Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Kadın Meclisi, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Genel Merkezi’nde toplandı. Toplantıya çok sayıda kadın katıldı. HEDEP Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, toplantı öncesi güncel gelişmelere dair açıklamalarda bulundu. Hatimoğulları, bir süre önce gerçekleşen büyük kongrede emeği geçenlere ve önceki dönem görev yapan tüm kadın siyasetçilere teşekkür etti.
SAVAŞ VE İŞGAL SALDIRILARI
Farklı tarihlerde katledilen ve şu an cezaevinde bulunan kadınların verdiği mücadeleye dikkat çeken Tülay Hatimoğulları, "Bizler kongremizin hazırlıklarını gerçekleştirdiğimiz ve kongremizi yaptığımız süreçte ne yazık ki İsrail’in Filistin işgali başka bir boyuta vardı ve savaş bambaşka bir boyuta gelmiş durumda" dedi. Tülay Hatimoğulları, İsrail’in saldırı nedeniyle 2 milyon kişinin daracık bir alanda yaşam mücadelesi verdiğine işaret ederek, "Gazze’ye dönük saldırıları kabul etmek mümkün değil. Bu savaşta kadınların ruhu ve bedenleri paramparça ediliyor. Zaten yine bu savaşta kadınların bedenin nasıl teşhir edildiğini nasıl bir siyaset izlendiğini hepimiz gördük. Ne yazık ki tarih boyunca kadınların bedeni kadınlara yönelik sistematik tecavüz savaşlarda bir yöntem olarak kullanılmıştır" dedi.
Tülay Hatimoğulları, Gazze'ye dönük saldırılar sürerken, Kuzey ve Doğu Suriye'nin de bombalandığını söyledi. Tülay Hatimoğulları, şunları söyledi: "Rojava’da elektrik santralleri, hastaneler, yakıt istasyonları, okullar yani bütün sivil alanlar bombalanıyordu. 5 milyon insan hedeflenmiştir bu sivil saldırıların içerisinde. İsrail, Gazze’de yaşayan Filistinlileri, Mısır kabul etmezse şayet necef çöllerine sürmek istiyor. Türkiye'deki iktidar buna karşı çıkarken, aynısını Efrin’de gerçekleştirdi. Efrin’e kara harekatı düzenleyerek, Efrin’de yaşayan Kürt halkı ve diğer halkı Efrin’den sürüp orada büyük demografik değişimi üzerinde çalıştılar. Şimdi bu projeyi bütün Rojava üzerinden sürmek istiyorlar. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Ortadoğu'nun kaynayan 2 temel yarası var; biri Kürt sorunu biri Filistin sorunu. Bu iki sorun ulus devlet anlayışının dışında demokratik bir zeminde çözülmediği sürece, çözümlü demokratik konfederal bir yönetimle çözülmediği müddetçe ne yazık ki bölgenin rahat bir nefes almaya imkan yoktur.
İsrail’in Filistin saldırılarını acilen durdurması lazım. Türkiye’deki iktidarın emriyle Rojava toprakları üzerindeki saldırıları derhal durdurulmalı. Türkiye’nin bütün silahlı unsurları Suriye’den derhal çekilmelidir. Türkiye başta olmak üzere Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesinin anahtarı bulunmalı ve dört parça Kürdistan'da Kürt halkının barış adil, eşit ve kardeşçe yaşayabileceği ve bunun anayasal güvence altına alındığı bir süreci inşa etmek durumundayız. Gelin hep birlikte Kürt halkının ve mazlum Filistin halkının yanında daha çok olalım.
'KADINLAR SALDIRILARI DURDURABİLİR'
En esaslı çağrımız başta Ortadoğu olmak üzere bütün dünya kadınlarınadır; Bizler sınırları aşarak, ellerimizi birleştirerek, enternasyonalist bir çizgi ile barış harekatını hep birlikte oluşturabiliriz. Başta Ortadoğu olmak üzere bütün dünyanın buna çok acil ihtiyacı var. Akan kanı biz kadınlar hep birlikte dayanışma ve mücadele ile durdurabiliriz.
'ABDULLAH ÖCALAN ÖZGÜR OLMALI'
Sayın Abdullah Öcalan üzerinde 24 yıldır İmralı Cezaevi’nde devam eden bir tecrit var. Son 32 aydır ne ailesiyle ne de avukatlarıyla görüştürülmüyor. Bu dünyanın hiçbir yerinde otoriter rejimlerin en koyu hüküm sürdüğü dönemlerde bile görülmemiş bir tablodur. Bahsini ettiğimiz Kürt sorununun ve bölgedeki haklar sorunun çözümünde Sayın Öcalan'ın fikriyatının önemini bir kez daha vurguluyorum. Kürt sorunu başta olmak üzere halklar sorununun çözümü için tecridin bir an önce ortadan kaldırılması ve Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğüne kavuşması, başta Kürt halkı olmak üzere bölge haklarının talebidir. Biz Türkiyeli kadınlar, Kürt kadın hareketi ile el ele vererek, barış mücadelesini daha fazla önünü açmamız gerekiyor.
Türkiye’de iktidar kadınların başına savaştan da büyük felaketler örmeye devam ediyor. Kadınların yaşam güvencesi olan, kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında çok önemli olan İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçtiler. Eşbaşkanlık ve eşit temsiliyet ilkesini suç sayarak kadınların iradesine kayyım atadılar. Özellikle Mayıs seçimlerinden sonra kültürel ve ideolojik hegemonyası kurmak konusunda daha kararlı adımlarla ilerleyen bu otoriter ve faşist rejim kadınların günlük hayatlarına müdahale zerre geri adım atmadığı gibi daha da ileri gidiyor. Kadınların yaşam tarzlarına, giyim kuşamlarına, yaşam biçimlerine, kaç çocuk doğuracaklarına kadar müdahale ediliyor. Tıpkı Hitler’in Almanya'da yaptığını şuan burada da bu rejim gerçekleştiriyor.
Kadının adını yok sayan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın temsilcisi Sayın Bakana buradan sesleniyorum; sizin göreviniz kadınların kazanılmış haklarına göz dikmek değildir. Bu hakları korumak ve güçlendirmektir. Kadına yönelik şiddet ve katliamları engelleyecek yasal düzenlemeleri yapmak ve bunları hayata geçirmektir. Kadınların şiddetsiz, sömürüsüz bir toplumda başlarına her an bir şey gelecek kaygısı yaşamadan hayatlarını sürdürebilecek güvenceyi hukuku sağlamaktır sizin göreviniz.
KADIN KATLİAMLARI
Bakın sadece 2023 yılının son 9 ayı içinde 323 kadın erkekler tarafından katledilmiştir. İşte bu katliamların vebali onların boynunadır. Bu teklif derhal geri çekilmelidir. Nafaka hakkının sınırlanmasına dönük Meclise böyle bir görüşmeyi gündemine dahi almamalıdır. Ülkemizde derinleşen ekonomik kriz, açlık, yoksulluk, hayat pahalılığının ve bunun en büyük ceremesini ne yazık ki biz kadınlar çekiyoruz. Evde kaynamayan tencerenin hesabını bizden soruluyor. Okula giden çocuğun beslenme çantasına bir parça ekmek, bir kutu sütü koyamadığımız zaman hesabı bizden soruluyor. Yoksulluğun bedelini aç kalarak, çocuğunun açlığını izleyerek kahrolarak ödediğimiz yetmiyormuş gibi birde ev içinde şiddet daha fazla katmerlenerek artıyor. Beslenemiyorsak, barınamıyorsak bunun nedeni zenginden yana olan bu rejimin bu sistemdir kendisidir. Bu sarmal toplumsal cinsiyet rollerini bize dayatan erkek egemen sistemin sermaye düzeniyle ortaklığıyla gerçekleşiyor. Evde bakım hizmeti, hasta bakımı ev işleri bizim boynumuza asılmış zincirlerdir. Toplumsal cinsiyet rollerinin sonucu olarak bu zincirlere bizler boyun eğmek zorunda değiliz. Görünen ve görünmeyen emek sandığınız kadar sessiz kalmayacak. ‘Emeğime sahip çıkıyorum’ sesleri evlerden, tarlalardan, fabrikalardan, atölyelerden yükselecek ki yükseleceği bir dönemden geçiyoruz."
DİRENEN İŞÇİLER
Tarım İşçileri Sendikası’na üye olan Agrobay Sera işçileri biz kadınlara bir mektup gönderdi. Şöyle bir talepleri olmuş bizden: ‘Biz tarım işçisi kadınlar horlandık, aşağılandık ve emeğimizin hakkı verilmedi, işten atıldık. Tek isteğimiz haklarımız. Sesimizi çoğaltmamıza yardım edin.’ Sevgili Agrobay işçisi kadınlar, emek sömürüsüne karşı haklı ve güçlü mücadelenizin sonuna kadar yanındayız. Sesinizi çoğaltmak için elimizden gelen her türlü emeği ve çabayı bizler kadın meclisi olarak harcayacağımızdan hiç şüpheniz olmasın. HEDEP Kadın Meclisi’nin dayanışma duygularını, selam ve sevgilerini sizlere gönderiyorum."
YEREL SEÇİMLER
Tülay Hatimoğulları, konuşmasının devamında yaklaşan yerel seçimlere değindi. Kayyum gasplarına tepki gösteren Tülay Hatimoğulları, partisinin yerel seçimler stratejisine değindi. Tülay Hatimoğulları, şunları söyledi: "Bizim bu konuda esas en temel ilkelerimiz var. Bu ilkeler ışığında rol alacağız. En önemlisi belediyelerimizi kayyımlardan geri alacağız. Belediyelerimize yeni belediyeler ekleyeceğiz. 'Batı kentleri ile ilgili yerel seçim stratejimiz 2019 stratejisi gibi devam edecek mi' sorusuna bizim en temel yanıtımız; sadece kaybettirme üzerine kurulacak bir siyaset bizim için yeterli olmayacaktır. Bizler birlikte yönetmeye talibiz. Bizler sadece birileri kaybetsin stratejimizi doğru olmakla beraber bunu daha fazla tartışma yürütmek üzere bir planlama içindeyiz. Bu nedenle Amed, Mardin, Van ve İstanbul’da kadın atölyelerimiz gerçekleşecek. Bu atölyelerimizde nasıl bir yerel yönetim modeli stratejisi izleyeceğimizi hep birlikte kadınlarla kararlaştıracağız. Daha sonra yapacağımız konferansımızda esas stratejimizi belirleyecek ve kamuoyuna gerekli bilgilendirmeyi yapacağız.
Bizler 3'üncü Yol'da kadın ittifakını, dayanışmasını büyüterek yeni yaşamı oya gibi sımsıkı bir şekilde ilmek ilmek hep birlikte öreceğiz. Bu konuda ataerkil sisteme karşı verdiğimiz mücadelemiz 5 bin yıldır erkek egemen sistemi karşı mücadelesi bu güne kadar geldi. Türkiye kadın hareketi ve Kürt kadın hareketi el ele vererek, çok güzel deneyimlere imza attılar. Şu anda otoriter rejim omuzlarımızdaki yükü, ayaklarımızdaki prangayı daha da ağırlaştırıyor. 80 askeri cunta döneminin ilk kitlesel çıkışı kadınlar ‘Kadınlar Dayağa Karşı Dayanışmaya’ yürüyüşü Türkiye’de kadın hareketi için her anlamda ileriye bir sıçrama yaşadı, bu karma siyasete örnek olan önemli bir çıkıştı. Kadın mücadele tarihi böyle örneklere çokça tanıklık etmiş. Bu tarihten alacağımız bilinç ve feyzle, otoriter rejimin kitlesel mücadelelerin üzerine serpmiş olduğu toprağı hep birlikten üzerimizden atabiliriz. Bir sıçrama yapabiliriz, bunun olanakları mevcut.
Şimdi dayanışma, örgütlenme ve ileriye sıçramanın zamanı. Başta Kadın Meclisimiz olmak üzere kapı kapı, sokak sokak, mahalle mahalle örgütleneceğiz. 'Evinize gidin sadece yemek yapın, çocuk doğurun' diyen anlayışa karşı yerel örgütlenmelerimize güçlendirmemiz gereken bir dönemden geçiyoruz. Bunu yapacağımıza yürekten inanıyorum.”
Hatimoğulları'nın açıklamaları sonrası toplantı basına kapalı bir biçimde devam etti.