Karayılan: Musul operasyonuna katılmaya hazırız

Murat Karayılan: PKK’nin Musul operasyonuna katılma istemi var. PKK DAİŞ’e karşı savaşını sonuna kadar götürmek istiyor. Eğer DAİŞ Musul’da direnirse bize ihtiyaç duyacaklar. Biz katılmaya hazırız. Biz sorun yaratacak taraf değiliz.

PKK Yürütme Komite Üyesi ve Halk Savunma Merkezi Karargah Komutanı Murat Karayılan Kurdsat News televizyon kanalının sorularını yanıtladı.

Özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Türk devleti topyekün bir soykırım operasyonu başladı.  Darbeden sonra yapılanlara baktığımızda toplumsal, kültürel, siyasal ve coğrafik bir soykırım operasyonu başlatıldı. Size göre darbeden sonra yapılanların arkasında yatan plan nedir? Bu durum Kürtlere karşı nereye kadar sürdürülebilir?

Sizin de dile getirdiğiniz gibi kapsamlı bir savaş yürütülmektedir. Türk medyasında da yansıdığı gibi 6 ilde gerilla eylemleri gerçekleştirildi. Bugün kapsamlı bir savaş yürütülmektedir. Aynı zamanda Türk devletinin saldırıları sadece askeri değil; bütün Kürdistan halkının kazanımları üzerinde, Önderliğimiz üzerinde ağırlaştırılmış tecrit, psikolojik savaş ve işkence var. Kürt siyasetçilerinin üzerinde kapsamlı bir saldırı var. Kürt basını üzerinde büyük bir saldırı var. Kürt halkının bütün moral değerleri, Türk devleti ve AKP faşizminin saldırıları altındandır. Şüphesiz gelişen olaylar, gerçekleşen eylemler ve savaş durumunda yaşamını yitirenlerin sorumlusu AKP ve Erdoğan’dır. Gerçekten biz Kürt sorununu diyalog yoluyla çözmek istiyorduk. Çözüm tartışmaları İmralı’da 2 yıl sürdükten sonra anlaşmaların imzalanmasına gelme aşamasındaydı. Bu anlaşma Dolmabahçe sarayında hazırlandı ve bütün dünya basını karşısında Türk devlet tarafı ile Kürt tarafı birlikte açıklama yaparak imzalaması gerekiyorken Erdoğan Dolmabahçe Protokolünü imzalamadı. Tam tersine barış ve çözüm masasına tekme attı. Ondan sonra savaş başladı ve devam etti. Onlar bu savaşı başlattılar, onlar bu savaşı yürüttüler. 

Sizin de dediğiniz gibi darbenin başarısızlığıyla Erdoğan’ın savaştaki ısrarı ve showu daha da arttı. Herkes; özellikle Kürt siyasetçileri bunu iyi bilmelidir. AKP’nin önce yaklaşım şöyleydi; Kürt “dostluğuna” oynayarak Kürt sorununa yumuşak yaklaşırım, Kürt oylarını alırım ve böylece bitiririm dedi. Önce böyleydi. 2014’ten itibaren Kürt sorununa yaklaşımını değiştirdi. Artık daha önceki gibi Kürt’le oturup konuşmak değil de Kürt karşıtlığı üzerinden söylem geliştirdi. Stratejisini Kürt karşıtlığı üzerinden geliştirdi. AKP kimsenin dostu olamaz; ancak kendisinin dostu olabilir. Bunlar kendi iktidarlarını düşünüyorlar. Erdoğan; önceden iktidarlarını Kürtlere yumuşak yaklaşalım siyasetiyle sağlamlaştıracaklarını düşünüyorlardı; şimdi de Kürtlere karşı ne kadar savaşırlarsa o kadar Kürt karşıtı siyaset ile Türkiye’de milliyetçilere oynayarak AKP faşizmi etrafında toplayarak iktidarlarını güçlendirmek istemişlerdir. 

Peki Kürtlerin katledilmesi politikasıyla bunu nasıl başaracaklar?

Şimdi onlar “Biz ne kadar Kürtlere karşı olursak, milliyetçi duyguyu taşıyan herkes bizim arkamızdan gelecektir.” diyerek, böylece güçleneceklerini düşünüyorlar. Sadece sonuç elde etmek de mesele. Kürt karşıtlığı Türkiye’nin siyasetinde esas amaç mihver olmuş durumdadır. Bunun altını çizerek söylemek gerekiyor, bu böyledir.  Bazı çevreler ve Kürt siyasetçiler Erdoğan’a 3-4 yıl öncesi gibi yaklaşıyorlar. Hayır, böyle değil. Onlar siyaseti değiştirdiler. Onlar ne kadar Kürt düşmanlığı üzerinden saldırı yaparlarsa o kadar onlar için daha iyi olacağını ve iktidarlarını böyle güçlendireceklerini düşünüyorlar. 

Şimdi bunlar ne düşünüyorlar? Kürtlere karşı Kuzey Kürdistan’da savaşarak Özgürlük Hareketi’ni felç etmeyi ve marjinalleştirmeyi amaçladı. Sonra da Rojava Devrimi’ni gayri meşru gösterip terör listesine koyarak boğdurmak, Musul operasyonuna katılarak oraya yerleşmek ve Güney Kürdistan bölgesini de çembere alarak Kürt halkının kazanımlarını tasfiye etmek istemektedir. Bunun için Erdoğan’ın Ergenekon ile anlaşmaları Kürt düşmanlığı üzerinedir. Nedir? Kürt halkından ve Özgürlük Hareketi’nden gelecek bütün tehlikelerin önünü almaktır. Stratejileri bunun üzerine kuruludur. 

15 Temmuz darbe girişiminden sonra geliştirilen saldırıları Rojava’nın statü kazanmasına dönük olan bir saldırı olarak değerlendirebilir miyiz?

Tabi ki öyledir. Şimdi onlar şunu söylüyor. Kürt halkı Ortadoğu siyasetinde olumlu anlamda gündem yarattı. İşte Güney Kürdistan bölgesinde kazanımlar var, Rojava Kürdistan’ında federasyon ilan edilerek statü elde edilecek, Kuzey askeri ve siyasi bir düzeyde olduğu için onlar için tehlike arz ediyor. Diyorlar ki, Büyük Kürdistan oluşturulmak isteniyor. Büyük Kürdistan küçük Türkiye anlamına geliyor onlar için. Onun için bu tehlikenin önünü almamız gerekiyor. Bunun önünü almak için de sadece Türkiye’nin sınırları içerisinde olacağı mümkün olmadığını söylüyorlar. 

Bakın söylediklerim çok önemlidir. AKP yanlısı bir köşe yazarı şöyle demişti, bakanlar kurulunda  Erdoğan’ın sözünü yansıtmıştı. Erdoğan, “Türkiye’nin eskisi gibi kalması mümkün değildir. Ya küçük olacak ya da büyüyecektir. Türkiye’nin büyümesi için hamle yapmamız lazım .” diyor. Bu Osmanlı hayalidir biliyorsunuz, Osmanlı Devleti Ortadoğu’yu hepsini kendi eline almıştı. Şimdi bu onlar için amaç haline gelmiş durumda. Bundan sonra kimse “AKP’yi 4 yıl önce tanıdım, dosttur.” diyemez. AKP işte ortadadır. AKP’nin projesi netleşmiş durumda. Projesi nedir? Yeni Osmanlıcılıkla Kürdistan’ın diğer parçalarını da kendi kontrolüne almak, yapabiliyorsa Suriye’yi de kendi denetiminde bulunan bir eyalete çevirmek ve Irak’ı kendi kontrolüne almak gibi amaçları vardır Türkiye’nin. Bunun için Cerablus’a girdi. Rojava Kürdistan’ına saldırıyor. Başika’daki güçlerinin kalmasında ısrar etmesi ve daha çok olmasını istemesinin amacı yeni Osmanlıcılıktır. Türkiye buna kanaat getirmiştir. “Kürtlerinin önünü almak için sadece Türkiye’de değil; diğer parçalarda olan tehlikeleri de bertaraf etmem lazım” diyor. Bu anlamda bugün Kürtlerin bütün kazanımları tehlike aldındadır. Bu Türk devletinin Erdoğan ve Ergenekon öncülüğünde geliştirilen saldırıları Kürtlerin kazanımları üzerinde büyük bir tehlike oluşturmaktadır. Bunun için Kuzey Kürdistan’da vahşice bir siyaset yürütmektedir. Kanun , hukuk veya yasalar diye hiçbir şey kalmamış. Hepsi talimatla yapılıyor. 

Bakınız! Bir günde 11.285 Kürt memuru işsiz bıraktı. Ne suçları vardı? Hiçbir şey. Sırf Kürt oldukları içindir. Ya da Kürtlere yardım edenlerdir. Bütün dünyaya “Bunlar PKK’li” diyor. Şimdi bütün dünyaya Rojava için “PKK var orada, PYD var orada” diyor. Oysa bakın eğer PYD yerine Suriye’nin PDK’si olsaydı gene aynı şeyi yapacaktı. PDK de olsaydı aynı şeyi yapacaktır. O sadece PKK, PYD, KDP, YNK’ye karşı değil; o Kürt olan her kesime kaşıdır. Kürtlerin statü sahibi olmasını istemiyor. Rojava’da statü olmasına karşıdır. Sonunda Güney Kürdistan’ın statüsünü de hedeflemektedir. “Türkiye’yi büyütme” dedikleri Güney’in statüsünü tasfiyedir. 

Şimdi yürüttükleri siyaset Kürtleri soykırımdan geçirme siyasetidir. Siyasi, kültürel ve toplumsal soykırım yürütülüyor. Erdoğan Kürtlerin güç olmasını, Kürtlerin statü sahibi olmasını değil; her zaman köle olmasını istiyor. Yani Kürtlerin Türk ulus devletinin işgalinde kalmasını istiyor. 

AKP’nin amacını açıkladınız, buna karşı gerilla eylemleri de yoğunlaştı. Siz bunları hangi düzeyde görüyorsunuz? Gerillanın performansını nasıl  değerlendiriyorsunuz? 

Türk devletinin Kürdistan’ı işgali, tarihin en güçsüz dönemini yaşamaktadır. Bugün AKP ve Türk devleti eskisi gibi güçlü değildir. Ama onlar bu güçsüzlüklerini nasıl çevirmek istiyorlar, saldırarak çevirmek istiyorlar. Bu Erdoağan’ın taktiğidir. Bakın siyasette de böyle yapmaktadırlar. Hep saldırı konumundadır. Saldırarak kazanmak istiyor. Türk devleti en zayıf dönemini yaşamaktadır. Gerillanın karşısında savaşamamaktadır. Güçlü olduğu yönler de var. Güçlü olan yönü nedir? İstihbaratı var, teknolojisi var ve bir de psikolojik savaş yürütmekte güçlüdür. Medya araçları güçlüdür. Güzel yalan haber yapmalarını biliyorlar. Bu yönlü güçlüler. Ama eskisi gibi karadan gerillaya karşı savaşacak güçte değil, o gücü kalmamış. O gücü zayıflamamış. Öyle sanıldığı gibi güçlü bir devlet değil. Yüz elli yıldır Türk ordusu bu düzeyde birbirine karşı bunları yapmamıştır. İç güven kalmamış ordu içinde, moralleri kalmamış. Esas olarak Kürtlere saldırılarının amacı kendilerini güçlü kılmaktır. Türkiye’de şovenizmin duygularını güçlendirerek kendisini ayakta tutmaya çalışmaktır. Yoksa devlet çok zayıflamıştır. Bizim üzerimizde teknik istihbarat ve psikoloji savaş yürütüyor. 

Bunlara karşı gerillanın eylemleri gerçek yüzlerini ortaya çıkarmış durumda. Şu anki gerilla eylemleri tam istenilen düzeyde olmasa da; yine de güçlü bir performans sergilemektedir. Gerilla 33 yıldır bu savaşı yürütmektedir. Büyük bir tecrübesi vadır. Gerilla profesyonel savaşmak istiyor. Onlar ne kadar teknoloji ile savaşmak istiyorlarsa gerilla da insan teknolojisi üzerinden performansını yükseltmek istiyor. Hem dağ hem de şehir savaşlarında devrimi geliştirip düşmanı yenmek istiyor. Sanırım dün Antalya’da bir eylem gerçekleştirildi. İşte Karadeniz’de oluyor; savaş artık Türkiye metropollerine de kaymaya başladı. Bu Türk devlet sistemini felç edecektir. Onlar amaçladıkları hedeflere ulaşamayacaklar. Türk Devleti savaşla bizi yenemez. Bu artık kesinleşmiştir. Bütün halkımız ve diğer çevreler bunu bilmelidir. Doğrudur, teknolojileri güçlüdür ama Kürdistan dağlarında gerilla da bir düzey, performans yakalamış durumda. Mevzileri var. Savaş yürütecek imkanları ve olanakları var. Onun için Türk devleti savaşarak bizi yenemeyecektir. Biz de onları hemen kısa sürede Kürdistan’dan atacağız demedik ki. Bunun için de zaman gerekmektedir. Ama bizim temel amacımız budur. Türk devleti  vazgeçmezse biz onları Kürdistan’da felç edeceğiz. Bu temelde halkımızın mücadelesi güçlenerek yükselecektir. Bundan sonra geri adım atmak mümkün değil. Bazı çevreler diyorlar ki “savaşla bir şey olmaz. Savaşa gerek yok”;  ama diğer taraftan bizi ortadan kaldırmak isteyen bir düşman var. Kendimizi savunacağız ve onların saldırı güçlerini kırmak için de elimizden gelen ne varsa yapacağız. 

Barış süreci sizin bahsettiğiniz konularda gelişmezse masaya oturulmayacağını ve bu savaşın devam edeceği mi söylüyorsunuz? 

Bunu böyle söylemek lazım. Önderliğimiz üzerinde ağır tecrit koşullarında haber alınamadı. Halkımız buna karşı eylemlere kalkıştı. Ülke içinde ve dışında AKP bu eylemsellikler çerçevesinde geri adım attı. Ailenin görüşmesine izin verdi. Önderliğimiz ne dedi, “bu savaşı devlet başlattı. Eğer devlet istiyorsa Kürt sorununu altı ayda çözebiliriz. Eğer istiyorsa iki temsilcisini gönderir, burada tartışırız.” Yani biz bu sorunu tartışarak çözüm bulmakta açığız. Ama bizi baskılarla yok etmeyi düşünüyorsa yanlış yapar o zaman. Bunu başaramayacaktır. Bizim de olanaklarımız var, fırsatlarımız, bilgimiz, siyasas, askeri, ve örtütsel gücümüz var. Bu Türk devleti veya hangi devlet olursa olsun bize saldırarak bizi yenemezler. Ama biz savaştan yana değiliz. Biz barışın gelişmesini istiyoruz. Fakat bizi savaşla bitirmek istiyorlarsa; onlara gerekli cevabı vererek bunun mümkün olmadığını göstereceğiz! Kürdistan gerillası ulusal çalışma yapıyor. Bazıları diyor ki bu savaş PKK ve devletin savaşıdır. Öyle değil. Bu savaş bütün Kürdistan’ın savaşıdır. Eğer Türk devleti PKK’yi bu mücadelede kırarsa, ben bunun mümkün olduğunu sanmıyorum tabi ki, zaten Rojava devrimini boğacak ve Güney Kürdistan’a el koyacaktır. Bu savaş Kürdistan’ın bütününün savaşıdır. Bugün Kuzey’de yürütülen savaşın ulusal karakteri vardır. Bunun herkesin bilmesini istiyoruz. 

PKK’yi Kürdistan’ın bel kemiği olarak niteliyorsunuz.  Kürdistan’ın bel kemiği kırıldığında diğer güçlerin kaybolacağını mı söylüyorsunuz? 

Evet, öyledir. 

Devletin güçsüz olduğu bir dönem olduğunu söylediniz. Bazı Kürt aşiretleri eliyle PKK karşıtı bildiri okundu. Bu nasıl bir etki yaratabilir Kuzey Kürtlerinde ayrıca sizin görüşleriniz bu konuda nedir?

Sizin de dediğiniz gibi, devlet çok zayıfladığı için yoğun baskı yapmaktadır. Hukuk ortadan kalkmış durumda. Bir kelime ile insanların mal ve mülklerine el koyabiliyorlar. Bir kelimeyle insanları görevlerinden alıyorlar ve zindanlara atıyorlar. Bakın olağanüstü hal yasasını 3 ay daha uzattılar. Hatta gerekiyorsa on iki ay bile uzatırız dediler. Neden böyle yapıyor, her şeyin kendi denetiminde ve elinde olmasını istiyor. İçten gelecek itirazdan ve dirençten korkuyor. Bu “tehlikenin” devlet sisteminde de var olmasından Erdoğan çok korkuyor. 

Bir de bir diğer amacı Kürt Özgürlük davasını bu dönemde boğarak düzlüğe çıkabilmektir. Erdoğan geleceğini Kürt Özgürlük Hareketi’nin yenilgisine bağlamış durumdadır. Böyle düşünüyor. 

Erdoğan ile birlikte hareket eden Aşiretler için ne diyeceksiniz? 

Biz onları tanıyoruz. Onlar devletle birlikte değiller; sadece korktukları için devletle olmak zorunda kaldılar. Onların da bazılarıyla şahsen de görüştük ve tanıyorum. Aşiretler üzerinde yoğun bir baskı var. Onun için onları toplamışlar ve devletten yana tavır koymalarını istemişler. 

Bu durumun Kürt Özgürlük Hareketi üzerinde bir etkide olmayacağını mı söylüyorsunuz? 

Evet. Hiçbir şekilde Kürt Özgürlük hareketinin üzerinde bir etkide bulunmayacaktır. Evet, bazıları devlet ile birlikte hareket ediyorlar ama hiçbir rolleri yok. Ağa devlet ile ama aşiret bizimle. O aşiretlerin üzerinde de baskı var. Biz bu duruma hiçbir  anlam yüklemiyoruz. Çok önemli değil. Biz bu hareketi kurduğumuzda halkın gücüyle kurduk; aşiret reisleri üzerinde kurmadık. Yurtsever aşiret reisleri var; onlar da düşmanın baskıları ve zulmü karşısında göğüslerini siper etmeli ve tavır almalılar. Ki buna karşı tavır alıyorlar. Kürdistan’da sadece 180 değil daha fazla aşiret vardır. Bunların çoğu da aşiret değil. Aile gibidirler. Bir kıravat koymuş boynuna, bilmem hangi aşiret reisi adına PKK’ye karşı açıklama yapıyor. Peki o aşiretin gençleri nerede diye sorduğunuzda çoğunluğu da PKK saflarında yer alıyor! Bu nasıl aşiret reisliğidir? Bunlar doğru değil. Kürdistan’da aşiret reislerine artık yurtseverlik temelinde saygı gösteriliyor. Eğer yurtsever değillerse hiç kimse onlara saygı göstermez, selam bile vermez. Kürt halkı yeni döneme girmiştir. Bu sert baskılardan kaynaklı MİT ve devlet böyle bir açıklama yapmalarını istemiş.  Ben bu aşiretlere üç yıl önce söyledim. Eğer o kadar güçlü olursanız. Bir araya gelerek hükümetin üzerine gidip Önder Apo’nun projelerini kabul etmelerini zorlayın. Tamam dediler ama yapmadılar. Korktular herhalde. Şimdi de gelmişler devletimizden yanayız diyorlar. Bunları söyleyen aynı kişilerdir. Bunlar da kendilerini idare ediyorlar. Bu yol yol değil. Bu kişiler de bilmelidir ki artık elini taşın altına koyma zamanı geldi. Kürt halkının kazanma zamanı geldi. Kimse artık bizim kazanmamızı durduramaz. Tarihin akışını kimse tersine çeviremeyecektir. Biz kazanacağız. Zayıf olan onlardır; biz değiliz. Dünya’da Ortadoğu’da ve Kürdistan’da biz güçlüyüz. Çünkü Türkiye bugün dünyada rezil rüsva olmuş, teşhir olmuş. Türkiye’nin Kuzey Kürdistan’daki varlığı nasıl şimdi? Nerede var? Tankın içinde varlığı var. Yani zırhlı araçların içinde varlığı var. Kale gibi yapılmış kalekollarda varlığı var. Eğer varsa buyursunlar Amed, Van, Hakkari sokaklarında buyursunlar gezsinler bakalım. Bunu yapamazlar. Devlet nerede vardır? Devlet kalekollarda var, zırhlı aracın içinde var.  Bakın; Çukurca’da 9 bin insan yaşıyor. Ama Çukurca etrafında bulunan asker sayısı 24 bindir. 24 bin askeri Çukurca sokaklarına ve tepelerine yerleştirmişler! İşte devlet böyle vardır Kürdistan’da. Bu ne zamana kadar böyle sürecek, belli değil. Biz örgütlülüğümüzü daha fazla geliştirirsek bunların Kürdistan’daki varlığı kısa sürecektir. Onlar düşecek ve varlıkları artık Kürdistan’da kalmadı. Bunu herkes bilmelidir. Gelecek Türk devletinin değil Kürt halkının  varlığı ve geleceğidir. 

Çoğu kez Kürt ve Türk kardeşliğinden bahsedilir. Bu ne biçim kardeşlik fikridir ki çocuk kanalı olan bir kanalı kapatıyor. Bununla beraber birçok kanal kapatılıyor bu konuda düşünceleriniz nedir? 

Kürt ve Türk halkı kardeş halklardır. Kürt halkı diğer halklarla da kardeştir. Arap Fars halkıyla da kardeştir. Kürt halkı herkes ile kardeşlik yapmayı istiyor. Fakat Türk devleti düşman bir devlettir. Bugün AKP ve devlet Kürt düşmanlığı yapmaktadır. Hiçbir devlet yapısı Erdoğan gibi Kürtleri soykırımdan geçirerek varlığını oluşturacağına bel bağlamamıştır. Kürt karşıtlığıyla kim tanınıyordu? Saddam’dı değil mi? Bakın Saddam o kadar Kürt halkını katletti. Halkımızı şehit düşürdü. Enfal’den geçirdi ama Saddam diğer parçalardaki Kürdistan halkının kazanımlarına el koymak istemiyordu. Bugün Erdoğan gibi kan emici biri, herkesi geride bırakarak sadece Türkiye içindeki Kürtler değil; diğer parçalardaki Kürtlere saldırarak kazanımlarını engellemek istiyor. 

O çocuk kanalı yaptığı yayında hiçbir şekilde Kürtlerden de bahsetmiyordu sadece Kürtçe yayın yapıyordu. Sadece Kürtçe şarkı söyleyen kanalların hepsini kapattılar. Neden bu kanalları kapattılar? Kürtlerin kültürünü ve dilini soykırımdan geçirmek istiyorlar da ondan. Kürt çocuklarının Kürtçe öğrenmesini istemiyorlar. Kürt çocuklarının ana ve babaları bunu iyi bilmelidir ki, Kürt çocuklarını Türkleştirmek istiyor. Bunun için kültürel kanalların hepsini kapatarak yasakladılar. Mesele sadece siyasal değildir. Sadece PKK karşıtlığı değil bu Kürt karşıtlığıdır. Şimdi belediyelere kayyum atayarak el koydular değil mi? Belediyelerde görevlendirilen kayyumların ilk görevleri belediyelerde Kürt kültürünü yaşatacak kurumları kapatmak oldu. Kürtçe ders veren okulları kapatıyorlar.  

Bu arada kayyumlardan bahsetmişken, dün ve öncesinden bunlar öldürüldüler. HPG bu kayyumun öldürülmesini üstlendi. Peki bu tür eylemler devam edecek mi? Bu konuda uyarılarınız var mı? 

Bu konu kendi başına bir konu. 

Evet. Ama kısaca ne diyorsunuz? 

Gerilla meşru bir mücadele yürütüyor. Gerilla Kürdistan’da siyasetçiler üzerine saldırı yapmıyor. Ama AKP insanları kontra örgütlenmesi gibi kullanıyor. Gerillanın hedeflediği de kontra faaliyetleri içinde olanlardır. Bunlar siyasetçi değildir. Kürt soykırımına katılan ve şehirlerin yıkımına, insanların öldürülmesine bizzat katılan kişilerdir. Türk devletinin kuyrukçuluğunu yapıyorlar. Artık bundan sonra gerilla bu kişileri affetmeyecek. Halkımız bunu bilmelidir. Gerilla bugüne kadar sadece ve sadece Türk işgalci güçlerine karşı savaşmıştır. Bunlar kimdir? Asker ve polistir. Ama bunun arkasında da çok var perde arkasında çok var. Sorun sadece asker ve polis değildir. Bazı sivil polis ve askerler, asker giyinimli onlardan daha fazla soykırım yapıyorlar. Bunun için gerilla bu gizli saklı olanlar için de eylemlerini geliştirecektir. AKP gölgesinde siyasetçi adı altındaki kontralara, Kürdistan’da faaliyet yürütenlere karşı gerillaların eylemleri olacaktır. 

Basın özgürlüğü üzerinde baskıları kırmak için güney Kürdistan’dan basın yayın kuruluşlarına düşen rol ne olmalı ve çağrılarınız nedir? 

AKP devleti amacına ulaşmak için bütün imkanlarını seferber etmiş durumda. 13 tv ve 11 radyo kanalını Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da kapattılar. Hiçbir gerekçe olmadan bu kanallar kapatıldı. Tek suç Kürt olmaktır. Bununla bağlantılı ekonomik, siyasi bütün imkanlarını seferber ederek, Mednuçe ve NewrozTv’yi kapattılar. Eutelsat bütün dünyada yayın yapıyor. Eutelsat ve Fransız devletiyle ekonomik bir anlaşma yapmışlar.  Bunun için ülkede ve ülke dışında içinde Kürt basınına dönük bir saldırı var. Güney Kürdistan basını başta olmak üzere Rojava Rojhılat basını ve diğer basın kuruluşları sahip çıkmalıdır. Bu kanallar Kuzey Kürdistan’a yönelik programlarını daha artırmaları gerkiyor. Eğer suçsuz yere vahşi bir işgalci saldırıyor ve Kuzey Kürdistan’daki basın yayın kuruluşlarını yasaklıyorsa yaratılan boşlukları diğer güçler doldurmak zorunda kalacak. Böyle bir görev size düşmüştür. 

Dünyanın gündemi Musul operasyonu. Musul kurtarıldıktan sonra Kürtlerin stratejisi nasıl olacak? Çokça merak edilen soru, PKK’nin katılıp katılmaması sorusudur. Aynı zamanda Türk devletinin Musul Operasyonuna katılma istemi  var. Irak ve Türkiye arasında krize neden oldu. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

DAİŞ’ e kim karşı, kim karşı değil belli değil. Türkiye ve onun gibi devletler DAİŞ’e karşı olmadıklarını açık açık söylediği zaman DAİŞ Rojava’ya saldırdı, ardından Şengal’e saldırdı, ondan sonra da Güney Kürdistan’ın Maxmur, Kerkük ve geneline saldırdı.  O zaman Musul Operasyonuna katılmaları gibi bir durum yoktu. Dünyanın gözü önünde Ezidi halkımızı DAİŞ tarafından katliam yapılırken herkes izliyordu. Biz tüm tehlikelere rağmen Şengal’e giderek DAİŞ’e “dur!” dedik. İlk tavır koyan PKK hareketidir. Bugün çıkmış; “PKK Musul operasyonuna katılsın mı, katılmasın mı?” diye tartışıyorlar. PKK, Kürt halkını savunmak için kimsenin kararı ya da onayıyla katılmamıştır ve şimdi de kimsenin böyle karar almasına da gerek duymuyor. Birincisi bunu söyleyeyim. 

İkincisi tartışmalar devam ediyor Türkiye başlı başına bir sorun; önce de gösterdiğimiz gibi Türkiye’nin kirli amaçları vardır. Yeni Osmanlıcılık hayali var. Bunun için Başika’dan katılmak istiyor. Bizim görüşümüz Türkiye ve onun eğittiği güçler, bu şekilde Musul operasyonuna katılması ve gücünü konumlandırması Güney Kürdistan için büyük bir tehlike olacaktır. Türkiye’nin yeni konsepti Kuzey Kürdistan’ı felç etmek, Rojava’yı boğmak ve Musul’da yerleşmektir. Güney Kürdistan kontrol altındadır. Bildiğiniz gibi Güney Kürdistan’ın bazı yerlerinde de Türk askerleri bulunmaktadır. Hatta Diyana ve Xelifan bölgelerinde de Askeri güçler bulunmaktadır. Kısacası kendini Güney Kürdistan’da kendini yerleştirmek istiyor. Bunu farklı bir şey için söylemiyoruz. Gerçekler budur. Türk devletini biz iyi tanıyoruz. Biz onların içinde yetiştik. Onların okulunu okuduk. Biz onların psikolojilerini biliyoruz. Biz onların akıllarını okuyoruz. Türk devletinin stratejisi Kürt düşmanlığı üzerinedir. Güney Kürdistan da dahil buna; bu anlamda KDP bunları sıradan görüyor ya da yol veriyor. Türk devletinin buralara yerleşmesine izin veriyor. Biz bunu yanlış görüyoruz. 

Yani Türkiye’nin Güney Kürdistan’a KDP tarafından mı yerleştirildiğini söylüyorsunuz?  

Bazı yerler için öyle ama Başika için bilmiyoruz. Halen tartışıyorlar kim kimi çağırmış diye. Ama KDP yetkilileri buna karşı sert tepki göstermiyorlar; normalmiş gibi görüyorlar. Ben diyorum ki bu doğru bir tavır değil. Bunlar Kürt halkının geleceğini için tehlikelidir. Bizzat Güney Kürdistan kazanımları için de tehlikelidir. Bu devlet büyümek istiyor. Şimdi diyorlar, “Türkiye küçülecek mi yoksa büyüyecek mi?” Bunlar Türkiye’yi “büyütme” kararı almışlar. Türkiye’nin hesabı Musul üzerinde var. Yandaşlarını çoğaltmak istiyor;ama esas olarak kendini buraya yerleştirmektir. Bakın; Türkiye nereye girmişse oradan bir daha çıkmamıştır. Şimdi Türk devletinin askerlerinin bulunduğu yerlerde Güney Kürdistan bölge yönetimi karar alırsa; “Türk devleti güçlerini buradan çıkarsın” dese Türkiye çıkar mı? Çıkmaz. Türkiye’nin zaten burası için hesapları var. Bu konuda Kürt siyaseti hatasını görmelidir. Türk devletinin Musul operasyonuna katılması büyük bir tehlikedir. Kürt halkının kazanımları için büyük bir tehlikedir. 

Size göre Türk devleti Musul operasyonuna  katılır mı?  İkincisi PKK olarak katılacak mısınız? 

Türk devleti kanunsuz şekilde Irak topraklarını ve Güney Kürdistan bölgesini işgal etmiş durumda. Başika’ya yerleşmesi, Uluslararası anlaşmalara göre suçtur. Türk devleti buna karşı durmakta ısrar ediyor. Uluslararası güçlerin oluşturduğu koalisyon güçleri arasında yer almak için defalarca başvuruda bulundu. Bunu ne kadar kabul ederler, etmezler bilmiyorum ama Irak başbakanı haklı olarak Türkiye’nin bulunmasına dönük tavır koydu. Irak yetkilileri tavır koydular. Bu tavır ve tepkiler yerinde ve doğrudur. Uluslararası güçler ve ABD iddia ettiği gibi “kim operasyona katılacaksa öncelikle Irak hükümetinin izni dahilinde katılması gerekmektedir” diyorlar. Bunlara karşı da Türkiye “hayır, bizi katacaksınız. Yok katmazsanız B ve C planlarımız var” diyor. Türk devleti işgalciliği sürdürmek istiyor. Büyük bir kaos yapmak istiyor. Ben ABD ve uluslararası güçlerin Türkiye’yi katacaklarına inanmıyorum. Eğittiklerini belki katabilirler ama Türkiye’yi katmazlar. 

Eğer PKK katılırsa, DAİŞ’e karşı savaşta profesyonel ve uzmandır. PKK’nin Musul operasyonuna katılma istemi var. PKK DAİŞ’e karşı savaşını sonuna kadar götürmek istiyor. Eğer DAİŞ Musul’da direnirse bize ihtiyaç duyacaklar. Biz katılmaya hazırız. Biz sorun yaratacak taraf değiliz. Biz HPG adına konuşuyoruz. Şengal’de direniş güçleri YBŞ var. Bu PKK değildir. Onlar Şengal’li gençlerden oluşan güçtür. Onlar kendi kız kardeşlerini ve analarının intikamlarını almak istiyorlar. DAİŞ’e karşı savaşı daha çok geliştirmek istiyorlar. Kimsenin yardımı olmadan DAİŞ’e karşı savaştılar. Buna inanıyorum bunlar durdurulamayacaklardır. 

Şengal’den bahsetmişken son dönemlerde çok konuşuluyor. PKK Şengal’den çıksın diyorlar. PKK’de Şengal’den çıkmayacağını açıkladı. Bu konuda PKK ve KDP karşı karşıya gelmiş durumda. Buna karşı ne diyorsunuz? 

PKK’nin Şengal’den çıkarılma istemi Türkiye’nin isteğidir. PKK Şengal halkı çıkarları için ve tüm Kürt halkının çıkarları için orada bulunmaktadır. Yapılan açıklamalar, siyasi amaçlıdır. Ne Şengal halkının talebi, ne de Güney Kürdistan halkının istemidir. Biz de duyduk bunları ama bize KDP tarafından bir şey söylenmemiştir. 

O kadar büyük çelişki oluşmadığını mı söylüyorsunuz?

Ben inanmıyorum. Orada gerilla ve peşmerge de var, yan yana duruyorlar. Öyle bir sorun yok göz önünde.  Bazen öyle şeyler oluyor. İşte iki kişiyi öldürdüler, konuşanları baskılama gibi rahatsız edici şeyler gelişiyor. Ama bu sorun değil; Kürtler bunu kendi aralarında halledebilir. Bunu kendi aramızda konuşarak aşabiliriz. PKK gittiği zaman ihtiyaç vardı. Büyük roller oynadı. İstediği vakte kadar da orada kalacaktır. 

PKK istese geri çekilir mi? 

PKK bu konularda sorun yaratan taraf değildir. PKK Kürdistan Kürtlerin birliğini geliştirmek istiyor. Kürtlerin birliği hayati konudur. Bakın söyleyeyim. Şengal katliamı zamanında güçlermiz müdahale etti ve Şengale girdi. Bundan 4 gün sonra  sayın Mesut Barzani selam gönderdi ve bize Şengalde gücünüz var mı diye sordu biz de evet var dedik. Daha sonra bir grup peşmergeyi bizim arkadaşların yanına göndermek istediklerini ve imkan yaratmamızı  ilettiler ve biz de uygun gördük. Böylece arkadaşların yanına gönderdikç Hatta oradaki halkımız buna rıza göstermediler ama biz ulusal ordu ve birlik için olumlu kapsayıcı yaklaştık. Başka bir niyetimiz olmadı. Niyetimiz ulusal ve toplumsal amaçlıydı. Bu bilinmelidir. 

Evet ulusal birlik dediniz. Ortadoğu için altın fırsattan söz ediliyor. Kürtler bu fırsatı değerlendirmek için ne yapabilir? 

Tarihe bakalım; 1. Dünya Savaşı Kürt inkarının ve soykırımının başlamasına neden oldu. Kürtler biz kazanım elde etmediler, tam tersine büyük kaybettiler. Ülkeleri dört parçaya bölündü her parçada katliamlar yaşadılar. 2. Dünya savaşında da Qazi Muhammed’in  idamıyla bilindiği gibi dönem kaybedildi. Bu durum derinleştirildi. Şimdi 3. Dünya Savaşındayız ve artık Kürtler son 40 yıldır bir siyasal, askeri güç olmuş durumdadır.  Sömürgecilik tarihinin en zayıf dönemindedir. Ortadoğu’da yaşananların Üçüncü Dünya Savaşı olarak nitelendirildiği bir dönemde Erdoğan da ne yapıp edip  Kürt Özgürlük Hareketi’ni kırarsa kazanacağını düşünüyor. Ve böylece Erdoğan Kürt Özgürlük Hareketi’ni yenilgiye uğratan, başarılardan başarılara imza atan ve Türkiye’yi büyüten lider, yeni Osmanlı sultanı olmak istiyor. Bunları baskıyla yapmak istiyor. Neden “Lozan anlaşmasıyla kazanmadık, aslında kaybettik” dedi? Çünkü kast ettiği toprak kaybıdır. İşte şimdi Musul ile yine Rojava’ya girerek toprak kazanmak istiyor.Tüm halkımız ve dostlarımız bilmelidir. Özellikle Kürt karşıtı tüm güçler birbirileriyle ne denli derin çelişkili ve düşman görünseler de derhal bir araya gelebiliyor ama Kürt örgütleri birlikten yoksundur halen. Suriye ve Türkiye birbirilerinin adeta kanını içiyorlar ama mesele Kürtler oldu mu bir araya gelebiliyor. Ya Kürt siyaseti niçin bir araya gelmiyor? Ekmek ve su kadar ulusal birlik gereklidir. Özellikle bu süreçte artık geri dönüş olmaksızın ulusal birliğimizi inşa edip kazanmamız lazım. Kürt siyaseti için birliksizlik bir utançtır. Bir araya neden gelemiyoruz, bu gerçekten kabul edilemez. Büyük bir çelişki ve paradokstur. Bunu ciddi görüyoruz. Her parçada Kürt halkı bize birleşme ulusal birlik istemini iletiyor hep. Bunu talep ediyor halkımız. Faşist işşgalci devletler hep ayrı parçalı kalmamızı istiyor. Bir iç ulusal gündem oluşturmamız ve ortak ulusal duruş geliştirmemiz lazım. Tarih her zaman böylesine altın fırsatlar sunmaz bize. Sizin vesilenizle olmazsa olmaz bir politika olarak diyoruz ki dönemin doğru politikası ulusal birliktir. Tüm halkımız ulusal birlik için ısrarlı olmalıdır. Bu yolda her eleştiri ve öneriye açığız. Güney Kürdistandan da bu sorunlar var. Ulusal birlik burada da hayatidir. Ulusal kongre ve konferans dediğimiz ihtiyaçlar var. Ama bir araya gelmenin yolları sadece kongre konferans da değil. Düşmanlarımız bir araya geliyor da biz neden bir araya gelmeyelim? PDK, YNK, GORAN, YEKGİRTU İSLAMİ gibi Kürt örgütleri Erdoğan öncülüğündeki kararı, Kürt karşıtı tutumu analiz etmeli ve doüru ulusal tutum belirlemelidir. Bu Kürt karşıtı duruma karşı ortak tutum alınmalıdır. Hareket olarak bu konuda ulusal birlik için ne gerekiyorsa yapmaya hazırız.

Son olarak neler söylemek istersiniz?

Kurd Sat izleyicilerine selam ve saygılarımızı sunuyoruz. Kürtler için tarihi önemdeki tren kaçmadan biz Kürtler için dediğiniz gibi durum altından fırsattır. Bu altından fırsatı, bu treni kaçırırsak tarih bizi yargılar. Tüm Kürt örgütleri bu çerçevede muhasebe yapmalıdır. Uluısal birlik her alanda olmalıdır. Dönem ulusal birlik dönemidir. Hareket olarak buna açığız ve ısrarımızı belirtiyoruz ulusal birlikte. İşgalci, sömürgeci düşmana karşı direneceğiz ve ulusal birliğimizi geliştireceğiz. Onlar bizim parçalanmamızı “ulusal” sorunları olarak görüyorlar. Ama biz ulusal birliği hayati tarihi bir hamle olarak gçrmeliyiz. Bu temennilerle selam ve saygılarımı iletiyorum.