TJK-E'den 8 Mart Bildirgesi: Mücadeleyi zirveye çıkaralım

TJK-E, 8 Mart Bildirgesinde, "Tüm kadınları faşizme, cinsiyetçiliğe, tecride, milliyetçiliğe ve gericiliğe karşı 8 Mart’ı mücadelenin zirveye çıktığı gün yapmaya çağırıyoruz" dedi, eylemlere katılmaya çağırdı.

Avrupa Kürt Kadın Hareketi (TJK-E), 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Bildirgesi yayımladı.

Bildirgede, erkek egemen sistemin kuşatmasına ve yükselen kadın direnişlerine dikkat çekilerek, "1-8 Mart tarihleri arasında Avrupa’nın onlarca merkezinde eylem ve etkinliklerimizle alanlarda olacağız" denildi.

"Kadın kırımına karşı özgür kadını ve özgür toplumu savunma zamanı" başlıklı bildirgenin tamamı şöyle:

"Kadınlar ve toplumların kültürel, sosyal, siyasal ve ekonomik olarak büyük bir kırımla karşı karşıya kaldığı günümüz kapitalist uygarlık da bu sömürü ve baskı politikalarına karşı büyük bir direniş ve mücadele yürütülmüştür. Bu mücadele Ortadoğu’dan, Avrupa’ya, Avrupa’dan Asya’ya, Latin Amerika’ya ve Afrika’ya geniş bir coğrafyada günbegün yayılmakta ve derinleşmektedir.
Milliyetçilik, militarizm, dincilik, cinsiyetçilik ve pozitivist bilimcilik anlayışıyla ataerkil sistemin ayakta kalmak adına pervasızlaştırdığı cins kırım ve toplum kırım politikaları günlük yaşamlarımızı sürdürülemez hale getirmiştir. Bu saldırıların ilk hedefi her zamanki gibi kadınlar olmuştur. 21.yüzyılın ilk 20 yılı kadın kazanımlarını, haklarını gasp etmek bununla birlikte özgürlükçü potansiyelini, demokratik özgür yaşam arayışlarını, dinamiklerini zor, şiddet ve baskı yoluyla engellemek olmuştur.

Faşizmin bir kanser hücresi gibi topluma ve kadınlara saldırması tesadüfi olmamaktadır. Kapitalizmin vahşi ve karanlık yüzü faşizmse yumuşak yüzü de liberalizmdir. Kapitalizmin içine girdiği çıkmaz sokağa göre her iki yönteme başvurması ömrünü uzatmak ve kendini yapılandırma arayışlarından başka bir şey değildir. Kadınların yasal olarak kazandığı haklar bu sistemde bu nedenle hep Araf da tutulmakta ve bir pazarlık unsuru haline getirilmektedir. Kadınların zihinleri, bedenleri, duyguları, bilinç ve düşünceleri bu sistemde sürekli saldırı altına alınmaktadır. Kapitalizm kadının yaşamı ve kazanımları üzerinden oluşturduğu politik alanla gündem oluşturma çabalarıyla en fazla manipülasyon yapan bir sistem haline gelmiştir. Bunu kadınlar daha fazla özgürlük alanlarına yönelmesin diye sürdürmektedir. Örneğin bir dönem mücadele sonucu kazanılmış olan kürtaj hakkını bir dönem sonra yasaklayarak taleplerin ve arayışların sistem içinde kalmasını sağlamaktadır. Sağcı sistemlerin önünü açarak, destekleyerek, iktidara taşıyarak karanlık yüzü faşizm ile kadının bedenine müdahale ederek aile yapısını, kadının sosyal ve siyasal statüsünü bir adım geriye çekerek liberal koşulların ne kadar özgürlükçü ve kadın yanlısı olduğunu göstermek istemektedir. Bununla da kadınların ve toplumların enerjilerini kısır bir döngüde bir adım ileri iki adım geri sarmalında harcayarak özgürlük, eşitlik ve gerçek adaletin önünde duran bir duvar haline dönüşmüştür. Kadınlar bu duvarın yıkılması için bütün güçlerini birleştirir ve dayanışlarsa 21. Yüzyıl özgürlük yüzyılı haline gelmesi kaçınılmazdır. Her 8 Mart’ta yükselen mücadele coşkusu ve kararlılığı da bunu göstermektedir.

Kadın hareketleri ve kadın toplumsallığı olarak kapitalizmin bu kısır döngüsünden çıkmak, bu oyunları boşa çıkartmak gerekiyor. Kadınların bu ataerkil sistemde anne, eş ve işçi olarak görüldükleri gerçeğini daha derin anlamak ve örgütlü kimliklerle özgür bireyler ve özgür toplumsallığı daha fazla güçlendirmenin zamanı gelmiştir. Kuşkusuz sistem içinde sisteme karşı mevziler kazanmak ve mevzileri örgütlü yapısallıklara dönüştürmek önemlidir. Kadınların gerçek anlamda bu sistemde yeri sorgulanmalıdır. Sistemin kendi çıkarları için icat ettiği ihtiyaçlar ve zorunluluklarla kadınlara verilen rol ataerkil sistemin sınırları içinde hapsolmaktır. Bu kilidi kırmanın yolu özgürlüğü daha fazla savunmak ve özgürlüğün toplumsallıkla olan bağını daha fazla görmek ve örgütlemekten geçmektedir.

'ERKEK EGEMEN SİSTEME KARŞI KÜRESEL DAYANIŞMAYA'

2020 yılı pandeminin gölgesinde kadınlara karşı yoğunlaştırılmış bir saldırı aracına dönüştü. Bu süreçte şiddetin her türlüsüyle yüzleştik. BM bu sürecin kadın hakları açısından felaketle sonuçlanacağına değindi. Ancak belirlemekle yetindi. Bu süreç kamusal alanda ve özel alan olarak tarif edilen alanlarda şiddetin artışı ve kadın yoksullaşmayla daha da derinleşti. Ataerkil sistem kendisini kurtarmaya çalışırken kadın ve topluma saldırmaktadır. Ekonomik çöküşünü sosyal ve siyasal krizlerini daha fazla faşizm üreterek sistem içinde kadınların binbir emekle elde ettiği hakları budamakla işe başladı. Bu yüzden bu süreçte en fazla direnen ve mücadele eden kadınlar olmuştur. Kadınlar bütün baskılara ve şiddete rağmen geri adım atmadı ve mücadeleyi küresel düzeyde yürüttüler. Bu sürecin en önemli kazanımı da bu oldu. Özellikle Kürt kadınlarının özgürlük çizgisinde geliştirdiği mücadelenin toplumsal, siyasal ve öz savunma alanında yarattığı gelişmelerin yansımaları tüm dünyada önemli bir etki yarattı. Rojava devriminin bir kadın devrimi olduğu gerçeği, Şengal’de kadın öncülüğünde yaşanan demokratik ve özgürlükçü gelişmeler, Kürdistan’ın dört bir yanında kadınların eş başkanlık ve eşit temsiliyette elde ettiği kazanımlar tarihin gidişatını kadınların lehinde değiştirdi. Bu gelişmeler sadece Kürdistan’da değil küresel düzeyde bir etki yarattı. Artık tüm kadın mücadeleleri küresel bir çerçeve kazanıyor ve hızla yayılıyor. Yine dünyada Las Tesis buna en iyi örnektir. Kadınların cins kırımına karşı yürütmüş olduğu küresel mücadelede bu çerçevede okunmalıdır. Kadınlar şiddetin kaynağının devlet ve devlet aygıtları olduğunu çok iyi gördü ve esas kilidi aralamanın arayışını yükselttiler. Tıpkı Sudan’da olduğu gibi 'Kadının yeri devrimdir’ diyen bir uyanış kıtalara yayıldı. Bu hiçbir sorun olmadığı anlamına gelmiyor ancak sorunlar doğru tespit ediliyor ve mücadele çözüm odaklı geliştiriliyor. Bunun için örgütlenme ağları, eylem ağları ve kadın gündemleri küresel bir düzey kazanıyor.

Bununla birlikte kadın sünneti hala kadın kimliğine ve onuruna yöneltmiş büyük bir saldırıdır. Özellikle Ortadoğu ve Afrika’da başat olan bu sorun küresel bir sorun olarak varlığını koruyor. Yine kadın katliamları, kadına yöneltilen cinsel saldırılar ve eşitsizlik hayatın her alanında kadınların günlük yaşamında sömürü ve derin kölelik olarak varlığını sürdürüyor.

'KADINLAR SİYASET VE YAŞAMIN DIŞINA İTİLMEK İSTENİYOR'

Ortadoğu dincilik ideolojisinden beslenerek milliyetçi ve militarist politikalarla kadına yönelmektedir. Kadınların sistem içinde bile siyaset yapmaları Afganistan, Tunus, Fas, Mısır, Libya, Türkiye ve diğer birçok bölgede saldırı nedeni haline getirilmektedir. Siyasetin yaşamla bağı çok güçlüdür. Kadınlar siyasetin dışına itilerek yaşamdan kopartılmaya çalışılmaktadır. Burada dayatılan özel ev ile sınırlandırılmak istenen kadının kamusal alana girişine karşı bir ret ve erkek egemenlikli bir kuşatmanın olduğu açıkça görülmektedir. Buna karşın kadınların haklarına karşı taleplerini daha gür haykırdıkları bunun için eyleme geçtiği bir süreç de yaşanmaktadır. Ortadoğulu kadınlar ‘’ Ben de’’ kampanyasıyla var olan tacizleri ve cinsel saldırıları ifşa ediyorlar. Mısır’da, Yemen’de ve diğer birçok yerde bu görülmektedir.  Tunus’lu kadınlar ‘’Zamanı Geldi İnisiyatifi’’yle cinsler arası eşitsizliğe, tecavüz, şiddet ve siyasetteki erkek egemen zihniyet ve bedenleşmesine karşı kampanyalarını sürdürüyorlar.

'KADINLAR ÖZ SAVUNMAYLA BU SİSTEMİ KABUL ETMEYECEKLERİNİ GÖSTERİYOR'

Latin Amerika kıtasında kadınlar vahşi liberalizmin politikalarıyla karşı karşıyalar. Yerli halk kendi topraklarından atılıyor. Bu topraklarda maden ve petrol aranıyor. Bu durum hem yoksulluk hem de çevre katliamlarıyla birleşince büyük bir tahribat yaratıyor. Kadınlar bu kıtada feminicide başta olmak üzere kürtajın tüm kıtada yasallaştırılmasına dönük önemli bir gündem ve mücadele sürdürmektedir. Bunun sonucu Arjantin’de kürtajın yasallaştırılması sağlanırken, Bolivya’da Ataerkillik ve sömürgeciliğe karşı oluşturulan bakanlık önemli bir siyasi kazanım olurken; Şili’de Anayasa Yapıcı meclislere kadınların adaylığı kadınların siyasi temsil hakkı ve yeni anayasadaki rollerinin öne çıkması gibi birçok husus da önemli gelişmeler yaşanmaktadır. Meksikalı kadınlar hükümetin kadın cinayetleri ve kadına karşı şiddet politikalarına karşı tecavüzü aklayan yargının simgesi olan anayasa mahkemesini yakarak öz savunmayla bu sistemi kabul etmeyeceklerini göstermektedir.  


'KÜRT KADINLARIN MÜCADELESİ HER YIL BÜYÜYOR'


Kürt kadınları ise ‘Kadın Kırımına Karşı; Özgür Kadını ve Toplumu Savunma Zamanı’ hamlesi temelinde direniş ve mücadele geliştirmiştir. Devlet kaynaklı şiddet ve teröre maruz kalan Kürt kadınları bir taraftan siyasal soykırım operasyonlarıyla kriminalize edilirken diğer taraftan özel savaş elemanları aracılığıyla Kürdistan’da devlet eliyle taciz-tecavüz-fuhuş ve uyuşturucu Kürdistan’ın tüm bölgelerine yayıldı. Devlet gözaltında kayıp-işkence ve çıplak arama gibi onur kırıcı saldırıları geliştirirken çete devlet yapılanması temelinde Efrîn’de binlerce Efrîn’li kadın kaçırılmış ve tecavüze maruz bırakılmıştır. Kürdistan’da, Başur’da kadın kurumlarının birçok temsilcisinin erkek olması, kadın kurumlarının neredeyse olmaması, olanların erkekler tarafından kuşatılması, kendini yakma adına kadın intiharların yoğunluğu gibi hususlarda gözle görülür hiçbir önlem ve yasal düzenlemenin hayata geçmediği görülmektedir. Rojhilat'ta çevreciler, insan hakları savunucuları, hak arayıcısı birçok kadın rejim tarafından tutuklanmış, cezaevlerine konulmuştur. Rojava’da en son Arap iki kadının öncü düzeyde siyasette aktif olması ve kadın mücadelesinden vazgeçmemeleri sonucu IŞİD tarafından katledilmiştir. Türk çetelerinin işgali altında olan alanlarda tecavüz ve kadın katliamları günübirlik devam etmektedir. Alternatif kadın sistemini ören, kadın özgürlük bilinci ve arayışı temelinde kadın devrimine katılan kadınların katledilmeleri erkek egemen sistemin kadın mücadelesinde duyduğu korkuyu gözler önüne sermektedir. Rojava’da kadınların eşit temsiliyet, kadın kurumlaşması ve özerk örgütlenmesi temelinde yaşamın her alanında aktif olması kadınların demokratik konfederal örgütlenmesinde önemli bir rol ve model açığa çıkartmıştır. Bakurû Kürdistan’da Leyla Güven, kadın çalışmaları ve örgütlü kimliği nedeniyle saldırıya uğramış, yargılanmış ve hapse atılmıştır. Ayşe Gökkan başta olmak üzere  birçok kadın siyasetçi, aktivist egemen erkek akıl ve yargı tarafından tutsak edilmiştir. Kadın özgürlük çizgisi ve demokratik kadın konfederal sistem arayışçılığı devlet tarafından terörize edilmek istenmektedir.

Tüm bu saldırılara karşı Kürt kadınlarının mücadelesi her yıl büyüyerek devam ediyor. Kadın özgürlük mücadelesi sadece kadınların dünyasını özgürlükten yana değiştirmiyor, bunun yanında ataerkil-egemen sistemi değiştiriyor, tüm insanlık için demokratik ve özgür bir yaşamı mümkün kılıyor.
Bizler de Avrupa Kürt Kadın Hareketi olarak 2021, 8 Mart'ını 'Kadın Kırımına Karşı Özgür Toplumu ve Özgür Kadını Savunma Zamanı' şiarıyla karşılıyoruz. 25 Kasım 2020'de başlattığımız kampanyamızı büyük bir kararlılık ve coşkuyla 8 Mart’a taşıyoruz. Diktatör Erdoğan’ın yargılanması için başlattığımız '100 NEDEN!' kampanyası ile Kürt kadınları ve dostları faşizme ve kadın kırımına karşı önemli bir mücadele yürüttük. 'Diktatörün yargılanması için 100 Neden!' kampanyası ile hem cins kırımının yani feminicide uluslararası alanda suç olarak kabul edilmesi, hem de tarihsel ve güncel olarak Türkiye’deki faşist şef diktatör Erdoğan’ın yargılanmasını hedeflenmiş, bu temelde kadınlar önemli bir mücadele yürütmüştür. 'Diktatörün yargılanması için 100 Neden!' kampanyası kadınlara yönelik gelişen sistematik saldırıların kadın soykırımı düzeyine geldiğine dikkat çekmesi açısından uluslararası alanda da karşılığını bulmuştur. Kürdistan’da süren kirli savaş ve bunun baş aktörü faşist Erdoğan’ın diktatörlüğünde işlenmiş suçlardır. Kürdistan’da süren sistematik işkence, taciz, tecavüz ve katliamların sadece bireye yönelmiş şiddet olarak değerlendirilemeyeceği, aksine bu katliamların siyasi bir içerik barındırdığı ve kadın kırım politikalarının bir sonucu olduğu oldukça açıktır. Bu politikalar ve saldırılar sonucunda yüzlerce kadın hayatını kaybetmiş, binlercesi tutuklanmış, işkence görmüş, siyasetten men edilmiş ya da tehdit altında yaşamaktadır. AKP-MHP faşist rejiminin bu politikalarının bir devamı olarak Kürdistan’ın diğer parçalarında da kadınlar aynı uygulama ve tehditlerle karşı karşıyadır. Son yıllarda farklı isimlerle örgütlenmiş birçok aşırı-cihadist çetelerin başta Şengal ve Rojava olmak üzere Türkiye ve Ortadoğu’da gerçekleştirdiği binlerce kadın katliamı, kaçırma, köleleştirme, işkence, tecavüz saldırıları bizzat Erdoğan’ın politikalarının ve talimatlarının sonucu olarak gerçekleşmektedir. Efrîn'de şu an tüm dünyanın gözleri önünde bir kadın kırımı yaşanmaktadır. Dolayısıyla kampanyamız ile tüm bu vahşi politikaların sonlandırılması ve bu suçların baş faili olan diktatör Erdoğan’ın yargılanması için mücadelemizi güçlendirerek devam edeceğiz.

'1-8 MART ARASINDA HER YERDE EYLEMDEYİZ'

2021, 8 Mart’ı ile bir kez daha sağlık, eğitim, bakım hizmetleri ve daha birçok üretim alanında emeklerinin karşılığını alamayan kadınların sesi olacağız.  Kadınların görünmeyen ve değersizleştirilen emeğini daha fazla görünür kılmayı hedefliyoruz. Bu yıl içinde kadınlar hemen hemen her sektörde emeklerinin karşılığını alamadıkları gibi daha fazla zarar görmüştür. Covid-19 salgını nedeniyle yaşanan kriz en çok kadın yoksulluğunu arttırdığı gibi bu süreçte kadınlar daha fazla şiddete maruz kalmıştır. Bunun için cinsiyetçi baskıya ve tüm sömürü rejimlerine karşı uluslararası alanda çağrısı yapılan kadın grevlerine biz de bulunduğumuz her alanda ses veriyoruz.
2021, 8 Mart’ına kadın konfederal sistemini örme, özgür yaşamı şekillendirme temelinde küresel düzeyde kadın ağlarını oluşturma ve ortak eylemlerle güçlendirme noktasında önemli bir gündemle giriyoruz. Öz savunma ve özerk örgütlenme konusunda oluşturduğumuz sistem ve kadın kırımına karşı uluslararası alanda verdiğimiz mücadele ile hem zihinsel hem de yapısal olarak kız kardeşlik görevleri temelinde uluslararası alanda önemli bir mücadele alanı oluşturarak bunu dalga dalga büyütüyoruz. Bu temelde 2021, 8 Mart’ını büyük bir kararlılık, özgürlük tutkusu ve inancıyla karşılaşmaktayız.

Bizler TJK-E olarak; 1-8 Mart tarihleri arasında Avrupa’nın onlarca merkezinde eylem ve etkinliklerimizle alanlarda olacağız. Ayrıca online panel ve seminerler ile farklı ülkelerden yüzlerce kadın ile buluşacağız.  Almanya, Fransa, İsviçre, Belçika, Hollanda, İngiltere, Avusturya, Yunanistan, İsveç, Danimarka, Norveç ve Finlandiya’nın yanı sıra Kanada ve Avustralya’da da Kürt kadınları 8 mart günü alanlarda faşizme ve soykırıma karşı özgürlüğü savunacak, direnişi yükseltecek.

Bu temelde Avrupa Kürt Kadın Hareketi olarak 21. yüzyıl kadın yüzyılı olacak diyoruz, kadın kırımına karşı Özgür Kadını ve Özgür Toplumu savunuyoruz! Tüm kadınları faşizme, cinsiyetçiliğe, tecride, milliyetçiliğe ve gericiliğe karşı 8 Mart’ı mücadelenin zirveye çıktığı gün yapmaya çağırıyoruz.

Erkek egemen sistemin tüm çirkinlik ve kötülüklerin kaynağı olarak aşılması ve özgür yaşamın özgür kadın ve erkekler tarafından inşa edilmesi için her yerde ve her anı özgürlük bilinci-eylemleriyle güzelleştirelim. Görkemli katılımlarla özgürlük zamanını hep birlikte yaratalım!

Unutmayalım ki; faşizm kaybedecek, kadınlar kazanacak!"