Stêrk: Öz yönetim kadınların ruhuna hitap ediyor

PAJK Koordinasyon Üyesi Stêrk, öz yönetim direnişine kadınların öncülük ettiğini, devletin de en çok kadını hedef aldığını vurguladı.

PAJK Koordinasyon Üyesi Stêrk, öz yönetim direnişine kadınların öncülük ettiğini, devletin de en çok kadını hedef aldığını vurguladı. "Halkımız öz yeterliliğe, öz yönetime, öz savunma ve öz ekonomiye dayalı tarihini bugünkü koşullara uyarlayarak güncellemeli" diyen Sterk, bunda en çok da kadınlara görev düştüğünü belirtti. Stêrk, Güney'deki krize de işaret ederek, "Kadını özgürleşmeyen bir toplumun özgürleşemeyeceği yönündeki tespit, Güney iktidar pratiğinde bir kez daha kendisini ispatlamıştır" dedi. 8 Mart'ı 'topyekun faşist saldırılar karşısında topyekun direniş' şiarıyla karşılaştıklarına dikkati çeken Stêrk, "Kürdistan’da kadın özgürlüğü ile Önder Apo’nun özgürlüğü birbirine sıkı sıkıya bağlıdır" diye belirtti.

PAJK Koordinasyon Üyesi Zilar Stêrk, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle Kürdistan’ın dört parçasında kadın özgürlük mücadelesinin ulaştığı düzeyi, kadınların öz yönetim direnişlerindeki öncülüğü ve önümüzdeki dönem planlamalarını ANF'ye değerlendirdi.

'NİKAHIN KADINA HER ŞEYİ MEŞRU KILMASI GİBİ!'

Kuzey Kürdistan'da Türk devletinin soykırımcı saldırılarına rağmen halkın direnişi kırılamadı. Bu tabloyu genel hatlarıyla nasıl özetlemek lazım?

Başta tüm kadınların 8 Mart’ını kutluyor ve kadın özgürlük mücadelesinin özgür yarınları mutlaka getireceğine dair umut ve inancımı belirtiyorum. Şu anda Kürdistan’ın her yerinde, Rojava’da Şengal’de, Kerkük’te, Şaho-Merivan’da, Cizre-Hezax ve Sur şahsında, Bakur Kürdistan’ının her yerinde yine Zagros eteklerinde direnen tüm kadınları saygı ve sevgiyle selamlıyor, 8 Mart’larını kutluyorum. Bu uğurda direnerek şehit düşen tüm yoldaşlarımızı anıyor, anıları önünde saygıyla eğiliyorum. Kürdistan ve Ortadoğu’da ortaya çıkan kadın kazanımlarına, fikirleri ve açığa çıkardığı örgütleme düzeyi ile Önderlik eden ve 18 yılını İmralı esaret koşullarında tutularak, geçiren Önderimiz Abdullah Öcalan’ı saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Kürdistan’da şu anda büyük bir katliam ve soykırım yaşanmaktadır. Kelimeler yaşanan vahşeti ve soykırımı ifade edemiyor. İnsan bazı gerçekleri ancak duygu ve düşüncede yaşayabiliyor. Yeterince anlatamıyor, tarif edemiyor. Koyu bir faşizm uygulanıyor. Rojava ve Suriye’de DAİŞ çetesinin yaptığı uygulamaları aşan bir vahşet devrededir. Ancak dünya Türk devletinin Bakur’daki bu vahşetine seyirci kalıyor. Suriye’de DAİŞ’in uyguladığı vahşet karşısında ulus devletler bile birleşerek ortak bir mücadele cephesi oluşturdu. Şimdi sömürgeci Türk devletinin bundan farkı nedir? Yaptıklarının DAİŞ çetesinden hiçbir farkı yoktur. Zaten DAİŞ çetesi AKP’nin özel beslemesidir. AKP DAİŞ çetesine hocalık etmektedir. Onu beslemekte onu eğitip büyütmektedir. Ayakta tutmaktadır. Elbette uygulamaları da buna göre onu aşacaktır ki aşıyor zaten. Ama tüm bunlar bilinmesine rağmen aynı ulus devlet güçleri Türk devletine karşı aynı keskin tavrı tutumu almıyor. Sanki adı devlet olunca uyguladığı terör ve vahşet meşruymuş gibi yaklaşılıyor. Oysa AKP de bir büyük bir çetedir. Bakın, devletin hukuk ve yasalarını hatta anayasa ve mahkemelerini aldığı kararları tanımadığını ne rahat söylüyor. Çünkü bir kere devletin başına gelmiş ya. Artık kimse dokunmaz ona. Kimse yargılamaz onu. Gerçekten de öyle yaklaşılıyor. Faşizm ve terör uygulamaları devletlerin ve başlarındaki hükümetlerin meşru hakkı gibi görülüyor. Adeta evli bir erkeğin nikâhlı eşine tecavüz de dâhil, yapacağı her türlü uygulamanın meşru görülmesi gibi bir durum söz konusu. Nasıl ki evli ve nikâhlı olunca kadına karşı her türlü uygulama meşru sayılıyorsa, belli bir siyasi güç devletin başına gelmişse, yönettiği halka dönük geliştireceği her türlü uygulama da ona hak görülüyor, meşru görülüyor. Nikâhın her şeyi meşru kılması gibi devletin hükümeti olmak da demek ki her şeyi meşru kılıyor! O yüzden devlete dayalı hükümetin uyguladığı şiddetin, yaptığı katliamın, dayattığı faşizmin adı terör sayılmıyor.

'YA ÖZGÜRLÜK YA ÖLÜM!'

Tabii Kürt halkı sömürgeci Türk devletinin ve başındaki AKP hükümetinin bu faşizmini, bu terörünü görüyor, her an ona maruz kalarak yaşıyor ve artık kabul etmiyor. Her türlü tehdit şantaj, ölüm ve katliama rağmen karşı çıkıyor. Giderek dik duruşunu daha da güçlendiriyor. Bu duruş Silopi’deki Sêvêler, Pakizeler, Fatmalar şahsında, Cizre’deki halk önderi Mehmet Tunç ve kardeşi Orhan şahsında, onların değerli başı dik annelerinin mücadelesinde, yine halkın genç bir yöneticisi olan sevgili Derya Koç şahsında bu duruş daha da somutlaşıyor. Böyle bir psikoloji ve böyle bir sosyoloji dünyada az rastlanır bir durumdur. Faşist güçlerin öldüreceğini, katledeceğini bilmesine rağmen direniş mevzisini, direniş alanını hiçbiri bırakmıyor. Canlı yayında öldürüleceklerini ve geriye kalanların onlarla gurur duyması gerektiğini söylüyor. Ölüme ve öldürülmeye meydan okuyor. 'Bizi öldürebilirsiniz ama asla teslim alamazsınız' diyor. Bu duruş “Ya özgürlük ya ölüm” duruşudur. Bu duruşun dünyaya verdiği mesaj “olacaksa bir yaşam özgür olmalı ya da hiç olmamalı” mesajıdır. Her türlü ezilmeyi ve sömürülmeyi reddetmenin duruşudur. Bu duruşlar, Kürdistan’da 'ölüm' ve 'yaşam' kavramlarını yeniden anlamlandıran duruşlardır. Ölümde yaşamı yaratma duruşudur. 14 Temmuz direnişinin, 18 Mayıs ve 30 Haziran direnişlerinin duruşudur. Mazlum Doğanlar'ın, Pir Kemaller'in, Sakine Cansızlar'ın, Ferhat Kurtaylar'ın, Zeynep Kınacılar'ın, Gülnaz Karataşlar'ın duruşudur. Bu bir kendi olma, Xwebun olma duruşudur. Özgürleşme duruşudur. Özgürlüğün kendiliğinden gelmeyeceğini yaşayarak öğrenen ve kendini bu uğurda bedel yapan duruşlardır. Tüm insanlık bu duruşa, bu direnişe saygı duymalıdır. Bu direniş sadece Kürtler adına değil, tüm insanlık adına verilmektedir. Tıpkı Kobanê’de olduğu gibi insanlığın bu direnişten alacağı çok şey vardır. İnsanlığın yitirdiği değerleri ve özgürlük ruhunu Kürdistan sahasında yeniden yaratıyor. Bu anlamıyla oluşturucudur. Düzelticidir. Ahlak ve vicdan yapıcıdır. Dünya bu direnişin ruhuna Rojava’da olduğu gibi sahip çıkmalıdır. Kürtlere faşizmi dayatan güç, bir devlet gücü olabilir ama devlettir diye, bir devletin hükümetidir diye dünya buna sesiz kalmamalı.

'KADINLAR TOPLUMSAL ROLLERİNİ OYNAYACAK'

Öz yönetim direnişlerini en çok kadınlar sahiplendi. Direnişlerin yanı sıra, diğer ayakların da hayata geçirilmesi konusunda kadına düşen rol nedir? Etik bir ekonomik sistemden tutalım da Kürt halkının kendisini idare etmesinin oturtulması mücadelesine kadar neler yapılmalı?

Bu süreci bu direnişi başından itibaren en çok kadınlar sahiplendi. Çünkü kadınlar durumun farkında. Kadınlar demokratik ve özgür ruhu daha çok tanıyor. Kadınlar demokratik özerk bir idari yapının daha demokratik ve daha özgürlükçü olacağını biliyor ve buna inanıyor. Bu çözüm kadınların ruhuna hitap ediyor. Kendi kendini yönetmek istiyor. Kendi idaresini kendisi sağlamak istiyor. Bunlar Kürt halkının talepleri olduğu kadar, kadınların özgür yaşam talebini dayandırdığı özgürlükçü bir çözümdür de aynı zamanda. Bir de savaş ve şiddet süreçlerinin ve zeminlerinin en büyük faturası kadınlara çıkmaktadır. Çünkü kadınların ayakta tutmaya çalıştığı yaşamlar öldürülüyor. Sahibi oldukları yaşam diyalektiği işleyemez duruma getiriliyor. Hayat verdikleri oğulları hayata her gün ihanet ediyor. Yaşamı katlediyor, yaşamı yaşanılmaz kılıyor. Bundandır, en çok kadınların isyankâr oluşu. Bundandır, en çok kadınların bu süreci sahiplenişi.           

Öz yönetim hamlesi Kürt halkının kendi politik toplumsal sistemini oluşturma hamlesidir. Öz yönetim, yerel demokrasi veya özerklik aslında bir kültür olarak Kürtlerin toplumsal genlerinde var. İyi tanımlanmamış, küçümsenmiş, ilkel bulunmuş hatta aşağılanmış olabilir ama Kürtlerin tarihinde öz yönetim, yerel demokrasi ve özerk yaşam sistemleri, TC sömürgeciliğinden önce hep vardı.  Halkımızın öz yeterliliğe, öz yönetime, öz savunma ve öz ekonomiye dayalı bu tarihini, bu kültürünü bugünkü koşullara uyarlayarak güncellemesi lazım. Gericileşen bazı yanlarını dönüştürerek tarihindeki bu öz yeterliliğe dayalı toplumsal sistemini yeniden inşa etmesi lazım. Bu en başta da Kürt kadınının işi olmaktadır. Toplumsal öncülük rolü gereği, kadınların kendi öz değerlerini öz kültürünü, öz doğasını ihtiyaç duyduğu kadar dönüştürerek yeniden inşa etmesi lazım. Bunun için örgütlü olması gerekir. Gücünü erkeğin devlet ve iktidarından almayan kadın, gücünü kendi örgütlülüğünden alacak. Gücünü örgütlü iradesinden alacak. Bunun için kadınların toplumsal tarihteki rollerini iyi görmesi gerekir. Bu rol tekrar gelip çatmıştır. Kadınlar olarak demokratik toplumsal rolümüzü her boyutta ya oynayacağız ya oynayacağız. Başka çaremizin olmadığını bilmemiz gerekmektedir.       

'ROJAVA'DA KAZANIMLAR KALICILAŞMALI'

Kürdistan’da özellikle Rojava’da demokratik bir sistem hayata geçirildi ve bu, her geçen gün daha da somutlaşıyor. Bu sistemin oturtulması konusunda yürütülen çaba yeterli midir? Önümüzdeki yıl için neler hedefleniyor?

Rojava’dan dünyaya yeni bir güneş doğuyor. Demokratik ulusların güneşidir bu. Yeniden kadın öncülüğünde gelişen Demokratik Toplumun yaydığı aydınlıktır. Toplumların suni yöntemlerle parsellenmesini aşan, halkların, inançların, kültürlerin ve tüm toplumsal kesimlerin gönül rızasıyla yan yana iç içe birlikte kardeşçe yaşamaya başladığı demokratik toplumsal sistemdir bu. İçinde birbirine zor dayatma yoktur. Her kimliğin her kesimin kendine ait bir örgütlülüğü var. İçinde yer aldığı bir karar mekanizması ve ifade ortamı var. Temsili demokrasiyi aşan bir demokratik düzeydir bu. Doğrudan demokrasiye uzanıyor. Farklılıklar zorluk sebebi değil, zenginlik imkânı olarak görülüyor. Burada farklılıkların eşitliği söz konusu. Her kes belli açılardan birbirinden farklı olabilir ama birbiriyle eşit haklara sahiptir. Demokratik sosyalizmin yeni ulus perspektifidir. Reel sosyalizmin ulus perspektifi ulus devlet aygıtıydı. Ancak Rojava’da hayata geçmeye başlayan demokratik sosyalizmin ulus anlayışı devletin ulusu değil, herkesin ulusu yani demokratik ulus anlayışıdır. Demokratik ulus içinde yer alan herkesin ortak ulusudur. Aynı dili, aynı dini, aynı inancı, aynı siyasi anlayışı paylaşmayabilir. Bu konuda tüm halklar, inançlar, kültürler, toplumsal kesimler kendi özerk yapılarını koruyabilirler. Kendi örgütlü yapılarını kuvvetlendirebilirler. Tüm bu farklılıklarını koruyarak birlikte yaşam zihniyetini, ortak yaşam zihniyetini taşıması, paylaşması demokratik ulusun unsuru ve yurttaşı olmaya yeterli gelir. Yasalar, kanunlar, buna göre icra olur. İdarenin kurumlaşması ve bürokrasisi buna göre inşa olur.

Rojava’da inşa edilmeye çalışılan demokratik sistem tabii henüz çok yeni. Bir yandan halk ve toplum demokrasiyi nasıl kurumlaştıracağını, nasıl geliştireceğini hatırlamaya, öğrenmeye çalışıyor diğer yandan ise dünyanın en barbar en vahşi çetesine karşı kendini korumaya ve savunmaya çalışıyor. Rojava Devrimi bu bakımdan henüz kalıcılaşmamıştır. Güvenliğini garantiye tam alabilmiş değildir. Bu bakımdan yoğunlaşmasının tümünü henüz kendi demokrasisine verebilmiş değil. Halkın canını, malını, yaşamını korumak ve kurtarmak henüz en acil iş olmaya devam ediyor. Buna paralel olarak demokratik toplum sistemi de geliştirilmeye ve kurumlaştırılmaya çalışılıyor. Bu kabiliyeti göstermek öyle kolay değildir. Harcanan çabalar sadece Rojava’da bir demokrasi kurmakla da sınırlı değil, Suriye’nin demokratikleştirilmesine dönük de önemli çabalar var. Demokratik Suriye Savunma Güçleri, Demokratik Suriye Kongresi gibi yapılar kurumlaşarak gelişiyor. Bunların hepsi yaşanan savaş ve şiddete rağmen sağlanan gelişmelerdir. Savaşı şiddeti ve toplumsal ulusal inşayı iç içe yürütmek elbette sıkıntılıdır. Ancak imkânsız değildir. İnşa ettiğiniz oluşturduğunuz şeyler her an tehdit ve tehlike altında oluyor. Hem varlığını korumak hem de özgür ve demokratik kılmak, büyük bir beceri ister. Zaten kanaatimce yeterince özgür ve demokratik kılınmasın diye, bu DAİŞ belası ayakta tutuluyor. Onu besleyenler ve destekleyenler bu temelde destekliyor ve ayakta tutuyor. Bundan tamamen kurtulmak için halkın kendi savunmasını ve kendi güvenliğini garantiye almasına öncelik vermesi gerekiyor. Kendini savunarak yaşamak artık bir tarz haline gelmelidir. Kürtler eskiden kendi savunmalarını kendileri yapardı. Silahlıydılar. Sonradan sömürgeleştirmenin ve işgal yönetiminin zoruyla Kürtler silahsızlandırıldı. Bunlardan kurtulmak için yeniden silahlanmak gerekiyor. Nitekim Rojava’da silahlanılmasaydı bu gelişmeler asla sağlanamazdı. Sömürge ve işgal yönetimleri halkın elindeki silahların ne işe yaradığını bildiği için tehlikeli bulup vakti zamanında toplatmış ve halkları silahsız bırakmış. Tüm dünyada bugün durum budur. Halklar ve sivil toplum devlet iktidarlarının silahlı güçleri karşısında oldukça silahsız ve savunmasızdırlar. Halkın ve sivil toplumun elindeki silahları devlet güçlerinin tekeline teslim etmek tarihin en büyük yanlışı olmuştur. Bunu gidermek gerekmektedir. Çünkü sömürgeci Türk devlet uygulaması, devletle halk arasında ciddi düşmanlıkların olabileceğini bir kez daha ispatlamıştır. O zaman silahla öldüren devletin karşısındaki halkın da kendini savunması için silahlanması lazım.

Rojava’nın öncelikle DAİŞ belasını kendi topraklarından söküp atması ve boydan boya kendi sınırını korumaya ve savunmaya alması lazım. Elde ettiği kazanımları böyle kalıcılaştırabilir. Demokratik Suriye projesi gerçekleştikçe Rojava’daki kazanımlar da kalıcılaşacaktır. Bu bakımdan her iki gelişme içi içe yürümelidir. Biri diğerini etkileyen faktörlerdir. Kalıcılaştırılması gereken bir diğer kazanım ise kadın boyutundaki kazanımlardır. Rojava’da kadın boyutunda yaşanan gelişmeler dünyaya ilham vermektedir. Kadına güveni arttırmaktadır. Tüm dünyada kadına gösterilen muameleyi etkileme gücüne sahip bir gelişme düzeyi var. Bunu da kalıcılaştırmak için gerekli kurumsal araç gereçleri hızla geliştirmek ve derinleştirmek önemli…

'KADINI ELE GEÇİRİLMEYEN TOPLUM ELE GEÇİRİLEMEZ'

Yine öz yönetim direnişleri ve devlet saldırılarına dönersek; kadın ve çocuklar sürekli devletin hedefinde. Bunu 6 Ocak’ta Silopi’de Sêvê Demir ve arkadaşlarının katledilmesinde gördük. Yine geçtiğimiz yıl HPG gerillası Ekin Wan ile başlayan süreç kadın özelindeki soykırım saldırılarını ığa çıkardı. Kadın bedenine yönelik saldırganlaşan yaklaşımlar her geçen gün artıyor. Türk devleti özellikle neden kadınları ve çocukları hedef alıyor?

Saray çeteleri özellikle kadın ve çocukları hedef alıyor. Çocuklar toplumun umududur; umudu katlediyor. Kadınlar ise toplumun öncüsüdür, anasıdır, yaşatanıdır. Toplumu var edeni, ayakta tutanı katlediyor ki toplum düşsün. Kadını ele geçirilemeyen bir toplum asla ele geçirilemez. Özellikle de halkları, toplumları sömürgeleştirme süreçlerinde bu yönteme çok başvurulur. Önce kadınların ele geçirilmesinden, düşürülmesinden ve teslim alınmasından başlanır. Neden, çünkü kadınlar toplumların ruhudur. Maneviyatıdır. Özgürlük eğilimi ve potansiyelidir. Toplumun hem doğurucusu hem de yaşatanıdır. Yaşatanı yok edeceksin ki yaşayanı kalmasın! Şimdi AKP hükümeti Kürtlerin yaşatanını hedef alıyor ki yaşayanı kalmasın. Özgür yaşam eğilimini taşıyan kadınları ve çocukları hedef alıyor ki yaşamın özgür kılınma ihtimalini ortadan kaldırabilsin. Bunun için elinden gelen her türlü ahlaksızlığı yapmaktadır.

Erdoğan’ın AKP’si ve çeteleri Kürt kadınına o kadar büyük bir kin ve öfke besliyor ki, öldürmek bile bunu dindirmeye yetmiyor. Öldürdükten sonra bir de çırılçıplak soyuyor, ölü bedene işkence ediyor, uzuvlarını kesiyor. Yetmiyor, bir de yaptığı vahşeti; parçaladığı, işkence ettiği ölü bedenleri teşhir ediyor. AKP’nin ölü kadın bedenleri üzerinden geliştirdiği bu vahşet, kadınları özgürlük yolundan caydırma amaçlıdır. Ama unutmasın ki, parçaladığı her ölü kadın bedeni yüzlerce binlerce canlı kadına dönüşüyor. Yüzlerce kadın direnişçiye dönüşüyor. Yine unutmasın ki, Ekin Wan yoldaşımıza yaptığı işkence ve teşhirin cevabını, YPS-JİN ordusu olarak almıştır. Halkların ve toplumların kültüründe yaptıklarından, yanlışlarından ders çıkarma vardır. Ancak devlet iktidarlarının kitabında yanlışlarından ders çıkarmak yoktur. Bu yüzden sürekli el değiştirirler. Ancak toplum ve halkların da her değişen iktidar elinin öncekini arattığı yönünde sonuçlar çıkarması gerekmektedir.

'ROJHİLAT KADINI BÜYÜYOR!'

Rojhilat, Başur, Bakur ve Rojava özgülünde hedefler nelerdir? Doğu Kürdistan’da Kürt Kadınının örgütlülüğü ne düzeyde gelişti?

Bugün Kürt Kadınları Kürdistan’ın tüm parçalarında ve dağıldıkları ülke dışı alanlarda örgütlüdürler. Yaşadıkları her yerde belli bir örgütlülük düzeyleri var. Kürdistan’ın Rojhılat parçasında son yıllarda önemli bir örgütlülük düzeyi gelişti. İran rejiminin en ufak bir özgürlük kırıntısını bile tanımayan, kadını yok sayan siyaseti karşısında oluşmuş büyük bir tepki hareketi var. Rejime en tepkili kesim ise kadınlardır. Kadınlar arasından özgürlük arayışını bir örgütlülüğe en çok dönüştürenlerse Kürt kadınlarıdır. Operasyonel tutumlarıyla katlettikleri Zilan Pepule arkadaşın mücadelesi var. Jin yoldaşımızın 2012 hamlesinde fedai direnişi ve duruşu var. İran rejimi de tıpkı AKP hükümeti gibi, Özgürlük mücadelesi veren Kürt kadınlarına karşı büyük bir kin ve öfke taşımaktadır. Bu öfkesini geliştirdiği kadın katliamları ve kadın idamlarıyla yansıtmaktadır. Şirin Elenhuli arkadaşın idamla sonuçlanan direnişi, Rojhılat kadınlarına ve halkının mücadele yolunu aydınlatmıştır. Şu anda İran zindanlarında tutuklu bulunan çok sayıda kadın var. Zeynep Celaliyan bu kadınların başında geliyor. İdamını her gün, her an gündeme getirerek, Kürt kadınlarını büyük bir tehdit altında tutmaktadır. Ancak İran rejiminin tüm bu tehdit ve idam uygulamaları karşısında kadın mücadelesinin değil gerilemesi, giderek gelişmesi söz konusudur. KJAR adıyla örgütlenen Rojhılat kadını kendini her alanda geliştirmeye ve örgütlemeye başlamıştır. Özellikle de Kürdistan’ın Rojhılat parçasında gerillacılık yapan HPJ güçlerinin varlığı ve duruşu, İran kadınlarında bir güvene yol açmaktadır. Bize yansıdığı kadarıyla İran’ın demokratikleştirilmesini, kadın öncülüğünde toplumun değişim ve dönüşümünün sağlanmasını, toplumsal cinsiyetçiliğin özgürleştirilmesini amaç ve hedefleri arasında saymaktalar. Rojhılat kadınının demokratik ulus mücadelesinde ve kadın özgürlük mücadelesindeki duruşunu daha aktif kılmaya ihtiyacı var. Bu aktifleşme ise örgütlülüğünü büyütmek ve eylemini yaygınlaştırmasına bağlı kalmaktadır.

'İKTİDARLAŞMA ÖZGÜRLEŞME DEĞİLDİR'

Güney Kürdistan’da sistemden en çok kadınlar mağdur olmasına rağmen sesleri en cılız çıkan yine kadınlar gibi... Güney Kürdistan’da kadınların örgütlenmesine ilişkin ne tür hedefleriniz bulunuyor?

Kürdistan’ın Başur parçasında Kürtler adına bir süredir bir iktidarlaşma durumu yaşanıyor. İlkel milliyetçi ve devletçiliğe dayalı bu iktidarlaşmanın ortaya çıkardığı önemli sonuçlar var. Güney Kürdistan bölge yönetiminin merkeziyetçi-devletçi tarzına bakarak, devletçi çözümlerin özgürlük getirmediğini görmek gerekiyor. İktidarlaşma özgürleşmek anlamına gelmiyor. Geçmişte Kürtlerin bu yönlü yanılgıları vardı. Güney Kürdistan’da bu yanılgı henüz aşılabilmiş değil. Devletleşmeyi, iktidarlaşmayı özgürlük olarak ele alma yaklaşımı hala devam ediyor. Bu yanılgı Güney halkı içerisinde giderek daha büyük, daha derin tahribatlara yol açma potansiyeli taşıyor. Nitekim şu anda Kürdistan’ın Güney parçasında yaşanan kriz bundan kaynaklıdır. Buradaki halkımızın devletçi bölge hükümetinin kendilerine yaşattığı krizlerin nedenlerini iyi çözümlemesi gerekmektedir. Yaşanan kriz toplumsaldır, yönetimseldir, ekonomiktir, en önemlisi de zihinseldir. Kürdistan’ın Güney parçasında kadın devletçi sistemin yedeği konumunda ve ezilmektedir. Kadının yedek konumda kaldığı ve ezildiği bir yerde demokrasi ve özgürlükten bahsetmek mümkün değildir. Kadını özgürleşmeyen bir toplumun özgürleşemeyeceği yönündeki tespit, Güney iktidar pratiğinde bir kez daha kendisini ispatlamıştır. Bu yüzden daha güçlü bir demokratik mücadele ihtiyacı ve yaygın örgütlenme gerekliliği bu parçada kendisini şart kılmaktadır. Kadın özgürlükçü demokratik gelişmeye ve Kürt Ulusal Birliğine hizmet etmeyen bazı siyasi yaklaşım ve politikalar karşısında etkili olabilecek yeni bir kadın örgütlülük düzeyi açığa çıkarmak ve bunun için mücadele vermek, temel bir görevimiz ve hedefimiz olmaktadır. Bunun için öncelikle Kürt kadınının kendi iç birliğini sağlamak ve ortak bir Güney Kürdistan politikası belirlemek üzere, normal koşullarda toplanması gereken Kürt Ulusal Kadın Konferansının toplanması, bazı sıkıntı ve zorlanmaların aşılmasına dönük bir gelişmeye yol açabilir. 

'ÖNDERLİĞİMİZİN ÖZGÜRLÜĞÜ BİZİM ÖZGÜRLÜĞÜMÜZ'

8 Mart eylem ve etkinlikleri için mesajınız nedir?

Bu yıl 8 Mart şiarımız 'Kadınlar özgürlüğü ve Önderliği için eylemde' biçimindedir. Önderliğimizin esaret koşullarının üzerinden tam 17 yıl geçti. Tam on yedi yıldır Önderliğimizle birlikte kadınlar olarak biz de bir esaret yaşıyoruz. Çünkü Kürt kadınları olarak Önderliğimizin özgürlüğünde kendi özgürlüğümüzü görüyoruz. Kürdistan’da kadın özgürlüğü ile Önder Apo’nun özgürlüğü birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Çünkü Önder Apo, kadın özgürlüğü için hem teorik ve düşünsel, hem ideolojik ve felsefi olarak hem de pratikleştirme düzeyi bağlamında kadın özgürlüğüne çok büyük emekler vermiş bir Önderdir. Kadına gerekli olan özgürlüğü kadından daha önce ve daha fazla gördü. Kürdistan’da kadını adeta kölelik uykusundan uyandırdı ve ayağa kaldırdı. Bu temelde hâkim erkek sistemi ve zihniyeti karşısında artık ezik ve çaresiz, hep boyun eğen bir kadın duruşu yoktur. Başı dik, düşünebilen, konuşabilen, iradeli, örgütlü ve savunmalı bir şekilde özgürlüğe kalkan bir kadın gerçeği ve duruşu var. Kürdistan’da açığa çıkan bu kadın duruşu yeni bir tarih yazıyor. Yeni bir tarih yaratıyor. Ezik köle geçmişinin intikamını artık direnerek alıyor. Bu temelde kendisini yeniden yaratıyor. Yeniden oluşturuyor. Kaybolan kadınlık ve yaşam bağını yeniden tanımlıyor, kendi hakikatini yeniden inşa ediyor. Giderek Türkiyeli kadını ve Ortadoğulu kadını da etkiliyor. Etrafındaki kadınları kendisiyle birlikte özgürlüğe çekiyor. Türkiye’de ve Ortadoğu’da özgürlük arayışında olan ve bunun etrafında örgütlenen, mücadele eden başka kadın oluşumları ve örgütleri de var.

BİRLİK ÇAĞRISI

8 Mart vesilesiyle tüm örgütlü kadın yapılarına çağrımız var: Gelin, bu egemen erkek faşizmine, uyguladığı soykırım politikalarına ve sömürü sistemine karşı daha etkili olmak için ortak mücadele zeminleri oluşturalım. Erdoğan ve AKP şahsında daha da somutlaşan egemen erkek faşizmine karşı, gücümüzü birleştirelim, birlik olalım. Kadınların el birliği, gönül birliği ve mücadele birliği, her türlü egemenliği her türlü faşist uygulamayı yıkma gücüne sahiptir. Bunun için harekete geçmenin tam zamanıdır.

Demokratik ulusun öz yönetime dayalı idari sisteminin yerele dayalı gerçek bir demokrasiye yol açacağını düşünüyoruz. Rojava sahasında somut uygulamaya geçen yerel yönetimlere dayalı yeni idari sistem, artık Bakur’da da inşa sürecine girmiştir. Kürdistanlı, Türkiyeli ve Ortadoğulu tüm kadınları; halkların, inançların, kültürlerin ve kadınların özgürlüğünü imkânlı kılan yerel yönetim modeline dayalı bu yeni idari sistemi tanımaya, sahiplenmeye ve savunmaya çağırıyoruz. Aynı çağrıyı tüm aydın ve demokrat insanlara, çeşitli inanç ve kültür yapılarına da yapıyoruz.

'TOPYEKUN DİRENİŞ'

Önümüzdeki yıl için Özgür Kadın Hareketi olarak hedefleriniz neler?

Kürt kadınları olarak bizi yeniden var eden, kazandığımız örgütlülük düzeyimizdir. Erkek egemen sistemin temel güç kaynakları; tahakküme dayalı devlet, iktidar, özel mülkiyet, işgal, talan ve sömürü sistemidir. Kadınlar olarak bu güç kaynaklarını benimsemiyor, reddediyoruz. Alternatif güç anlayışımız örgütlülüktür. Gücümüzü örgütlülüğümüzden alıyoruz. Bu bakımdan örgütlülüğü büyütmek, kadın birliğini sağlamak, Ezidi halkı ve kadınlarının yaşamlarını güvenceye almak, bölge ve dünya kadınlarıyla daha çok ilişki ve diyalog içinde olmak istiyoruz. Demokratik Özerk Kürdistan’ı inşa etmede öncü rol oynamak ve Önderliğimizi İmralı esaret koşullarından çıkarmak, temel hedeflerimizdir. AKP faşizmi kadınları öldürüyor, çocukları öldürüyor, halkı katlediyor. Tarihi mekânları, kültürel sosyal dokuyu, toplumsal doğayı her şeyi öldürüyor. Yaşamı öldürüyor. Yaşamı katlediyor. Sorun sadece insanların öldürülmesi değil, yaşamın öldürülmesi söz konusudur. Kürdistan’da yaşamın doğasını, yaşamın dokusunu yok ediyor. Bu bakımdan 2016 yılını 'topyekun faşist saldırılar karşısında topyekun direniş' yılı olarak ele alıyoruz. Tüm kadınları bu hedefler etrafında buluşmaya, birleşmeye ve ortak direnişe çağırıyoruz.