Bir kavga manifestosuydu Armanc...
Yüreğindeki sevgiyi ve zihnindeki kavgayı destanlaştırdığı Botan topraklarında binlerce direniş öyküsüne tanık olur Armanc, tüm savaşçılarının ve yoldaşlarının deyimiyle kavga manifestosudur.
Yüreğindeki sevgiyi ve zihnindeki kavgayı destanlaştırdığı Botan topraklarında binlerce direniş öyküsüne tanık olur Armanc, tüm savaşçılarının ve yoldaşlarının deyimiyle kavga manifestosudur.
"Soluk soluğa bir hayat, anlamın adaletinde damıtılan bir yaşam hikayesi.
Kim Armanc’ı düşünürse zihninde bir ülke imgeleşir.
Bir insan başka insanların ülkesi olabilir mi?
Bir insan bir ülke kadar sevilebilir mi?
Sürgün yürekler Armanc ile ülkeleşiyordu.
Armanc yoldaşları için ülkeydi.
Yani "welat" ile dile getirilen tüm toplumsal aidiyetlerin toplamı.
Ülke onun yoldaşlığıydı.
Mücadele, kendi kökünden kopmama,
Mücadele ruhunu sürekli yenileme, pes etmeme,
İnançsız düşmeme, bağlılıklarını büyütme…
Kavga, kavga, kavga yani… "
'Sevgi ve öfke olmazsa insan devrimci olamaz' diye yazmıştı günlüğüne Armanc Goşkar (Suna Kızılkaya). Sevgilerini ve öfkelerini böyle taşıyan ve bu duyguların böyle güzelleştirdiği az insan vardır. Verili olana isyan eden, reddetmenin en soylu halini yaşayan devrimci bir kadın Armanc. Sevgiye yeniden tanım yaratıyor gerilla dağlarda. Dağlardan bir şeyler katıyor mayasına. Başka yerlerde böyle derinden, böyle içten, böyle karşılıksız bir sevgi var mı? Oysa sevmek çıkarsız, her şeyiyle, zorluklar içinde, emek vere vere, kavga ede ede, tüm gerçeğiyle bir insanı hayatın, kavganın her alanında tanıya tanıya oluyor.
LİSE YILLARINDA PKK İLE TANIŞTI
Yoldaşlarına karşı büyük sevgi ve özgürlük ezgisiyle, düşmanına karşı ise büyük öfke ve intikam duyguları ile güzelleşen, güzelleştikçe devrimcileşen ve komutanlaşan Armanc Goşkar şehadetinden önce bıraktığı yazılarında yaşam öyküsünü şöyle anlatıyor: "1975 yılında Varto’nun Onpınar köyünde doğdum. Maddi durumu iyi olan, Alevi ve sol değerlerin hakim olduğu bir aile ortamında büyüdüm. Ortaokula kadar köyde okudum, liseyi Mersin’de, üniversiteyi Samsun’da okudum.
Ulusal bilincin olmadığı bu ortamda Kürtlük kimliğinden habersiz, daha çok sosyalizm değerleriyle büyüdüm. Lise yıllarında öğrenci yurtsever gençlikle tanışmamla birlikte Kürt ve Kürdistan gerçekliğiyle, dolayısıyla PKK gerçeğiyle tanıştım. Bu süreçte Diyarbakır zindan direnişlerine dair kitaplar okudum ve bu direnişler bende ciddi bir etki yarattı. Yine etkilendiğim bir diğer yan PKK içindeki kadın gerillacılığıydı. Alevi bir ortamda yetişmekten kaynaklı çok kaba baskılar yaşamadım, görece rahat da büyüdüm. Ancak yaşamın her alanında kadına dair küçümseyici, aşağılayıcı, ötekileştiren yaklaşımları da görüyor, fark ediyor ve buna içsel bir tepki duyuyordum.
Çok derinlikli anlama olmasa da bir kadın olmaktan kaynaklı öz benliğimi ve kişisel gururumu yaralıyordu bu durum. Yine diğer halkların devrim deneyimlerini okumanın yarattığı romantik devrimcilik ve gerilla savaşlarına karşı gelişen büyük sempatim de vardı. PKK’de kadının gerilla olması, savaşması, özgürce yaşaması beni cezbediyordu. Bütün bu etkilenmeler bir araya gelince PKK’ye katıldım."
EĞİTİM İÇİN SURİYE'YE GEÇTİ
PKK’ye katılımından sonra eğitim görmek için Suriye’ye geçen Armanc Goşkar, mücadele hayatı boyunca üzerinde yürüyeceği güçlü devrimci temeller atar burada. Devrimci bir kadın olarak hep karşısında büyük minnet ve vefa borcu hissettiği Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a karşı yoğunlaşmalarını şöyle dile getirir: "Önderliğin sorunları ele alış tarzı, yaşam tarzı, kadınla arkadaşlığı beni etkiliyordu. Ancak Önderliğin tarihsel ve mücadele açısından ifade ettiği anlamı kavramaktan uzaktım.
Önderlik Sahası örgüt gerçeğimizle, sorunlarla ilk ve çok şiddetli karşılaştığım bir sahaydı. Önderliğin yaklaşımları, çözümlemeleri, sorunları ele alış yöntemleri, insan yaklaşımı bir yandan da güven ve umut veriyordu bana. Ülkeye geldikten sonra yaşadığımız sorunları gördükçe Önderliği daha derin anlamaya, hissetmeye başladım. Ve zaman ilerledikçe Önderliğin bu örgüt için, mücadele için, tek tek militanlar için de ifade ettiğini daha derin anlıyordum."
SARA GİBİ KAVGACI, KEMAL GİBİ DOBRAYDI ARMANC...
Önderlik sahasında gördüğü eğitimlerden sonra gerillacılık özlemi ve hayatı boyunca peşinden gitmeyi asla bırakmayacağı özgürlük hayallerinin izinde, ülkeye gelir Armanc. İdeolojik alandan eğitim sahalarına, gerillacılıktan komutanlığa, Zagroslardan Botan’a ülkenin birçok yerinde ve özgürlük hareketinin verdiği birçok görevde yer alır. Gittiği her yerde arayışın, sevginin ve kavganın ismi olur. Bu yüzden kavgacılığıyla Saralara, açık sözlülüğü ve dobralığıyla Kemal Pir’lere benzetilir Armanc. Ondaki her arayış köleliğin mahkum edilmesi, her kavga özgürlüğün bir kazanımıydı.
Bu yüzden yazdığı her yazıda, söylediği türkülerde ve şiirlerinde mutlaka hep kavga vardı: "Kölelik gerçeği, ya da bu zihniyetten kopmak sandığımdan daha derin ve zor bir savaşımı gerektiriyor. Düşüncede koptuğunu sandığın anda, duyguda belirlendiğini görüyorsun, duyguda aştığında davranışta kopmadığını görüyorsun. Bu nedenle kaba retlerle, tepkilerle ya da niyetlerle aşılamayacak denli karmaşık bir durum. Bir sistemi aşamadın mı tüm niyetlerden bağımsız ona tabii olursun. Bu konuda bir kadın militan olarak ciddi yoğunlaşmalar yaşadığımı ve Önderliğin paradigmasının yaşamsallaşmasının egemen erkekliği ve köle kadınlığı aşmaktan geçtiğini biliyorum. Kişiliğimdeki özgürleşmeyen, köle ve egemen sistemi temsil eden özelliklere karşı daha radikal ve sürekli bir mücadele verme konusunda da daha iddialıyım."
Yüreğindeki sevgiyi ve zihnindeki kavgayı destanlaştırdığı Botan topraklarında onlarca, binlerce direniş öyküsüne tanık olur Armanc. Ve yine destanlar yazar kendi ömrünün hikayesinde. Zaferleri, acıları, hüzünleri ve kahkahaları olur. Ama her ne olursa olsun Kürdistanlı bir komutan olmanın devrimci gururuyla hiçbir zaman baş eğmez zalimin zulmüne. Tüm başarıların arkasında kavga inancı, yine tüm yenilgilerinin ardından kavga yemini vardır onda. Bu yüzden şehadetiyle de bir çizgidir artık Armanc, tüm savaşçılarının ve yoldaşlarının deyimiyle kavga manifestosudur.