Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Kadın Meclisi Sözcüsü Berivan Bahçeci, DBP’nin Amed’deki Danışma Bürosu’nda basın toplantısı düzenleyerek, kadın kazanımlarına yönelik saldırılar ve kadınların mücadelesine dair değerlendirmelerde bulundu.
Berivan Bahçeci, 2023 yılının erkek egemen faşist iktidarlara karşı kadınların direnişiyle geçtiğini, Kürt kadın hareketinin dünyada kadın mücadelesine ilham verdiğini söyledi.
“Jin, jiyan, azadî” sloganını etrafında kenetlenen kadınların, 21’inci Yüzyılın kadın yüzyılı olacağı inancını bilince taşıdığı ve dünyada yükselişte olan sağ iktidarlara karşı yegâne itiraz hareketi olarak vücut bulduğunu ifade eden Berivan Bahçeci, Kürt Kadın Hareketi’nin dünya kadın mücadelesine kazandırdıkları ve sunduğu perspektiflere değinerek, Tevgera Jinên Azad (TJA) önceki dönem Sözcüsü Ayşe Gökkan’a Paul Grüninger Vakfı tarafından "İnsanlık ve cesaret" ödülünü hatırlattı.
'KADINLAR ÖFKESİNİ ÖRGÜTLÜLÜĞE DÖNÜŞTÜREN VE YARGILAYAN OLDU'
AKP- MHP iktidarının tüm yönelimlerine rağmen Türkiye ve Kurdistan’da kadın direnişinin görünürlüğünün yadsınamaz bir gerçeklik olduğunu ifade eden Berivan Bahçeci, "Kürt Kadın Hareketi’nin yaratmış olduğu cins bilinci ve buna bağlı olarak demokratik siyaset alanında bile erkek egemenliğinin gerilemesine tahammül edemeyen devlet, kadınlara dönük gözaltı, tutuklama ve katletme gibi yöntemlerle saldırmıştır. Ancak kadınlar yargı tacizine karşı duruşma salonlarında yargılayan, katledilmelere karşı öfkesini örgütlülüğe dönüştürerek devletin bu kirli politikalarına cevap vermiştir" dedi.
TOPLUMSAL SÖZLEŞME
Rojava Devrimi’ne işaret eden Berivan Bahçeci, Rojava Devrimi’nin kazanımlarının tüm Ortadoğu’ya umut olduğunu ifade etti. Kuzey ve Doğu Suriye’de kabul edilen Toplumsal Sözleşme’ye değinen Berivan Bahçeci, "Rojava Özerk Yönetimi, son iki yılda bölge halkı ve bileşenleriyle birçok toplantı düzenleyerek 99 maddesinde yapılan düzenlemelerle beraber 134 maddeden oluşan Toplumsal Sözleşme’yi onaylamıştır. Böylelikle devletin hukuku değil, toplumun hukukunu inşa etmenin zorunluluğunu önümüze görev olarak koymuştur" diye belirtti.
Türk devletinin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılarının sürdüğünü belirten Berivan bahçeci, saldırıların Kürt Kadın Hareketi’nin büyümesini ve enternasyonal mücadeleyi örgütlemesinin önünü almaya çalıştığını dile getirdi ve şöyle dedi: "Çünkü Kürt Kadın Hareketi, diğer halklara mensup kadınların da cins bilincinin ilerlemesinde doğru ve büyük bir rol oynamıştır. Bugün, egemen ulusun kadın mücadelesine dahi, onlarca yıllık mücadele deneyimi ve pratikleriyle yön veren Kürt Kadın Hareketi, erkek devletin hedefi haline gelmiştir. Özellikle AKP döneminde kadın cinayetlerinin artmasının ve önünün açılmasının, Kürt Kadın Hareketi’nin kadın kurtuluş ideolojisini tabana yaymasının intikamı olarak ele alınmaktadır. Öyle ki Sakine Cansız’lar ile başlayan Seve Demirler, Hevrin Xelef, Nagehan Akarsel ve Evin Goyi ile devam eden Kürt Kadın Hareketi’nin öncülerine yönelik suikastler, devletin öz konusu intikam politikalarının bir başka göstergesidir."
ÖZEL SAVAŞ SALDIRILARI
Berivan Bahçeci, konuşmasının devamında şunları söyledi:
"Rindêxan’lardan, Zarife’lerden, Beritan’lardan günümüze kadar, sömürgeciliğin Kürt kadınlarına yönelik saldırı yöntemleri değişmemiştir. Bu saldırılar devlet derecesinde askeri yöntemlerin yanı sıra siyasal ve sosyal yöntemlerle de devam etmiştir. 90’lı yıllarda Kürt kadınlarına yönelik saldırılar, kadın bedeninin teşhir edilmesi üzerinden ilerleyerek bugüne kadar gelinmiş ve bu bir özel savaş yöntemi olarak belirlenmiştir. Ekin Wan örneğinde yaşadığımız gibi, sömürgecilik zihniyeti Kurdistan’da kadın mücadelesine dönük öfkesini çirkin yöntemlerle göstermiştir. 2016 yılından bugüne, Kürt kadınlarının bedenleri üzerinden bir savaş yürütüldüğü gibi aynı zamanda bir siyasi mücadele de yürütülmektedir. İpek Er, Gülistan Doku vb. olaylarda da devletin Kürt halkına ve bilhassa da kadınlarına karşı kirli savaşta ısrarı, resmi bir politika haline gelmiştir. Nasıl ki faşizm emperyalizmin ve finans kapitalin en gerici hali ise, Türkiye Ulus Devleti’nin Kürt kadınlarına yönelik bu kirli savaş konsepti de Kürt savaşındaki çaresizliğinin yöntem olarak son halidir.
Bu aynı zamanda İsrail’in, Filistin halkının haklı mücadelesini bastırma politikalarının aynısıdır. İsrail’i eleştirme yoluyla diline dolayan Erdoğan yönetimindeki Türkiye Ulus Devleti’nin, resmi tanımında da ‘ulus’ ibaresi taşıyan İsrail Devleti’nden savaş hukuku açısından hiçbir farkı olmadığını, yine hamisi olduğu Hamas’ın da savaş aklıyla birebir örtüşen uygulamalarının olduğunu son İsrail-Filistin Savaşı’nda bir kez daha görmüştük. Bu savaş da kadın bedeni üzerinden başlamış, kadınların sokak ortasında işkenceye uğraması, görüntülerinin çekilerek servis edilmesi, yine bilhassa kadınların rehin alınması ve yoğunlukta kadın ve çocukların ölümleriyle devam etmiştir.
Kadına yönelik saldırılar yalnızca siyasi boyutta değil toplumsal boyutta da devam etmiştir. 6 Şubat’ta meydana gelen Maraş merkezli depremlerde Kurdistan’ın birçok kenti etkilenmiş ve yıkım geniş bir alana yayılmıştır. Deprem gibi bir afet olmasına rağmen iktidar ve iktidara karşı tüm siyasetler açısından yine bir erkek savaşına dönüştürülmüştür. Kadın örgütleri dışında bu depremden etkilenen kadınlara ilişkin kayda değer çalışmalar yapılmamış, cümleler kurulmamıştır. Depremzede kadınların özel ihtiyaçları ayıp sayılarak, ihtiyaçlar listesine alınmadığı durumlara tanıklık edilmiştir. Depremden kurtulan hamile kadınların ne tür ortamlarda doğum gerçekleştirdiğine dair bir veri dahi ortada yoktur. Ebeveynlerini kaybeden çocuklar tıpkı 1938 Dersim’de uygulanan politika gibi batı illerine götürülerek ve buradaki yurtlara yerleştirilecek akıbetleri kaybedilmiştir. Genel olarak deprem gibi bir meselede dahi iktidarın politikalarına karşı yürütülen siyaset erkek dili ile kurulmuştur. Oysa kadınlar her alanda olduğu gibi deprem bölgesinde de yaşamı yeniden inşa etmek için çaba gösterdiler. Maraş merkezli gerçekleşen depremler sonrasında kutsallığı ile övünen devlet enkaz kaldıramazken, kadınlar yıkımın gerçekleştiği kentlerde kolektif bir akıl ile yıkılan kentlerin ortasında yaşamı yeniden inşa etmenin olanaklarını oluşturmuşlardır. Ancak iktidar bu olanaklara da tahammül edemeyerek kurulan konteyner kentlerdeki dayanışma çadırlarını kaldırma talimatı vererek zora dayalı kolluk eliyle yeni yaşam alanlarına müdahale etmiştir. Yine kriz koordinasyon merkezlerini en iyi bildiği yöntem olan kayyım marifetiyle gasp etmiştir.
İMRALI TECRİDİ
Elbette Ortadoğu’da ve bilhassa Kurdistan’da derinleşen bu tablonun, İmralı Ada Hapishanesi’nde 25 yıldır süren Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan tecritten bağımsız ele alınması düşünülemez. Tecridi artık bir yönetme biçimine dönüştüren iktidar, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözme iradesini ortaya koyan Sayın Öcalan’ın sesinin dışarıya iletilmesini engellemektedir. Baskı ve zora dayalı bir yönetim biçiminden güç alan iktidar Kürde karşı düşman hukukunu pervasız bir şekilde uygularken, toplumun kalan kısmına da mesajı bu baskı üzerinden vermeye çalışmaktadır. Ancak bu politika kısa bir zamanın ürünü değil, 100 yıllık tarihsel bir sürecin devamıdır. Bugün Cumhuriyetin 100’üncü yılına girdiğimiz dönemde Kürt'ün inkarı halen devam ederken, Kürt kadınlarının dört parça Kurdistan’da yaptığı çalıştaylar ile Lozan Antlaşması’nın bir soykırım anlaşması olduğuna dair tespitleri ile kurtuluşunu kurulacak Kadın Konfederasyonu’nda görmeleri de yine vadedilen karanlığa karşı umudun kendisi olmuştur.
'EYLEM, ÖRGÜTLENME VE ÖZGÜRLÜK YILI OLACAK'
Buradan hareketle her ne kadar 2023 yılı ulus devletler tarafından savaş ve yıkımın yılı olsa da, kadınlar açısından bu yıkıma karşı direniş kararlılıkla yükseltilmiştir. 2024 yılında da özel savaş politikalarını teşhir ederek, genç kadınlar başta olmak üzere tüm kadınlarla birlikte eğitim ve farkındalık çalışmalarını artırma, kadın kazanımlarına dönük saldırılar karşısında örgütlü kadın mücadelesini büyütme ve dayanışmayı güçlendirme, kadınların hakları için eşitlik ve özgürlük mücadelesi için demokratik eylemler örgütleme yılı olacaktır.
Biz DBP’li kadınların önüne koyduğu pusula kadın kurtuluş ideolojisinin ta kendisidir. Bugüne kadar pusulamızı nasıl şaşırmadıysak, bugünden sonra da aynı yolda yürüyeceğimizin kararlılığını kamuoyu ile paylaşmak istiyoruz. Bizden önce yürünen yollardaki ayak izlerini takip ediyoruz, mücadelemizi büyütüyoruz. 2024 yılının başta Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın ve onun şahsında tutsak edilmeye çalışılan Kürt halkının özgürlük mücadelesini verme yılı olacağının sözünü bir kez daha veriyoruz."