GÖRÜNTÜLÜ

Efrîn’deki evinin anahtarını saklıyor

Evinin anahtarı, tülbenti ve Kürt ulusal elbiseni çantasına koyarak köyünden Efrîn merkeze doğru yol alan Hacer Ana, evine dönme umuduyla anahtarını hala saklıyor.

EFRÎN'DEN GÖÇ HİKAYELERİ

Efrînli Hacer Hesen (52), Mabeta ilçesinin Qenter köyünden. Yurtsever bir aile geleneğine sahip olan Hacer Ana, Rojava Devrimi’yle komün ve meclis çalışmalarında yer aldı. Efrîn işgali ardından devrime hizmet etmeye devam ederek, Berxwedan Kampı’nın meclis faaliyetlerinde yer alıyor.

Efrîn’in işgali öncesi mutlu bir yaşam sürdürdüklerini dile getiren Hacer Ana, işgal öncesi Efrîn’deki yaşamı şu şekilde anlattı: “Huzurlu ve istikrarlı bir yaşamımız vardı. Suriye krizinin başlamasıyla çevredeki şehirlerden Efrîn’e fazla göç oldu. Arap, Kürt, Êzidî ve Türkmen halkları ortak yaşam sürdürüyordu. Halkların kardeşliği Efrîn’de yeşermişti. Demokrasi, adalet ve eşitliğin şehri olmuştu Efrîn. Halk içerisinde doğal bir yönetim şekli oluşmuştu. Küçük bir coğrafya olmasına rağmen tüm halkları kucakladı, yüreği büyüktü Efrîn halkının. Halklar arasında fark yoktu, dinini, mezhebini ve inancını gönlünce yaşıyordu.”

7’DEN 70’E DİRENİŞ HALİ

Efrîn işgaline şahit olan Hacer Ana, o günleri şu şekilde dile getirdi: “Efrîn halkı böylesi bir saldırıyla hiçbir zaman karşı karşıya kalmadı. Çocuk, yaşlı demeden rastgele saldırılarla halkımızı katlettiler. Yolda yürüyen insanları; ekmeğini ve evinin ihtiyaçlarını almaya giden mazlum halkı bile hedef alıyorlardı. Bu vahşi saldırılara rağmen 7’den 70’e 58 gün boyunca direndik. Kimin elinden ne geliyorsa yapmaya çalışıyordu. Anneler, savaşan güçlere yemek hazırlıyordu. Yeri geliyordu ön mevzilerde çocuklarıyla savaşıyordu. Sadece köyümüzü 7 kez savaş uçaklarıyla bombaladılar, köyümüz yerle bir oldu. Köy sakini olan olmayan birçok kişi katledildi. Hayvanlarımızı bile telef ettiler.

ÇANTASI HALA BAŞUCUNDA

Köyümüzden çıkmak zorunda kaldık ama tümden çıkma planlaması yapmamıştık. Newroz için bir ulusal elbise diktirmiştim. Çantamın içine koydum. Evimin kapısını kilitledim ve çantama koydum. Annem ve oğlumla beraber Efrîn merkeze yol aldık. Ulusal elbisemi de Efrîn’de Newroz Bayramı kutlanır da elbisemi alma imkânım olmaz diye yanımda getirdim. Elbisem, bir tülbentim ve anahtarım hala çantamda, baş ucumdadır. Bir gün Efrîn’e döneriz diye anahtarımı da hala saklarım. Zaten merkezde de çok kalamadık. Üç günün ardından Efrîn merkezden de çıkmak zorunda kaldık ama nereye gittiğimizi bilmiyorduk.”

EFRÎN’E DÖNEMEYECEKLERİNİ ANLARLAR

Annesi, oğlu, Efrîn’de şehit düşen kardeşinin eşi ve iki çocuğuyla Efrîn’den göç eden Hacer Ana, Şehba’ya gelişlerini şöyle paylaştı: “Kardeşim, bizden sonra yola çıkacaktı. Fakat Türk devletinin savaş uçaklarıyla şehit düştü. Ardından eşi ve çocukları kaldı. Çok bekledik, gelmedi; birkaç gün sonra öğrendik ki şehit düşmüş. Telefonlar da çekmiyordu. Tanıdıklarımıza ulaşamıyorduk. Kimin nerede kaldığından haberdar değildik. Bir yandan kardeşimi bekliyorduk bir yandan geride kalanlara bakıyorduk. Evimiz, arabalarımız ve zeytin ağaçlarımız, emeklerimiz, alın terimizle kazandıklarımızı geride bırakmıştık. Nereye doğru gittiğimizi de bilmiyorduk. Sadece yürüyorduk. Efrîn’e döneceğimizi düşünmüştük. Sabaha doğru anladık ki Efrîn’e dönüş yok ve yönümüzü Şehba’ya çevirmiştik.

UNUTMAMAK İÇİN KAMPTA

Şehba’da yerleşik hayata geçmeyi kabul etmedim. Yeni bir ev kurmam, düzenli bir hayata geçişin her an Efrîn’i unutmama neden olacağını sürekli düşündüm. Bu nedenle kampta yaşamaya karar verdim. Şehba, Efrîn gibi yeşillik bir alan değil. Sahra misaliydi. Bir toprak yığınından ibaretti. Koklayabileceğin bir çiçek, dokunabileceğin bir yeşillik ve nefes alabileceğin bir doğa yoktu. Efrîn halkı da doğayla haşır neşirliğiyle tanınır. Dolayısıyla çadırlarının iskeletinin tamamlanmasıyla çevremizi yeşillendirdik. Köşe başımızda Efrîn de vardı ve Efrîn’e dönüş umuduyla hala Berxwedan Kampı’nda oğlumla yaşamaya devam ediyorum. Tüm saldırılara ve ambargoya rağmen Efrîn halkı kamplarda direniyor ve Efrîn’e gideceği günü direnişle bekliyor.”