Sosyal demokratlar oyların yüzde 26’sını elde ederek seçimlerden zaferle çıktı. Göçmen karşıtı popülistler ise kaybetti.

Mevcut liberal Başbakan, popülistlerin çöküşü ile ittifaklarından birini kaybetti. Bu da hükümeti istifa etmeye götürecek.

Sosyal demokratlar, başta çevreciler olmak üzere diğer sol partileri yükselişinden fayda gördü. Merkez sol ittifakı, 179 sandalyeli parlamentoda 96 sandalye ile mutlak çoğunluğu elde etti. Nihai sonuçlara göre liberal parti 79 sandalye kazandı.

Sosyal demokratların lideri Mette Frederiksen, “ülkenin birinci iklim seçimi” diyerek, iklim karşısındaki kaygıların seçimlere etkisine vurgu yaptı.

Başbakan olması beklenen Frederiksen, göçmenlik konusunda sert olacağı vaadinde bulundu.

2000’li yılların başında Danimarka’ya Avrupa’nın en katı göçmen politikasına sahip ülke olarak tepki gösteren Frederiksen, daha sonra son 20 yıldır uygulamada olan sıkı göçmen politikalarından yana tutum sahibi oldu.

Frederiksen, geçen yıl “Batılı olmayan” göçmenleri BM gözetiminde Afrika kamplarına göndermeyi öngören bir reform projesi dahi sundu.

Sosyal demokrat lider seçim kampanyasında da, göçmen politikasını aşırı sağcıların elinden alma stratejisi izledi. Diğer bir ifadeyle ekonomi ve sosyal sorunları konusunda solun üzerine bir çizgi çizerken, sınır konusunda da sağın önüne set çekti. Böylece bu seçimler, Avrupa karşıtı ve egemenlikçi sağın çöküşü ile dikkat çekti.

Mette Frederiksen, temsili sistemin olduğu Danimarka’da alışıldık olan azınlık hükümeti kurmayı planlıyor. Belli bazı konularda solun desteğini arayacak. Bunlar arasında eğitim, hukuk ve göçmen politikaları var. Ancak hükümeti sürdürmek için yeteri kadar geniş bir koalisyonun desteğine ihtiyacı var.

Danimarka, son bir yıl içerisinde İsveç ve Finlandiya’dan sonra solcu hükümet tercih eden üçüncü kuzey ülkesi oldu.