Kadrajda asılı kalan bir gülüş...
Elim tetikte beklercesine hiç kaçırmadan Arjin'in gülüşünü pusuya attım. Şimdi kadrajımdaydı gülen yüzü... Arjin’in yüzünü hep öyle hatırladım.
Elim tetikte beklercesine hiç kaçırmadan Arjin'in gülüşünü pusuya attım. Şimdi kadrajımdaydı gülen yüzü... Arjin’in yüzünü hep öyle hatırladım.
Uzun soluklu bir patikada yürürken, bir bahar günü filizlenen çiçekler patikada yürümekte olanlara eşlik edercesine rüzgarda sallanıyordu. Ağaç yaprakları üstünde asılı kalan su damlacıkları, masmavi semada duran güneş, güzellik içinde dans eden kelebekler... Hepsi bahara selam dururcasına geçen zamanın özlemini haykırmaya hazırdı. Biri dile gelseydi, bahara duran özlemin ne demek olduğunu paylaşsaydı bizlere.
2017 yılının bahar ayıydı. Dağlarda kadın gerillalarla çekeceğimiz bir program için iki arkadaş patika yoluna girdik. Bir yerden sonra Behdinan alanına bağlı Garê dağlarına geçtik. Yolları bilmediğimiz için Arjin adlı kadın gerilla patikaya geçerek güler yüzüyle, hızlı adımlarıyla ‘güzel bir yolculuğa hazır mısınız’ diyerek gülümsedi.
NEDEN ARJÎN?
Ara ara arkasına dönüp sorular soran Arjin ben de merak duygusunu daha çok uyandırıyordu. Bu güzel gülen kadının nereli olduğunu merak edip sormaya başladım. Arjin, "Siirt’e bağlı Şirvan ilçesindenim." Öyle deyince içimden acaba oradan başlayan yolculuğu buralara kadar nasıl sürmüştü dedim. Daha ben sormadan Arjin hissetmiş olacak ki, ya da içindekileri paylaşmak istemesinden kaynaklı başladı anlatmaya, "Dağlara ilk adımlarımı Garzan alanında attım. Orada çok anlamlı ilklerimi yaşadım. En önemlisi de birçok arkadaşı orada tanıdım. Şimdi belki birçok arkadaş şehit düşmüştür. Bir tanesi de heval Arjin’di.”
Arjin ismini söyledikten sonra yüzünde üzüntünün, özlemin, anlamın yani karışık duyguların belirdiğini gördüm. Göz bebekleri dolu dolu baktı o an! Sonra devam etti, "Arjin arkadaş farklıydı; onu farklı kılan ise güçlü bir duruşa sahip olmasıydı. Garzan alanından birçok kişi onu tanır, saygı gösterirdi. Bende bıraktığı izler çok oldu. O yüzden şehit düştükten sonra Arjin ismini taşıdım.’ Ar-jin; ateş ve yaşamın buluşmasıydı. Ateş ve yaşam ancak böylesine bir yaşamda dağlı çocuklara ait olabilirdi. Onlar ateşin çocukları, yaşama deli divane bağlı olanlar...
Ve yürümeye devam ettik uzun soluklu patikalarda... Buralarda yürürken insan sürekli derin düşüncelere dalıyor. Buna sebep olan uzun yürüyüşler mi, patikalar mı, coğrafya mı ya da anlamlı yaşayan insanlar mı bilemedim. Belki de hepsi. Önümde yürüyen Arjin’i düşünüyordum. Bir ara durdu patika kenarında açılan çiçeklere elini uzattı. Onlara gülümsüyordu. Sanırım içinden de konuşuyordu. O öyle gülümserken, içimden dönüp bakmasını istedim. Elimde makinamla bekledim. Olurda o gülen yüzü ile dönerse bir fotoğrafta sonsuzlaştıracaktım güzel gülüşünü. Bir dakika sonra dönüp baktı. Ben de elim tetikte beklercesine hiç kaçırmadan onun gülüşünü pusuya attım. Şimdi kadrajımdaydı gülen yüzü... Arjin’in yüzünü hep öyle hatırladım.
4 YIL SONRA...
Geçen gün haber saatinde birkaç arkadaşla oturmuştuk. Haberler başlayınca gözlerim TV'ye kaydı, içimde de tarifi olamayan bir his! Spiker iki gerillanın sicillerini paylaşacaklarını söyleyince pür dikkat kesildi kulaklar ve gözlerimiz. Biri Zinar, bir diğeri de Arjin... Arjin Zagros dağlarında, yamaçların tanrıça kucağı açtığı asi dağlarda son nefesini vermişti. Tanrıça kucağına kendini bırakırken yiğitliğin gururuyla toprağa koymuştu başını. Arjin; ateşin yakıldığı topraklarda, ar oldu, arjin oldu... Yüreklerde silinmez bir iz bıraktı.
Şimdi diyorum ya kendime; siz kendi yiğitlik hikayenizi kendiniz yazdınız. Alınlarınızdaki anlamlı teri toprağa dökerek, soluksuzca mücadeleye koşarak, anlam arayışını bırakmayarak... Başka bir hikayenin anlatmasına gerek var mı ki? Bu toprak sizleri zaten anlatacağı günlere saklıyor. Tertemiz tarih sayfalarına gülen yüzlerinizi resmederek her gün bu toprak ana yüreğine sizleri arşivliyor.