Kanada’da yerlilere yönelik ayrımcılığın ilk kurbanı: Kadınlar

Yerlilerin yaşadığı alanların her geçen yıl daha fazla gasp edildiği Kanada’da yerli kadınlara yönelik cinayetlerin oranı ülke ortalamasının en az 12 kat üstünde.

Kanada’da 37 milyonluk nüfusun yüzde 4’ünden fazlasını oluşturan Kızılderililer veya resmi adıyla ‘İlk milletler, son 200 yıldaki politikalar nedeniyle büyük oranda yaşadıkları toprakları kaybetti. Her ne kadar yerli halklar için ayrılan rezerv alanları bulunsa da, günümüzde melezlerle birlikte 1,7 milyona yakın bir nüfusu olan yerlilerin yarısından fazlası şehirlerde yaşıyor.

CİNAYETLER ORTALAMANIN 12 KAT ÜSTÜNDE

Sanayi ve madencilik faaliyetleri, kentleşme gibi gerekçelerle rezerv alanları her geçen gün küçülen Kanada yerlilerinin yaşadığı ayrımcılığa en önemli örnek ise, kadınlara yönelik cinayetler. Dünya kamuoyunun gözünden kaçan bu cinayetler, Kanada’daki kadınlara yönelik ortalama cinayetlere oranla en az 12 kat daha fazla.

Kanada jandarmasının verilerine göre, 1980 ile 2012 yılları arasında en az bin 181 kadına dair kayıp veya cinayet kaydına rastlanıyor. Buna göre, ülkede yaşanan her 100 kadın cinayetinden 24’ünde kurbanlar yerli kadınlardan oluşuyordu.

Oysa Kanada kadın nüfusunun sadece yüzde 4’ünü oluşturan yerli kadınları, diğer kadınlara oranla en az 12 kez daha fazla kaybolma veya cinayete kurban gitme riskini yaşıyor. Kanada’daki ‘beyaz’ ırktan kadınlarla kıyaslandığında ise bu oran 16 katı buluyor.

YERLİLERE YÖNELİK YAPILANLAR SOYKIRIM

3 Haziran’da yayımlanan ve yerli kökenli yargıçlardan Marion Buller’in başkanlık ettiği yerli kadınlara yönelik Ulusal Araştırma Komisyonu’nun raporunda, Kanada’nın yerli kadınlara yönelik soykırım suçu işlediğine dikkat çekiliyordu. Her ne kadar Başbakan Justin Trudeau soykırım yerine ‘kültürel soykırım’ teriminin kullanılmasını istese de, bugüne kadarki politikalara yönelik sert eleştiriler söz konusu.

YÜZ BİNLERCE ÇOCUK AİLELERİNDEN KOPARILMIŞTI

Komisyonun raporunda 1830 yılından bu yana yerli halklardan en az 150 bin çocuğun ‘Hristiyan inançlarına göre yetiştirilmek üzere’ ailelerinden koparıldığına dikkat çekiliyor. Bu çocukların dillerini konuşmaları yasaklanırken, ‘derilerinin beyazlaşması’ için çamaşır suyuyla yıkandıkları dahi biliniyor. Ailelerinden koparılan çocukların fiziki ve cinsel saldırılara maruz kaldıkları ve en az 4 bininin yaşamını yitirdiği tahmin ediliyor.

Ayrıca çocukken ailelerinden koparılan yerli halklardan bireylerin yaşadıkları umutsuzluk ve depresyonlar sonucu içki ve uyuşturucu kullanımı ile intiharı tercih ettikleri tahmin ediliyor.

YAŞADIKLARI BUNALIM TÜM HAYATLARINI ETKİLİYOR

Kanada’da kimi kesimler özellikle kadınlara yönelik cinayet ve kayıp olaylarını yerli erkeklere yüklemeyi tercih etse de, uzmanlar, 200 yıl önce başlayan çocukları gasp etme politikalarının yarattığı travmalara dikkat çekiyor. Ulusal Kamu Sağlığı Enstitüsü’nün bir raporuna göre, yerli halklar arasında yaşanan şiddet olayları büyük oranda gasp edilen çocukların maruz kaldıkları uygulamaların yol açtığı kimlik bunalımının sonucu.

Yerli halkların kendi içlerinde yaşadıkları bunalımların sonucu olarak genç kadınların evlerini terk ederek büyük şehirlerde çok daha zorlu bir yaşama mahkûm oldukları biliniyor. Bu kadınların bir kısmının fuhuşa zorlandığı bilinen bir diğer gerçek.

DİĞER KADINLARA ORANLA DAHA AZ YAŞIYORLAR

Kanada’da yerli kadınları, ülke ortalamasının altında bir yaşam süresine sahip. Ülkede kadınların ortalama yaşam beklentisi 84 iken, yerli kadınlarda 5 ila 10 yıl daha az olduğu tahmin ediliyor.

Çalışan yerli kadınlar ülke ortalamasının üçte bir altında bir gelir düzeyine ulaşabilirken, beyaz ırktan kadınlara oranla işsizlik oranları iki kat daha fazla. Yerli kadınlar arasında eş şiddetine maruz kalma oranı üç kat daha fazla.

Ayrıca başta AIDS olmak üzere cinsel yollarla bulaşan hastalıkların bulaşması riskinin 3 kat daha fazla olduğu bildiriliyor.