Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu, partisinin genel merkezinde kadın gündemine dair basın toplantısı düzenledi.
YEREL SEÇİMLER
Ülke gündemini ve seçim sonuçlarını kadınlar açısından değerlendirmeye devam ettiklerini belirten Halide Türkoğlu, "Biz kadınlar açısından yoğun, yorucu ancak sonuçları itibari ile bir o kadar anlamlı bir süreci geride bıraktık. Erkek devlet şiddetine karşı ‘Her Dem Direniş Her Dem Özgürlük’ şiarı ile 8 Mart alanlarına aktık. 8 Mart’ta sokaklara akan kadın isyanımızla, 21 Mart’ta Newroz ateşinin etrafında ‘Jin, Jiyan, Azadî’ diyerek özgürlük halaylarında buluştuk. Buradan aldığımız motivasyonla 31 Mart seçimlerinde irademizi sandıklara yansıtarak, kadın düşmanı iktidara en güçlü cevabı verdik. Ben buradan sizler aracılığıyla DEM Parti Kadın Meclisi adına gecesini gündüzüne katarak seçim çalışması yürüten tüm kadın yoldaşlarımıza, mücadele arkadaşlarımıza emeklerinden dolayı bir kez daha teşekkür ediyorum” dedi.
Yerel seçim stratejisini Kurdistan’dan kayyumları göndermek, belediyelerin sayısını arttırmak, batıda ise 'kent uzlaşısı' ile bu paradigmayı ülkenin dört bir tarafında örmek için belirlediklerini ifade eden Halide Türkoğlu, “Her türlü hukuksuzluk, hayali seçmene rağmen kadın düşmanı kayyumları gönderdik, belediye sayımızı arttırarak 78 belediye aldık. Seçim sürecinin her aşamasını, eşit temsiliyet ve eşbaşkanlık ilkemizden hareketle ördük. Kadınlar aday belirleme sürecinde ortaya koydukları iradeyi bu aşamada sandıkta da göstererek, bir kez daha ‘eş başkanlık mor çizgimizdir’ demiştir. Bu seçimlerin biz kadınlar açısından önemli bir noktasını da sizlerle paylaşmak istiyorum; Evet, bizler bulunduğumuz her yerde eş başkanlık ve eşit temsiliyet esastır dedik. Sadece yerel yönetimlerde değil, tüm mekanizmalarımızda bunu hayata geçirerek savunduk. Eş başkanlık sistemimize saldıranlara, kriminalize edenlere karşı bu seçimde bir kez daha başta kadınlar olmak üzere halklarımız cevap vermiştir. Sistemimize yönelik saldırılar bir kez daha boşa düşmüştür. Kadın düşmanları kaybetmiştir. Kadınlar özgür ve eşit bir toplumu inşa etmek için kazanmıştır” ifadesini kullandı.
Halide Türkoğlu, konuşmasının devamında şunları söyledi:
"Kayyum tehditleri ile belediyelerimizi gasp etmek isteyenler karşısında da en güçlü iradeyi göstereceğimizden kimsenin şüphesi olmasın. ‘Jin, Jiyan, Azadî’ felsefesinin etrafında birleştik, ‘kadın iradesiyle yerel yönetimlere’ diyerek kazandık. Bundan sonraki süreçte modelimizi tüm kadınlarla birlikte en güçlü şekilde öreceğiz. Beyannamemizde yer alan projelerimizi hep birlikte hayata geçireceğiz. Mahallelerdeki, köylerdeki, ilçelerdeki kadın meclislerimizle bunu yapacağız. Ülkenin batısında kadınlarla bir araya gelecek, ortaklaşacak kadınların eşit ve özgür yaşayabileceği kentleri hep birlikte inşa edeceğiz. Bu yönüyle iktidarın kadına ve çocuğa yönelik şiddette cezasızlık politikalarına karşı belediyelerimizde, kadına yönelik şiddetle mücadele merkezlerimizi ve sığınaklarımızı yeniden açıyoruz. Dilimize, kültürümüze yönelik saldırılara karşı kadın kültür merkezlerimizi hep birlikte inşa ediyoruz. Savaşın derinleştirdiği kadın yoksulluğuna karşı yerel ekonomi politikalarımızla çözüm üretmeye yönelik çalışmalara başlıyoruz. Belediyelerin etrafında yükseltilen güvenlikçi duvarları kadınların iradesiyle yıktık, bundan sonra da belediyelerimizi kadınlarla birlikte yönetecek mekanizmaları kuruyoruz. Bu başarı biz kadınların başarısıdır, gençlerin başarısıdır. Eşitlikten, özgürlükten ve demokrasiden yana halkların başarısıdır. Bu başarıya gölge düşürmeye hiç kimsenin gücü yetmedi, yetmeyecektir.
ÖZGÜR BASINA SALDIRI
AKP-MHP iktidarı yürüttüğü saldırı politikalarıyla, seçim sonrası verdiği savaş mesajlarıyla varlığını korumak istediğini göstermiştir. Kürt halkının varlığına yönelik gerçekleştirilen saldırıları derinleştireceğini belirterek harekete geçmiştir. Nitekim 23 Nisan’da Kürt Gazeteciler Günü’nden bir gün sonra, basın kurumlarına yapılan operasyonda bunun göstergesi olmuştur. Ben öncelikle 22 Nisan Kürt Gazeteciler Günü’nü kutluyorum. Her türlü saldırıya rağmen Özgür Basın geleneğinden tek bir adım dahi geri atmayan; her türlü sansür politikasına, eril ve cinsiyetçi medyaya karşı gerçeği söylemekten, yazmaktan vazgeçmeyen gazetecilere yönelik saldırıları lanetlediğimi belirtmek istiyorum. Ankara ve İstanbul’da yapılan operasyonlarda gözaltına alınan özgür basın emekçilerinin derhal serbest bırakılmalı. Belçika’daki Kürt basın kurumlarıyla dayanışma içinde olacağımızı belirtmek istiyorum.
Bizler Özgür Basın emekçilerine, kurumlarına yönelik saldırıların temelinde ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Bu saldırı; savaş politikalarında ısrar eden iktidarın Güney Kurdistan’a yönelik başlattığı operasyonun arkasındaki Kürt düşmanlığının üzerini örtmektir. Kadınlara ve Kürt halkına karşı işlenen savaş suçlarına karşı dünya kamuoyunda uyanacak yankının, tepkinin önünü almaktır. Kürt halkının varlığına, birliğine yönelik bu saldırılar ülke halklarına yoksulluk, işsizlik getirirken kadın katliamlarını, kadına yönelik şiddeti arttırmakta; silah sermayedarlarını, savaş çetelerini ise büyütmektedir. Bizler şu gerçeği çok iyi biliyoruz ki; bu sermayedarlar, savaş çeteleri Ortadoğu’da halkları karşı karşıya getirerek kendi güç ve paylaşım emelleri uğruna coğrafyayı savaş alanına çevirmiştir.
ERMENİ SOYKIRIMI
Tarihi anarak anlatmak istiyorum: Bugün 24 Nisan. Halklara yönelik savaşların bu sistemin kendini ayakta tutma biçimi olduğunu biliyoruz. Evet, bugün bu coğrafyada ulus-devlet temelli yürütülen savaşların bizleri nasıl etkilediğinin bir hafızasına sahibiz. 24 Nisan’la yüzleşmek gerekiyor. Bugünden geçmişle yüzleşmek gerekiyor. Bizler mücadelemizle halkların tüm farklılıklarıyla, bir arada ortak yaşamını savunuyoruz diyerek bugünlere geldik. Bu topraklarda işlenen insanlık suçları ile yüzleşmeyen hiçbir siyasetin kalıcı olmayacağına inandık, inanıyoruz, uyarıyoruz. Bundan 109 yıl önce bir etnik ve inanç kırımı olarak yaşanan büyük felaketi unutmuyoruz. Ermeni halkının yasını ve acılarını paylaşıyoruz. İnsanlık suçlarıyla yüzleşmek, bunlarla hesaplaşmak bu coğrafya da kalıcı, onurlu bir barışın inşasını sağlamanın en önemli koşuludur.
SAVAŞ POLİTİKALARI
Bugün Rojava’da, İsrail’de, Filistin’de, İran’da, Yemen’de, Ukrayna’da, Rusya’da erkek egemenler tarafından yürütülen savaş politikalarının bedelini en ağır ödeyen biz kadınlarız. Nitekim savaş alanları tarihin her döneminde kadınlar için şiddetin, istismarın, sömürünün en ağır şekilde yaşandığı ve bu şiddetin meşrulaştığı alanlar olmuştur. BM tarafından hazırlanan raporda, geçen yıl yaşanan çatışma bölgelerindeki cinsel şiddet vakalarında artış yaşandığı belirtilmiştir. Ortadoğu’da kapitalist erkek egemenler tarafından yürütülen bu savaşın ülkedeki yürütücüsü yine iktidarın kendisidir. Yürütülen kirli savaş politikalarının çoklu krizi derinleştirmekten başka bir sonucu yoktur. Özellikle Kürt halkı, Kürt kadınlar üzerinden yürütülen özel savaş politikaları çoklu krizle birlikte derinleşmiştir. Özel savaş politikalarının merkezi haline getirilmek istenen kentlerden biri de Şırnak’tır. ‘Güvenlik’ adı altında kente getirilen üniformalılar, Kürt halkı ve kadınlar için bir güvenlik sorunu haline gelmiştir. Nitekim bunun son örneği Şırnak’ta bir uzman çavuşun kadınlara yönelik tacizde bulunmasıdır. Ne Şırnak’ta yaşanan bu olay ne de İpek Er’in ölümüne neden olan Musa Orhan’ın cezasız bırakılması bu politikalardan bağımsız değildir.
KÜRT KADINLARIN HEDEF ALINMASI
Bu iktidar kadına yönelik erkek devlet şiddetine, üniformalı şiddetine karşı cezasızlık politikası uygularken Kürt kadınları, anneleri, çocukları cezaevine koymaktan geri durmuyor. Hepinizin bildiği gibi 81 yaşındaki Makbule Özer ATK’nin cezaevinde kalabilir raporu ile birlikte 23 Nisan’da tutuklanarak bir kez daha cezaevine gönderildi. 75 yaşındaki Hatice Yıldız cezaevindeki kızına ve tutsaklara para gönderdiği için sedye ile cezaevine götürüldü. ATK hukuktan yana değil siyasi iktidarın kurumu haline gelmiştir. ATK bu raporları hazırlayarak işlenen insanlık suçuna ortak olmuştur. Bu suçu işleyenler elbet hesap vereceklerdir. Kürt halkının varlığına, Kürt kadınların özgürlük mücadelesine yönelik gerçekleştirilen bu saldırıların adı ise özel savaştır. Kadın düşmanı IŞİD çetelerine karşı mücadele veren kadınlarla dayanışmak suç değildir. Savaş ve tecrit politikalarında ısrarın göstergesidir. Sayın Öcalan’ın tüm Ortadoğu halklarına umut olan demokratik, ekolojik kadın özgürlükçü paradigmasıdır asıl hedeflenen.
KOBANÊ DAVASI
Tecridi bir rejim haline getirmek isteyen bu iktidara en güçlü cevabı da biz kadınlar vereceğiz. Baskı, gözaltı, tutuklamalarla mücadelemizi sindirmeyi hedefleyenler dönüp mücadele geleneğimize baksınlar. Kobanê Davası’nda yargılanmak istenen kadın arkadaşlarımızın onurlu duruşu bizlerin mücadele gerekçesidir. Nereden tutsalar ellerinde kalan bu davanın kararını dahi vermeyecek durumdalar. Kendileri bile bu işin içerisinden çıkamıyor. Bizler bir kez daha şunu söylüyoruz. Kobanê’de insanlık suçu işleyen, kadın düşmanı IŞİD çetelerine karşı mücadele veren kadınlarla dayanışmak suç değildir. Kobanê devrimi kadın devrimidir. Ve bizler sonuna kadar bunu savunacağız. Tüm kadınlara çağrımızdır.
Gelin, hep birlikte 16 Mayıs’ta Sincan Cezaevi Kampüsü’nde görülecek olan Kobanê Kumpas Davası’nın karar duruşmasında olalım. Bir kez daha bu davadan yargılanmak istenen kadın yoldaşlarımızla dayanışmamızı büyütelim. Kobanê devrimi kadın devrimidir diyelim.
Bizler DEM Parti Kadın Meclisi olarak, Kürt kadın özgürlük mücadelesi ve Türkiye kadın hareketiyle birlikte; bu saldırılar karşısında özgürlüğümüz için savaşa karşı kadın dayanışmasını, kadın birlikteliğini büyüteceğiz. Çünkü biliyoruz ki bu ülkede iktidarın siyaseti kadınlara yönelik bir savaş haline gelmiştir. Biz kadınlar bu saldırılara karşı mücadelemizdeki birliktelik ve dayanışmaya olan inancımızı 31 Mart yerel seçimlerinde sandığa yansıtarak en güçlü kadın iradesini ortaya çıkardık. Bu irade, Van direnişinde de sokaklara çıkarak ne kadar güçlü olduğunu göstermiştir. Bu direnişle; kadınlar irade gaspına karşı tutumunu göstermiştir. Genç kadınlar bu direnişin öncüsü olarak özel savaş politikalarını boşa çıkarmıştır. Ülkenin dört bir yanında alanlara çıkan kadınlar; haklarımıza ve kazanımlarımıza yönelik gerçekleştirilen saldırılar karşısında kadın mücadelesini büyüteceklerini göstermiştir.
31 Mart seçimleri ve sonrasında Van’da ortaya çıkan kadın iradesi eş başkanlık ve eşit temsiliyette ısrarın iradesidir. Demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigmamıza yönelik saldırılara karşı bu modeli en güçlü şekilde savunarak hayata geçireceğimizin beyanıdır.
Bu irade beyanı, erkek egemen iktidar tarafından başta biz kadınlar olmak üzere halklar arasında örülmeye çalışılan duvarlarda da çatlaklar oluşturmuştur. Bütün bu toplam süreçten aldığımız moral ve motivasyonu 1 Mayıs alanlarına, kadınların coşkulu birlikteliği ile taşıma zamanıdır. Tüm kadınlara çağrımızdır; savaşa, kadın yoksulluğuna, işsizliğine karşı direnişimizi büyütelim.”