruh, tek yürek olarak direniş cephesindedir. Mehmet Tunçların, Sêvêlerin, Fatmaların, Pakizelerin dönem emri olan mücadelenin yükseltilmesi en önde gelen önceliğimizdir. Tüm bu mücadele ve direnişler kadına karşı her yönlü bir savaş içerisinde olan iktidarcı ulus-devletçi, sömürgeci egemen erkek sistemi ve zihniyetine karşı verilmektedir ve mutlaka kadın özgürlüğü lehine başarılacaktır. Kadın özgürlük mücadelesi de, çok yönlü olarak hem özsavunma direnişi hem de demokratik ulusun inşasında öncülük misyonunu yerine getirme temelinde yaşamsallaşmaktadır. Bu anlamda tüm toplumsal sorunların çözümünde kilit role sahip olan kadın özgürlük mücadelesi dünyada, bölgemizde yaşanan ve yaşanacak olan gelişmelerin belirleyen aktörü olmaktadır. Bunun gerektirdiği örgütlenme ve mücadele gücünü oluşturmak her zamankinden daha fazla gereklilik haline gelmiştir.

2016 YENİ BİR RUHLA KAZANILACAKTIR

2016 yılının mücadeleyle dolu dolu geçecek olan bir yıl olacağı şimdiden bellidir. Bu hakikate göre yeni bir ruh, yeni bir örgütlülük ve yeni bir mücadele anlayışıyla girdiğimiz 2016 yılının 8 Mart’ını özgürlüğümüzün temeli haline getirmek kadınlar olarak hem görevimiz hem de en acil ihtiyacımızdır. Bu mücadelenin Kürdistan’ın dört bir yanında özellikle en görkemli direnişler üzerinden geliştiği Sur, Cizre, Nusaybin, İdil ve Gever’de güçlü katılmak ve direnişi yükselmek için tüm kadınlar serhildanlara ve meydanlara özgürlüğü haykırmak için akmalıdır. Yine tüm gençler direnişin özsavunma gücü olan YPS’ye katılmalı, genç kadınlar YPS JIN örgütlülüğünü büyütmeli, mücadelenin direniş ayağı en görkemli şekilde geliştirilmelidir. Bütün demokrasi çevreleri, aydınlar ve özgürlükten yana olan kesimler bu mücadele ve direnişleri en güçlü şekilde sahiplenmeli ve direnişin demokratik cephesinde yer almalıdır.

Yaşamın her anını 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü mücadele ruhu ve anlayışıyla geliştirmemiz gereken kadın özgürlük zamanını yaşıyoruz. Bu anlamda özellikle 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün öncüleri olan kadın özgürlük şehitlerini bir daha saygı ve minnetle anarken geleceğimizi özgürlük umutlarının yeşerdiği bir mücadele ile kurma mücadelemizi yükseltme sözümüzü yineliyorum. Özgür kadın mücadelesini büyük emekleri ve mücadelesiyle geliştiren Rêber Apo’nun özgürlüğü kadın özgürlük mücadelemizin önceliğidir. Bu anlamda Rêber Apo’nun özgürlüğü ve kendi özgür geleceğimiz için bütün kadınlar olarak mücadelemizi her zamankinden daha fazla geliştirmek için ayağa kalkmanın zamanıdır. Direnişi her anda yükseltmenin onur borcuyla sürece yüklenmeli ve mutlaka başarmalıyız.