DEM Parti Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu, Genel Merkezde düzenlediği basın toplantısında kadın gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Halide Türkoğlu, şunları söyledi:
"Konuşmama başlamadan önce gözaltında kaybettirilen Cemil Kırbayır’ın kardeşi Fatma Kırbayır’ı saygıyla anıyorum. Berfo Ana’nın da Fatma’nın da hak ve adalet mücadelesi mücadelemizdir. Bu vesileyle 25 Mayıs’ta Galatasaray Meydanında 1000’nci oturumunu gerçekleştirecek olan Cumartesi Annelerinin/İnsanlarının direnişini şimdiden selamlıyorum. Mücadeleleri mücadelemizdir.
Kobanê Kumpas Davasında verilen cezalarla iktidarın normalinin düşmanlık hukukundan bağımsız olmadığını gördük.
Arkadaşlarımıza verilen yüzlerce yıllık cezaların hukuki hiçbir dayanağı yoktur.
Ödenen bedellere hafıza olacağız ve hesabını soracağız.
Cezalandırılmak istenen Kürt halkıdır, Kürt halkının elde ettiği kazanımlardır, kadınlar öncülüğünde gerçekleştirilen Kobanê devrimidir, kadın kazanımlarıdır. Buna izin vermeyeceğiz.
Adında adalet uygulamalarında ise her türlü adaletsizliğin olduğu bir bakanlık
22 yıl boyunca heybesini baskı, zor, şiddet, hak gaspı ve irade gaspıyla büyüten ve kumpaslarla var olmaya çalışan, adaletten yoksun bir iktidar ve bu iktidarın güdümünde olan bir bakanlık gerçekliğiyle karşı karşıyayız. Evet, bu ülkede bir Adalet Bakanlığı var. Adında adalet uygulamalarında ise her türlü adaletsizliğin olduğu bir bakanlık. 25 yıldır Sayın Öcalan’a uygulanan mutlak tecride karşı “tecrit yoktur” diyen bir bakan. Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine karşı sessizliğini koruyan bir bakan. 75-80 yaşındaki anneler barış istediği için cezaevlerine konulurken, tek bir söz söylemeyerek bu tutuklamaları onaylayan bir bakan var.
'ABDULLAH ÖCALAN'A ÖZGÜRLÜK'
'Sayın Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununda demokratik çözüm' diyerek ülkenin dört bir tarafından anneler üç haftadır Ankara’ya geliyor. Adalet Bakanlığına giderek taleplerini iletmek isteyen anneler, her defasında Genel Merkezimizin kapısından dahi çıkamıyorlar. Niye? Çünkü iktidarın talimatıyla annelerin çıkışları kolluk güçleri tarafından engelleniyor. Bu engellemenin adı barış talebine karşı savaşta ısrardır. Bu engellemenin adı hakikatin kamu önünde bilinmesini engellemektir. Annelerin mücadelesi, kadınların mücadelesi savaşsız ve sömürüsüz bir yaşam içindir. Soruyoruz Sayın Adalet Bakanına: Annelerle görüşmekten neden kaçıyorsunuz, neden korkuyorsunuz? Bu ülkede en onurlu mücadeleyi veren annelerle görüşmek neden sizi korkutuyor? Korkmayın; bıkmadan usanmadan barış talebini haykıran kadınlardan, annelerden bu ülkeye zarar gelmez.
Kadın cinayetlerine karşı mücadele edenlerden, kadın yoksulluğuna ve işsizliğine karşı direnenlerden, kadın özgürlük mücadelesi yürütenlerden korkmayın. Onlardan bu ülkeye zarar gelmez. Bu ülkeye en büyük zararı tecrit politikalarında ısrar edenler vermektedir. Sayın Öcalan üzerinde tecridi derinleştirerek Kürt sorununda çözümsüzlüğü dayatanlar, bu ülkeye en büyük zararı vermektedir. Adalet Bakanlığı derhal annelerin taleplerini dinlemeli ve bu haklı talepleri hayata geçirmelidir. Unutulmasın ki annelerin barış talebi başta biz kadınlar olmak üzere demokrasiden, eşitlikten ve özgürlükten yana olan tüm kesimlerin talebidir.
YENİ İŞKENCE SİSTEMİ
Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine derhal son verilmelidir. Bakın cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine her gün bir yenisi ekleniyor. Sibel Örkmez ve Sedanur Uğur Van’da yaşanan irade gaspını protesto ettikleri için tutuklandı. Kadın Koordinasyonu ve PM Üyemiz Senem Eriş ise Mayıs Şehitlerinin anmasına katıldığı için tutuklandı. Her üç arkadaşımıza da gözaltına alındıkları ilk günden itibaren işkence edilmiştir. Yeni işkence sistemleri ise arkadaşlarımızın zorla adli koğuşlarda tutulmasıdır. Sibel ve Sedanur defalarca kez siyasi koğuşa geçmek istediklerini söylemelerine rağmen bu talep reddedilmiştir. Arkadaşlarımız yakın zamanda 30 adli tutsağın saldırısına uğramıştır. Koordinasyon Üyemiz Senem Eriş yine polise mukavemet gerekçesiyle kendi isteği dışında zorla adli koğuşta tutulmaktadır. Polise mukavemet diyerek arkadaşlarımızı adli koğuşlarda tutmak tecridin farklı biçimlerde cezaevlerinde nasıl uygulandığının da göstergesidir.
SAVAŞ POLİTİKASI VE EKONOMİK ÇÖKÜŞ
Savaş ve şiddet politikalarının yarattığı yoksulluk kadınları her geçen gün daha fazla etkiliyor. Bakın yakın zamanda tasarruf tedbirleri diyerek bir genelge yayınladılar. Bu genelge biz kadınlar açısından aynı zamanda iktidarın fuzuli ve keyfi harcamalarının itirafı niteliğindedir. Kamuoyuna yansıyan verilere göre Saray’ın 1 dakikalık gideri neredeyse iki asgari ücretli çalışanın maaşına denk geliyor. Bu ülkede kadınlar başta olmak üzere insanlar yoksullukla ve işsizlikle sınanırken, çalışanlar ise sömürü koşullarına razı edilmektedir. Emekçiler açlık sınırının bile altında ücrete mahkûm edilirken, egemenlerin sarayında 1 dakika da 36 bin lira harcanmaktadır. Bu demek oluyor ki Saray’ın kaynakları her gün bir saat kısılsa 2 milyon 160 bin TL tasarruf edilecek. Saray’ın bir saatlik masrafını kısarak onlarca kadına istihdam alanı yaratılabilir, kadın yoksulluğunu gidermeye dönük bütçe oluşturulabilir. Kadınlar kendi yaşam alanlarında üretime dahil olabilir. Bu genelge Saray’ın giderlerinden kısılmayacağının, kadınların bütçesinden çalmaya devam edileceğinin de itirafıdır. Bu iktidarın kadın yoksulluğunu gidermeye dönük bir derdi yok, kadınların bedenlerine ve kararlarına nasıl müdahale ederim derdi var.
'KADINLARIN YAŞAMINA SÖZ SÖYLEMEKTEN VAZGEÇİN'
Cumhurbaşkanı çıkıp nüfus artış hızındaki düşüşü değerlendirerek bunun bir 'varoluşsal tehdit' olduğunu söylüyor. Bu ülkede tehdit olan nüfus artış hızının düşmesi değil savaş rejiminiz ve politikalarınızdır. Asıl tehdit sizin zihniyetinizdir, asıl tehdit katmer katmer artan kadın yoksulluğunun ve işsizliğinin derinleşerek artmasıdır. Aşımızdan ve ekmeğimizden çalınmasıdır. Bu iktidarın savaş politikalarında ısrar etmesidir tehdit olan. Kadınların bedenleri ve yaşamları üzerine söylemekten vazgeçin. İktidar olanlar çok iyi bilsin ki yoksulluğun kadınlaşmasına izin vermeyeceğiz. Kendi öz gücümüzle, kadın özgürlükçü halkların yönetimi olan kendi yönetimlerimiz için yerel yönetimler anlayışımızla ve toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelemizle bulunduğumuz her yerde hakkımızı ve emeğimizi savunacağız.
Kadınların aileyi güçlendirmeye değil yaşamlarını koruyacak yasalara ihtiyacı var.
Erkek egemenliğini esas alan cinsiyetçi zihniyet ile mücadeleye ihtiyacımız var.
Yine bir eylem planı da bu ülkede çocuk istismarlarına, kadına yönelik şiddet ve katliamlara ses çıkarmayan ve her defasında kadınları hedef alan Diyanet’ten geldi. 4 yıllık stratejik planını açıklayan Diyanet, 2 milyon TL’yi nefret suçlarını örgütlemeye ayırmış. Doğru duydunuz. Yine iktidarın makul ailesini koruma bahanesiyle, güçlendirme adına farklı cinsel kimlikleri, LGBTİ+ bireyleri hedef almak için bütçe ayırmışlar. Cinsiyetçi, kutuplaştırıcı, emeği sömüren, halkı ve kadınları yoksullaştıran, yönetim ilişkileriyle toplumu yozlaştıran, özel savaş politikaların sorumlusu bu iktidar değilmiş gibi; 22 yıldır bu ülkeyi yönetirken kadınları ve gençleri bedenen, ruhsal ve siyasal açıdan sömüren bu iktidar değilmiş gibi Diyanet nefret fetvası vermeye devam ediyor. İyi bilinsin ki biz kadınlar bu ülkede nefret suçlarını körükleyen tüm politikalarla mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz. Yaşam hakkına yönelik gerçekleştirilen bu saldırıyı asla kabul etmeyeceğiz. Diyanet nefret suçlarını körükleyeceğine, düşman hukukuyla kadınları hedef almaktan ve nefret suçu fetvası vermekten vazgeçsin. Halkın ekmeğini, çocukların, kadınların ve gençlerin yaşam hakkını ve geleceğini çalarak yaptığı lüks harcamaların hesabını versin öncelikle.
'27 MAYIS'TA DURUŞMADA OLACAĞIZ'
27 Mayıs’ta İstanbul Bakırköy Adliyesinde H.Z.’nin davasında olacağız
Kadına yönelik şiddet ve katliamlara dur demek için ben buradan bir çağrıda da bulunmak istiyorum. İstanbul Yedikule Göğüs Hastalıkları Hastanesinde görevli asistan Doktor S.E. 11 Mart 2023’te nöbetçi hemşire H.Z.’ye cinsel saldırıda bulunduğu iddiasıyla gözaltına alınmış, ancak serbest bırakılmıştı. Davanın karar duruşması da 27 Mayıs'ta görülecek. Bizler DEM Parti Kadın Meclisi olarak davayı takip edeceğiz. Tüm kadınlara çağrımızdır; gelin hep birlikte bu davanın takipçisi olalım, bu suçu işleyen failin hak ettiği cezayı alması için mücadeleyi ve dayanışmamızı büyütelim. Ben bu davanın özelinde şu iki noktayı vurgulamak istiyorum. Şayet bugün Çalışma Bakanlığı tarafından İLO 190 imzalanmış olsaydı, çalışma alanlarında toplumsal cinsiyete dayalı şiddet bu kadar derinleşmeyecekti. Bu vesileyle ilgili bakanlığa soruyoruz: İLO 190’nı neden imzalamıyorsunuz? Yaşanan bu şiddet olaylarının artması, bunun acilen imzalanıp hayata geçirilmesini gerektirmiyor mu? Nerede tedbiriniz, nerede samimiyetiniz? Yine son olarak sağlık emekçisi bir kadın cinsel saldırıya uğrarken, bu ülkenin Sağlık Bakanlığı neden davaya müdahil olmak için çaba sarf etmiyor, neyi bekliyor? Varsa bir çabanız bilelim.
'KADINLAR HAKLARINDAN VAZGEÇMEYECEK'
Hepinizin bildiği gibi kamuoyunda da sıcaklığını koruyan bir diğer konu Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan 9. Yargı Paketi. Yargı paketinin taslağının, Kurban Bayramından sonra Meclis’e geleceği kamuoyuna yansıyan bilgiler arasında. Taslak geldiğinde elbette ki en büyük muhalefeti yine biz kadınlar yapacağız. Ancak öncesinde birkaç uyarıda bulunmak istiyorum. Öncelikle Medeni Kanun gibi önemli bir meseleyi torba bir yasayla sunmak başlı başına bir sorundur. Kadınlarla, kadın örgütleriyle tartışmadan ve ortaklaşmadan kadınlar adına yapılan her yasal düzenleme, yasal değişiklik eksiktir, yanlıştır. 9. Yargı Paketinin taslağına dair kamuoyuna yansıyan birkaç bilgiyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bildiğiniz gibi Anayasa Mahkemesi kadınların evlendikten sonra erkeklerin soyadını almasını eşitliğe aykırı bularak iptal etmişti. Ancak 9. Yargı Paketinin taslağında bunun kabul edilmeyeceği, kadınların evlendikten sonra kendi soyadıyla birlikte evlendiği kişinin soyadını almasının zorunlu olduğu belirtiliyor. Bunun teknik aykırılıkları var. Ancak zihniyet olarak kadını aile dışında bir varlık olarak görmediğinizin kanıtı ve dayatmasıdır da. Biz kadınlar varız ve erkeğe göre tanımlanmak zorunda değiliz.
Kadınlar adına karar verme yetkisi kimsenin haddi değildir.
'HİLVAN VE PERİ KADINLARINDIR, GENÇLERİNDİR'
Kadın özgürlük mücadelemize olan inançla, 31 Mart seçimlerinde bir kez daha kadın iradesi kazandı. Erkek egemen iktidara, kayyım rejimine karşı kadınlar “eş başkanlık ve eşit temsiliyet mor çizgimizdir” diyerek ısrarını yineledi. Bu iradeye saygı duymayanlar Hilvan ve Peri seçimlerini usulsüzlüklerle iptal ettiler. 2 Haziran’da her iki ilçemizde de bir kez daha kadın iradesi kendini gösterecektir. Bizler DEM Parti Kadın Meclisi olarak Hilvan’da ve Peri’de günlerdir 2 Haziran seçimlerine hazırlanıyoruz. Çalışmalarımızı ilk günkü inanç ve kararlığımızla sürdürüyoruz. Sözlerimi bitirmeden önce Hilvan ve Peri’de yaşayan kadınlara seslenmek istiyorum: Sevgili kadınlar başardık, yine başaracağız. Hilvan ve Peri kadınlarındır, gençlerindir. Bu inanç ve kararlılıkla çalışma ve irademize sahip çıkma zamanıdır. Kendimizi de kentimizi de yönetmemizin vaktidir. 2 Haziran’da bir kez daha Hilvan’da ve Peri’de kadınlar kazanacaktır, eş başkanlık ve eşit temsiliyet ilkemiz kazanacaktır."