Susuzluk ferman olmuştu

3 Ağustos 2014’te yaşanan Şengal katliamından hemen sonra bölgeye ulaşan ilk savaşçı grubunda yer alan Dersim Baran, o günleri ‘Yeni Özgür Politika’ gazetesine anlattı.

Ferman olduğunda hazırlıklarımızı yaptık. İki gün sonra Ağustos’un 5’inde Şengal’e vardık. Şengal alevler altındaydı. Büyük bir katliam vardı. Dayanılacak gibi değildi. Yollar cesetler doluydu.

Şengal’e geçmek için zaten gelmeden önce YPG ve YPJ güvenli bir yol açmıştı.

Rojava’dan Şengal topraklarına geçtiğimiz zaman halkla yüz yüze geldik. YPG ve YPJ’li arkadaşlar sınırda halkı Rojava’ya geçiriyordu. İnanılmaz, korkunç insan manzaraları vardı. Anneler ağlıyordu; yaşlılar perişan haldeydi. Genç anneler kundaktaki bebeklerinin çığlıkları karşısında çaresiz haldeydiler.

Hepsi DAİŞ’ten kaçıyordu. Günlerce sıcağın altında, susuz, aç yürümüşlerdi. Gözlerimizin önünde susuzluktan, açlıktan, sıcaklardan insanlar ölüyordu.

SUZULUK VE SICAKLAR

Susuzluk, sıcaklık; 3 Ağustos DAİŞ fermanından sonra yeni bir ferman olmuştu Êzîdîler için. Çantalarımızda biraz katık ve su vardı. Hepsini dağıttık. Ama su bitmişti. Çölün ortasında sussuzduk.

O anları nasıl ifade edebilirim ki, bilemiyorum.

O zor koşullar altında halkı Rojava’ya geçirdik; dağa doğru yolumuza devam ettik.

Sonra dağa ulaştık.

Ama her şeye rağmen direnen ve topraklarını terk etmeyen Êzîdîler vardı. Eline silah alıp direnişe katılan çok genç vardı. Dağda kalanlar, dağa sığınanlar kutsal toprakları için direndiler.

Bu topraklar için kutsal bir direniş verdiler.

Bir süre sonra arkadaşların açtığı koridora çeteler saldırdı, çatışmalar yaşandı. Çok şiddetli çarpışmalardan sonra, koridor kapandı.

Dağda Kersê’den Çilmêra’ya kadar, Şengal merkezde ise iki mahalle bizim elimizde idi. Dışardan Şengal’e hiçbir yardım gelmedi. Yollar kapalı olduğu için yaralı arkadaşlarımızı dışarıya ulaştıramıyorduk, bu yüzden şehit düşen arkadaşlarımız oldu.

Gerçekten, bağlılık, yoldaşlık ve zor şartlarda yaşamak çok farklı bir şey. Hem halkın durumu hem şehadet gerçegi; halk ve arkadaşlar arasında bir bağın oluşmasına yol açtı. İşte bu, bizim için güzel ve kutsaldı.

ÊZIDİ KADINLARI SİLAHLANIYOR

Şengal’e gelişimiz, kadın olarak direniş saflarında yer almamız, halkı çok etkilemişti. “Kadın nasıl savaşsın, kadın savaşamaz” diyorlardı.

Barbar DAİŞ çeteleri binlerce kadını öldürüp, binlercesini de kaçırdı; bu da kadınların kendilerine güvensizliğini arttırdı.

Zamanla kadın arkadaşlarımızın savaşımını gördükten sonra Êzîdî kadınları kendilerine yeniden güvendiler.Sonra silah kuşanıp DAİŞ’e karşı savaşmaya başladılar. Kadın ne zamanki eline silah alıp DAİŞ’e karşı savaşmaya başladı; Şengal’de kadına bakış değişti.

Direniş içinde şehit Zilan, şehît Bêrîvan ve şehît Evrîman gibi arkadaşlarımızın öncülüğünden etkilenen Êzîdîler, genç kadınlarını kendi elleriyle getirip savaşmalarını istiyordu.

Şehit Bêrivan Arîn, şehit Bêrîvan Şengal gibi onlarca Êzîdî kadın intikam almak için en ön saflarda yer alıp, kahramanca savaşıp şehit düştüler. Bu kutsal topraklara çok kan verdik. En güzel insanlarımızı, en yiğitlerimiz toprağa düştü. Bir süre sonra onlar, kendileri YBŞ ve YJŞ adı altında örgütleyip, öz savunma güçlerini kurup örgütlediler. Şimdi 73. fermanın intikamını alıyorlar.