Şerko Bêkes’in şiirlerinde Kuzey Kürdistan ve devrimi

Kürdistan’da özgürlüğün ve aşkın şairi Şêrko Bêkes, 9 yıl önce bugün hayata gözlerini yumdu. Bêkes’in dünyasında Kuzey Kürdistan sevgisi ve burada verilen mücadele hep önemli bir yer tuttu.

2 Mayıs 1940'ta Güney Kürdistan’ın Süleymaniye kentinde dünyaya gözlerini açan Şêrko Bêkes, 1900’lerin ilk yarısında Soranî edebiyatında bir çığır açan Faik Bêkes’in oğludur. Babasından aldığı “Bêkes” soyadı şüphesiz tesadüf değildir. Zira Faik Bêkes, 7 yaşında önce babasını ve birkaç yıl sonra da annesini kaybeder.

1. Dünya Savaşı’nın zorlu koşullarında büyüyen Faik Bêkes, Bağdat’ta Eğitim Fakültesi’ni bitirdikten sonra Kürdistan’a öğretmen olarak döner. Faik Bêkes, Kürdistan'ın birçok kentini, köyünü, kasabasını dolaşırken, küçük Şêrko şanslıdır, zira yıllar sonra şiirlerinde hayat vereceği Kürdistan'ın kuşları, çiçekleri, doğası ve insanıyla tanışır. O yıllarda heybesine attığı bir başka tanışma da Kürdistan’ın sömürgeci rejiminin baskı ve işkenceleridir.

Soranî edebiyatının 20. yüzyıldaki ustaları Goran, Hejar, Dildar ve Pîremêr ile anılan Faik Bêkes, Irak rejiminin ağır işkencelerinin etkisiyle 1948’de yaşamını yitirdiğinde Şêrko Bêkes 8 yaşındadır. Babasını küçük yaşta kaybetmenin hüznü hayatı boyunca Şêrko Bêkes’in ruhuna, kalemine yapışacaktır ve daha sonra bir dizesinde “O gün evimiz tabut oldu” diyecektir. Hayatında ise artık yalnızca annesi Şefika Sebiha vardır.

‘HAYATIMIN KAHRAMANI ANNEM…'

Şiirlerinde “Kimsesizliğim çıplak değil” diyecek olan Şêrko Bêkes, daha sonraki yıllarda verdiği röportaj ve şiir dinletilerinde babasının ölümü ile annesini şöyle anlattı: “Çocukluğum muma benziyor, çabuk söndürüldü. Babamın sevgisini yaşayamadım. Annemin de çocukluğumdaki rolü büyük. Onun sayesinde o Kürtçe öyküleri dinledim ve Kürtçeyi daha çok sevmeye başladım. Benim yaşamımın kahramanı annemdir.”

Şêrko Bêkes, annesinin sindiği şiirlerin kapısını 17 yaşındayken araladı. İlk şiiri 1957 yılında "Jîn" gazetesinde yayımlanırken, genç yaşta Irak Komünist Partisi’ne girdi. 11 Eylül 1961’de Güney Kürdistan’da başlayan halk ayaklanması sonra ise peşmerge saflarına katılan Bêkes, "Dengê Şoreşê" (Devrimin Sesi) radyosunda çalıştı. Radyodan yankılanan sesi ve şiirleri uzun yıllar Güney Kürdistan halkının kulağında kaldı.

'KÜRTLER VE TANRI BİRBİRİNE BENZİYOR'

Şêrko Bêkes ilk şiir divanını 1968'de "Tîrifey Helbest" (Şiirin Mehtabı) adlı kitapta topladı. Bu yıllarda Goran ile diğer ustaların etkisindedir. Okuyucuları onun stilini ve yarattığı dili ilk kez 1973 yılında yayımladığı "Min Tînwyetîm be gir deşkê" (Susuzluğum Kıvılcımla Diner) divanıyla keşfeder. 1975 yılında Güney Kürdistan’ın özgürlük mücadelesi yenilince Irak'ın güneyine sürgün edilen Şêrko Bêkes, 1979’da yeniden ülkesine "Kaziwe (Tanyeri) ve "Koç" (Göç) şiir divanlarıyla döndü.

Ünü bir anda Güney Kürdistan ve Irak’a yayıldığı için de Saddam Hüseyin kendisine "Kadisiye Ödülü"nü vermek ister. Fakat o bunu reddeder ve Baas rejiminin hedefi haline gelir. Yolu yeniden dağlara çıkan Bêkes, ikinci kez pêşmerge elbiselerini giyer. Ancak Güney Kürdistan’ın dehşet verici yıllarıdır o yıllar, halkı ise Kürt şiirinde bir çığır açan 'Derbendî Pepûle'de (Kelebek Boğazı) bahsettiği gibidir: “Kürtler ve Tanrı birbirine benziyorlar / Her ikisi de ortaksız ve kimsesiz.”

Güney Kürdistan’ın ateşten günlerle dolu yıllarından bir olan 1986’da, İsveç'e göç etmek zorunda kalan Şerko Bêkes burada Kurt Tuckholsky edebiyat ödülünü Başbakan Ingvar Carlson'ın elinden aldı. Şiir kariyerinin en önemli kulvarını o yıllarda tamamlayan Şerko Bêkes’in en büyük öfkesi Kürdistan’ın parçalanmışlığınadır. “Dalgalar” şiirinin uzun mısraları arasında şöyle bir metaforla Kürdistan’ı anlatacaktır:
“İlk kez Arabistan’ın ceziresinde / Doğdu / Yalan. / İkincisinde / Irak’ta ayaklandı. /
Üçüncüsünde / Kürdistan’da / Yürümeye başladı. /
Dördüncüsünde / Türkiye’de / İlk okulu tanıdı. /
Beşincisinde / Suriye’de / Üniversitede yüksek / Öğrenimine başladı. /
Ve son olarak İran’da / Yüksek öğrenimini bitirdi!”

‘KUZEY'E DOĞRU GİDİYOR ŞİİRİM…’

Şerko Bêkes’in dünyasında Bakurê Kurdistan (Kuzey Kürdistan) sevgisi ve bu parçada PKK’nin önderliğinde verilen özgürlük mücadelesi de önemli bir yer tutar. 1986 yılında kalemi aldığı “Göz" şiirinde Kürdistan’ın bu büyük parçasını daha görmeden, şiirlerinin yönünü ‘Bakur’a yani Kuzey Kürdistan’a salmıştır, hüzünlerini bu mısralarla Van ve Dersim’e bırakmıştır:

 “Şiir dağ silsilesinin zirveleri gibi / Zirveye ulaştıkça / Aşk karı onu örtüyor / Ve şafağımın gözleri önünde / Bembeyaz parlıyor. / Benim şiirim kuzeye doğru / Göç etmiş sıcak yurdun yaralarının buharıdır, / Gelin bulutun düğün alayıdır / Ve Süleymaniye’nin son şehidine ait kızıl ayı / Yatıyor içinde.
Kuzeye doğru / Gidiyor şiirim / Ateştir ve gidiyor / Hüzündür ve gidiyor / Ta Van üzerinde duruyor ve bükülüyor / Şafağın turuncu penceresi üzerine yağıyor / Ve Dersim'in gözlerinde eriyor. / Şiirimin gözleri / Annemin gözleri / Dersim'in gözleri / Aydınlığın ırmaklarıdırlar / Onların kaynakları karın yüreğindedirler / Kar da ebedi bir aşk / Ve hiç sonu gelmiyor!”

‘O KADIN ÖZGÜRLÜK İÇİN KENDİNİ YAKTIĞINDA…’

Şerko Bêkes, en çok da yakın Kürdistan tarihinde “Demirci Kawa” olarak anılan Mazlum Doğan’ın Amed zindanının karanlığında yaktığı üç kibritin izinde giden Zekiye Alkan’dan etkilendi. 21 Mart 1990’da Amed surlarında bedenini ateşe veren Zekiye Alkan için şöyle bir şiir dökülmüştür Şerko Bêkes’in defterine:
“Bir ağaç yandığında, onun dumanı / gözü yaşlı bir şiir yazdı, bağa /
Bir bağ yandığında, onun dumanı / acılı bir hikaye yazdı, dağa /
Bir dağ yandığında, onun dumanı /gözü yaşlı bir nesir yazdı, köye /
Bir köy yandığında, onun dumanı / trajik bir tiyatro yazdı kente /
Kentte de bir kadın vardı / Ağaç, dağ, köy ve kentin güzelliğini /
Yüreği, gözleri ve endamında saklıyordu / O kadın özgürlük için kendini yaktığında /
Onun dumanı / Sonu gelmemiş bir destan yazdı, / baştan başa ülkem için.”
Şüphesiz Şerko Bêkes’in Kürtlüğü ve Kuzey Kürdistan sevgisi şiirleriyle sınırlı değildi. 1992 yılında Güney Kürdistan’ın ilk kültür bakanı olan Şêrko Bêkes, "Welat" gazetesi PKK propagandası yaptığı gerekçesiyle Hewlêr yönetimince kapatılınca görevinden istifa etti. Kürt güçleri arasındaki çatışmalara tepki olarak da Güney Kürdistan’a terk edip, yeniden sürgünün kapısını araladı.

15 ŞUBAT 1999 ŞİİRİ…
 


15 Şubat 1999’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın kaçırılıp esir alınması da Şerko Bêkes’i en çok etkileyen olaylarından başında geldi. Uluslararası Komplo’nun hemen hemen her Kürdün yüreğini dağladığı günlerde o da MED TV’ye bağlanacak, Marmara Denizi’nin üzerine üzerinde uçurduğu “kelebeklerinin” yaktığı 7 dakikalık bir direniş destanı, bir ağıt dökülecektir dilinden:

“Burası Süleymaniye'dir, birkaç gündür bu kentte büyük bir hüzün almış başını gidiyor. Dünyanın gözü önünde Öcalan'ı aldılar, ama Kürdün ruhuna teslim alamazlar. Diyarbakır'ı nasıl Süleymaniye'den ayırabilirler, Newroz nasıl ateşsiz olabilir? Van gölünü nasıl kurutabilirler? Burası Süleymaniye ve bu kentteki bütün yürekler, bir ağacın elmaları gibi titriyor, bir halkın kimsesizliğine üzülüyor. Bu üzüntü ulusal bir üzüntüdür. Bir kelebeğin rüyasını gördüm. Ağlamıyorum ve gözüm Diyarbakır'da.”

‘KUZEY'İN İMDADI…’

Şerko Bêkes, dediği gibi gözü ve kulağı sürekli Amed’de ve Kuzey Kürdistan’dadır. Ancak 2005’te “Edebiyat Günleri” nedeniyle davet edildiği Amed’e gittiğinde Kuzey Kürdistan’ı görme şansına sahip olacaktır. Amed’den döndükten bir yıl sonra “Dökülmüş Şafak” şiirini kaleme alır, Kuzey Kürdistan’ın imdadı ile uyanışını şöyle anlatır:
“Acaba kuzeyin imdadı mıdır? / Erguvanî bir marşın şadırvanı olan /
Ve Tanrı’ya kadar ulaşan, / Deryanın çağlıyışı, / Suyun şikneyişi, /
Ya da tarihin sesidir! / Kandır ya da şafaktır dökülmüş olan! /
Ottur ya da ızdıraptır yeşermiş olan! /
İnsanların omuz ve kollarıdır yoksa orman! /
Rüzgarın kızgınlığıdır yoksa / Bulutların sarsılması! /
Saçları meşaleleşmiş olan / Bunlar kadındır yoksa ağaç mıdırlar!
Erkektirler bunlar / Yoksa destan ve hikayelerdeki beyaz yelli atlar! /
Ne destandır, ne karayel, ne derya, / Ne de film ve rüyadır! /
Biz depremiz, / Bunlar biziz, / Bu şehirlerin / Sokakları ve meydanlardaki /  Gölü olduk! /
Biz bunlarız, / Ne kadar dişidir / Hepsinin bir adı var o da Zekiye /
Ve / Ne kadar erildir / Hepsinin bir başı var / O da Musa Anter’in başıdır!”

'KUZEY'DE DEVRİM ATEŞİ YÜKSELİYOR'

2011’de Türkçe çıkan şiir kitabını “Sevgili Başkan'ım ve her daim yüreğimizde olan kardeşim Abdullah Öcalan'a hediye” sözleriyle imzalayarak Kürt Halk Önderi’ne gönderen Şerko Bêkes, 2012’de cezaevlerindeki açlık grevi direnişine destek veren isimlerden oldu. 1 Kasım 2012’de şu çağrıyı televizyon ekranlarından yaptı: “Kuzey'de devrim ateşi yükseliyor. Aç bedenler bize savaş ve baskıyla Kürtlerin bitmeyeceğini gösterdi. Kuzeydeki açlık grevi, güneyin, doğunun, batının, bütün Kürdistan'ındır, bir ideolojinin eylemi değil, bir ulusun çığlığıdır.”

Ülkesinin parçalanmışlığını yüreği ve kalemiyle birleştiren, Kürt edebiyat dünyasında Bakur’u Başûr ile buluşturan Şerko Bêkes, 4 Ağustos 2013 günü İsveç’in başkenti Stockholm’de tedavi gördüğü hastanede hayata gözlerini yumdu. Arkasında Kürtlük, direniş ve özgürlükle yoğrulmuş mısralar ve onun deyimiyle “kelebeklerin rüyalarından çıkıp gelmiş” koca bir Kürdistan kaldı…