KJK: 9 Ocak mücadelenin ivme kazanma tarihi olmalıdır!

Paris Katliamı’nın yıl dönümü vesilesiyle açıklama yapan KJK, ”2021 yılını faşizmden, erkek egemenliğinden, tecavüzcüden, soykırımcıdan hesap sorma ve başarma yılına dönüştürmeli, 9 Ocak anmasını mücadelenin ivme kazanma tarihi olarak belirlemeliyiz" dedi

KJK Koordinasyonu’nun yaptığı yazılı açıklamada şunlar belirtildi:

“Büyük devrimci, Rêber APO’nun ilk kadın yoldaşı, yaşamın en güzel ve en akışkan hali, Özgür Kadın Kimliğini kendinde somutlaştırmış Sara -Sakine Cansız-, kapitalizmin özden uzaklaştırıcı gerçeği karşısında özün ve değerin yaşayanı ve savunanı olan Rojbin -Fidan Doğan ve Ronahi -Leyla Şaylemez- arkadaşlara yönelik gerçekleştirilen katliamın 8. yılına giriyoruz. Bu saldırı 21. yüzyılın kadın özgürlük yüzyılı olmasına öncülük eden Kadın Özgürlük İdeolojisinin örgütlü mücadelesini darbeleme, Kapitalist Moderniteye karşı Demokratik Modernite Paradigması ve mücadele öncülüğüyle insanlığa özgürleşmenin kapılarını açan, bitirilmiş Kürdü yeniden özgürlük kimliği temelinde yaşama döndüren Rêber APO gerçeğini hedefleme amacıyla gerçekleştirilmiştir. Yani bu katliam kadınların halkların ve Özgür Kürt gerçeğinin özgürlüğü karşısında 3. Dünya Savaşı kapsamında faşist Türk devletinin Erdoğan MİT çetesince örgütlendirilmiş kapitalist güçlerin erkekçe saldırısıdır. Bu gerçeğin bilinci ve tüm bunların hesabını sorma kararlılığıyla Sara, Rojbin, Ronahi arkadaş, aynı amaç ve aynı çete devletince 5 Ocak 2016’da şehit düşürülen Seve Demir, Pakize Nayır, Fatma Uyar arkadaşları, son halkası Zin Cizre, Leyla Agiri arkadaşlar şahsında tüm özgürlük şehitlerimizi saygı ve minnetle selamlıyor, anıları önünde saygıyla eğiliyoruz.

PARİS KATLİAMI SADECE TÜRK-MİT ÇETESİNİN SALDIRISI DEĞİLDİR

Kapitalist modernitenin yaşadığı çıkmaz, kadınların ve halkların özgürlüğünün gaspı üzerinden örgütlendirilmiş erkek düzeni sürdürülemez boyutlara vardığından önceki savaşlara göre biçimi ve taktikleri belli oranlarda değişmekle birlikte, özü çatışma ve kendini yeniden düzenlemeye dayalı, mekanı yine Ortadoğu’ya oturtulmuş 3. Dünya Savaşı tüm yoğunluğuyla sürmektedir. İktidar güçlerinin hegemonik öncülük ve yer kapma hamleleri kendi içlerinde çatışma doğururken esas olarak özgürlük güçleri ve bunu temsil eden güçler karşısında ortak bir karşıtlık oluşturmaktadırlar. Rêber APO’nun temsil ettiği Demokratik Paradigma, onu pratikleştirme sorumluluğunu üstlenen özgürlük hareketi ve bunun doğurduğu mücadeleyle kendini Demokratik Ulus temelinde yeniden niteliklendiren Kürt ve bölge halkları, Kürt kadın özgürlük mücadelesi öncülüğünden ilham alarak güçlenmiş dünya kadın özgürlük güçleri ve mücadeleleri karşısında 3. Dünya Savaşı’nın hegemonik güçleri karşıt saldırı ve mücadele içerisindeler. Devletçi-iktidarcı-erkek egemenlikli güçler İmralı işkence sistemiyle İdeolojik Önderliği kuşatma, Kuzey Kürdistan parçasını faşist rejime ezdirme, Rojava devrimini geriletme, Türk devletini saldırtarak teslimiyete ve başkalaşmaya zorlama, faşist Türk devletinin Şengal ve Güney Kürdistan’da her türlü insanlık saldırısına izin verme, işbirlikçi Kürt güçlerini palazlandırarak mücadelemizin açığa çıkardığı ulusal kazanımları yok etme, Kürt özgür kadın hareketini erkek egemen sistem karşısında en büyük tehdit olarak gördüğünden siyasal, askeri, sosyal yönelimlerini erkekliğin en faşizan biçiminde politikaya dönüştürme saldırılarını adeta onaylarcasına sessiz kalma, gündeme almama tutumunu bundan dolayı geliştirmektedirler. 3. Dünya savaşı gerçeği ve yaşananlar Rêber APO’nun da belirttiği gibi hiçbir şeyin sadece yerelle sınırlı olmadığını, yerel olanın bölgesel, hatta evrensel, bölgesel olanın da aynı zamanda yerel olduğunu ortaya koymaktadır. Bu gerçekten hareketle Paris katliamının 8. yıldönümü vesilesiyle şu gerçeği bir kez daha belirtiyoruz; Paris katliamı sadece Türk-MİT çetesinin saldırısı değil, aynı zamanda demokratik modernite ve onun öncülüğü, bunun en temel gücü olarak kadın gerçeği karşısında geliştirilmiş uluslararası nitelikli, siyasal bir cinayettir ve özgür kadın, özgür insan, özgür Kürt karşısında işlenmiş bir suçtur. 3. Dünya savaşıyla sistemsel mücadelenin çok yoğun olarak sürdüğü gerçeğinden hareketle bu cinayetin amaçları günceldir ve aynı katliamcı zihniyet kendisini her alanda var etmeye çalışarak saldırısına devam etmektedir.

BU SALDIRI ÖNDERLİK İLE KADIN İLİŞKİSİNİN STRATEJİK ÖZÜNE DAYATILMIŞTIR

Sara arkadaş Kürt Özgürlük Hareketi’nin kurucu üyesi, Rêber APO ile yolunu buluşturmuş, daha ilk adımda kadın özgürlüğünü merkezine alan, düşmanın Kürt halkını fiziksel ve kültürel soykırımını gören, reddeden, marjinalize edilerek Kürt kimliğinden soyutlanmaya ve sisteme entegrenin aracına dönüştürülmek istenen Alevi inancını özü temelinde korumak isteyen radikal özgürlükçü bir kadın öncü militandır. Tüm yaşamı bu değerler temelinde örgütlenmiş, emekle, bilinçle, mücadeleyle değer üretmeyi bilmiş, Rêber APO’nun da belirttiği gibi yaşamı kadın özgürlük hareketini ve mücadelesini şekillendirmiş bir kadın öncülüğüdür. Kişinin tarihsel öncülüğü, bu öncülüğün yürüyüşüyle kadın hareketinin özgürlük mücadelesinin gelişimi ve kurumsal, kolektif bir gelişim olarak Özgür Kadın Kimliğinin giderek yapılanması gerçeğidir söz konusu olan. Sara arkadaşa dayatılan katliam bu anlamda Özgür Kadın Kimliğinin kurumsal ifadesi olan özgür kadın hareketine karşı geliştirilmiştir.

 Daha ilk adımda amaçsal yaklaşımının özgürlük istemine dayanması Sara arkadaşın Önderlikle ilişkisini, O gerçeğe uzanan yolunu ve bunun muazzam büyüklüğünü ortaya çıkarmıştır. Önderlik kadın ilişkisi bir anlamda bu ilk yoldaşlıkların tutarlılığı temelinde güvenli ve büyüten bir ilişkiye dönüşmüştür. Rêber APO’nun Sara arkadaş açısından anlamı kadın hareketi açısından Önderliğin taşıdığı anlamdır aynı zamanda. Bu katliam Sara arkadaş şahsında Önderlik Kadın ilişkisinin stratejik özüne dayatılmış, bunu hedefleyerek geliştirilmiştir. Rêber APO bu yoldaşlığın hem ideolojik hem örgütsel niteliğinden kaynaklı “Ha beni vurmuşlar, ha Sakine’yi” diyerek Sara arkadaşın gerçekte taşıdığı anlamı ve cinayetin amacını ortaya koymaktadır.

Sara arkadaş Alevi Kürt olarak hem Kürt toplumsallığının özünü barındırması hem de buna dayatılan katliamdan kaynaklı Kürt halk tarihinde önemli bir yeri olan Dersim topraklarının baş eğmez kadınlarındandır. Rêber APO “Dersim’in 1938’e kadar ki ifadesi kadim Kürt (Hurrilerden alıp getirebiliriz) gerçeğidir. Dersim 1938’de kırımı yedi. Geriye kalan posaydı. Dersim’e gittiğimde bende bir idea gelişti. Bu coğrafyanın halk kültürü yaşatılmalı demiştim! Gerisini biliyorsunuz. Sanırım bunun en canlı tanıklarından kadınlardan Sakine Cansız’dı. Sakine katledildiğinde “Yaşanan ikinci bir 1938’dir” demiştim.” belirlemesinde bulunmuştur. 1938’lerle kırımdan geçirilen Kürt gerçeği özgürlük mücadelesiyle yeniden bir var oluşu yaşarken Sara arkadaş şahsında geliştirilen katliamla aynı kırım Dersim’e Kürdistan’a dayatılmıştır. Nitekim bugün Kürdistan’da uygulanan faşist soykırım politikaları, Dersim’in hem asimilasyon hem inanç ve kimlik anlamında kuşatma altına alınması bu cinayetin amaçlarını yaşamsallaştıran politikalar olarak anlaşılmalıdır.

SARA ARKADAŞ ŞAHSINDA HEDEFLENEN DÜNYA KADIN DEVRİMİNİN ÖNCÜLÜĞÜDÜR

Sara arkadaş erkek egemenliğinin gerçeğini görmüş, cins çelişkisini bu temelde tanımlayan ve çözümünü erkek egemenliğinin hem zihniyet hem kurumlaşma hem de geleneğini aşma temelinde belirleyen radikal özlü, kadın özgürlük ideolojisini öncülük düzeyinde yaşamsalaştıran bir stratejik rol ve misyona sahiptir. 21. yüzyıl gerçeği içerisinde bu öncülüğün hem Kürdistan hem Ortadoğu hem de dünya kadınları açısından önemi anlaşılmaktadır. Sınırların ötesinde kadınlarla en buluşmanın imkanlarını oluşturan, bunun mücadelesini yürüten kadın öncülüklü duruşu bu cinayetin en temelinde hedeflediği bir duruştur. Nihayetinde “Dünyayı Kadınlar Kurtaracak” sloganı yaşamsaldır ve erkek egemenliğini korkutmaktadır. Sara arkadaş şahsında hedeflenen Dünya Kadın Devriminin öncülüğüdür. Sara arkadaşın temsil ettiği bu değerlerin militanı olan Rojbin ve Ronahi arkadaşlar da aynı amaçla hedeflenmiş, bu nedenle katledilmişlerdir.

FRANSA, KADINLAR VE KÜRT HALKI NEZDİNDE BU CİNAYETTEN SORUMLUDUR

Katliamın Paris’te gerçekleşmesi, tetikçi yada tetikçilerden biri olan Ömer Güney’in yargılama sürecinin zamana yayılması, Kürt halkına ve kadınlara hukuki olarak da kapalı yürümesi, aleni davranılmaması, mahkeme tarihinin sürekli ertelenmesi, mahkeme öncesi planlanmış gibi görünen bir ölümle dosyanın hasır altı edilmeye çalışılması saldırının Fransa bağlantısı üzerinden uluslararası niteliğini ortaya koymaktadır. Nitekim Fransa tüm bu süreçler boyunca, elde belge ve ispat olması, tutuklanan MİT yöneticilerinin alenen itiraflarına rağmen Türk devletini suçlu göstermemiş, Türk devletinin Kuzey Kürdistan’da dayattığı faşizan saldırıları karşısında sessiz kalmış, Türk devletiyle her türlü ekonomik ve siyasal ilişkisini sürdürmüş, Şengal’e Türk devletinin hakimiyetini sağlama amaçlı geliştirilen konseptin uygulanması için Irak hükümetine çağrı yapmış, bunun için baskı oluşturmuş, son KDP provokasyonuyla gelişen lokal çatışmalarda peşinen PKK güçlerini terörizmle suçlamış, Kürtlerin iç çatışmasına çanak tutar bir siyaset izlemiştir. Fransa bu katliamda direk rol sahibi değilse gerçekleri açığa çıkarma ve Kürt halkına yönelik politikasını değiştirme zorunluluğundadır. Fransa kadınlar ve Kürt halkı nezdinde bu cinayetten sorumludur, gerçeği karartarak, soykırımcı politikalara destek vererek Fransa kadınlarını ve halkını da bu cinayetin amaçlarına peşkeş çekmekte, onları töhmet altında bırakmaktadır. Solidaire sendikasının yaptığı açıklamalar Fransız emekçilerinin tavrı olarak anlamlıdır ancak Fransız kadınları ve halkının bu cinayeti reddetmesi Kürt halkının varlığına saygı gösterecek bir politikayı geliştirmesi için Fransız hükümetine daha fazla baskı yapması ve mücadele etmesi gerekmektedir.

FAŞİZMİ, TECAVÜZ KÜLTÜRÜNÜ VE SOYKIRIM POLİTİKALARINI YERLE BİR EDELİM

İçinde bulunduğumuz dönemin kadınlar ve halkların özgürlüğü açısından önemi bilinmektedir. Bu gerçekten hareketle ya özgürlüğümüze sahip çıkarak öz güç temelinde mücadele edecek, tecavüz zihniyeti ve kültürünün kurumlaşmış hali olarak mevcut sistemi aşacak ya da kadınlar ve halkların lehine olan özgürlük imkanını hakkı ve layıkıyla değerlendiremeyeceğiz. 9 Ocak katliamı gerçekte bu iki şeyin çatışmasını barındırmaktadır. Bu nedenle hem ulusal hem kadın özgürlüğü hem de halkların birlikteliği ve Demokratik Ulus örgütlenmesinin en güzel yaşam seçeneği olduğu gerçeğinden hareketle faşizm karşısında mücadeleyi yükseltmeli ve 9 Ocak katliamının yıl dönümünü bu mücadelenin en yoğunlaşmış sembol gününe dönüştürmeli ve hesap sormalıyız. Bu anlamda herkesin geleceğini ilgilendiren bu amaçlar temelinde bir araya gelerek 2021 yılını faşizmden, erkek egemenliğinden, tecavüzcüden, soykırımcıdan hesap sorma ve başarma yılına dönüştürmeli, bu temelde 9 Ocak anmasını mücadelenin ivme kazanma tarihi olarak belirlemeliyiz. KJK olarak başta Kürt kadınları olmak üzere tüm bölge ve dünya kadınlarını bu mücadelede ortak olmaya, katılmaya çağırıyor, faşizmin ancak kadınların ve halkların birlikteliğiyle aşılacağı inancıyla hep birlikte faşizmi, tecavüz kültürünü, soykırım politikalarını, çete-devlet kurumlaşmasını yerle bir edelim, insanlığın taşıdığı leke olmaktan çıkaralım diyoruz.

Sara arkadaş kitabında “Evet, yaşam kavgaysa eğer ve onun bütün gözeneklerinden süzülerek en yalın anlamını bulacaksa, KAVGA sürüyor demektir. Başkan, kavga'lı kitaplarımdan söz ederken artık bundan sonra 'Zafer Romanı'nı yazarsın demişti. Belki ‘Zafer romanını’ yazma fırsatı olmayacak, bulamayabilirim ama kavgalarımda zafer tarzını yakalamaya kararlıyım.” demektedir. Bu belirtilen destansı ifadeden hareketle kadınların, halkımızın ve halkların erkek-devlet düzeni karşısında özgürlüğün zaferini kadınların ve halkların birliğiyle geliştirelim, Rêber APO ile Sara arkadaşın tutarlı yoldaşlığı ilkesiyle Rêber APO’nun özgürlüğünü kadınların özgürlük mücadelesinin merkezine alarak yükseltelim ve Sara’lara minnetimizi ‘Özgür Yaşam, Özgür Kürdistan, Özgür Kadın ve Özgür Dünya’ amacını gerçekleştirerek sunalım diyoruz. Bu temelde 2021 faşizme mezarı yapma kararlılğıyla, Sara, Rojbin, Ronahi, öz yönetim öncüleri Seve, Pakize, Fatma şahsında tüm şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyor, anılarına layık olmanın mücadelesi tek yaşam gerekçemizdir diyoruz.”