REPAK’tan Uluslararası Ceza Mahkemesi Başkanı’a Cizre katliamına ilişkin mektup

Kürt Kadın İlişkiler Merkezi (REPAK), Uluslararası Ceza Mahkemesi Başkanı Yargıç Silvia Alejandra Fernández de Gurmendi’ye bir mektup göndererek, Türk devletinin Kuzey Kürdistan’da gerçekleştirdiği katliamlara karşı harekete geçmesini talep etti.

Uluslararası Ceza Mahkemesi Başkanı Yargıç Silvia Alejandra Fernández de Gurmendi’ye bir mektup gönderen Kürt Kadın İlişkiler Merkezi (REPAK), Türk devletinin Kuzey Kürdistan'da uyguladığı sivil katliamların durdurulması için göreve çağırdı.

REPAK mektubunda, Arjantin’de faşist darbeci rejimlerin de 1976-1983 yılları arasında 30 bin insanı katlettiğine dikkat çekerek: “Her türlü baskı ve zulme karşı onurlu ve özgür bir yaşam uğruna direnenlerin mücadelesine tanıklık etmiş bir kadınsınız. Bu konuda sorumluluk üstlenmiş bir kurumun başkanı olarak da sizden göverinizi yerine getirmenizi talep ediyoruz” dedi.

‘ÜLKEMİZDE YAŞANAN AÇIK BİR DEVLET TERÖRÜDÜR’

Kürdistan'ın kuzeyinde yoğun bir iç savaşın yaşandığı belirtilen REPAK mektubunda, Türk devletinin yaşananları bir “terörle mücadele” olarak meşrulaştıramaya çalıştığı, ancak gerçekte yaşananın bir devlet terörü olduğu kaydedildi.

“Sayın Yargıç, Türk hükümeti Kürt halkına ve onun özgürlük hareketine karşı resmen savaş ilan etmiştir” denilen mektupta, Türk devletinin Temmuz 2015’ten bu yana, öz yönetim ilanlarına karşı başlattığı saldırılara ilişkin şöyle denildi:

“Kürt ilçelerinde uygulanan sokağa çıkma yasaklarında, aralarında çocuk, kadın ve yaşlıların da bulunduğu - 7 Şubat’ta açıklanan Cizre katliamında katledilenler hariç - toplam 350 kişi katledildi. Abluka altındaki bu şehirler insansızlaştırılıp, halk göçe zorlanırken, yaşam alanları ise tamamen yok edilmiş durumda. Cizre ve Sur gibi ilçeler, Türk devlet güçleri tarafından her türlü savaş aygıtı kullanılarak yerle bir edilmiş, birer hayalet şehir haline getirilmiştir. Kürt direnişinin kalesi konumundaki Diyarbakır merkezinin Sur ilçesindeki devlet ablukası ise bugün itibariyle 77’nci gününde devam etmektedir.”

KATLİAMDA ULUSLARARASI GÜÇLERİN PAYI BÜYÜKTÜR’

REPAK, mektubunda, Kuzey Kürdistan'da 40 yıldır sürdürülen savaşta uluslararası güçlerin payının büyük olduğunun da altı çizilerek şu ifadelere yer verildi:

“Evinin içinde, kapısının önünde, elinde beyaz bayrakla ekmek almaya giderken katledilen insanlar, aynı devlet terörünü 20 yıl önce de yaşamıştı. Türk devleti 4 bin Kürt köyünü yakıp yıktığında Kürt halkı benzer uygulamalara maruz kalmıştı. 20 yıl önce göç etmek zorunda kaldıkları şehir ve ilçe merkezlerinde bugün bir kez daha bütün dünyanın gözü önünde soykırımcı zihniyete sahip Türk devletinin katliamlarıyla karşı karşıya bulunuyorlar. 40 yıldan beri kesintisiz bir şekilde statü için direnen Kürt halkına karşı Türk devletinin bu kadar vahşi ve hunharca bir katliamı alenen yürütebilmesinde, sessiz kalan uluslararası mekanizmaların da payı büyüktür.”

Uluslararası Ceza Mahkemesi Başkanı’na gönderdiği mektupta, Cizre’deki vahşet bodrumlarında yaşanan katliamlara dair de bilgi veren REPAK, “Türk devletinin vahşette sınır tanımazlığının en büyük örneği; geçtiğimiz günlerde Şırnak’ın Cizre ilçesinde yaşandı. 14 Aralık 2015’te sokağa çıkma yasağının ilan edildiği Cizre’de, Türk özel harekat polislerinin bombalı saldırılarında üç ayrı binanın bodrum katına sığınan 116 insan yakılarak katledildi. Cizre’de ayrıca son sokağa çıkma yasağı boyunca 80 sivil insan, devletin silahlı güçleri tarafından hedef gözetilerek katledildi. Böylece son 2 ay içinde Cizre’de devlet güçlerince katledilen insanların sayısı en az 196.”

‘KATLİAMIN TALİMATINI ERDOĞAN-DAVUTOĞLU VERDİ’

Cizre katliamının talimatının bizzat Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu tarafından verildiğini, belirten REPAK, HDP milletvekillerinin, sivil toplum örgütü temsilcilerinin, Barış Anneleri’nin ilçeye girişinin ise devlet tarafından engellendiğini söyledi.

AİHM’in acil tedbir kararlarının dikkate alınmadığının da hatırlatıldığı mektupta, Cizre’de yaşananlar ilişkin şu değerlendirmeler yapıldı:

“HDP milletvekillerinin, STK temsilcilerinin ve Barış Anneleri’nin, defalarca içinde çok sayıda yaralının bulunduğu 3 binanın bodrum katına ulaşma girişimleri devlet güçleri tarafından engellendi. Saldırı altındakiler silahsız sivil ve yaralı insanlar olmasına rağmen devlet güçleri bombardımanı sürdürerek çatışma mizanseni yarattı. Türk devleti günlerce hem ambulansların buradaki yaralıları almasını engelledi hem de ellerinde beyaz bayraklar taşıyan anneleri gözaltına aldı. Amnesty International ve Human Rights Watch gibi uluslararası insan hakları kuruluşlarının acil eylem çağrılarına ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin tedbir kararlarına rağmen Türk devleti, günlerce aç-susuz ve yaralı şekilde bodrumlarda yaşam mücadelesi veren 116 insanı diri diri yakarak katletti. Cesetlerin çoğu tanınmayacak durumda.”

‘CİZRE’DE İNSANLIK SUÇU İŞLENDİ’

Mektupta, Cizre’de açıkça bir insanlık suçunun yaşandığı ve bunun sorumlusunun da Erdoğan ile Davutoğlu olduğu, belirtilerek, “Türk hükümeti tarafından planlı bir şekilde gerçekleştirilen Cizre Katliamı’nın talimatının bizzat Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakanı Ahmet Davutoğlu tarafından verildiği, yapılan resmi devlet açıklamalarından anlaşılmaktadır. Uluslararası mekanizmalar tarafından önlenmeyen Cizre Katliamı, ağır bir savaş ve insanlık suçu anlamına gelmektedir” denildi.

REPAK, mektubunda, Silvia Alejandra Fernández de Gurmendi’nin vatandaşı olduğu Arjantin’de faşist darbeci rejimlerin 1976-1983 yılları arasında 30 bin insanı katledişine, dikkat çekilerek, Türk devletinin Kürtlere uyguladığı katliamlara karşı durması, istendi.

“Ülkeniz Arjantin acı bir darbe, katliam ve buna karşı onurlu bir direniş tarihine sahiptir” denilen REPAK mektubunda, “Faşist darbeci rejimler ülkenizde sadece 1976-1983 yılları arasında 30 bin insanı katletti. Devlet tarafından ‘kaybedilen’ binlerce insanın bir mezarı dahi yok. Siz bu süreci bizzat yaşamış, hem darbe rejimlerinin vahşetine hem de her türlü baskı ve zulme karşı onurlu ve özgür bir yaşam uğruna direnenlerin mücadelesine tanıklık etmiş bir kadınsınız. Aynı acıları yaşamış bir insan olarak en çok da sizin bugün Kürt halkının haklı ve meşru direnişini destekleyip Arjantin’deki faşist dikta rejimlerinden farksız olan Türk hükümetinin işlediği savaş suçlarına karşı durmanızı bekliyoruz” ifadelerine yer verildi.

‘TÜRK DEVLETİ ER YA DA GEÇ YARGILANACAKTIR’

Türk devletinin Kürtlere dönük katliamlarından dolayı bir gün mutlaka yargılanacağını ifade eden REPAK, “Ancak bugün elzem olan; yeni katliamların önüne geçmektir” diyerek Uluslararası Ceza Mahkemesi Başkanı’nı bu konuda görevini yerine getirmesini de talep etti.

“Birleşmiş Milletler’de yıllarca uluslararası savaş hukuku üzerine çalışmalar yürütmüş, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kuruluşunda önemli rol oynamış bir hukukçusunuz. Bugün de Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Başkanlığını yapmaktasınız” denilen mektupta, son olarak şu çağrı yapıldı.

“ Türk devleti ve onun siyasi sorumluları er ya da geç işlediği bütün savaş suçlarından ötürü yargılanacaktır. Ancak bugün elzem olan; yeni katliamların önüne geçmektir. Hesap sorulmadığı müddetçe katliamlar çoğalacak, Türk devletinin katlettiği insan sayısı her geçen gün artacaktır. Kuşkusuz sizin ülkenizde de uluslararası topluluk faşist dikta rejimlerine karşı, savunma iddiasında olduğu değerler uğruna müdahale etseydi çok daha az acı yaşanmış olacaktı. Bugün Kürdistan’da devlet terörünü durdurmak ve yeni katliamların önüne geçmenin yolu, Türk devletinden hesap sormaktan geçmektedir. Bu konuda sorumluluk üstlenmiş bir kurumun başkanı olarak sizden görevlerinizi yerine getirmenizi talep ediyoruz.”