YENİLENDİ

KCK’den tarihi deklarasyon: Kürt sorununda çözüm için adım atması gereken Türk devletidir

KCK, Kürt sorununun gelmiş bulunduğu aşama, Kürt Özgürlük mücadelesine yönelik saldırılar, müzakerelere dönülmesi için yapılan çağrılar ve çözüm için acilen atılması gereken adımlara ilişkin tarihi bir deklarasyon yayınladı.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı, Kürt sorunun gelmiş bulunduğu aşama, Kürt Özgürlük mücadelesine yönelik saldırıları ve bundan sonraki sürece ilişkin tarihi bir deklarasyon yayınladı.

‘’Son günlerde bazı devletler, uluslararası alanda sorunların barış içinde çözülmesi doğrultusunda çalışma yürüten kurumlar, Başurê Kurdîstan’daki bazı dost örgütler, Türkiye'de bazı güç odakları, demokrasi güçleri ve HDP’den müzakerelere dönülmesi ve sorunların müzakerelerle çözülmesi yönünde gelen istem ve yapılan açıklamalara ilişkin, tutumumuzu yeniden kamuoyuna açıklama ihtiyacını ortaya çıkarmıştır’’ denilen denilen KCK deklarasyonunda, Kürt sorununda çözüm için adım atması ve sorunu çözüme kavuşturması gerekenin Türk devleti olduğu vurguladı.

KCK Deklarasyonunda, sorunun çözümü için acilen atılması gereken adımlar şu şekilde özetlendi:

AKP iktidarının Kürt sorununun çözümü konusunda gerekli iradeye sahip olduğunu ortaya koyması ve çözüm için adım atacağını Türkiye halklarına taahhüt etmesi, HDP’nin de içinde olduğu bir Meclis Heyetinin Önderliğimizle görüşerek çözüm müzakerelerini hemen başlatma kararını alması ve Önder APO'nun bu süreçte kendi örgütü dahil,  parlamento içi ve dışındaki tüm siyasi partiler, Aleviler başta olmak üzere demokratikleşme ve kendi sorunlarının çözümü konusunda görüşü olan topluluklar, sivil toplum örgütleri ve aydınlarla görüşmesine imkan yaratacağını ortaya koyması halinde, Özgürlük Hareketi olarak biz de atılacak adımlar ve karşılıklı taahhütler çerçevesinde üzerimize düşen sorumlulukları her bakımdan yerine getirmeye hazırız.

15 Temmuz darbe girişiminin başarısız olmasının Türkiye için büyük bir şans olduğunu altını çizen KCK, ancak AKP hükümetinin bunu bir fırsat bilerek darbe mekaniğini harekete geçirdiğini belirtti.

15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİNDEN AKP SORUMLUDUR

Son bir yılda Kürdistan ve Türkiye'de yaşanan savaştan ve 15 Temmuz 2016’da gerçekleşen başarısız askeri darbe girişiminden AKP Hükümeti’nin sorumlu tutan KCK açıklamasında, ‘’AKP iktidarı 28 Şubat 2015 Dolmabahçe Mutabakatını kabul etmeyerek, Önder APO üzerinde 5 Nisan 2015’ten bu yana ağırlaştırılmış tecrit uygulayarak, 7 Haziran 2015 seçim sonuçlarını yok sayarak Kürt sorununda savaş politikasına yönelmiş; böylelikle darbe mekaniğini harekete geçirmiştir. Önder APO 2012 yılı sonunda fiili çatışmasızlık sürecini başlatmış, 2013 Newroz’unda Türkiye'yi demokratikleştirme manifestosunu milyonların huzurunda ilan etmiştir. Üç aşamalı bir planla Türkiye'nin demokratikleşmesini öngörmüş, gerilla güçlerini Türkiye sınırlarının dışına çıkarma iradesini ortaya koymuş; esir askerler, polisler ve kaymakamı serbest bıraktırmıştır. Hareketimize bu adımları attırarak, Türk devletinin de demokratikleşme yönünde adım atmasını sağlatmak istemiştir. Ancak AKP iktidarı sanki bu adımların hiçbir karşılığı olmayacakmış gibi, Kürt sorununun çözümü doğrultusunda hiçbir adım atmaya yanaşmamış; sadece ateşkesin sürmesini kendi iktidarını sürdürmek açısından yeterli görmüştür.

ÇÖKTÜRME PLANI DEVREYE KONULDU

Karşı tarafın tüm olumsuz yaklaşımlarına rağmen çatışmasızlığı sürdüren Hareketimiz, demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü için AKP iktidarının adım atmasına fırsat tanımıştır. Her seferinde ‘devlet içinde paralel devlet’ yapılanmasından söz eden Önder APO, dış bağlantılı olan bu yapılanmaların Kürt sorununun çözümünü istemediğini ısrarla vurgulamıştır. Kürt sorununun çözümsüzlüğünün bir darbe mekaniği yarattığı, sorunun çözümü doğrultusunda adım atılmadığı takdirde bu darbe mekaniğinin harekete geçeceği konusunda defalarca uyarılarda bulunmuştur. Ancak Önder APO’nun yürüttüğü çabaları ve sağladığı çatışmasızlık zeminini oyalama ve zaman kazanma dışında ciddiye almayan Tayyip Erdoğan ve çevresi, bu çabalar ve uyarıları dikkate alıp çözüm doğrultusunda adım atmamakla, darbe mekaniğini harekete geçiren aktör haline gelmiştir. 2014 yazında ‘Çöktürme Planı’nı hazırlaması ve Kobanê Direnişini sahiplenme eylemleri sonrasında (30 Ekim 2014) yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısında Özgürlük Hareketi'ni savaşla ezme kararını alması, Tayyip Erdoğan şahsında AKP iktidarını darbe mekaniğini harekete geçirecek zemini sağlayan hükümet haline getirmiştir.’’ denildi.

MGK KÜRT MÜCADELESİNİ EZME ROLÜNÜ ORDUYA VERDİ

30 Ekim 2014 tarihli Milli Güvenlik Kurulu toplantısında, Kürt halkının özgürlük mücadelesini ezme rolünün orduya bırakıldığını vurgulayan KCK, Kürt sorununun çözümsüzlüğü ezme politikasını gerektirmekte, bu da doğal olarak ordunun rolünün öne çıkmasına yol açtığını belirtti.

Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, “2014 yılında hazırlıklı olmaları için orduya ve polise ben emir verdim” sözünü hatırlatan KCK, bu açıklamanın AKP iktidarının darbe mekaniğini harekete geçirecek zemini yaratmadaki rolünü açıkça itirafı anlamına geldiğini belirtti.

ÖCALAN’A YÖNELİK TECRİT

Açıklamanın devamında şu değerlendirmeler yapıldı:

Dolmabahçe Mutabakatının reddedilmesi, 5 Nisan’dan bu yana Önder APO üzerinde ağırlaştırılmış tecrit uygulamasına geçilmesi, 7 Haziran seçim sonuçlarının yok sayılması ve 24 Temmuz’da topyekun savaş saldırısının başlatılması, darbe mekaniği için zemin oluşturup harekete geçiren temel politika ve süreçlerdir. 7 Haziran seçim sonuçlarından sonra dış güçlerin AKP'nin savaş politikasına destek vermelerinin nedeninin bu darbe mekaniğinin harekete geçirilmesiyle bağlantılı olduğu şimdi çok daha iyi anlaşılmaktadır. Dış güçler, AKP iktidarının tüm Kürt şehirlerini yakıp yıkmasına ve yüzlerce sivili katletmesine bu nedenle göz yummuşlardır. Bu çatışma ortamında hem AKP'nin, hem de PKK'nin yıpratılması temelinde darbe mekaniğinin daha çabuk sonuç alacağı hesaplanmıştır.

15 TEMMUZ DARBESİ 14 ARALIK 2015’TE BAŞLAMIŞTIR

AKP iktidarının özyönetim ilan eden Kürt halkını ezmek üzere 14 Aralık’ta orduyu tank, top ve öteki ağır silahlarla Kürt şehirlerinin üzerine sürmesiyle birlikte, darbe mekaniği de harekete geçmiştir. 15 Temmuz darbesi 14 Aralık 2015’te başlamıştır. Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu’nun psikolojik üstünlüğü elde etmek amaçlı “Kahraman ordumuz teröristleri yenilgiye uğratmıştır” sözleriyle birlikte harekete geçen darbe mekaniği, son hamlesini yaparak iktidarı ele geçirme kararı vermiştir. “Türkiye'nin en temel sorunu olan PKK ile biz savaşıyoruz, bu ağır yükün altına biz giriyoruz; o zaman iktidarda da biz olmalıyız, politika da bizim olmalı” diyerek, 15 Temmuz’da iktidarı ele geçirme hamlesi yapmışlardır. Tanklar, toplar, helikopterler ve her gün Kürdistan dağlarını bombalayan savaş uçakları, hünerlerini bu kez Ankara, İstanbul ve İzmir’de sergilemişlerdir. Başarısız kalan darbe girişimi, Kürt sorununda çözüm üretemeyen ve bu temelde her alanda tıkanan politikaların sonucu olarak ortaya çıkmıştır.

AKP iktidarı darbenin Fetullahçılar tarafından yapıldığını iddia etmektedir. Ortaya çıkan gerçekler, bunların darbe içinde aktif yer aldıklarını ortaya koymaktadır. Darbenin ideolojik ve politik harcı bunlar olmuştur. Ancak darbe bir sonuçtur; esas önemli olan, bu darbeyi yaratan etkenleri tespit edip sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırmaktır. Darbelere karşı olmak ve darbelerin kökünü kurutmak ancak böyle gerçekleşir.

15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİNİN BAŞARISIZ OLMASI TÜRKİYE İÇİN BİR ŞANSTTI

Darbeciler her zaman Kürt sorununun çözümsüzlüğü ve bunun doğrudan sonucu olan demokrasi eksikliğinden beslendikleri için, bunların izlediği politikalar da her zaman Kürt sorununun çözümsüz kalmasına neden olan antidemokratik rejimler ortaya çıkarmaktadır. Özellikle Kürt halkının özgürlük talebini ileri sürdüğü, ancak Kürt sorununun çözümsüz bırakıldığı dönemlerde gerçekleşen, tamamen bu olmaktadır. Bu nedenle darbelere her zaman karşı çıkanlar Kürtler ve demokrasi güçleri olmuştur. 1980 askeri faşist darbesi ve 1990’lı yıllarda askerin bizzat yürüttüğü kirli savaşa karşı Kürtler ve demokrasi güçlerinin tutumu, bu gerçekliğin açık kanıtlarıdır. 15 Temmuz’da darbe girişiminde bulunanların önemli bir bölümünün Kürt şehirlerini yakıp yıkan ve yüzlerce sivili katleden kimseler olduğu dikkate alındığında, Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin neden darbe karşıtı olduğu daha iyi anlaşılır. Zaten Türkiye'de darbe karşıtlığının bir kültür haline gelmesini sağlayan da, Kürt Özgürlük Hareketi ve bir bütün olarak Türkiye'nin devrimci demokrasi güçleridir. Kuşkusuz Türkiye'de yaşanan darbelerden zaman zaman İslam kimlikli siyasi hareketler, toplumsal kesimler ve kişilikler de zarar görmüşlerdir. Ancak askeri darbelerden ve asker etkili hükümet politikalarından en büyük zararı her zaman Kürt halkının ve başta sosyalistler olmak üzere demokrasi güçlerinin gördüğü inkâr edilemez bir gerçekliktir.

Aslında 15 Temmuz darbe girişiminin başarısız kalması Türkiye halkları için büyük bir şanstı. Darbe girişiminin başarısızlığını fırsat bilerek, darbelere kaynaklık eden ve darbe mekaniğini harekete geçiren Kürt sorununun çözümü ve demokratikleşme yönünde ciddi adımlar atılabilirdi. Kürt ve Türk halkları, öteki halklar ve inanç toplulukları, AKP iktidarına bu şansı altın tepside sunmuşlardır. Ancak darbelerin kökünü kazımak yerine hegemonik iktidar olmayı esas alan AKP iktidarı bu şansı doğru kullanmamış; aksine 7 Haziran seçimleri sonrası kurduğu faşist ittifakı ve Kürt karşıtlığını daha da genişleterek, hegemonik iktidarını kurma politikası doğrultusunda hareket etmiştir.’’

KCK YENİ BİR TUTUM BELİRLEYECEKTİ AMA…

Deklarasyonun devamında Kürt özgürlük hareketinin 15 Temmuz darbe girişiminden sonra yeni bir durum değerlendirmesi yapmayı düşündüğünü ancak AKP’nin sergilediği tutumun bunu engellediğini belirten KCK şu önemli mesajları verdi:

Demokrasi söyleminin sakız gibi çiğnendiği darbe girişimi ardından 19-25 Temmuz tarihinde yapılan PKK Merkez Komitesi Toplantısında, hükümetin dillendirdiği söylemlerde azıcık samimiyet varsa ve bu temelde darbelerin zeminini kurutacak bir yaklaşım ortaya koyarsa, bu durumu teşvik etmek için bir açıklama yapılması gerektiği yönünde bir eğilim ortaya çıkmıştır. Kuşkusuz bu bir ateşkes açıklaması olmayacak; buna karşılık ortaya çıkan darbe karşıtlığı ve demokrasi söylemleri ortamında, Kürt sorununun çözümü ve demokratikleşme doğrultusunda adım atıldığında, bunun karşılıksız bırakılmayacağı biçiminde bir yaklaşımı ifade edecekti. Ne var ki şovenist söylemlerin artması, Olağanüstü Hal ilanı, İmralı ile görüşme yaptırılmayacağının açıklanması, HDP'ye yaklaşım ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın her şeyi kendi hegemonik iktidarına hizmet edecek biçimde araçsallaştırması karşısında, sadece PKK'nin darbelere karşı tutumunu ve darbelerin kökünün nasıl kazınacağını ortaya koyan ve gerçek demokrasi güçlerini göreve çağıran bir açıklama yapılması yoluna gidilmiştir.

MÜZAKERE ÇAĞRISINDA BULUNAN ÇEVRELERE YANIT

Ancak son günlerde bazı devletler, uluslararası alanda sorunların barış içinde çözülmesi doğrultusunda çalışma yürüten kurumlar, Başurê Kurdîstan’daki bazı dost örgütler, Türkiye'de bazı güç odakları, demokrasi güçleri ve HDP’den müzakerelere dönülmesi ve sorunların müzakerelerle çözülmesi yönünde gelen istem ve yapılan açıklamalar, tutumumuzu yeniden kamuoyuna açıklama ihtiyacını ortaya çıkarmıştır.

Önder APO ve Özgürlük Hareketimiz, 20 Mart 1993’ten bu yana, Kürt sorununun demokratik siyasal yollardan çözümü için yoğun çaba göstermiş, bunun için on’dan fazla tek taraflı ateşkes ilan etmiştir. Hatta 2013 yılında güçlerini Türkiye sınırlarının dışına çıkarma iradesi göstermiş, gerilla güçlerinin yüzde 40’a yakın bölümünü sınır dışına çekmiş, bir o kadarını da sınırların dışına çıkmak üzere harekete geçirmiştir. Önder APO yürüttüğü çabalarla sorunu demokratik müzakerelerle çözüm noktasına getirmek istemiştir. Ancak Kürt sorununda inkar ve zamana yayılmış soykırım politikası terk edilmediği için, bugünkü şiddetli çatışmaları yaratan bir durum ortaya çıkmıştır.

AKP ATEŞKESLERİ ARAÇSALLAŞTIRIYOR

Hemen vurgulamalıyız ki, AKP iktidarı ateşkes ve çatışmasızlık durumunu araçsallaştırdığı için, çatışmasızlığın son bulması sonrasında yaşanan çatışmalar öncesinden çok daha şiddetli hale gelmiştir. Ölümler artmış, yıkımlar bugüne kadar görülmedik boyutlara vardırılmıştır.

Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarı yıllarca çatışmasızlığı kendi iktidarını sürdürmek ve güçlendirmek için bir araç haline getirmiş; Kürt sorununda yarattığı sahte çözüm umudunu iktidarını sürdürmenin aracı olarak kullanmıştır. Kendi parti çıkarları için Türkiye'nin en temel sorunu olan Kürt sorununa sorumsuz bir yaklaşım göstermiştir. Kürt halkı ve demokrasi güçlerini oyalamış, tüm Türkiye halklarını aldatmıştır. Kürt sorununun çözümü için kendisine her türlü imkan ve fırsat sunulduğu halde, bu imkanlar ve fırsatları kendi iktidarını pekiştirme aracı olarak ele almıştır. Çatışmasızlık ve Kürt sorunuyla ilgili konuları bu biçimde araçsallaştırdığı ve çıkarları temelinde kullandığı için, diğer siyasi güçler de bu süreçlere kuşkuyla yaklaşmışlar ve gereken desteği vermemişlerdir.

Ateşkes süreçlerinde yaşanan tecrübeler, çatışmasızlığı araçsallaştırma durumundan çıkarmadan yeni bir çatışmasızlık ilanının araçsallaştırma politikasının sürdürülmesine, dolayısıyla Kürt sorununun çözümsüzlüğünde ısrar edilmesine fırsat tanımak olacağını göstermektedir. Kürt sorunuyla ilgili konuların artık araçsallaştırılmaktan ve bir partinin çıkar aracı haline getirilmekten çıkarılarak, tüm Türkiye'nin sorunu haline getirilmesi ve kesinlikle çözüm doğrultusunda adımların atılması gerekmektedir. Çözüme endekslenmeyen, oyalama ve aldatma durumundan çıkarılmayan hiçbir söz, adım ve uygulamanın hiçbir anlamı yoktur. Bu tür durumların tekrarı, sorunu daha fazla çıkmaza sokmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

Kürt sorununu yaratan PKK ve Kürt Özgürlük Hareketi değildir. PKK, Kürt sorununun çözümsüzlüğü nedeniyle tarih sahnesine çıkmış, inkar ve imha politikalarına karşı mücadele ederek hem Kürt sorununun çözümünü gündeme koymuş hem de sorunun çözüm zeminini olgunlaştırmıştır.

ADIM ATMASI GEREKEN TÜRK DEVLETİDİR

Kürt sorununda çözüm için adım atması ve sorunu çözüme kavuşturması gereken Türk devletidir. İktidarlar Kürt sorununu çözmediği takdirde, Kürt halkı kendi örgütlü gücüyle kendi çözümünü kendisi yaratmaya çalışacak; özgür ve demokratik yaşamını sağlayana kadar, bedeli ne olursa olsun, mücadelesini sürdürecektir. Kürt sorununun çözümsüzlüğü ortamında hiç kimse Kürt halkından ve Özgürlük Hareketi’nden farklı bir tutum takınmasını beklememelidir. Ancak Türk devleti ne bizzat çözüm için adım atmakta, ne de Kürt’ün kendi çözümünü sağlamasına tahammül göstermektedir. Kürt karşıtı ittifaklar temelinde halkın özgürlük özlemini ezme politikası bırakılıp Kürtlerle ittifaka dayalı bir politika benimsenmediği müddetçe Türk devletinin bu kısırdöngüden çıkması mümkün değildir. 

ÖCALAN’IN SAĞLIK VE GÜVENLİĞİ

Kürt Özgürlük Hareketi olarak, Kürt sorununun çözümsüzlüğü nedeniyle zorunlu olarak savaşa başvurduğumuz bilinmektedir. Tarih de kanıtlamıştır ki, Türkiye'de barış Kürt sorununun çözümü, ancak bu çözümün sağlanmasında önemli rol oynayacak Kürt Halk Önderi’nin özgürleşmesiyle gerçekleşebilecektir. Önder APO, Türkiye halklarıyla Kürt halkı arasındaki en temel köprüdür. Önder APO Kürt sorununun çözümü konusunda en makul yaklaşımları göstermiş, ancak bu yaklaşımları karşılık bulmamış, aksine Önder APO ağır tecrit altına alınmıştır.

İmralı’daki değerlendirmeleri nedeniyle darbecilerin Önder APO'ya oldukça öfkeli olduğu bilinmesine rağmen, halkımızın Önder APO'nun sağlığı ve güvenliği konusunda en doğal hakkı olan ailesi ve avukatlarıyla görüşme talebi dahi yerine getirilmemiştir. Bu acil talebin karşılanmaması, varlığı inkar edilen halkımıza karşı bir tutum olduğu gibi, Kürt sorununun demokratik siyasal yollardan çözümü konusunda hala bir zihniyet ve politikaya sahip olunmadığının da kanıtı olmaktadır. Demokratik siyasal çözümden yana olanların en başta Önder APO’ya başvurmaları gerekirken, Önder APO üzerindeki bu ağır tecrit esas olarak da demokratik siyasal çözüm üzerindeki tecrittir.

TÜRK DEVLETİ ADIM ATARSA SORUN BİR AYDA ÇÖZÜLÜR

Türk devleti ve AKP Hükümetinin bir çözüm politikası geliştirmesi halinde, Kürt sorunu bir ay gibi kısa bir sürede çözülür ve Türkiye'ye barış gelir. Özgürlük Hareketi olarak, tercihimiz demokratik siyasal çözümden yanadır. Bu konuda her türlü fedakarlığı göstereceğimiz de açıktır. Ancak bunun için ateşkesler ve çatışmasızlıkları araçsallaştırılmayacağını ortaya koyan bir devlet ve hükümet tutumu gerekmektedir. Artık hiç kimse Kürt sorunu, ateşkes, çatışmasızlık ve görüşmeler araçsallaştırılmaktan çıkarılmadığı takdirde, Kürt Özgürlük Hareketi’nden ateşkes ve çatışmasızlık beklememelidir.

Mevcut durumda AKP iktidarı Kürt sorununun çözümü konusunda gerekli iradeye sahip olduğunu ve çözüm için adım atacağını Türkiye halklarına taahhüt etmeden, Kürt sorununun çözümü ve demokratikleşme konusunda beklentilere girmek, halklarımızı aldatmaktan başka anlama gelmeyecektir.

ATILMASI GEREKEN ADIMLAR

AKP iktidarının Kürt sorununun çözümü konusunda gerekli iradeye sahip olduğunu ortaya koyması ve çözüm için adım atacağını Türkiye halklarına taahhüt etmesi, HDP’nin de içinde olduğu bir Meclis Heyetinin Önderliğimizle görüşerek çözüm müzakerelerini hemen başlatma kararını alması ve Önder APO'nun bu süreçte kendi örgütü dahil,  parlamento içi ve dışındaki tüm siyasi partiler, Aleviler başta olmak üzere demokratikleşme ve kendi sorunlarının çözümü konusunda görüşü olan topluluklar, sivil toplum örgütleri ve aydınlarla görüşmesine imkan yaratacağını ortaya koyması halinde, Özgürlük Hareketi olarak biz de atılacak adımlar ve karşılıklı taahhütler çerçevesinde üzerimize düşen sorumlulukları her bakımdan yerine getirmeye hazırız.

Bunlar ne dayatma ne de koşul ileri sürmedir; şimdiye kadar Kürt sorununun çözümüyle ilgili konuları araçsallaştırma politikasının halklarımıza verdirdiği büyük kayıplar ve acılar karşısında, bir kez daha bu duruma düşmemek için bu tür sorunların çözümünde atılması gereken adımlardır.

SOYKIRIM POLİTİKALARINDAN VAZGEÇİLSE BİZ DE ÇÖZÜMÜ KOLAYLAŞTIRACAĞIZ

Eğer inkarcılıktan ve zamana yayılmış soykırım uygulamalarından vazgeçilerek, Kürt sorununu araçsallaştırma ve oylama konusu olmaktan çıkaracak bir yaklaşım açıkça ortaya konulursa, bizim de Özgürlük Hareketi olarak çözümü kolaylaştıracak adımlarla birlikte, Türkiye halklarıyla kardeşçe yaşanacak bir çözümün en büyük savunucusu ve pratikleştiricisi olacağımız açıktır. Böylece onlarca yıllık mücadelemizin amacı olan Türkiye halklarıyla kardeşlik içinde çözüm özlemi de gerçekleştirilmiş olacaktır.