Kadınların Birleşik Devrim Hareketi (KBDH) Genel Konseyi tarafından yapılan yazılı açıklamada, "Siyonist İsrail, katliam, toplu sürgün ve mülksüzleştirmeyle Filistin topraklarını gasp etti, emperyalist Batının desteğiyle sömürgeci ve yerleşimci bir devlet olarak kuruldu. Kurulduğu günden bugüne, katledilen, yerinden yurdundan edilen Filistin halkı, ulusal özgürlük mücadelesi yürütüyor, bir ulus olarak var olma hakkını istiyor" denildi.
"Filistin direniş tarihi, aynı zamanda enternasyonal devrimciliğin boy verdiği bir tarihtir. Filistin direnişi, dünyanın birçok coğrafyasındaki devrimci hareketlere alan açan, eğitimlerine olanak sağlayan enternasyonalist bir çizgide gelişti" vurgusunda bulunulan açıklamada, "Her ne kadar son yıllarda direnişin öne çıkan özneleri İslamcı hareketler olsa da FHKC ve FDHKC gibi devrimci örgütler, hala Filistin direnişinin mayasını oluşturan enternasyonalizmin taşıyıcısı durumundadırlar" diye kaydedildi.
'İKİ HALK DA İŞGAL VE SOYKIRIM ALTINDA'
Açıklamada şu ifadelere yer verildi:
"Türkiyeli ve Kurdistanlı devrimci güçler, dün olduğu gibi bugün de siyonizme karşı mücadele eden, ulusal kurtuluş ve özgürlük talebini yükselten Filistin halkının yanında yer almaktadır. ‘70’li yıllarda, Türkiye devriminin öncü ve önder kadroları, Filistin direniş güçlerinin enternasyonal dayanışmasıyla askeri donanımlarını sağlamış ve ‘71 kopuşunun mimarı olmuşlardır. O dönem Türkiye’deki İslamcı ve Türkçü kesimler, NATO’nun gayri nizami harp kurumlarının yörüngesinde, Filistin devrimine tam karşıt yönde hareket ederken Türkiye-Kurdistan devrimci hareketi, Filistin topraklarında, Filistin halkı ve direniş güçleriyle birlikte siyonizme-emperyalizme karşı mücadele vermiştir. Onlarca Türkiyeli ve Kurdistanlı devrimci, Filistin halkının safında savaşırken ölümsüzleşmiştir.
Ortadoğu’da özgürlüğünü arayan iki halk; Filistinliler ve Kürtler...
İki işgal altında ülke, iki soykırım saldırısıyla karşı karşıya halk ve yıllar yılı hiç tükenmeyen iki direniş pınarı...
Son bir ay içinde yaşananlar, İsrail ve Türkiye’nin, işgal ve sömürgecilikte birbiriyle yarıştıklarını gösterdi. Adeta ruh ikizi olan bu iki devlet, yapıp ettikleriyle Filistin ve Kürt halklarının yanı sıra bölge halklarının da düşmanıdır. Biri, iki Kürt özgürlük savaşçısı geçilemez denilen sınırları aştığı, girilemez denilen güvenlikli alanda, Ankara’nın göbeğinde 1 Ekim’de eylem yapmasını gerekçe gösterip, büyük bir öfkeyle Güney Kurdistan’daki işgal saldırılarını artırdı. Kuzey-Doğu Suriye’de sivil asker ayırmaksızın halkın üzerine ölüm yağdırdı. Yaşam kaynaklarını, altyapı, enerji, su ve gıda merkezlerini, yetmedi hastaneleri bombaladı. Diğeri ise 7 Ekim’de Filistin direniş güçlerinin yapmış olduğu hamle sonrası, Gazze’de taş taş üstünde bırakmamacasına boyutlandırdığı soykırım saldırısını başlattı. Binlerce sivili katletti, binlercesini yaraladı. En son hiçbir savaş hukukunda yeri olmayan saldırılarla hastaneleri hedef aldı. El Ehli Bapstist Hastanesi’ne attığı füze ile hastanede tedavi gören yaralı ve hastaları, hastane güvenliklidir diye çevre çeperden gelip hastaneye sığınan yüzlerce insanı katletti. Her türlü katliamı, uygulamayı geçtik ama bir şey var ki, bunu Nazi Almanyası bile yapmadı; hastane bombalamak... İşte İsrail ve Türkiye, bu sınır çizgisini geçti.
Faşist TC devleti, Kürt halkının, Kürt kadınların Kurdistan’ın tüm parçalarındaki kazanımlarını yok etmeyi amaçlıyor. Rojava’yı hedefe koyması, en başta Kürt halkının, kadınların kazanmış olduğu haklar, statü ve bunun Kuzey Kurdistan üzerinde yaratacağı etki nedeniyledir. TC’nin ekonomik-siyasi-askeri olarak gelmiş olduğu düzey; işçi sınıfı ve emekçi kitlelere dönük azgın sömürünün sonucudur. Şu kesindir ki, içeride sömürü çarklarının bu derece ağır işlemesi; ancak şovenizm, işgal ve yayılmacı politikalarla emekçi sınıfların sersemletilmesi ve sisteme yedeklenmesiyle mümkündür. Diğer türlü sınıf mücadelesi keskinleşecek ve sömürü çarkları bu denli rahat işleyemeyecektir. Tam da bu yüzden Kurdistan toprakları ve bölge çapında TC’nin geliştirdiği işgal ve yayılmacılık; AKP-MHP faşist iktidarına has bir çizgi değil, TC’nin karakteristik çizgisidir.
İsrail devletinin, Filistin ve bölge halklarına karşı işlediği suçlar, bugün Türkiye halkları nezdinde apaçıktır. Öte yandan Türkiye halkları, sömürgeci ve işgalci Türk devletinin hem Kürt halkı hem de bölge halkları için bir nevi ikinci bir İsrail olduğunu bu yalınlıkta görmemektedir. Oysa İsrail’in, Filistin halkının kimliğini ve tarihini inkar ettiği, yok etmek istediği gibi sömürgeci faşist TC de, Kürt halkının kimliğini, tarihini, Kürt özgürlük mücadelesini yok etmeyi hedefliyor. Filistin’e özgürlük diyen herkes (iki yüzlü değilse), Kurdistan’a da özgürlük demek zorundadır. Filistin halkının katledilmesine karşı duran herkes, Kürt halkının katledilmesine de karşı durmak zorundadır. Sömürgeci, apartheid İsrail devletini hedefe alan herkes, işgalci faşist TC devletini de hedeflemek zorundadır. Diğeri riyadan başka bir şey olamaz. Riya, burjuva sınıfın genetik koduna işlemiştir. Çünkü azami sömürü ve azami egemenliktir onun destur edindiği tek şey. Ancak emekçi sınıflar ve ezilenler, bu şekilde hareket edemez. Ettiği her an, çürümenin kesif kokusu içinde, kendi ayağındaki prangayı büyütür.
Bugün TC’nin işgal ve sömürgeci karakterine gözünü kapatan, siyonist İsrail’in yerleşimci ve sömürgeci pratiği karşısında Filistin halkının mücadelesini sahiplenmeyen bir kadın mücadelesi sistemin sınırları içerisine hapsolur. Diğer yandan yanı başındaki bir halkın soykırımına sessiz kalan, İsrail’i görüp de işgalci faşist Türk devletini görmeyen bir kadın hareketi de gününe ve geleceğine sahip çıkamaz. Özgürlük mücadelesini yükseltemez. İsyanımız, bugün Filistinli Arap ve Kürt halkının renkleriyle buluşmak zorundadır.
Susmayacaksak; sesimiz Kürt ve Filistinli kızkardeşlerimizin sesiyle buluşacak, onların haykırışına cevap olacağız!
Korkmayacaksak; ellerimizi kadını erkeği, genci yaşlısıyla korku eşiğini ölümün üzerine yürüme iradesiyle parçalayan Filistin ve Kürt halkına uzatacağız. Onlara güç, kendimize direnç katacağız!
İtaat etmeyeceksek; yolu yok, emperyalizme, siyonizme, sömürgeci faşist apartheid rejimlerine karşı 'itaatsiz'liklerini silahın gücüyle deklare eden, güvenlik duvarından Demir Kubbesine, SİHA’sından her türlü yüksek teknoloji silahına kadar her şeyle donanmış olan işgalci ve sömürgeci iki devleti, direnişleriyle sarsan Filistin ve Kürt halkıyla yan yana duracağız. Onların kavgalarını kavgamız, ulusal özgürlük mücadelelerini mücadelemiz bileceğiz!
Kadınların Birleşik Devrim Hareketi olarak;
Sömürgeci faşist TC’nin Rojava kadın devrimini boğmak için yeniden gündemleştirdiği savaş ve işgal saldırılarına karşı her cephede devrimi savunacağız!
Kürt halkının kazanımlarını yok etmek için topyekûn bir savaş konseptini yürüten sömürgeci faşist TC'ye karşı birleşik devrim mücadelesini büyüteceğiz!
Emperyalizm, siyonizm ve bölgesel gerici güçler tarafından kuşatma altına alınan ve varlık hakkı yok edilmek istenen Filistin halkının direnişi meşrudur. Nehirden denize özgür Filistin için, Filistin halkının direnişini, enternasyonal dayanışmayla sahipleneceğiz!"