Halide Türkoğlu: Tecrit bir an önce tüm boyutlarıyla kalkmalı

DEM Parti Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu, Önder Apo'nun mesajlarını selamlayarak, "Görüşmelerin yasal bir çerçeveye kavuşturulması elzemdir. Bunun yolu da tecridin tüm boyutlarıyla kalkmasıdır" dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısıyla gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi.

Halide Türkoğlu'nun konuşmasının öne çıkan kısımları şöyle:

"Bu sabah Mardin’de JINNEWS muhabiri Öznur Değer gözaltına alındı. Özgür basın çalışanları üzerindeki baskıyı kabul etmediğimizi, bu gözaltı ve tutuklamaları kınadığımızı bir kez daha belirtmek isterim.

"Bugün hâlâ konteynerlerde yüzlerce kadın ve çocuk yaşam mücadelesi verirken, bu sorunların giderilmemiş olması iktidarın utancıdır. Üzerinden 2 yıl geçmesine rağmen hala su, ısınma ve barınma sorununun yaşanıyor olması bu iktidarın utancıdır. Çıkıp 'Şu kadar konut teslim ettik' diyenler, konteyner kentlerde verilen yaşam mücadelesine göz yumanlardır.

Deprem sonrasında yaşanan mağduriyetlerin giderilmesi için neyi bekliyorsunuz?

'ORTADOĞU'DA KADIN KAZANIMLARI SALDIRI ALTINDA'

Bugün Ortadoğu merkezli yürütülen ve tüm dünyaya yayılan savaşın bir adı konulacaksa adı 3. Dünya Savaşıdır. Erkek egemen, kapitalist güçlerin emperyal hayalleri ve kendi çıkarları uğruna yürüttükleri bu savaş siyasetinin başka türlü tanımlanamayacağı ortadadır. Bu güçler Ortadoğu’da haritaları yeniden çizmek istiyor. Afganistan’da, Lübnan’da, Ukrayna’da ve bugün en sıcak haliyle Suriye’de yaşanan gelişmeler bunun bir göstergesidir. Baas rejiminin çökmesi ve yönetimin HTŞ’ye geçmesiyle birlikte Suriye’de yaşanan gelişmeleri biz kadınlar da büyük bir dikkatle takip ediyoruz. Bir an olsun gündemimizden düşürmüyoruz. Çünkü çok iyi biliyoruz ki Ortadoğu’da haritaları şekillendirmek isteyenler, erkek egemen sistemlerdir. Bu güçlerin çizmek istedikleri haritalar altında yaşayan kadınların hakları ve kazanımları saldırı altındadır. Bunu Taliban rejiminde gördük. Irak’ta ve İran’da gördük. Bugün aynı politikaların, bizzat Suriye’deki yeni yönetim tarafından yapılmak istendiğine şahitlik ediyoruz.
Özellikle Suriye’deki Alevi halklara yönelik saldırılara ilişkin gelen haberler, türbe yakma olayları bu kaygılarımızın ne kadar yerinde olduğunun göstergesidir. Yine Alevi kadın akademisyen Rasha Nasser Al-Ali’nin kaçırılıp katledildiğine dair kamuoyuna yansıyan bilgiler, durumun kadınlar açısından vahametini açıkça ortaya koymuştur. Bu katliamlara göz yuman ve besleyen hiçbir zihniyeti kabul etmeyiz. Kadın dayanışmasına olan inancımızla Suriyeli, Rojavalı kadınların yanında olmaktan ve dayanışmayı büyütmekten bir an olsun vazgeçmeyeceğiz.
Bunun için yapılması gerekenleri Zennubiya Kadın Topluluğu geçici hükümete yapmış olduğu çağrıda net bir şekilde ortaya koymuştur. Dünyanın neresinde olursa olsun, kadın katillerinin, kadına yönelik suç işleyenlerin ve cinsiyet kimliklerine saldırıda bulunanların yönetim mekanizmasında yer almasını hiçbir kadın kabul etmeyecektir. Kürt kadın Siyasetçi Hevrîn Xelef’i katledenlerin rütbelendirilmesine karşı Suriyeli kadınların, Rojavalı kadınların, Zennubiya Kadın Topluluğunun isyanı, isyanımızdır. Verilen bu karardan derhal vazgeçilmeli, Zennubiya Kadın Topluluğunun çağrısına sessiz kalınmamalıdır. Hevrîn Xelef’in katili yargılanmalıdır. Tüm dünya kadınlarını bu çağrıya ses vererek Suriyeli, Rojavalı kadınlarla dayanışmayı büyütmeye çağırıyoruz.

'TIŞRÎN'DE SİVİL İNSANLAR KATLEDİLDİ'

Siyasi iktidar tarafından beslenen SMO paramiliter güçleri eliyle havadan bombardımanlarla Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılar devam ediyor. Uluslararası hukuk yok sayılarak Tişrîn Barajı'na yönelik yapılan hava saldırılarıyla bir insanlık suçu işleniyor. Tişrîn’e yönelik saldırılar iktidarın Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik açmış olduğu bir savaştır. Bu savaşın karşısında direnen Kuzey ve Doğu Suriye halkları barajlarını koruduğu için siyasi iktidarın hava saldırılarının hedefi olmuştur. 50’ye yakın insan toprağını ve yaşam kaynağını savunduğu için katledilmiştir, onlarca insan yaralanmıştır. İnsanlar buna rağmen yaşam kaynağı olan barajlarını savunmaktan vazgeçmemiştir. Soruyoruz bu iktidara: Siz Rojava halklarından, Rojavalı kadınlardan ne istiyorsunuz? İnsanlar yaşamları pahasına binbir emek ve bedelle inşa ettikleri yaşam alanlarını size karşı savunuyor. 'Toprağıma, inşa ettiğim yeni yaşama dokunma' diyor. 'Ben senin ülken için tehlike değilim' diyor ve de tüm pratikleriyle bunu gösteriyor.

KADIN EKONOMİSİ

Kadınların talebi de çözüm önerisi de bellidir. Asgari ücret patronların ve sermayedarların çıkarları gözetilerek değil; kadınların, işçilerin, emekçilerin çıkarları ve ülkenin ekonomik gerçekliği gözetilerek belirlenmelidir. Bakım emeği derhal kamusallaşmalıdır, toplumsallaşmalıdır. Ataması yapılmayan üniversiteli genç kadınların atamaları derhal yapılmalıdır. KHK zulmü ile sindirilmek istenen kadınların hakları teslim edilmelidir. Kadın ekonomisini güçlendirecek üretim alanları desteklenmelidir. Genç kadınların barınma sorunları giderilmeli, eğitimde fırsat eşitliğini sağlayacak politikalar hayata geçirilmelidir. Ev emekçisi kadınların, emeklilik hakkından faydalanacakları yasal düzenlemeler derhal hayata geçirilmelidir. Tüm bunları yapabilmenin öncelikli koşulu ise barışı sağlamaktır. Savaştan yana değil barıştan yana tutum almaktır. Kayyım siyasetinden vazgeçmektir.

'BİR YANDAN BARIŞ BİR YANDAN KAYYUM OLMAZ'

Bir yandan barış deyip diğer yandan Kürt halkının, kadınların iradesine kayyum atamakla düzen sağlanmaz, refah sağlanmaz. Bakın siyasi iktidar 9 yıldır bıkmadan usanmadan halk iradesini gasp etmeye devam etmektedir. Yakın zamanda Siirt Belediyemize kayyum atandı. Yine hukuksuz bir şekilde alelacele uydurma bir dosyayla Belediye Eş Başkanımız Sofya Alağaş görevden alındı. 9 yıldır bu halkın ve kadınların iradesini gasp ettiğiniz halde her seçimde kadınlar “eş başkanlık ve eşit temsiliyette ısrarcıyız” diyerek belediyelerimizi gaspçılara teslim etmedi. Siirt halkı, Siirtli kadınlar her iki yerel seçimde de bunu ispat etmiştir.

Belediyelerimize atanan kayyumların ilk icraatı kadın kazanımlarına saldırmak oldu. Şimdiye kadar 9 belediyemize kayyum atandı ve her kayyumun ilk icraatı kadın kazanımlarına saldırmak oldu. Kadın müdürlüklerini kapatmak oldu. Kadın müdürlüklerine ve daire başkanlıklarına erkekleri atamak oldu. Kadınların ücretsiz erişebilecekleri Jinkart uygulamasını askıya almak oldu. Kadınları işten çıkarmak oldu. Bunun adı kadın düşmanlığıdır. Bunun adı Kürt düşmanlığıdır.

'BARIŞIN KOŞULLARI BELLİDİR'

Bir yandan Kürt halkının ve kadınların iradesini gasp edeceksiniz, diğer yandan barış diyeceksiniz. Bunun adı samimiyetsizliktir ya da 100 yıldır önerdiğiniz çözümlerin çökmesidir. Bu ülkede gerçekten bir barış olacaksa bunun koşulları da bellidir. 26 yıldır tecrit altında tutulan Sayın Öcalan bu koşulları, yapılan iki görüşmede de şeffaf bir şekilde ortaya koymuştur. Sayın Öcalan ile yürütülen görüşmeler, biz kadınlar açısından da büyük bir öneme sahiptir. Sayın Öcalan’ın çözüm perspektifi bu ülkede erkek devlet şiddetine karşı mücadelede ve kadın özgürlük mücadelesinde büyük bir öneme sahiptir. Çünkü bu perspektif halkların, kadınların, farklı dillerin, kimliklerin ve inançların adil ve eşit yaşamını esas almaktadır.

Savaş siyasetine karşı onurlu barışın yol haritasını sunan Sayın Öcalan üzerinde bugün hâlâ tecridin devam ediyor olması barışın önünü açmaz. Elbette ki yapılan iki görüşme bizler açısından kıymetlidir, ancak bu görüşmelerin yasal bir çerçeveye kavuşturulması her şeyden daha fazla elzemdir. Bunun yolu da tecridin tüm boyutlarıyla kalkmasıdır. Sayın Öcalan’ın çalışma koşullarının sağlanması, barışa giden yolun ilk adımını atmaktır. Bunu en çok da biz kadınların mücadelesi belirleyecektir. Çünkü savaşın en ağır bedelini yaşayan biz kadınlarız. Bunun karşısında onurlu barışı inşa edecek öncü güç de bu ülkedeki kadınlardır, gençlerdir. Çağrımız tüm kadınlaradır: Gelin, hep birlikte onurlu barış etrafında kenetlenelim, özgür ve eşit yaşamı hep birlikte inşa edelim. 23 yıldır tüm politikalarını kadınların haklarını ve kazanımlarını gasp etmek üzerinden şekillendiren bu düzene karşı kadın özgürlük mücadelemizi yükseltelim.

KADIN KATLİAMLARI

Bu ülkede siyasi iktidar eliyle yürütülen hiçbir politika savaş siyasetinden bağımsız değildir. Bizler bu siyaset karşısında mücadelemizi daha fazla büyütmek zorundayız. Çünkü sessiz kaldığımız her an yaşamlarımızdan çalınıyor. Bakın, 2024 yılında 394 kadın cinayeti işlendi. 259 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulundu. 2024’te kadınları öldüren en az 724 fail vardı ve sadece 304 fail tutuklandı. 111 kadın boşanmak istediği için katledildi bu ülkede. Bu cinayetleri önlemek için bu iktidar ne yaptı peki? “Kadına yönelik şiddeti nitelikli suç haline bizim iktidarımız getirdi” diyenler, bu suçu işleyenlerin iyi hal indirimlerinden nasıl faydalandığından bahsetmiyor. 'Canavarca his barındırmıyor' deyip Pınar Gültekin’in katiline haksız tahrik indirimi uygulayan yargıdan bahsetmiyor. Pınar Gültekin’in katiline verilen müebbet hapis cezası bu iktidara bağlı yargı eliyle bozuldu. Pınar Gültekin’in katili haksız tahrik yok denilerek bu ülkenin yargısı tarafından korundu. Failleri cezasızlık politikalarıyla güçlendiren ve kadın katliamlarını meşrulaştıran bu karar derhal geri çekilmelidir.

Sizin işiniz kadınların nafaka hakkını gasp etmek değil yaşamlarını korumaktır. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin olmadığı, her yıl yüzlerce kadının katledildiği, kadın yoksulluğunun oldukça derin olduğu bu ülkede arabuluculuk sisteminin getirilmesi demek, kadınları şiddetin çeşitli formlarını gördükleri evliliği devam ettirmeye mahkum etmektir. Haklarından vazgeçirip şiddetin başka bir boyutuna mecbur bırakmaktır. Bu düzenlemeleri asla kabul etmeyeceğimizi bir kez daha belirtiyoruz.

Kadınlar aile içinde katledilirken ısrarla aileyi korumak, kadınların lehine bir şey sunulmayacağının göstergesidir.

Kadının çalışma yaşamında olmadığı bir aile istiyorlar.

Kadın örgütlülüğümüzü büyüterek bu ülkede özgür ve eşit yaşamın kapılarını aralayacağız."