Altun: PKK çözüme öncülük edecek yerde olacaktır

Musul operasyonuna katılma yönünde açıklama yaptığımızdan beri bir hazırlık pozisyonu içerisindeyiz. Hem siyasi hem de askeri açıdan…PKK süreci izleyen değil, sorunların çözümüne öncülük edecek bir yerde olacaktır.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Rıza Altun, Musul operasyonunu değerlendirdi.

Musul operasyonu başladı. İlk gelen bilgileri yorumlayabilir misiniz, nedir durum?

Musul operasyonunun hazırlık süreci çok karışık ve de çekişmeli geçti. Operasyona kimler katılacak, nasıl bir operasyon olacak konusu çok tartışıldı, fakat uzlaşı sağlanamadı.

Neden?

Çünkü Musul operasyonuna katılmak isteyen güçlerin çoğu birbiriyle çelişkili, farklı çıkarlar ve niyetleri olan kesimlerden oluşuyordu. Operasyon böyle bir ortamda başladı.

Hangi güçler ne istiyor?

Operasyon bir konsensüs içerisinde gelişmiyor. Fakat son aşamaya baktığımızda, Irak güçlerinin başlatmış olduğu ve Koalisyon Güçlerinin de desteklemiş olduğu resmi operasyon güçleri var. Musul operasyonun resmi öncülüğünü bunlar yürütecek ve Musul’a girecek temel güçler de bunlar. Bu açıdan baktığımızda ise Türkiye sürecin dışında kalmış oldu. Peşmerge ise şehre girmemek kaydıyla Musul’un etrafında kalacak.  Şii Heşd-i Şabi ise direkt Musul’a girmeyecek ve kent dışında kalacak. Heşd-i Vatani'nin de Musul’a girmesi büyük ölçüde kabul görmedi. Bu esaslar üzerinde güçler operasyonu başlattıklarını açıkladılar. Operasyon daha çok koalisyonun bombalaması ve Musul kenarına yerleşmiş peşmerge güçlerinin de bombalaması ile başlamış. Fakat bu süreç içerisinde operasyona katılacak güçlerin pozisyonları tam netleşmedi.

Ortak konsensüs oluşmadan birbiriyle çelişkili olan güçlerin Musul operasyonunu başlattığını ifade ettiniz. Sizce bunun getireceği riskler neler?

Zaten sorun da buradan kaynaklanıyor. Musul operasyonunun başlı başına değerlendirilmesi gerekiyor. Operasyonu yürüten merkez sorunlu. Musul üzerinde herkesin bir hesabı var, bu anlamıyla Musul kolay bir lokma değil. İkincisi, çeşitli güçler Musul operasyonuyla kendisine Ortadoğu politikasında yer bulmak istiyor.  Operasyon öncesi çok tartışmanın olması ve tüm güçlerin katılmak istemesi bundandır.

Bu durumda bir başarı beklenebilir mi?

Musul operasyonunun başlangıcında da tam bir netlik ve istikrarlılık beklenemez. O zaman Musul operasyonu nasıl gelişecek, bunun bir gelişim aşaması da olacaktır. Bu savaş nasıl yürüyecek, kim kimi destekleyecek, belli değil. Çünkü Musul’u ilk başta ele almak, değişik açıdan değerlendirmek lazım. Musul’da çok değişik güçler var. DAİŞ’le birlikte hareket edecek potansiyeller var. Yine bu operasyon süreci içerisinde geçmişten beri DAİŞ’le ilişki içerisinde olan Türkiye, Suudi ve Katar gibi güçler her ne kadar "DAİŞ’e karşı Musul’da operasyon yapacağız" deseler de bağlantıları var. Bunların nasıl bir rol oynayacağı çok belli değil. Yine KDP de şimdi tam ortada ve böylesi bir çelişkili gelişim seyri içerisinde nasıl bir rol oynayacak, çok net değil.  Bunun için Musul operasyonu başladı ama nasıl gelişeceği konusunda net bir öngörüde bulunmak şimdilik zordur.

O zaman, başlamasından daha zor bir sürece mi girildi?

Doğru, devam etmesi başlangıcından daha zor ama bitişi de Musul’un elde etmesi gereken sonuçtan da daha zor bir operasyondur.

Operasyonun gelişim süreci içerisinde Koalisyon, Irak ordusu ve polisinin sonuç alamaması durumunda ne olacak? Yani Irak bütün hava desteğine rağmen yol alamazsa o zaman ya operasyon geri çekilecek -ki bu büyük bir felakete yol açar, DAİŞ’in yeniden hamle yapmasına yol açar- ya da girebilmek için diğer güçlerle ittifak yapmak zorunda kalacak. Bu da başlangıçtan zor bir durumu ifade ediyor. Böyle bir şey olur mu, olmaz mı beklemek lazım... Bunun olma ihtimali çok yüksektir. Ya da şunu söyleyelim; DAİŞ bir biçimiyle yenilgiye uğratıldı, sonra Musul ne olacak? Esas mesele de bundan sonra başlıyor. Kürtlerin, çeşitli Sünni ilimlerin iddiaları var, Şiilerin çeşitli iddiaları var, bölgesel güçlerin iddiaları var.

Neden tüm güçler Musul’a girmek istiyor?

1- Uluslararası güçlerin planı çok açık değil. Açıklanmış bir plan ve açıklanmış bir istek yok ortada, çok genel bir yaklaşım var ve o da DAİŞ’e karşı bir mücadele ve demokrasi kavramları ekseninde dönüyor. Somut planları, ne isteklerine dair Uluslararası Koalisyon şu ana kadar fazla bir şey açıklamadı. Ama hepimiz de biliyoruz ki, derin hesapları var. Ortadoğu’da hak iddia etme ya da Ortadoğu’da çıkarlarını güvence altına almak istiyorlar. Şimdi bunlar her an ilişkilerinde, çatışmalarında alacakları sonuçlarla değişkenliklerle yol almaya çalışıyorlar. Uluslararası güçlerin konumu çok muğlak kalıyor.

2- Merkezi Irak hükümeti açısından baktığımız zaman, federal yapısını korumak istiyor. Fırsat bulsa kendi gücünü de etkili kılmak, hegemonya konumuna getirmek istiyor. Örneğin Kürtlerle sorunu var. Her ne kadar Kürtlerle bir federasyona gitmişse de, tartışmalı bölgeler var. Bu anlamıyla federal yapının kendisinden kaynaklı sorunları var. Kürtler de bu sorunları çözme temelinde Irak hükümetiyle tam bir federasyon yapısı içerisine giremiyorlar.

3- Irak Kürdistan cephesinde ciddi sorunlar ve talepler var. Irak federasyonunun ilanı ile tartışmalı olan bölgeler var. Mesela Kerkük sorunu var. O orta saha dediğimiz bölgenin sorunları var. Yani bir Kürt sınırının belirlenmesi, Kürt federasyonun yetki alanlarının genişlemesi gibi sorunlar çözülmedi. Yine Tuzxurmatu, Diyala ve benzeri yerleşim alanları üzerinde çok ciddi tartışmalı sorunlar var. Bu sorunların çözülmesi gerekiyor. Burada bir Kürt talebi var. Kürtlerin buraların daha çok bir Kürt federal yapı içinde kalması talepleri var. Irak merkezi hükümeti de olayı böyle görüyor. Bu sorun aşılamadı ki bu da zaten sorunlu bir durumdu. İkinci bir görüş ise Barzani’nin devlet ilan etme talebidir. Kürtler daha çok federal yapı ile işleri yürütmeyi uygun görüyorlar. Bu temelde iki eğilim açığa çıkmakta. Birincisi, federal yapı ile yürümek istiyorlar. İkincisi, bağımsız Kürdistan. Her iki eğilim de halen geçerliliğini koruyor. Belirsizlikler olsa da Kürtlerin de sorunların çözülmesi talepleri var.

4- İran ise meseleye Şii mezhebi açısından yaklaşıyor. Bölgesel bir hegemon güç olmak istiyor ve Irak hükümetinin Şii karakterini sürekli körükleyen ve arkadan da ona destek olan ve daha çok Şii hakimiyetine sahip bir Irak oluşturmak istiyor.

5- Türkiye de Sünniler üzerinden benzer bir politika yürütüyor. Bir de tarihsel Osmanlı’dan kalma iddiaları var. Bu iddiaları ciddiye almak istiyor. Bu iddialar Erdoğan ve AKP’nin temel stratejik iddialarıdır. Başından beri Ortadoğu politikasını bunun üzerinden inşa ediyor ve burayı bir Osmanlı toprağı olarak sayıyor. Son dönemde Lozan Antlaşması’nı gündemleştirmesi bununla bağlantılıdır. Yani durup dururken şimdiye kadar Lozan’ı bir ‘zafer’ olarak açıklayan Türkiye Cumhuriyeti'nde şimdi Erdoğan, "Lozan’da yenilgiye uğradınız, Lozan’da Türkleri temsil etmediniz" diyerek yeni bir sayfa açıyor. Bu sayfa neyi ifade ediyor? Hem yeni Osmanlıcılık açısından Osmanlı topraklarının varisi olarak kendisini görüyor hem de asgari ölçüde olmasa bile Misak-ı Milli’nin yeniden gözden geçirilmesini ve Halep, Musul, Kerkük üzerinde hak iddia eden bir pozisyona girmek istiyor. Onun için Türkiye’nin bu konudaki hesapları çok karanlık ve kirlidir. Osmanlı geleneğine dayalı tarihsel durumu altüst ederek bir hegemonya kurmak isterken,  diğer tarafta da İslam’ın Sünni mezhebi yaklaşımı içerisinde de Selefi güçlerden tutalım Irak’taki, Suriye’deki Sünnilere kadar onlarla ilişki içerisinde bir Sünni oluşumunu yaratmak istiyor.

Bu kadar çelişkiler toplamı içerisinde PKK olarak siz Musul operasyonu hakkında neler düşünüyorsunuz, çözüm önerileriniz neler?

Ortadoğu’da sorunların eşitlik, özgürlük, adalet ve demokrasi perspektifiyle çözülmesini istiyor ve bunun için mücadele ediyoruz. Irak, Suriye, Türkiye ve İran için politikamız budur. Önderliğimiz bunu defalarca açıkladı. Biz din, ırk, etnik, sınıf ve cins ayrımına karşı mücadele ediyoruz. Herkesin eşitlik ilkesi içinde sorunlarının çözümünden yanayız. Musul için de bunu istiyoruz.

Musul meselesini PKK açısından biraz açar mısınız?

Biz halkların birliğini ve kardeşliğini, demokrasiyi esas alıyoruz. Ortadoğu yeniden şekillenirken böylesi bir yaklaşım herkes için özgürlük anlamına gelmektedir. Özgürlük siyaseti ve mücadelesi bağlamında Ortadoğu’nun genelinde biz mücadele veriyoruz. Hem mücadele ediyoruz hem de bu mücadeleyi büyütmek istiyoruz. Ortadoğu’yu özgürleştirmeden, sorunlarını çözmeden, Ortadoğu’daki mezhep ve anlayışları ortadan kaldırmadan Ortadoğu’ya özgürlüğün gelmesi mümkün değildir. Özgür olmayan bir Ortadoğu’da özgür bir Kürdistan açığa çıkarmak da doğru değildir. Bütün farklılıkların kendisini ifade edeceği bir Ortadoğu gerçekliği içerisinde özgür bir Kürdistan’ın varlığını biz esas alıyoruz. Bizim DAİŞ’ten önce Kürdistan’da, Ortadoğu’da yürüttüğümüz siyasi-askeri mücadele bu eksende gelişiyordu. Daha çok Ortadoğu’nun ve Kürdistan’ın demokratikleşmesi temelinde bir mücadele geliştirdik. Bunu ya çok anlatmadık ya da anlamak istemediler. Bu durum DAİŞ gerçekliğinin ya da Ortadoğu krizinin açığa çıkmasına kadar geldi. Gelen kriz ile birlikte de herkes kendi gerçek yüzünü ortaya koydu. Bizim geliştirdiğimiz tavır ve mücadele bizim daha iyi anlaşılmamızı sağlayacak bir sonuç açığa çıkardı. Temel yaklaşım şuydu: Ortadoğu krizi nedir, bu sorun nasıl çözülür? Ancak birlikle, demokrasiyle olabilecek bir modeli ortaya koyduk. Bu da Ortadoğu gerçekliğine hitap eden bir sonuç açığa çıkardı. Ama Ortadoğu’da daha öncesinden de daha geri bir Selefi çizgisi açığa çıkınca siyasi ve askeri tutumumuzla hangi mevzide, tarafta olduğumuzu kanıtladık. Suriye’de, Irak’ta, Musul’da, Kerkük’te ve her yerde bu özgürlük mücadelesini yürüttük. Ve sonuçları ortaya çıktı. Bizim Musul’a yaklaşımımız da bu temeldedir.

Sizin önerdiğiniz bu çözüm uygulanırsa, Musul için bir model olabilir mi?

Musul’daki tüm riskler, bizim öngördüğümüz siyasetin uygulanması durumunda ortadan kalkabilir. Musul’da Şiisi, Sünnisi, Kürdü, Süryanisi ve Êzidîsi tam bir mozaiktir. Bu mozaiğe kim nasıl bakıyor, yukarıda sıraladım. Herkes kendi cephesinden bakıyor. Bu bakış açılarının hangisi Musul’a çözüm getirebilir? Bu farklılıkların benmerkezci hareket etmeleri sorunludur. Operasyonda da böyle hareket ediliyor ki, bu da sorundur zaten. Şiiler Sünnileri ne kadar kabul edebilir, Türkmenler Arapları ya da Kürtleri ne kadar kabul edebilir... Tüm bunlar sorun ve bunları çözebilecek, tüm bunları kapsayacak, herkese eşit yaklaşacak bir siyaseti temsil edecek tek bir güç yok. Elbette bu sorunlar geleneksel yaklaşımlarla çözülemez. Burada biz, orada var olan tüm farklılıkların kendisini ifade edebileceği bir siyasal, toplumsal oluşumdan bahsediyoruz. Eşit haklara dayalı bir ilişki ve yönetimden bahsediyoruz. Siyasal çözüm olarak bizim konfederal yapı olarak bunları birlikte tutabilecek anayasaların oluşturulması, toplumsal ortak yaşam durumlarının yaratılması ekseninde Ortadoğu’daki krize çözüm olabilecek bir model öneriyoruz. Bu temelde Musul operasyonuna katılmak istiyoruz.

Peki bu durumda operasyona katılacak mısınız, bir belirsizlik mi var?

Bizim Ortadoğu’da geliştirdiğimiz bir siyasal stratejimiz var. Yaklaşımımız ve izleyeceğimiz yol bellidir. Fakat tek tek konjonktürel yönde ise ayrı bir tartışma konusudur. Musul operasyonu gündeme girdiğinden beri DAİŞ’e karşı mücadele etmeye hazır olduğumuzu ilan ettik. Fakat birçok gücün varlığı operasyona kimin katılıp katılmayacağını önemli kılıyor. Yine birçok gücün katılması kimin katılıp katılmayacağını da önemli kılıyor. DAİŞ’e karşı hiçbir güç savaşmazken biz Şengal, Maxmur, Kerkük cephesinde savaşa girdik ve çeteleri durdurduk. Şimdi bazı güçler katılmamızı istemediklerini açıkladılar. Bunun bölgesel güçlerin varlığından kaynaklandığını düşünüyoruz. 

Bu bölgesel güçler kimler?

Türkiye bu konunda aktif rol oynuyor. Türkiye şu anda geliştirmiş olduğu politikalarla şunu gördü: PKK DAİŞ’le mücadele etti ve bölgede güç oldu. Türkiye kendisi kabul etmese de DAİŞ’le ilişkilerinden dolayı marjinalleşti. Yeni politikasını, Kürt karşıtlığı temelinde şöyle oturttu: PKK’nin elindeki DAİŞ kozunu biz alacağız, en iyi DAİŞ’e karşı mücadele eden biz olacağız, biz bunu başarabilirsek PKK’yi yenilgiye uğratırız politikası ve Kürt halkını tarihin çöp sepetine atacağız. Musul operasyonu ile birlikte varlığını ortaya koyarak PKK’nin katılmasını engellemek için böylesi bir yol izliyor. Tutumunu sadece siyasi ve askeri yönüyle sınırlı tutmadı, şantaj politikalarıyla ve bölgeyi, ilişkileri zora koyan tutuma giren her türlü şeye başvurdu. PKK’nin böylesi bir operasyona katılımını varlık ve yokluk meselesi haline getirdi. Türkiye’nin derdi Irak ve Musul’da sorununu çözmek değil, Kürtlerin hak sahibi olmasını engellemek ve PKK’yi sürecin dışında tutmaktır. Bu nedenle hem Koalisyon Güçleri’nin hem de Irak rejiminin üzerinde kurmuş olduğu baskı bu amaçladır. Elbette bu sonuç Türkiye ile sınırlı değil, Suudi ve Katar’ın da içinde olduğu bir durumdur. Çünkü onlar da aktif pozisyondalar. Bu devletler çok ciddi baskılar sonucunda PKK’yi saf dışı bırakmak istiyorlar. Kürt cephesinde ise KDP’nin böyle bir rol oynadığını biliyoruz. En son Ebadi ile yaptıkları görüşmelerde PKK’yi kırmızı çizgi olarak ifade ettiğini biliyoruz. PKK’nin geniş bir alana yayılmaması, siyasal zemini yakalamaması için ortak bir eksen halinde hareket ediliyor. PKK’nin kendisi için yaratacağı sonuçlar açısından tehlikeli bir durum olarak görüyor. Fakat diğer taraftan, diğer müttefik güçler de ondan aynı şeyi bekliyor. Hatta bunun kabul görmesi için Türkiye’ye de taviz verildiğini düşünüyorum. Acaba Türkiye, KDP'ye bunun karşılığında ne verdi? Biz Ortadoğu’da belirlediğimiz ilkeler temelinde mücadelemizi sürdürmeye devam edeceğiz. Türkiye ve benzer görüşleri savunan güçlerin çözüm politikası yok ancak bizim var. Halkımızın varlığını tehdit eden bu güçlere karşı mücadelemizi sürdüreceğiz. Biz sadece Kürtler adına değil, insanlık adına mücadele yürütüyoruz. Halkımızın varlığını, kazanımlarını elbette koruyacağız.

Bundan sonra nasıl bir yol izleyeceksiniz?

Musul operasyonunun gelişim seyrinde nasıl bir durum açığa çıkacak, var olan dengeleri ne kadar sarsacak, sarsılacak dengelerin açığa çıkaracağı sonuç nedir, bunları görerek kendi çizgimizde yürümeye devam edeceğiz. Kendimizi süreçten koparma gibi bir niyetimiz hiçbir zaman olmadı, olmayacak. Türk devletinin başını çektiği bir Kürt düşmanlığı var. Bu Kürt düşmanlığında özellikle PKK’nin imasına yönelik bir Türk devleti politikasının var olduğunun farkındayız. Bu Türk yaklaşımının, uzun süreden beri Şengal’e bir operasyon yapma gibi bir planının olduğunu biliyoruz. Olası bir operasyon kesinlikle Musul operasyonuyla bağlantılıdır, ondan kopuk değildir. Musul’da yürütülen askeri-siyasi planların buna yansımasıdır. İkincisi, KDP ile birlikte Maxmur ve Kerkük üzerinde neler yapacakları çok belli değil. Yine Türkiye ve KDP eksenli Medya Savunma Alanları’na yönelik ne yapılacağı çok belli değil. Bunlara karşı sahip olduğumuz mevzilerimizi elbette koruyacağız.

Hazırlıklarınız var mı?

Elbette ki. Musul operasyonuna katılma yönünde açıklama yaptığımızdan beri bir hazırlık pozisyonu içerisindeyiz. Hem siyasi hem de askeri açıdan. Biz siyasal, diplomatik hazırlıklarımızı yürüttük, bugüne gelindi. Bu bir sonuçtur. Bir karşı durum ortaya çıktığında ya da ileri gitme durumu açığa çıktığında askeri olarak görevi yerine getirebilmenin hazırlıklarını da yaptık.

Musul operasyonuna ilişkin, Koalisyon Güçleri başta olmak üzere Irak hükümeti ve diğer güçlerle diplomasi çalışmaları sürüyor mu?

Elbette bir kontak var herkeste. Fakat belli bir sonuca ulaşmış değil her şey. Söylediğim gibi öyle başlamış olabilir fakat gelişim süreci ne olacak ya da nasıl sonuçlanacak, bunu göreceğiz. Şunu söyleyebiliriz; PKK süreci izleyen değil, sorunların çözümüne öncülük edecek bir yerde olacaktır.