Hasta tutsak Elif Deniz hücreye gönderildi

Hasta tutsak Elif Deniz, müebbet cezasının onaylanmasının ardından hücreye alındı. Anne Mizgin Deniz, kızına başkaları aleyhine ifade vermesi için baskı yapıldığını ve bunu kabul etmediği için ona 'senin başını yakacağız' denildiğini anlattı.

Bünyan Kadın Kapalı Cezaevi'nde bulunan hasta tutsak Elif Deniz, ağırlaştırılmış müebbet cezasının onaylanması sonrasında Cumartesi günü koğuştan hücreye alındı.

Nisêbîn öz yönetim direnişi başlamadan önce Adana'da ameliyat olduğu, burada uzun süre tedavi gördüğü, Nisêbîn'de fiziki olarak bulunmadığı hastane evrakları ve raporlarla belgelenmiş olan Elif Deniz'in annesi Mizgin Deniz, ANF'ye konuştu.

Kızının hem panik atak hem de astım hastası olduğunu, hücrede tek başına kalamayacağını söyleyen Mizgin Deniz, "Hukuksuz bir şekilde evlatlarımızı yargılayıp insan ömrünün yetmeyeceği cezalar verdiler. Elif panik atak hastasıdır. Ataklar esnasında astımı da tetikleniyor, kilitleniyor ve nefes alamıyor. Tüm vücudu sarsılıyor. Bu insan nasıl yalnız başına bir hücrede kalabilir? Elif gibi birçok tutsak hücrede tek başına kalamayacak hastalıklara sahip. Ben bunu yalnızca kendi evladım için istemiyorum. Hasta olanları hücrelere koymasınlar. En azından bir arada kalmalarına ve birbirlerine yardımcı olmalarına izin versinler" dedi.

Kızı Elif Deniz'in hücreye götürüldüğü haberini 6 Ocak cumartesi günü aldıklarını söyleyen Mizgin Deniz, cezanın Yargıtay tarafından 24 Aralık 2023 tarihinde onaylandığı bilgisinin UYAP sistemine düştüğünü, haberi Elif ile paylaşmaları için koğuş arkadaşlarına ulaştıklarını aktardı.

Elif Deniz'in panik atak hastası olduğuna dair heyet raporu olmasına rağmen, raporu veren heyetin hücrede kalmasına dair kararı cezaevi idaresine bırakmasının kabul edilemez olduğunu vurgulayan Mizgin Deniz, çocukluğundan beri ileri derecede astım hastası olan kızının panik atak krizlerinde astımın da etkisi ile nefes alamadığını ve yaşamını hücrede tek başına idame ettirecek durumda olmadığını belirtti.

'TEK BAŞINA KALAMAZ'

Mizgin Deniz, şunları söyledi:

"Elif çocukluğundan beri ileri derecede astım hastası. Panik atak sonradan oldu ve kriz geçirdiği zamanlarda astımı da tetikleniyor. Vücudu kilitleniyor ve nefessiz kalıyor. Diyarbakır Cezaevi'nde kaldığı dönemde heyet karşısına çıktı ve o raporda panik atak hastası olduğu yazılıdır. Ancak heyet hücreye konulup konulmaması yönündeki kararı cezaevi idaresine bıraktı. O dönem cezaevi müdürü de 'Ben böyle bir sorumluluğu alamam, neden bize bırakıyorlar' demişti. Tekrar heyete gönderilmişti. O esnada Bünyan'a sürgün edildi. Aynı şeyi oranın müdürü de söylemişti. Ben böyle bir sorumluluğu almak istemiyorum, demişti ama karar çıktıktan iki hafta sonra alıp hücreye götürmüşler. Bu kabul edilemez bir şey. Bir anne olarak yanında olabildiğim, ona atakları sırasında yardım edebildiğim dönemlerde dahi kendimi çok çaresiz hissediyordum. Koğuşta iken yine arkadaşları yanındaydı. Şimdi hücrede tek başına nasıl yapacak?"

Kızı Elif'in Nisêbîn öz yönetim sürecinde yer aldığı iddiası ile tutuklandığını ancak bu süreçten önce Elif'in tedavisi için Adana'ya gittiklerini ve tedavi süreci boyunca Adana'da kaldıklarını ifade eden Mizgin Deniz, kızının gördüğü tedavi sürecine dair tüm hastane kayıtlarını ve raporları mahkemeye sunduklarını, Elif'in doğruluğu kanıtlanabilir tüm bu belgelere rağmen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldığını söyledi. Kızının üzerine o süreçte ifade veren kişileri tanımadıklarını, yıllarca başka şehirlerde yaşadıktan sonra Nisêbîn'e sekiz aydır dönmüş olduklarını ve henüz komşuluk ilişkilerini dahi tam olarak kurmamış olduklarını belirten Mizgin Deniz, şöyle devam etti:

"Kızımı Nusaybin öz yönetim davası kapsamında tutukladılar. Ancak biz o süreçte Nusaybin'de değildik. Elif köye gittiğimiz bir gün düştü. Ayağında çatlak oluşmuştu, durumu gitgide kötüye gitti. Mardin'e doktora götürdüğümüzde kesinlikle ameliyat olması ve platin takılması gerektiğini söyledi. Elif benim tek kızım. Onu daha iyi şartlarda tedavi ettirmek için araştırdım ve Adana'ya götürdüm. Orada ameliyat oldu. Ara ara Nusaybin'e gelip gidiyordum, kıyafet için, gerekli eşyaları almak için. İhtiyaçlarımızı tamamlayıp Adana'ya dönüyordum. Bu gelişlerimin birinde polis evi bastı ve kızımı sordu. Aslında kendileri de tedavi olduğunu biliyordu ve 'Adana'dasınız' dediler. Fizik tedavi ile Elif'in iyileşme süreci beş altı ayı bulacaktı. Mecburen orada kaldık. Bunların hepsi ispatlanabilir şeylerdir. Mahkemeye Mardin'de hastaneye ilk gittiğimiz günden Adana'da ameliyat olduğu ve tedavi gördüğü sürece kadar tüm hastane kayıtlarını, evraklarını sunduk. Biz Nusaybin'e geleli zaten çok az olmuştu. Samsun'da yaşıyorduk. Elif liseyi yeni bitirmişti. Burada yalnızca üniversite sınavına hazırlandı. Üniversiteyi de kazanmıştı, ayağı yüzünden gidemedi çünkü üzerinde duramıyordu. Kızımı tanımayan kişiler onun üzerine ifade vermişti. Ve hepsi de mahkeme sürecinde ifadelerini geri çekti. O ifadelerin nasıl alındığını hepimiz biliyoruz. İnsanları tehdit ederek, şantajla tanımadıkları kişiler üzerine ifade vermeye zorladılar. Korkutarak onlara da başkalarının hayatını karartma utancını yaşattılar. Hepsi mahkemede ne şartlarda, hangi baskı altında ifade verdiklerini söyledi. Pişmanlık duyuyorlardı."

'BAŞKALARI ALEYHİNE İFADEYE ZORLANDI, KABUL ETMEDİ'

Nisêbîn'de bulunmadıkları halde kızı ile birlikte kendisinin üzerine de ifade verildiğini ve yargılandığı dosyadan beraat ettiğini söyleyen Mizgin Deniz, kızına gözaltında tanımadığı insanlar üzerine ifade vermesi için baskı yapıldığını ve bunu kabul etmediği için ona 'Senin başını yakacağız' dediklerini kaydetti. Elif'in üzerine atılı suçlara dair hiçbir delil olmadığı halde gözaltı sürecindeki tavrından dolayı ona salt bir intikam duygusu ile yaklaştıklarını belirten Mizgin Deniz, kızının adil olmayan bir yargılama süreci sonrası hak etmediği bir cezayı aldığını dile getirdi. Elif gibi tek başına kalamayacak yüzlerce hasta tutuklunun hücrelerde tutulmasının insanlık dışı olduğunu vurgulayan Anne Mizgin Deniz, sözlerini şöyle sonlandırdı:

"Elif'in önüne bir ifade koyup bunu imzala, buradan sorunsuz bir şekilde çık demişler. Bir insan, hayatı boyunca görmediği insanları suçlayıp kendini kurtarabilir mi? Tabii reddetmiş. Benim de üzerimde ifade vardı. O kadar akla mantığa aykırı şeylerdi ki, ben 11 yaşında iken Nusaybin'den ayrıldım. Biz geleli bir yıl olmamış ve beni yıllardır burada yaşayan bir insan gibi anlatanlar vardı. Ayrıca o süreç boyunca Adana'da olduğumuz kanıtlı idi, ben de kızım hastanede iken kimi rahatsızlıklarımdan dolayı tedavi gördüm. Benim de kayıtlarım ortada. Hakkımda dosya açıldı ve beraat ettim. Bu sefer beraat etmeme itiraz ettiler, dosyam istinafta. Salt bir intikamcılık duygusu ile önce suç yaratıp sonra suçlu bulmaya çalışıyorlar.Dosyası aşama aşama bozuluyor. İstinafta kamu malına zarar vermek ve insanları hürriyetinden alıkoymak maddeleri düştü, İnsan öldürmekten yargılanıyordu, Yargıtay'da o da düştü. Ama bir şekilde bu cezayı vermeyi kafalarına koymuşlardı ve devletin birliğini bütünlüğünü bozmak suçlaması ile verdiler. Tek bir delil yok. Dosyaya kim baksa böyle bir saçmalık olamaz diyor. Oldu ama. Elif benim tek kızım ama kendisi gibi hukuksuz yargılanan insanlardan daha üstün ve daha iyi değil. Yüzlerce insan bu şekilde hak etmediği cezalar aldı. Ben sadece kendi çocuğum için değil, hakkına girilmiş bütün insanlar için adil bir yargılama talep ediyorum. Bu devran elbet böyle gitmeyecek, bugünler de bitecek. Ama benim kızım hücrede kalamaz. En azından onun yanına ona destek olabilecek birini versinler. Atakları olduğunda onun yanında olabilecek ve zarar görmesini engelleyecek birini versinler. Hastaları hücrelere koymasınlar. En azından birbirleriyle bir arada kalmalarına ve birbirlerine yardımcı olmalarına izin versinler. "