8 Mart direnişin ruhudur

KJK Koordinasyon üyesi Bese Erzincan, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününün bu yıl kadın mücadelesi açısından her zamankinden daha önemli bir tarihsellik içerdiğini vurgulayarak, bütün kadınları mücadeleyi yükseltmeye çağırdı.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü karşılamaya hazırlanan kadınlar, günlerdir alanlarda, meydanlarda erkek-devlet sistemi ve AKP zihniyetine karşı seslerini yükseltiyor.

AKP faşizminin kadın düşmanı politikalarına karşı öfke ve mücadele azimlerini kuşanan kadınlar, Kürdistan’da yürütülen öz yönetim direnişlerinde yaşamını yitiren Sevêleri,Taybet Anaları, Miray bebekleri, Derya Koçları unutmadıklarını alanlarda haykırıyor.

Kürdistan Kadınlar Topluluğu (KJK) Koordinasyon üyesi Besê Erzincan, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla ajansımıza değerlendirmelerde bulundular. 

Besê Erzincan özgürleşen kadına karşı bir saldırı geliştirildiğini vurgulayarak topyekün saldırıya karşı topyekün direniş çağrısında bulundu. Saralardan Sevêlere direniş mirasının sürdüğünü belirten Erzincan başta Rojava ve Bakur’da en ön saflarda mücadele eden kadınlar olmak üzere tüm bölge ve dünya kadınlarının 8 Mart direniş günlerini selamladı.

KJK Koordinasyon Üyeleri Besê Erzincan sorularımızı şu şekilde yanıtladı:

AMACIMIZ ORTAK RUHU YAKALAYABİLMEK

Kürt Kadın Hareketi olarak geçen hafta bir ‘8 Mart bildirgesi’ yayınladınız. Kadın Hareketi olarak bu dönemde böyle bir bildirge yayınlamaya neden ihtiyaç duydunuz? Bu bildirgenin içeriği ve mesajları hakkında neler söyleyeceksiniz?

Besê Erzincan: 2016 yılına 8 Mart bildirgesi ile giriş yaptık. Buradaki amaç güncel olarak hedeflerimizi net belirlemek ve buradan hareketle de strateji ve taktiklerimizi güçlü oluşturabilmekti. Şunu bir kez daha belirtmekte fayda vardır ki, kadın hareketi olarak temel güç kaynağımız ortak düşünceler etrafında hareket etmek ve ortak ruhu yakalayıp buna göre mücadele edebilmektir. Kadınlar bir araya gelip ortak düşünce oluşturduklarında yaşamın her alanına dair güçlü bir yol açıcılıkla öncülük rollerini güçlü oynayabiliyorlar.

Kürt Kadın Hareketi olarak Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu’daki öncü misyonumuzun ve ağır sorumluluklarımızın farkındayız. Bu amaçla yaşamın özgürlük trendinde gelişmesi ve pratikleşebilmesi hayatiyet arz ediyor. Kadın özgürlük çalışmalarımız gelişip büyüdükçe halkımızın özgürlük, eşitlik, hak ve adalet arayışında da bir derinleşme yaşadığını hep gördük, yaşadık. Bu yüzden çok yönlü, bütünlüklü birbirini tamamlayan çalışmaları iç içe yürütebilirsek bir başarı kazanabileceğimizi düşünüyoruz.

Türkiye’de bulunan çeşitli halklardan kadınlarla ortak mücadelemiz gelişmeden Türkiye’de demokrasi, insan hakları, çevre sorunlarının bir çözüme ulaşılamayacağını hemen belirtmemiz gerekir. AKP erkek faşizmine karşı ortak kadın mücadelelerini yaşamın her alanında geliştirmemiz demokrasi ve özgürlük mücadelemiz açısından zorunludur.

KADIN MUHALEFETİNDEN KORKUYORLAR

AKP rejiminin kadın kimliğine yönelik saldırılarını nasıl yorumlamak gerekir?

Besê Erzincan: AKP iktidarının, faşizminin kadın politikasının özü; kadının eve kapatılması, kadının sadece kocasının gölgesinde bir nesne haline getirilmesidir. Bunun bu dönemde bu kadar dillendirilmesi elbette ki kadınların özgürlük konusunda kat ettiği mesafe ve olası gelişebilecek bir kadın dayanışma ve ortaklaşmasından korkulmasıdır. Kadının gelişim potansiyeli pasifize edilmek ve kadın muhalefetinin önü alınmak isteniyor.

AKP’nin kadın politikası özel savaşın en incelikli, acımasız ve esas çalışmasından biridir. Kadına karşı geliştirilen özel savaş politikaları, en gizli, ince ayrıntılarda hesaplanarak geliştirilen politikalardır. Erkeklerin kirli ittifakı en fazla bu alanda yaşanmaktadır. Şimdi Türkiye’de beyaz-yeşil-kara faşizm demokrasi güçlerine karşı birleşmiş durumdadır. Bu birleşmenin en fazla yaşandığı odak, kadın özgürlük çalışmalarıdır. Özgür kadın nerede görülüyorsa çeşitli biçimlerde hedeflenmekte ve susturulmaya çalışılmaktadır.

Türkiye’de kadın muhalefetinden çok ciddi bir korku yaşanmaktadır. Esasen Türkiye’deki alternatif muhalefetin, demokrasi bloğunun içinde en fazla kadınlar yer almaktadır. Bu yüzden kadına karşı geliştirilen devlet şiddetine ve toplumsal düzlemde kadına karşı gelişen cinayetlere karşı hak edilen cezaların verilmemesinin altında yatan da bu devlet mantığıdır.

ERKEK FAŞİZMİNE DUR DİYEBİLMEK İÇİN

Özgürleşen kadına karşı topyekûn ve kapsamlı bir saldırı içinde olunduğu çok açıktır. Özel savaş medyasının bir gün izlenmesi bile topluma ve kadına karşı nasıl bir savaş açıldığının görülmesine yeterli olacaktır. Kadın erkeğe bağımlı, erkeğe sunulan bir nesne olarak ele alınıyor. Yanı sıra eve sıkıştırılmış, erkeğin denetiminde bir çocuk doğurma makinesi olarak yaşamda yer almasının planlaması yapılıyor. Devlet ve iktidara ucuz işçi, kendisi için savaşacak asker, kendisi etrafında dönecek vatandaşlar topluluğu yaratma çalışmaları kadının çocuk doğurması üzerinden planlanıyor.

Topluma reva görülen ulus-devlet modeli içinde kadın, salt ev yaşamına hapsedilmiş bir yaşam felsefesine mahkûm edilmek isteniyor. Elbette egemen erkek faşizmine ve onun yaşam anlayışına dur diyebilmek için güçlü birleşik bir mücadele yürütmenin gerekliliği açıktır. Yaşam ve mücadele planlamalarımız kapsamlı, bütünlüklü ve ortak olabilmelidir.

Türkiye’de Türk-Kürt-Ermeni-Asuri-Laz-Çerkez-Alevi tüm kadınların ortak mücadelesi her zamankinden daha fazla gereklidir. Kürdistan’nın tüm parçalarının birleşik mücadalesi de aynı oranda hayatidir.8 Mart Bildirgesi, yön ve doğrultu anlamında böyle bir içeriğe sahiptir.

ÖNDERLİĞİMİZİN OLMADIĞI BİR BARIŞ ASLA OLAMAZ

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgürleştirilmesi aynı zamanda Kürt Kadın Hareketinin de temel şiarı.  Bunun için nasıl bir mücadele öngörüyorsunuz?

Besê Erzincan: 8 Mart 2016 yılındaki özgürlük mücadelemiz, Önderliğimizin özgürleştirilmesi çalışmalarını temel olarak ele almaktadır. Barışın, halkların kardeşliğinin gelişmesi ancak Önderliğimizin özgürleşmesi, muhatap alınması temelinde gelişebilir. Önderliğimizin olmadığı bir barış asla olamaz. Halklar arasındaki kardeşlik, dostluk köprüleri ancak Önderlik tarafından atılabilir. Kadın Hareketi olarak en çok hassas olduğumuz nokta Önderliğin durumu ve içinde olduğu konumdur. Önderliğimizle Nisan 2015 yılından beri görüşme olmuyor. Bu da devletin savaş yanlısı olduğunun en somut ifadesi olmaktadır. Savaşı durduracak, barışı sağlayacak yegâne güç bizim açımızdan Önderliğimizdir. Kürt Kadın Hareketi olarak Önderliğin somut durumu, yaklaşımı, süreç tutumu bizim açımızdan belirleyicidir.

“Önderliğin özgürleşmesi, kadın özgürleşmesidir” derken de demokratik ulusu ve boyutları yaratmanın çalışmalarını geliştirerek bunu sağlayacağımızı düşünüyoruz. Direniş ve inşa çalışmalarının güçlü gelişmesiyle Önderliğimiz özgürleşebilir, yaklaşımındayız. Ve bunun planlamalarını eylemlilik ve örgütlenmelerini her parça ve alan açısından ortaya koyduk.

Kürt Kadın örgütlülüğünün geldiği aşama itibariyle neler söyleyebilirsiniz?

Besê Erzincan: Kürdistan kadınlar topluluğu KJK’nin çok güçlü tarihi bir geleneği vardır. Yakın tarihimizin dışında genel olarak insanlığın oluşumundan bu yana kadının durumunu sıklıkla ele alıyoruz. Öncelikle kadın tarihinin ve kadınının aklı, emeği, direniş geleneği ile toplumu yapılandıran yanlarını sıklıkla değerlendiriyoruz. Coğrafik olarak Kürdistan çeşitli kadim halkların mekânıdır. İnsanın insan olması, kadın aklı ve elleri ile nakış nakış örülmesi söz konusudur. Böylesi bir coğrafyada yaşayan kadınların, özgürlük ideolojisi ve düşünceleriyle bir buluşma yaşandığında içine girilen arayış, uyanış, direniş ve kurtuluş mücadeleleri çok görkemli oluyor. Bu topraklarda özgür, yeni yaşamı, aşkı yaratmak, işte bu büyük arayışların sonucunda bin bir emek ve zahmetle yaratılabiliyor.

Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketimiz APOCU hareketin başlangıcı ile birlikte başladı. Biz bunu Sakine Cansız arkadaşla birlikte başlatıyoruz. Kürtlerin ve kadınların başkaldırısı Kürdistan topraklarında birlikte başlamıştır. Bu başkaldırı kopmaz ve iç içe birbirini güçlendiren bir karakterde olmuştur.

KADIN KURTULUŞUNUN BAŞ MİMARI ÖNDERLİĞİMİZDİR

İlk gurup aşamasında da kadınlar vardır. Önderliğimiz mücadelenin başlangıcından bu yana hep özgür kadın, özgür erkeklerin yaratılması çalışmalarına öncelik vererek günümüze kadar sürekli bir mücadele ve yürüyüşün sahibi olmuştur. Başta aile çözümlenmesi ile işe başlandı. Bu mevcut yaşamın ciddi sorgulanması anlamına geliyordu. Sadece dar aile kalıpları içinde bir yaşam asla kabul edilmedi. Halkın, toplumun kurtuluşuna bağlanmış bir yaşam gerçekliği söz konusu oldu. Bu aslında APOCU hareketin Kadın Özgürlük Hareketimizin de bir kuralı olarak bugüne kadar işleyip gelmiştir. Kadın cinsinin özgürlüğü bu temelde başat bir problem olarak sürekli gündemde tutulmuştur. Önderimiz Abdullah Öcalan’ı bu anlamda kadın kurtuluşunun da baş mimarı olarak değerlendirebiliriz. Bir erkek olmasına rağmen kendi içindeki egemen erkekliğe karşı da büyük bir savaş açarak tanrıçalar diyarının iyi bir oğlu olduğunu kendi pratiğinde ispatlamıştır.

Kadın Özgürlük Hareketimiz, oluşumu ve başlangıcı itibariyle ulusal sorunu, kadın özgürlük sorunuyla birlikte ele almıştır. Kadın özgürlük bilincinin oluşması, örgütlenmesi, kendi tarihsel oluşumu içinde bir gelişme göstermiştir. 90’lı yıllar itibariyle tüm kadınların en baş çelişkisi, baş çalışması olarak sürekli gündemde tutulmuştur. “Önce kadının kurtuluşu ve özgürlüğü” yaklaşımı sürekli derinleştirilmiştir.

Bu anlamda kadının kendi örgütlülüğü içinde kendini tanıması özgün örgütlülüğünün derinleştirilmesi sürekli esas alınmıştır. 1990’lı yıllar sonunda kadın ordulaşması, kadın karargahlaşması, kadın partileşmesi PAJK ve 2005 yılı sonrası ile kadının çatı örgütüyle alanların sorunlarına cevap vermeye çalışması gerçekleşmiş, daha sonra; 2014 yılı itibarı ile KJK adıyla kadının kendini sistemleştirmesi çalışmaları gelişmiştir. Tüm bu sistemin oluşmasında başta kadın şehitlerimiz olmak üzere, zindanlarda kalmış ve kalan binlerce kadın yoldaşlarımız, dağlardaki kadın gerillalar,  düşman karşısında kendini siper eden analarımız, fedaice çalışan kadınların emekleri ve emsalsiz direnişlerinin hakkını mutlaka vermeliyiz. Kadın sistemi, kadın örgütlülüğü tüm kadınların bir eseri olarak gelişim göstermiştir.

Şu noktayı belirtmek gerekir ki, kadının attığı en küçük adım sadece düşman karşısındaki direnişle sağlanmış değildir. Aynı zamanda örgüt içinde de erkeğe karşı bir duruşun sağlanması ve iradenin gösterilebilmesi için de kadının büyük mücadelesi, emekleri, direnişleri gelişmiştir. Her kadın özgürlük çalışmasının, teorik belirlemenin pratikleşmesi çok büyük emekler, zorlanmalar sonunda ancak pratikleşebilmiştir. Şimdilerde Kürt kadın hareketinin sağladığı gelişmelere bakıp sanki her şey zaten hazırmış ya da örgütte her şey zaten hazırdı ve kadınlar bu sisteme girip geliştiler, şeklindeki kaba mantık son derece yetersizdir.

Kürt kadınları Önderliğimizin öncülüğünde, desteğinde büyük bir irade, emek, direniş göstererek ilerlemeler göstermişlerdir. Bundan dolayı öncelikle kadın özgürleşme çalışmalarında kendi içimizdeki egemen erkek karşısında da büyük bir mücadele yürütüldüğünü söylememiz gerekir. Egemen erkek ve köle kadın anlayışları örgüt içinde de çoğu zaman kendini hâkim kılmak istedi. Ancak Önderliğimizin çok özel çabaları ve kadın şehitlerimizin kahramanlıkları ve kadın emeği sayesinde sürekli bir ilerleyiş gerçekleştirebilmek mümkün olabilmiştir.

KJK BİR KADIN SİSTEMİ OLARAK OLUŞTURULDU

KJK bir kadın sistemi olarak 2014 yılında oluşturuldu. Önderliğimizin oluşturduğu paradigma temelinde demokratik-ekolojik-kadın özgürlükçü paradigma esas alındı. Dolayısı ile sadece kadının özgürleşmesini değil, toplumun özgürleşmesini, demokratik uluslaşmayı da esas alan ve bu temelde tüm çalışmaları iç içe değerlendiren bütünlüklü bir özgürlük paradigması esas alınmaktadır. Bu Ortadoğu’daki toplumsal sorunlara, kadın özgürlük problemlerinin çözümüne de güçlü bir karşılık vermenin adı olmaktadır.

Hareketimiz en son 2015 yılında yapılan Jinoloji konferansı ile kadınının düşünce dünyasında çığır açabilecek bir girişi gerçekleşirdi. Kadın bilimini derinlikli gelişimiyle birlikte tüm bilimleri yeniden ele alıp ve doğru bir bakış açısı ile oluşturabilmenin zeminleri atılmış oldu. Elbette ki 200 yıllık feminist gelenek, emekçilerin, ezilenlerin tarihsel direniş mirasları kadın hareketine güç veren çok önemli dinamiklerdi.

Şimdi KJK sistemi ideolojik, toplumsal, öz savunma ve genç kadın çalışmalarının öncülüğünde kendisini sistemleştirmiştir. PAJK özgürlük zihniyetinin geliştirildiği öncü kadın partileşmesinin temsilini yapmaktadır. YJA-STAR kadının ve halkımızın öz savunma gücü olarak kendi içinde örgütlü gerilla çalışmalarının öncülüğünü yapmaktadır. Genç kadın örgütlülüğü de genç kadın dinamizmini örgütleyen, eyleme dönüştüren öncü bir yapılanma olarak çalışmalarını sürdürmektedir. KJK çalışmaları dört parça Kürdistan’da, yurtdışında örgütlü ve sistemli bir yapıyla çalışmalarını sürdürmektedir. Milyonlarca kitlesi ve binlerce kadrosu bulunmaktadır.

Kürdistan’da kadınlar siyasette eş başkanlık sistemi ile büyük bir adım attılar. Eş başkanlık sistemi erkek-kadın eşitliğini ve yaşama özgürce katılımın yollarını açan bir sistemdir. Kürt kadınları açısından özgürlük mücadelesinin güçlü yürütebilmenin olanakları ve imkânlarını güçlü bir şekilde oluşturabilmişlerdir.

BÜTÜNLÜKLÜ BİR TOPLUMSAL BİR MÜCADELE GEREKLİ

Kadınların nasıl bir örgütlülüğe ve eylemselliğe ihtiyacı var?

Besê Erzincan: Kapitalist modernitenin devlet ve iktidar aygıtları ile yaşamın her alanında kendini en çok örgütlediği bir zaman dilimini yaşıyoruz. Kapitalist modernite kendisini uygar, gelişkin, ileri gibi söylemlerle topluma yansıtsa da bunun tam tersi doğrudur. İnsanlık;  maneviyat, toplumsallık, doğaya, canlılara yaklaşım açısından en geri bir dönemi yaşıyor. Kadın en derinleştirilmiş bir sömürü gerçekliğinin içinde yaşamaya mecbur ediliyor. İnsanlık derin bir kiriz ve bunalımın içindedir. İnsanlığın yaşadığı kaos sistemseldir, çok yönlüdür. Bilim ve teknik, uluslararası güçlerin, devletlerin, iktidarların hizmetinde topluma karşı atom bombası misali bir rol oynuyor. Kadınların içinde yaşadığı tüm sorunlar esasında savaşların öz kaynağını oluşturmaktadır.

Mevcut insanlık durumu karşısında sadece kadın özgürleşmesini değil, kadın özgürleşmesini merkeze alan ancak çok daha kapsamlı toplumsal bütünlüklü mücadelelere ihtiyaç var. Sadece bir cinsin kurtuluşundan değil, toplumun kurtuluşundan bahsediyoruz. Salt kadın özgürlüğü yetmiyor, daha kapsamlı toplumsal programlarla ilerleme zorunluluğu var. Öncelikle kadının, toplumun, doğanın kurtuluşunu iç içe ele alan bütünlüklü bir bakış açısına ihtiyaç var.

KAPSAMLI PROJELERE İHTİYAÇ VAR

Son iki yüzyılda kadınlar, halklar, emekçiler, ezilenlerin önemli bir mücadele süreci yaşandı. İnsanlık tarihine bakıldığında direnişin azlığından bahsedemeyiz. Büyük direnişler, emekler ve kahramanlıklar vardır. Yetersiz ve eksik olan, bütünlüklü bir kurtuluş stratejisinin olmamasıdır. Devlet ve iktidardan kopmamış zihniyettir, devlet ve iktidarı kurtuluş ve çözüm olarak görmedir.

Kürt kadınları olarak öncelikle kadın bilinci, kadın örgütü temelinde yaşamı yeniden ele alıp yaratabilecek bir kadın devrimi temelinde yeniden bir toplumsallaşmanın oluşturulmasından bahsediyoruz.

Kadınların kurtuluşu ve toplumsal alanda yaşadığı derin sorunlar ancak yeni bir özgürlük zihniyeti ve sistemleşmenin gelişmesi ile mümkün olabilir. Kadın eksenli çalışmaların mutlak derinleştirilmesi gerekmektedir. Kadının yaşamda hak ettiği yeri bulabilmesi için yaşamın her alanına ilişkin kapsamlı projelere ihtiyaç var. Kadının ekonomik ve öz savunma çalışmaları başta olmak üzere ciddi örgütlenme çalışmaları içinde olmaları gereklidir. Kadınlar örgütlenmeden, örgütlü yapılar içinde yer almadan bir güç halinde gelebilmeleri imkânsızdır. Bir kadın ne denli yetenekli olursa olsun tek başına kendini erkek sisteminin avı olmaktan kurtaramaz.

KADINLARIN YAŞADIKLARI SORUNLAR ORTAKTIR

Her kadın hem kadın olmaktan kaynaklı örgütlenmeler içinde yer alabilmeli hem de toplumsal, siyasal, ekonomik, kültür, basın, diplomasi vb. genel örgütlenmeler içinde olduğunda da mutlaka ayrı kadın örgütlülüğünü oluşturabilmeli, buna çok büyük bir değer ve öncelik tanımalıdır. Tüm örgütlü kadınların bir araya gelip tartıştıkları, kararlaştıkları ve planlamalarını oluşturabilecekleri, birbirlerini muhatap alabilecekleri mekanizmaları olmalıdır. Eylemsellikler, planlamalar bu temelde geliştirilebilmelidir. Türkiye’de kadınların yaşadıkları barış, ekonomi, öz savunma, sağlık, eğitim sorunlarına ancak bu temelde ortak çalışmalarla çözüm bulunabilir, cevap olunabilir. Kadınların yaşadıkları sorunlar ortaktır. Çözümler de ortak ve birleşik olmak durumundadır. Kürdistan’daki öz yönetim direnişleri, devletin gerçekleştirdiği katliamlar karşında olduğu kadar, Türkiye’de yaşanan sorunlara da duyarlı olunmalı ve tavır geliştirilebilmelidir. Türkiyeli kadınlar her konu üzerinden birleşik ve ortak bir tutum sahibi olabilmelidirler.

Örneğin…

Örneğin son yıllarda Kürt halkının yaşadığı sorunu Türkiye’deki birçok kesim kendi sorunu olarak görüyor. Kadınlar cephesinden kadın akademisyenlerinin, kadın aktivistlerin, barış için kadın girişimcilerinin, kadın özgürlük meclisi altında toplanmaları, devlete karşı bir tavır ve eylemlilik içinde olmaları, Türkiye’nin demokratikleşme çalışmalarına çok büyük ve etkili bir katılımı ifade ediyor.

Diğer bir örnek olarak Cerattepe’de doğayı koruma eylemliliklerinde kadınların önde olduğun görüyoruz. Bu durumda tüm kadın örgütleri ve her alanda belli bir örgütlülük içinde olan kadınlar bu eylemliliklere güç vermelidir. Herkes kendi bulunduğu yerde destek eylemi yapabilir. Ya da destek amaçlı Cerattepe’ye de gidebilir.

Yine Bir Amedspor örneği var. Yurtsever bir futbolcu olan Deniz Naki ve Amedspora yapılan haksız, adaletsiz, hukuksuz, taraflı yaklaşımlar kabul edilemez. Elbette buna da bir kadın tutumu olmalıdır.

Son olarak bilindiği gibi Türkiye’deki demokrasi ve özgürlük güçlerine, özgür medyaya, demokratik basına çok yoğun saldırılar gerçekleşiyor. Bunu çeşitli alanlarda görüyoruz. Özgür düşünceye, tarafsızlığa ve gerçeklerin dile getirilmesine karşı devletin büyük bir düşmanlığı var. Can Dündar ve Erdem Gül bunun en somut örnekleridir. Bu gazetecilerin serbest bırakıldıkları zaman İMC-TV kapatıldı. IMC TV Türkiye’deki sorunların tarafsız ve gerçekçi bir şekilde ifade edilmesinde çok önemli bir boşluğu dolduruyordu.  Tam da Kürt halkının Türkiye toplumunun 8 Mart ve 21 Mart Newroz sürecinde bu kapatılmanın gerçekleşmesi son derece planlıdır ve muhalif, demokrasi güçlerinin susturulmasını içeriyor.

Türkiye’de her gün bu ve buna benzer birçok gelişme karşısında ortak kadın tutumlarının, eylemlerinin çeşitli biçimlerde gelişmesi önemlidir ve toplumu son derece etkileyecektir. Kadın hareketleri yaşamın siyasi, sosyal her alana ilişkin bir çalışma ve tutum içinde olmak zorundadır. Kısaca tüm kadınların, demokrasi ve özgürlükçü güçlerin birlikte, ortak hareket etmeleri her zamankinden daha fazla gereklidir

Bunun için de kadınların özgürlük bilinci temelinde yapılanmış özgün örgütlülükler, bir özgürlük merkezi olarak toplumu sürekli demokrasi, özgürlük mücadelesine çeken güçlü toplumsal araçlar olarak etkin bir rol oynayacaklardır.

ÖRGÜTSÜZ DİRENİŞ OLMAZ

Bakurda yaşanan öz yönetim direnişleri ve toplumsal inşa olarak ifade edilen yeni süreçte Kürt kadın örgütlülüğü nasıl olmalı, kadınlar kendisini ve toplumu nasıl örgütlemelidir?

Besê Erzincan: Kürt kadınları öz yönetim direnişleri ile demokratik ulus modelini yaratmada öncü rollerini bir kez daha oynamaktadırlar. Toplumun kendi öz dinamiklerine dayanarak kendisini yapılandırması esasında bir kadın modelidir. Kadının ve Kürt halkının, halkların, inançların, mezheplerin kendi kimlikleri etrafında örgütlenmeleri ve yaşama kendi renklerini vermeleri son derece önemlidir. Kadınlar özgürlük bilinci ve iradesi ile donanımlı hale geldiklerinde yaşamın her alanına siyasete, toplumsal çalışmalara, ekonomiye, öz savunmaya, kültür, basın, eğitime de kadın rengini verebileceklerdir.

Kürdistan’da demokratik ulus modeli kadınların öncülüğü temelinde yapılanabilecektir. Öz yönetim direnişleri bize bir kez daha gösterdi ki kadın örgütlülükleri, kadın özgürlük çalışanları bu konuda daha güçlü bir yoğunlaşma ve hazırlık yapabilmeliler. Hazırlık direnişin yarısıdır. Hazırlıksızlık ya imhayı ya da teslimiyeti getirir. Başarı için; öz yönetim alanlarında yaşamın ve direnişin sürdürülebilmesi için güçlü bir alt yapı çalışması gereklidir. Yaşamın tüm ayrıntılarının hesaplanması gerekir.

Devlet olgusu yeterince tanımlanamıyor. Hem devletin kurumlarına karşı bir savaş var hem de devletten bekleyen tutumlar gelişebiliyor. Kendi sistemimizi, yaşamımızı kendi kimlik ve kültürümüzle yaşamak istiyorsak o zaman daha hazırlıklı olmamız gerekir. Yaşam içinde eğitimden, sağlıktan, ekonomiden tutalım her alana ilişkin devlete bağımlılıktan kurtulabileceğimiz bir planlama ve yaklaşımımız olmalıdır. Devlet kendi cephesinden toplumu kendine bağlamak için de olsa çalışmalarını yürütür. Biz ise ‘Kendi yaşamımızı kendimiz nasıl özgürce kurabiliriz?’ yaklaşımı içinde olabilmeliyiz. Bu elbette zordur. İmkânlarımız sınırlı olabilir. Ancak başarabilecek, çıkış gerçekleştirebilecek fırsatları kendimiz yaratmalıyız. Bu da toplumun örgütlü olmasından geçer. Şehirlerin, mahallelerin meclislerinin olması, tüm mesleklerin kendi içinde örgütlenmesi ile gelişebilir. Örgütsüz direniş olmaz. Olsa da kısa vadeli olur.

Kadınlar tüm bu çalışmalarda öncü yapıcı, oluşturucu kadın enerjisini toplumu yeniden inşa etmede ortaya çıkarabilirler. Özgür ve eşit yaşam, kadının düşünce ve emekleri sonunda şaşılacak bir şekilde gelişim gösterecektir.

SEVE, FATMA, PAKİZE…

İşte tüm bu direniş çalışmalarında kadın öncülüğü çok önemlidir. Öz yönetimlerde kadın direnişi, örgütlülüğü, eylemselliği olmadan başarı sağlanamaz. Sevê, Fatma, Pakize ve şehit düşen tüm anaların, kadınların, gençleri ve tüm halkımızın duruşunda büyük bir cesaret ve kahramanlık vardır. Bu direniş ve kahramanlığı kadınlar öncülüğünde ciddi bir düşünce yoğunlaşması, planlamalarla birlikte örgütlülüğe dönüştürebilirsek zorluklar yine olabilir ancak güçlü başarıları da yakalayabiliriz. Kadın öncülüğü, insiyatifi, kendine güven mutlaka gelişir ve toplumun tüm işlerinde çalışmaları yetkince idareye dönüştürür. Kürt kadınları bunu çok rahat başarabilecek performans ve potansiyele, irade ve cesarete sahiptirler.

2016 DİRENİŞ YILI OLACAK

Bunun yanında demokrasi cephesi ve dört parça Kürdistan’da kadının ulusal birlik örgütlülüğü açısından gelinen aşama ve gereklilikler nasıl değerlendirilebilir? Ortak mücadele hattı nasıl ve hangi zeminde örülecek?

Besê Erzincan: Ortadoğu halkların, inançların, çeşitli toplulukların yüz yıllarca yaşadığı bir uygarlık merkezidir. Kapitalist modernitenin ulus-devlet modelinde karşılık olarak demokratik modernitenin demokratik ulus modeli kesinlikle ortak bir demokrasi ve mücadele blokunun oluşturulmasını zorunlu kılıyor. Ortadoğu coğrafyası ve Kürdistan, 20. yüzyıl başlangıcı ile birlikte hızlı bir şekilde parçalanmalara ve bölünmelere uğradı. Kapitalist modernite kendi hegemonik çıkarları için çok acımasız ve zalim bir planlama ile halkları paramparça edip birbirine düşman haline getirdi. Zayıflamış halklar, topluluklar üzerinden kendi hegemonyasını kurdu.

 

ULUSAL BİRLİK GELİŞTİRİLMELİ

Bugün Türkiye’de barışın gelişmemesi, kuzeyde gelişen katliamlara uluslararası güçlerin sesiz kalmasının altında yatan başlıca neden, uluslararası güçlerin bu çirkin politikalarıdır.

Hegemonik güçler hiçbir zaman güçlü bir Türkiye istememişlerdir. Hepsinin isteği ve dileği marjinal bir Türkiye oluşumudur. Bu yüzden de milliyetçiliği sürekli geliştirdiler. Şimdiki Türkiye gerçeği aslında tam da istedikleri gibidir. Minimalize edilmiş bir Türkiye tüm güçlerin istedikleri bir gerçekliktir. Türkiye kendi içindeki Kürt sorununu, demokrasi ve insan hakları sorunun çözemediği içim hep marjinal, minimalize bir devlet gerçeğini yaşamak zorunda kalacaktır. Türk ve Kürt halkının, Türkiye halkının çıkarları, demokrasi, insan hak ve özgürlüklerinin elde edilmesi ile gelişim gösterebilir. Türk-Kürt kavgası en fazla da hegemonik sistemin işine gelmektedir.

Dolayısıyla Kürdistan’ın her parçasında ulusal birliği geliştirme, aynı zamanda Türk, Arap, Fars halkları ve tüm Mezopotamyalı halklarla birlikte bir mücadele ve ortaklaşma önemli olmaktadır. Türkiye’de demokrasi bloku önemli bir gelişme gösterdi. Türkiye’de hiçbir zaman Türkiye halkları, emekçileri arasında bu denli bir ortaklaşma gelişmemiştir. Bu demokrasi bloğuna kadınlar cephesinden güçlü bir katılım olmalıdır. Kadınlar kendi renkleri, talepleri ile bu birlik çalışmalarının içinde güçlü yer almalıdır.

Kürt Kadının Ulusal Kongre çalışmalarını da bu minvalde değerlendirmek gerekir. Bu konuda daha etkili ve aktif çalışmalar içinde olmamıza ciddi ihtiyaç vardır.

Son olarak şunu söylemek istiyorum;  8 Mart 2016 yılı tüm kadınlar açısından bir mücadele ve direniş yılı olacaktır. Önderliğimizin, haklarımızın, kadınların özgürlüğü için tüm çalışmalarımız her zamankinden daha fazla etkin ve güçlü yürüteceğiz. Özgürlüğü, demokrasiyi, eşitliği, adaleti geliştirecek ne kadar çalışma varsa kadınlar olarak güçlü bir şekilde içinde yer alacağız.  Kadınlar olarak özgürlük mücadelemiz kesintisiz bir şekilde sürecektir. Bu temel de herkesin 8 Mart’ı kutlu olsun diyoruz.