ANF’nin sorularını yanıtlayan KJK Yürütme Komitesi üyesi Zerin Ruken: İmralı’da mutlak bir tecrit ve rehine olarak tutulma durumu var. Ama bu durum giderek tüm Türkiye’ye yayılıyor. Türkiye yarı açık cezaevine dönüştürülmüş durumda. Toplumsal tecrit, hukuksal tecrit, ekonomik ve siyasal tecrit her yerde hüküm sürüyor.
Uluslararası komplonun 23. mücadele yıldönümüne girerken, komplonun geldiği aşamaya ilişkin neler söyleyebilirsiniz?
NATO, Gladio planı olarak Ortadoğu’ya müdahale 15 Şubat uluslararası komplosuyla başlatıldığını öncelikle belirtmek istiyorum. Bugün ise özgürlük hareketimizin tasfiyesinin de hedefleniyor ve soykırım savaşıyla sonuçlandırılmak isteniyor. Özgür Kürt ve kadın düşmanlığıyla, daha fazla ortaya çıkmış durumdadır. Bu müdahale ile Ortadoğu’nun yeniden dizaynı önünde engel olabilecek temel güç ortadan kaldırılmak temel plandı.
Hedef, Rêber Apo’nun imhası, PKK’nin tasfiyesi idi. Rêber Apo bu planı asrın tarihsel direnişiyle, engin, sezgisel gücü ve öngörüsü ile boşa çıkarmıştır. Elbette ki komplo sonrası çok zorlu ve ağır süreçler yaşadık. Ancak başta Rêber Apo’nun göstermiş olduğu büyük irade ve halkımızın güçlü sahiplenişi ve hareketimizin de iradeli duruşuyla PKK varlığını sürdürmeyi bildi. Her kes bu komplodan sonra PKK’nin tasfiye olmasını beklerken aksine bir durum yaşandı. Tasfiye olmak şurada kalsın, tüm soykırım yönelimlerine rağmen büyüyerek, soykırım savaşını ve gelişen bu imha ve tasfiye süreçlerini yoğun mücadele ve direniş ile boşa çıkarmayı bilmiştir.
Özgürlük Hareketimiz ile kadın özgürlük hareketimizi bitirmek istiyorlardı. Fakat planlanın aksine özgürlük hareketimiz Önderlik perspektifleri ile yürüttüğü kapsamlı mücadele sayesinde daha fazla gelişti. Rêber Apo yapmış olduğu paradigmasal değişimle sistemsel dönüşümü gerçekleştirerek siyasal, demokratik mücadelenin koşullarını geliştirdi.
Siyasi mücadelenin yanı sıra yoğun bir askeri mücadelede yürütüldü. Tüm Kürdistan parçalarında, öz savunma temelinde savaşı derinleştirerek meşru savunma stratejisini geliştirdi. Uluslararası komplonun hedeflediği Kürt soykırımı ve özgürlük mücadelesinin tasfiyesi, Rêber Apo öncülüğünde, halkımızın da kahramanca direnişiyle boşa çıkarıldı, çok önemli gelişmeler ve büyük bir özgürlük düzeyi açığa çıktı. Türk devleti, kapitalist modernite güçleri, yerel işbirlikçi milliyetçi güçler ve DAİŞ ile yürüttüğümüz mücadeleyle birlikte komplonun sonuç almasının mümkün olmadığı görüldü. Demokratik Modernitenin özgürlük çizgisi ve mücadele stratejimiz gün be gün küreselleşerek örgütlenmektedir. Demokratik ulus çizgisi kadın, halklar öncülüğünde zirveleşti. “Şimdi özgürlük zamanı” hamlesi ile özgür Önderlik ve özgür yaşam iddiamızın inşası milyonların duruşuyla yürümektedir.
15 Şubat komplosu, uluslararası bir konsept ve plan olarak gelişti ve 22 yıl boyunca çeşitli biçimlerde sürekli devrede tutularak sürdürülmek istendi. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Komplonun esas hedefi Rêber Apo ve özgürlük hareketimizin tasfiyesi ve imhasıydı ve Kürtlerin kurulan uluslararası sistemde sömürge statüsünün devamıdır. Kürtlerin statüsü sömürge devletler ve uluslararası sistem açısından sürekli gerginlik sebebi ve bu sömürgeci devletlere karşı da kullanılacak bir koz olarak elde tutuldu.
Diğer bir hedefleri ise Ortadoğu’nun yeniden dizaynında da yapabilirlerse işbirlikçi bir temelde kullanmaktı. Bunun içinde uluslararası komplo sürekli devrede tutuldu. Komployu 15 Şubat’la sınırlandırmak yanlış olacaktır. Dünyada güç sahibi olmak isteyen hegemon güçler her şeyden önce Ortadoğu’da hakimiyet kurmak istiyor. Kürt özgürlük hareketi özgür Kürdün gelişmesi için önemli bir mücadele yürüttü ve yürütmeye de devam etmektedir, Ortadoğu’da da mevcut durumda Kürt halkı önemli bir aktör konumunda. Bundan rahatsız olan hegemonik güç sahipleri ve yerel işbirlikçilerde başta Rêber Apo olmak üzere hareketimize dönük sürekli bir komplo girişimiyle tasfiye amaçlarını gerçekleştirmek istemektedirler.
Bu 22 yıl içerisinde hareketimize karşı geliştirilen tüm saldırılar bu konsept çerçevesinde oldu. Bunun en somut örneğini İmralı’da bir yandan Rêber Apo ile görüşürlerken diğer yandan Paris’te üç değerli devrimci kadın olan Sara, Rojbin ve Ronahi yoldaşlarımızın katledilmelerinde gördük. Yine Rêber Apo’nun özgürlük felsefesi temelinde gelişen Rojava devrimine karşı yapılan hunharca Şengal, Maxmur ve Medya Savunma Alanlarına günlük olarak yapılan saldırılarda bunu görüyoruz. Uluslararası komplo özgür Kürdün iradesini kırmak için geliştirildi. Kapitalist Modernite güçleri Ortadoğu’yu bir kan deryasına çevirmek için Kürtleri bir kurban olarak seçmişlerdir. Fakat Rêber Apo’nun tutumu bu soykırım planlarını boşa çıkartıyor. Önderliğimizin hem Türkiye toplumu hem de Kürtlerin çıkarlarını savunarak uluslararası güçlerin planlarını boşa çıkarma, çatışmaları engelleme ve bu toprakların üzerinde özgür, barışçıl yaşamı yaratma tutumu önemli projelerle ve çabalarla hep sürdü ve sürmektedir.
Tüm bu önemli girişimler ve tutumlara karşın, Türk devletinin geleneksel ulusalcı -ergenekoncu çizgisi ve Erdoğan faşizmi tarafından hep komplolarla- soykırım savaşıyla cevap verildi. Tüm Kürdistan parçaları boyutuyla bu yaklaşım ve yönelimleri devam etti ve etmektedir. Rojava Kürdistan’ına işgal girişimleri ile Başurê Kürdistan’ı her gün bombalama pratikleri hızından hiçbir şey kaybetmeden sürdürülüyor. Bakurê Kürdistan’da ciddi bir faşizm uygulaması vardır. Paris katliamı ile Kürt kadınlarına özel bir yönelim gelişmiştir. Siyasi soykırım operasyonlarıyla komplo tırmandırılarak devam etti. Bu imha yaklaşımı karşısında Rêber Apo topyekün bir direniş ve mücadelenin gerekli olduğunu ve devrimci halk savaşıyla, faşizme karşı mücadelede yeni bir sürecin gerekli olduğuna dikkat çekerek mücadelemizde yeni bir evre başlattı.
Bu mücadele sürecinde Kürt halkının geliştirdiği direnişin büyüklüğüne karşılık olarak Erdoğan, soykırım savaşını, tecridi toplum üzerinde de derinleştirmiştir. Erdoğan faşizminin gerçek yüzünü daha fazla ortaya koydu. Erdoğan politikalarına kanan, beklentiye giren ve AKP rejiminin Kürt sorununu çözeceğine inanan kesimler Erdoğan rejiminin gerçek yüzünü gördüler. Bunlar mücadele ile ortaya çıkan gerçeklerdir. Bu hakikati ortaya çıkaran, deşifre eden hareketimizin yürüttüğü çok yönlü mücadele olduğunu belirtmek istiyorum.
Bugün İmralı’da tarihte eşine az rastlanabilecek mutlak bir tecrit uygulanıyor. İmralı’da yürütülen bu mutlak tecrit hakkında neler söyleyebilirsiniz?
İmralı sistemi ve Önderliğimize yaklaşımlar her zaman Kürt halkına dönük politikaların temel göstergesi oldu. Önderlik üzerindeki derinleştirilmiş tecrit hareketimize, halkımıza, kadınlara dönük bir tecrit ve imha politikasıdır. İmralı’da AKP-MHP faşist iktidarı kendilerine göre hukuktan, insan haklarından, en temel hak ve özgürlüklerden yoksun keyfi politikalar uygulamaktadır. Dünyanın her yerinde devletlerin sistemini korumak için oluşturduğu yasalar vardır. Her devlet yasalarını uygulamaktan yükümlüdür.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit Türkiye toplumlarına nasıl yansıyor?
Ama sömürgeci faşist Türk devleti bırakalım yasalarına uymayı yasalarla yakından uzaktan alakası olamayan özel kararlar çıkartarak Rêber Apo’ya uygulanan mutlak tecride bir de hukuksal tecridi de ekliyor. Aslında buna hukuktan çok asrın hukuk bürosunun avukatlarının da ifade ettiği gibi “karadelik hukuku” demek daha doğrudur. AKP-MHP faşist iktidarı İmralı’da ve tüm Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da var olan tüm demokratik değerleri, tıpkı karadeliğin her şeyi yutması gibi yutmaktadır. Zaten İmralı’da mutlak bir tecrit ve rehine olarak tutulma durumu var. Ama bu durum giderek tüm Türkiye’ye yayılıyor. Türkiye yarı açık cezaevine dönüştürülmüş durumda. Toplumsal tecrit, hukuksal tecrit, ekonomik ve siyasal tecrit her yerde hüküm sürüyor. İmralı’da uygulanan mutlak tecridin ülke içine yansıması bu şekilde oluyor. Bunun için biz diyoruz ki İmralı’da uygulanan tecrit özünde tüm Türkiye halklarına ve hatta tüm insanlığa uygulanmaktadır. Bütün bunlar Rêber Apo’nun özgürlükçü ve alternatif çizgisine karşı bir saldırı olarak geliştirilip sürdürülmektedir. Bu nedenle Kürt halkı, kadınlar artık küresel çapta Önderliğin esaretini kendi esaretleri, iradelerinin tecrit altında olması olarak değerlendirip buna karşı mücadele etmektedirler.
İşte bugün de “Dem Dema Azadiye” hamlesinin en güçlü yürütücüleri kadınlar olmaktadırlar. Zaten Rêber Apo 15 Şubat’ı, Kürtlere karşı komplonun, soykırımın başlangıç tarihi olarak belirledi. Biliyorsunuz Şêx Sait'e karşı da 15’ta komplo düzenlendi. Şêx Sait'in idamı 29 Haziran’da gerçekleşti; Rêber Apo’ya da 29 Haziran’da idam kararı verildi. Bunların hiçbiri tesadüf değildir. Bunu içinde Rêber Apo, 15 Şubat 1925 tarihini “Kürtlere karşı yapılan soykırımın başlangıç tarihi” olarak belirledi. Komployla hedeflenen, Apo’suz PKK, PKK’siz Kürt yaratmaktır. Bu halen geçerli olan bir stratejidir.
Uluslararası komplo boşa çıkarılsa da sonuca ulaşmak için bugün güncellenerek ve yeni yöntemlerle devam ettiriliyor. Hem de daha fazla derinleştirilmiş bir şekilde.
Peki komplonun, Kürdistan halkları üzerindeki uygulanma biçimi nasıl?
Komplocu güçlerin günümüzde de Önderlik, hareketimiz ve Kürt halkı, üzerindeki soykırım savaşı devam etmektedir. Bu konsept ile Önderliğimiz üzerindeki tecrit derinleşirken, Kürtler Bakur, Başur, Rojava, Rojhılat Kürdistan’ında ve tüm alanlarda soykırım saldırıları ile karşı karşıya kalmaktadır. Yine hareketimize dönük imha saldırıları tüm teknik, askeri güç, özel savaş, işbirlikçi politikaları ve uluslararası destekle devam ettirilmektedir. Hareketimizin kurucu, öncü kadroları sürekli hedef konumda tutulmaktadır. Rojava’ya sürekli işgal tehditleri, Şengal’e yönelik ihanet anlaşması –işgal ve Maxmur üzerindeki tehdit ve ambargo, Başur Kürdistanı’na yönelik özellikle 2020 yılında Haftanin’e yönelik işgal girişimleri, Kuzey’de her gün devam eden siyasi, askeri operasyonlar, KDP’nin TC, ABD politikalarıyla birleşerek hareketimizin tasfiyesinde ve imhasında rol alması, KDP’nin Kürt maskesini bir kez ortaya koymuştur. Tüm halkımız bu işbirlikçi tutuma karşı ve TC ile birleşmesi komplodaki rollerini ortaya koymaktadır. Başur halkımız KDP’nin TC ile ortak hareket etmesine asla izin vermeyeceğini biliyoruz.
Şunu da değerlendirmeyi gerekli görmekteyim. Hiçbir toplum bu kadar saldırıya karşı büyük bir direniş ve soykırım kıskacında olmasına rağmen bu kadar gelişmeleri açığa çıkarmayı başaramamıştır. Önderliğimizin özgürlüğü ve tecridin ortadan kaldırılması için halkımız kesintisiz ve sürekli ayakta. Başta kadınlar olmak üzere herkes mücadele içinde oldu, bugün bu mücadele daha da kapsamlılaştı.
Direnişlerinde asla geri adım atmayan bir duruş her alana yayılarak, Rêber Apo’yu sahiplenme kararlılığı ve özgürlük gerillasının direnişi ile büyümüştür. Kürt halkının soykırım ve komploya teslim olmadığını ve özgürlüğünü sağlama boyutuyla dünyanın her yerinde, halklarla birlikte “Dem dema azadiye” Hamlesi küreselleşmiştir. Bu direnişle özgürlük mücadelesinin duruşunu göstermeye devam edilmektedir.
Bakur Kürdistan’ın da büyük bir faşizmi ve soykırım saldırıları olmasına rağmen, demokratik mücadelede büyük bir direniş ve ısrar var. Özgürlük gerillası, tüm dünyanın büyük bir umudu olmuştur. Yine tüm Kürdistan parçalarında Başur’da, Maxmur’da ve Şengal’de halkımızı katliamdan koruyan temel güç konumundayız. Rojava ve diğer Kürdistan parçalarında halkımızı DAİŞ ve AKP faşizmine karşı koruyan ve savunan en temel özgürlük gücüyüz.
Kürt halkı hiçbir zaman kurtuluş ve özgürlüğünü diğer halklardan, insanlıktan ayrı ve kopuk ele almadı. Kürt halkının tarihsel ve toplumsal gerçeği her zaman ortak mücadele ve diğer halkların da özgürlüğünü geliştirme biçiminde olmuştur. Kürtler Ortadoğu’da kapitalist sistemin hegemonya savaşına karşı, Ortadoğu halklarının ortak ve birleşik mücadelesini geliştirmeye çalışıyorlar. Bunun için de büyük bedelleri göze almaktadırlar. Hareketimiz özgürlükçü ve bağımsızlıkçı çizgisinden taviz vermediği için de tüm saldırıların merkezindedir. Kapitalist modernist sisteme karşı mücadelemiz, her alanda küreselleşme düzeyinde gelişerek sürmektedir. Bu gerçeği gören egemen güçler yeni kararlar alma, planlar geliştirme peşine düştüler.
Sizce komplonun bir amacı da Kürtleri sistem içileştirmek miydi?
2021 yılındayız, sistem içileşmediğimiz ve tersine güç olduğumuz ortadadır. Hegemonik güçler, tüm bunlardan duyduğu kaygıdan ötürü faşist TC devletinin soykırım planına ses çıkarmıyor, saldırılara sesiz kalıyor. TC’nin sopasıyla tehdit edilme, sınırlandırma, zorlanma, bağımlılaştırma politikalarına maruz bırakıldık. Ortadoğu’ya giren, Kürtlerin bugünkü sömürge statüsünü yaratan, Kürtler üzerinde sömürgecilik uygulayan devletleri destekleyen, DAİŞ’i açığa çıkarıp coğrafyamıza saldırtan, günümüzde de Kürt soykırımını destekleyip onaylayan güçlerin aynı olduğunu burada bir kez daha belirtmek istiyorum.
Bizler savunmamızı, savaşımızı şu ana kadar hep öz gücümüze dayanarak yaptık. Başta Bakur ve Rojava’nın her yerinde yine Kobanê’de, Şengal’de, Başur’un birçok alanında halkımızı özgürlük gerillası savundu. Bugün de Başur’un her yerinde yine Haftanin’deki duruş bunun somut ifadesi olmaktadır. Her gün soykırım uygulayan vahşi cellatlardan asla bir beklentimiz olmadı. Klasik Kürdün bir özelliği olabilir ama kırk beş yıllık mücadelenin yarattığı bilinçle, güç, tecrübe kazanmış olan Kürtler, kadınlar asla kandırılamaz. Rêber Apo’nun paradigmasıyla aydınlanmış, politikleşmiş savaşan bir halk gerçekliği vardır. Önderliğin felsefisiyle yetişen bir halk gerçekliği, özgürlük gücü olan kadınların büyük bir direnişi var. Halkların birlikte mücadele köprüsü vardır. Bu nedenle kapitalist sistem ve onun bölgedeki politikalarının temel uygulayıcısı olan tüm güçlerle sürekli bir mücadele içinde olduk ve olmaya da devam ediyoruz.
AKP-MHP faşist rejimi kesinlikle bu politikanın esas yürütücüsü ve uygulayıcısı durumunda olduğunu belirtmek istiyorum. Varlığını ve iktidarının geleceğini, Kürt halkının mücadelesini yok etme ve imhasına bağlamıştır. Kürt özgürlük mücadelesi ve kadınların örgütlü mücadelesi, korkulu kabusu olmuştur. ‘PKK ha bitti, ha bitecek’ ile yatıp kalkmaktadırlar. Çok büyük bir psikolojik travma ve korkuyu yaşamaktadırlar. O nedenle tüm korkakların ve güçsüzlerin yaptığı gibi saldırı ve baskıların niteliği olarak kadın yönelik şiddet dalgası, özel savaşın stratejik planı kapsamında uzman çavuşların yönelimleri ve planlı tecavüzler, gerilla cenazelerinin olduğu şehitlikleri ortadan kaldırmış ve dozajını artmıştır. Toplumu belleksizleştirme, hafızasızlaştırma ile soykırımı derinleştirmiştir. Yine halkımızı helikopterden atmaları, kadınlara köpekli saldırılar, son olarak Bakur Rojhilatê Suriye’deki Hındıl Xedira ve Seada El-Hirmes katledilmesi, kadınların örgütlü mücadelelerinde ne kadar korktuklarının da bir ifadesi olmaktadır. Kadınların özgürleşmesinde korkan erkek egemen zihniyetlerin başvurduğu, bu özel savaşın planları asla sonuç alamayacaktır.
Dolayısıyla; 2020 yılında Covid salgınını fırsata çeviren AKP-MHP-Ergenekoncu faşist rejim kadına yönelik şiddeti artırmıştır. AKP-MHP’nin kadın düşmanlığı, somut olarak tecavüzcülere çıkardığı yasa ile meşruluk kazandırılmıştır. İstanbul Sözleşmesi ve birçok kadın haklarından geriye düşüşü görmekteyiz. Yine Efrîn’de her gün halkımız ve kadınların kaçırılması ve katledilmesini unutmadık. Yine Bugün Rojhilat Kürdistanı’nda her gün, devlet teşviki ile kadın kırımları gerçekleşmektedir. İran rejiminin baskıcı tutumları ve muhalifi kesimleri kontrol altında tutmak için geliştirdiği tutuklama furyası, dur durak bilmeden her gün sürdürmektedir. Tüm insani hakları çiğneniyor, her gün bir lokma ekmek için katledilen kolberler yaşam mücadelesi veriyor. Bu saldırıların son bulması için daha güçlü ve örgütlü bir sahiplenmeyi geliştirmek gerekiyor.
Hareket olarak başlatmış olduğunuz ‘Dem Dema Azadi ye’ hamlesinin komployu parçalamakta ve faşizmi yıkmakta nasıl bir etkisi olduğunu düşünüyorsunuz?
KJK-KCK hamlelerimiz AKP-MHP faşist iktidarının durduğu yerde bitişi olacaktır, alaşağı edilecektir. Bundan dolayı faşist iktidar soykırımcı bir saldırı ile yöneliyor ve faşizmi ve diktatörlüğü daha da geliştirmekte ısrar ediyor. 2020 yılı mücadelemiz ile AKP-MHP faşizmi oldukça geriledi. 2021 yılındaki direniş hamlelerimizle AKP-MHP faşist Ergenekoncu rejiminin sonunun vaktidir.
Çünkü hiçbir toplum, birey, kadınlar bu kadar baskıyı asla kaldırmaz. Aslında bu kadar derinleşmiş bir iktidar ve faşizm gerçeği karşısında sessiz olmadıklarını, her gün halkımız direnişinde ortaya koymaktadır. Şu anda cezaevlerinde başlayan ve iki ayı geçen açlık grevi direnişini de halkımızın daha güçlü sahiplenmesi gerekiyor.
Komplocu güçlere karşı, bu öfke ve karşıtlığa karşı daha büyük direnişler gelişecektir. Bugün topluma faşizm baskısı uygulanmaktadır. Faşizmle susturduklarını, sindirdiklerini düşünüyorlarsa büyük bir yanılgı yaşanmaktadır. Her şeyden önce Bakur Kürdistan’ın da Kürt kadınları öncülüğünde “Kendimizi savunuyoruz” kampanyası dalga dalga yayılarak büyük bir sahiplenmeye dönüşmüş durumdadır. Kim tutuklanırsa tutuklansın, kadın düşmanı, Kürt ve halklar düşmanı Erdoğan faşizmi başaramayacaktır. Kadın Özgürlük Hareketi olarak kendi deneyimimiz ve mücadele tarihimizden de biliyoruz ki, komplocu güçler saldırı, soykırım ve katliam politikalarından ne kadar ısrar ederlerse etsinler biz kadınları asla mücadele duruşumuzdan vazgeçiremezler.
15 Şubat uluslararası komplo ile Özgürlük Hareketi’ne altı ay ömür biçenler, bu kararlarını gerçekleştirmek ve sonuç almak için 22 yıldır inkar, imha, katliam ve yok etme saldırılarını en üst noktada devreye koydular. Hem de insani, ahlaki, siyasi, hukuki norm ve yasaları görmezden gelinmiştir. CPT de kendi görevini yapmıyor ve noter görevini üstlenmiş durumda. Sadece tespitten ibret bir gelişi, Kürt halkı asla kabul etmeyecektir. Uluslararası sözleşmeleri dahi ve kararları bile dikkate almadan Kürt soykırımında sonuca götürülmek istenmektedir. O gün, 15 Şubat komplosunu gerçekleştirerek, Türk devletine en üst düzeyde destek sunan güçler, bugün de aynı noktada durmaktadırlar. Kürt ve Türk halklarının kanı üzerinden kirli çıkar ve kazanç elde etme politikalarını sürdürmektedirler. 15 Şubat uluslararası komploda rol oynayan söz konusu güçler, Türk devletinin Erdoğan-Bahçeli faşist diktatörlüğüne de her türlü desteği sunarak, halkların demokrasi, özgürlük ve eşitlik mücadelelerini başarısız kılmayı; o gün olduğu gibi, bugün de kendi çıkarları gereği uygun görmektedirler.
Türk devletinin şu anda uyguladığı politikalara karşı sizce neler yapmak gerekiyor?
O gün, Önderliğimize karşı tarihin en çirkin komplosunu gerçekleştirerek Kürt halkının ve kadınların özgürlük hayallerini, umutlarını bitirmek istediler. Çünkü herkes çok iyi bilmektedir ki; Rêber Apo, ayağa kalkmış bir halkın umududur, özgürlüğüdür, öz varlığıdır, tavrı ve duruşu olmaktadır. Dünya tarihinde bile görülmemiş sistematik bir tecrit ve işkence politikası ile 22 yıldır Rêber Apo bir halkın umudu, özgürlüğü olma eylemini kırmayı başaramayacaklar. İşte bu güçler, bugün de Kürt halkı başta olmak üzere, tüm halklar açısından özgürlük seçeneği ve umudu haline gelen Özgürlük Hareketi’ni ezmek ve imha etmektir tek dertleri. Bu güçler, bu politikada, Türk devletine sonuna kadar destek sundular ve sunmaya da devam etmektedirler.
Uluslararası komployu tümden boşa çıkarmak aynı zamanda soykırım gerçeğini de boşa çıkarmadır. Her yerde Kürdün güç ve statü sahibi olması, kadınların özgürlüğü, halkların barış içinde birlikte yaşama mücadelesi olarak kazanacaktır. Toplumsallığın kadın eliyle yaratıldığı Kürdistan coğrafyasında kadınlar, özgürlük mücadelesine yoğun ve fedaice katılarak kadının insanlık için oynadığı rolü aynı coğrafyada güçlü biçimde canlandırmış; Kürt özgürlük mücadelesinin öncü gücü haline gelerek tüm dünya kadınlarına özgürlük mücadelesinde örnek ve model haline gelmiştir artık.
Kürt kadınları erkek egemenlikli zihniyeti gerilettiği gibi kadın kırımına karşı da büyük bir mücadele vermektedirler. Rêber Apo’nun özgürlüğünün sağlanması ve işgalin son bulması, her türlü kadın kırımının ortadan kaldırılması ve Kürdistan'ın özgürleşmesini en fazla isteyen toplumsal kesim Kürdistan özgürlük mücadelesinin özgürlük ruhu olan elbette ki kadınlar olmaktadırlar. Bu karakterleriyle özgürlüğü sağlama zamanının en etkin gücü kadınlardır.
15 Şubat uluslararası komploya karşı kadınlar olarak, her dönemden daha güçlü bir şekilde 23. mücadele yılında tarihi rolünü oynayacaktır. Önderlik hamlesinin başarısı açısından da mücadelesini zirveleştirerek sürdüreceğine inanıyorum. Bu mücadele bugün de KCK’nin başlattığı “Dem dema azadiye” hamlesi ile KJK hamlesi olan “Kadın kırımına karşı özgür kadın ve toplumu savunma zamanıdır” hamleleri ile tarihsel rolümüzü oynamanın vaktidir.
Zindanlarda PKK ve PAJK’lı kadroların öncülüğünde başlayan açlık grevleri, dostların Rêber Apo’nun özgürlüğü için yürüttüğü çalışmaları ile direnişin rengi küresel boyuta ulaşmıştır. 23. mücadele yılında ve 2021 yılının mücadele gündemini KJK-KCK hamleleriyle direniş kararlılığımızı bir kez daha ortaya koymaktayız. Dört parça Kürdistan’daki halkımızın ve bugün Leyla Güvenlerin, Ayşe Gökkanların ve zindanlardaki arkadaşların duruşları ve Önderliğimizin İmralı’daki özel statüsünün kabul edilmediğinin ilanı, tecridi kırmaya dönük onurlu bir duruştur, tecridi kırma yaklaşımı olmaktadır, faşizmi yerle bir etmedir.
“Rêber Apo’suz yaşamı başına yıkacağız” denilmektedir. KJK-KCK hamlelerini 2021 yılında daha da yükselterek başaracağız. Özgürlük hamlesi ve direnişin hızla yayılması ve sahiplenilmesi de bununla ilgili olmaktadır. Rêber Apo’nun özgürlüğü kesinlikle herkesin en temel istemi olmuştur. Bu istem milyonların isteğidir, dünya halkların istemidir. Bunu başaracağız, işte bu uğurda her yönlü bedel ödemeye de kendini yatırmış bir halk gerçekliği, özgür kadın gerçeği vardır.
Ancak komplocu güçler Önderliğin esaret ve tecrit durumunu önemsemektedirler ve Önderliğin pozisyonu o kadar belirleyicidir ki bu nedenle kolay kolay taviz vermeyeceklerini bilmek gerekmektedir. Bu politikalarında ısrarın nedeni Önderliğin, halkımızın, savaşın, siyasetin gidişatına yön vererek değiştirme gücüne sahip olduğunu ifade eder. Rêber Apo’ya bağlı milyonlar var. Bu halk ve devrimcileri Önderliğin üzerindeki özel uygulama ve işkence sisteminin boyutlarını iyi bilmektedir. İmralı sistemi korkunç bir işkence sistemidir. Uluslararası komplo 23. yılına giriyor. Önderliğimizin 22 yıllık esaretine son vermek, İmralı sistemini ve tecridi ortadan kaldırmak kesintisiz bir mücadele ile olacaktır. Kadın özgürlüğünün yaratıcısı ve geliştiricisi Rêber Apo’nun özgürleştirilmesi mücadelesi tüm kadınların temel görevi ve sorumluluğu olmaktadır. Halkımızın ‘Kara Gün’ olarak tanımladığı 15 Şubat komplosunu 22. yıldönümünü yaşıyoruz. Yani hareketimiz ve halkımız için bu 22. ‘Kara Şubat’ oluyor. Bu temelde her yerde uluslararası komploya karşı küresel düzeyde eylemler gelişiyor. Komployu kendi içinde yenmekten tutalım da uluslararası komplocu sistemi, onu var eden zihniyet ve siyaseti yok etmeyi hedefleyen özgürlük gerillasının ve halkımızın eylemlerine kadar dört parça Kürdistan ve yurtdışında tarihi önemde eylemler olduğunu hamlenin karşılamasında gördük. Hareketimiz ve halkımız 23. yılda uluslararası komployu kesinlikle yenilgiye uğratma ve tarihe gömme iddia ve iradesini ortaya koyma gücünü sahiptir. Ancak uluslararası komployu ve onu temsil eden İmralı işkence ve tecrit sistemini parçalayıp yenilgiye uğratarak yok etme temelinde var ve özgür olacağına, insanlığın tarihi özgürlük yürüyüşüne önemli bir katkı sunacağına inanıyorum. Çünkü uluslararası komplo Kürt soykırım sistemini temsil etmektedir. Kürt halkını yok sayan ve yok etmek isteyen zihniyet ve siyasetin uluslararası düzeyde örgütlü ve planlı bir saldırısı aynı zamanda olmaktadır.
Dolayısıyla; Rêber Apo’yu ve İmralı direnişi öncülüğünde uluslararası komploya karşı gelişen özgürlük ve demokrasi mücadelemizi, topyekûn devrimci halk savaşı ekseninde özgürlük gerillasının, halkımızın, kadınların ve halkların yürüttüğü küresel düzeyde “Vakti geldi! Şimdi Rêber Apo’nun özgürlük zamanıdır” hamlesini büyütme zamanındayız. Önderlik ve şehitler çizgisini derinden özümseyerek, 15 Şubat komplosu karşısında ruh, duygu, düşünce ve davranış olarak kendini yenileyip Apocu militan haline getirebilmeliyiz. 23. yılda uluslararası komploya karşı daha güçlü mücadele etme ile daha büyük başaracağız. Rêber Apo’nun özgürlüğü ile zafer kesinleştireceğiz. Komplonun karanlık zamanına karşı, özgürlük hamlesini büyüterek kesintisiz alanlarda olalım.