Türk devleti, geçtiğimiz haftalarda Kürt kentlerinde Kürtçe trafik uyarı yazılarını silmeye başladı. Wan'dan başlayıp Amed, Merdîn, Elih ve Cizirabotan'a kadar devam eden bu uygulamada, yazıların silinmesine yönelik herhangi bir gerekçe sunulmadı. Aynı dönemde, düğünlerde halay çekenler ve Kürtçe şarkı söyleyenler gözaltına alınıp tutuklandı.
Temmuz ayında bu baskılar yeni bir boyut kazandı; DEM Parti’ye bağlı belediyelerin Kürtçe uyarı yazıları gece yarısı polis eşliğinde silinmeye başlandı. DEM Partili belediyeler, yazıların tekrar yazılması için sabah saatlerinde yeniden yazım yapıyor ancak geceleri polis gözetiminde bu uygulama devam ediyor.
Elih Milletvekili Zeynep Oduncu, Batman Valiliğinin duvarına "Pêşî Kurdî, pêşî ziman" (Önce Kürtçe, önce dil) yazısını yazarak yaşananlara tepki gösterdi. Zeynep Oduncu’nun bu yazılaması sonrası DEM Parti ve Zeynep Oduncu üzerinde linç kampanyası başlatılmak istendi ancak etkili olamadı.
Zeynep Oduncu, Kürtçe üzerindeki baskılara, duvar yazısının nedenine ve DEM Parti'nin bu süreçteki tutumuna dair sorularımızı yanıtladı.
İktidarın Kürtçe trafik levhalarına dönük saldırıları ne anlama geliyor?
AKP iktidara geldiği günden beri, Kürt diline ve kültürüne karşı ayrımcı ve ötekileştirici bir yaklaşımı yaşamın her alanında uyguladı. Kürt diline düşmanlık, her zaman mevcut olsa da AKP döneminde bu yaklaşım daha da belirginleşti. Seçim dönemlerinde Kürtlerden oy almak amacıyla göstermelik adımlar atılsa da gerçek anlamda Kürtçeye yönelik yasak ve engellemeler devam etti. Bu durum, sadece AKP dönemine özgü değil; 1923'ten bu yana, AKP öncesi ve sonrası dönemlerde de Kürtçenin yasaklanması ve engellenmesini konuşuyoruz.
AKP’NİN YASAKÇI MİRASI
Hatırlanacağı üzere, 19 Ekim 1983 tarihinde çıkarılan 2932 sayılı yasa gereğince, Türkçe hala Anayasaya göre tek resmi dil durumundadır. Bu yasa; eğitim, medya ve siyasi hayat gibi birçok alanda öteki dillerin kullanımına yönelik kısıtlamalar getirdi. Kürtçenin günlük hayatın her alanında yasaklandığı dönemler yaşandı. AKP, devraldığı bu yasakçı mirası devam ettiriyor ve Türkçe dışındaki dillerin kullanımına yönelik kısıtlamaları özellikle Kürtçe konusunda uyguluyor.
AKP iktidarı, özgürlüklerden bahsederken, pratikte tam tersi bir uygulama sergiledi. Belediye başkanları, Kürtçe davetiye kartlarında “W, X, Q, Δ harfleri kullanıldığı için yargılandı. Kürtçe konuşan siyasetçilere cezalar verildi. 2016 yılında AKP'nin belediyeleri gasp etmesiyle atanan kayyımların ilk hedefi Kürtçe oldu; tabelalar kaldırıldı ve çok dilli uygulamalar sonlandırıldı. Ayrıca, Meclis kürsüsünde Kürtçe konuşmalar hala “x” ya da “bilinmeyen dil” olarak kayda geçiriliyor.
AKP, Kürtçe’nin kamusal alanda kullanılmasını uzun süredir kısıtlayan bir politika izlerken, kendi menfaatleri söz konusu olduğunda Kürtçe’yi kullanmaktan çekinmedi. Son seçim döneminde Kürt seçmenlere şirin görünme çabasıyla İstanbul adayı Murat Kurum, Kürt kültürünün önemli bir parçası olan halaya katılarak Kürtçe konuştu. Bu davranış, AKP'nin ikili bir inkâr politikası izlediğinin bir göstergesidir.
KÜRTÇE VE KÜRTLER SÖZ KONUSU OLUNCA YASAKÇI POLİTİKALAR DEVREYE SOKULUYOR
Kürtçe üzerindeki yasaklar ve kısıtlamalar, dilin gelişmesini ve dünya dilleri arasında saygın bir yer edinmesini engelleyemedi. Birçok belediye, halkın talepleri doğrultusunda şehirlerde çift dilli uyarı levhaları oluşturarak yaşamı kolaylaştırmaya çalıştı. Ancak, hükümetin tekçi yaklaşımı bu girişimlere bile tahammül edemedi. Van'dan başlayarak Diyarbakır, Mardin ve Batman'da bu levhalar gece yarısı operasyonlarıyla silinmeye çalışıldı.
Belediyeler, şehirlerin demografik yapısına uygun olarak çok dilli hizmetler sunmayı hedefliyor. Ancak, Kürtçenin hedef alındığı durumlarda, levhalar başka bir dilde olsaydı yine de silinecek miydi? AKP, Kürtçe ve Kürtler söz konusu olduğunda yasakçı ve inkârcı politikalarını devreye sokuyor. Bu süreçte, Kürt halkının hafızasını ve kültürünü silmeye çalışıyor. Kürtlerin aktif siyasette yer almasını engellemeye yönelik bu politikalar, AKP'nin Kürtleri potansiyel bir rakip olarak görmesiyle alakalı. İktidar, yasaklar ve ötekileştirme yoluyla kaos yaratma stratejisini sürdürüyor.
Kürtçe ve Kürt değerlerine yönelik bu saldırılar nasıl bir stratejinin parçası, bir tecrit stratejisi mi sizce?
AKP ve MHP, siyasi olarak zorlandıkları her dönemde ilk saldırı dalgasını Kürtlere karşı geliştiriyor. Bu saldırılarla, iktidarın kendi yarattığı kaos ve kriz gündemini perdelemeye yönelik bir strateji izliyor. Türkiye'de değişimin ve dönüşümün gerektiğinin farkında olan milliyetçi bir yaklaşımla şekillenen bu ortaklık, ülkenin içine girdiği ekonomik buhranın çözümü için Kürt sorununda demokratik bir çözüme yönelmek yerine, Kürtleri hedef almayı tercih ediyor.
Türkiye’de artık bazı şeylerin değişip dönüşmesi gerektiğinin farkında olan milliyetçi yaklaşımla örülen AKP-MHP ortaklığının yarattığı kaostan ve bunun sonucunda Türkiye’nin girdiği ekonomik buhrandan tek çıkış, Kürt sorununda demokratik çözümdür. Ancak, barışı kendi varlıklarına karşı bir tehlike olarak gördükleri için Kürtlere karşı her alanda bu saldırıları devreye sokuyorlar.
İMRALI’DA BAŞLAYAN TECRİT, TÜRKİYE VE KURDİSTAN’A YAYILDI
Bu saldırıların başlangıcı da sürekli olarak İmralı’da derinleştirilmiş tecrit uygulamalarına başvurulmasıyla oluyor. İktidar, barışın bu topraklara gelmesini kendi menfaatlerinin yok olması olarak gördüğü için maalesef 2015’te çözüm sürecini baltalayarak ve bugün de bunun için herhangi bir adım atmayarak, İmralı’da başlayan tecridin bir bütün olarak Türkiye ve Kürdistan topraklarına yaymıştır. İmralı’da devreye konulan tecrit, Kürt sorununda güvenlikçi politikalara sarılmak, bunlar birbirleriyle bağlantısız uygulamalar değildir. Kürtçe uyarı levhalarının silinmesi, Kürtçe’nin kullanımının engellenmesi ve her anlamda Kürtlerin tecrit politikalarıyla kuşatılması da iktidarın çözümsüzlük politikasının birer parçasıdır.
Ancak iktidar, Kürtlerin ne 1980'lerde ne de 1990'larda bu politikalara boyun eğmediğini ve bu saldırı konseptlerini boşa çıkardığını unutmamalıdır. Diyarbakır zindanlarındaki işkencelere ve katledilmelere boyun eğmeyen Kürtler, o günlerde Kürtçeye ve Kürt kültürüne sahip çıkmış, bugün de bu saldırıları boşa çıkartacaktır. Kürt halkı, tüm bu saldırılara karşı bir bütün olarak cevap vermiştir ve vermeye devam edecektir.
Valilik duvarına Kürtçe yazı yazmanızın sembolik anlamı var mıdır? Neden valilik?
Valilik duvarına yazı yazmak, sembolik olarak, iktidarın Kürtlere karşı başlattığı imha, asimilasyon ve inkâr politikalarına karşı bir cevaptı. Yereldeki prototipi olan valilerin kendilerini yasadan ve anayasadan üstün görme hallerine karşı bir duruş sergiliyordu. Atanmış vali ve kayyumların, şehirlerde yasalara uygun olmayan bir şekilde keyfi olarak aldıkları yasak kararları, hukuki zeminden uzak olduğu gibi, atanmış mülki idare amirlerinin şehirlerde istedikleri gibi hareket etmelerini sağlayamaz. Bu yüzden, caddelerde silinen isimlere karşı, "Yollardan silebilirsiniz ama aklımızdan, gönlümüzden, belleğimizden silemezsiniz; caddelerimizden silerseniz biz de gelir sizin kapınıza yazarız," demek istedik ve bunu tüm Kürt halkı adına yaptım.
Kürtçe yazıları belediye ısrarla yeniden yazıyor, bu bir sivil itaatsizlik şekli midir?
İktidarın inkâr politikalarını boşa çıkartmak adına Kürtler, her dönem meşru yöntemlerle mücadelesini sürdürmüştür. Dün bu saldırılara karşı nasıl yanıt verilip boşa çıkarıldıysa, bundan sonra gerçekleştirilecek saldırıları da halkımızla birlikte boşa çıkaracağız. İktidar, yarattığı derin yoksulluk başta olmak üzere pek çok soruna çözüm bulmak yerine inkâr politikalarını sürdürmekte ısrar ettikçe halk da şu cevabı veriyor: "Siz silersiniz, biz yazarız." Halk, kendi seçtiği belediye eş başkanlarıyla, kentinde kendi anadilinde elbette hizmet alacaktır ve almaya da devam edecektir.
Belediyelerimiz de halk için en iyisi nasılsa o şekilde hizmet üretmeye çalışıyor ve bunun önüne kimse geçemeyecek.
Kürt halkına yönelik bu saldırılara karşı DEM Parti ve belediyelerin bir planı var mı?
Dün olduğu gibi bugün de Kürt halkına yönelik saldırılara biz de parti olarak tüm seçilmişlerimizle, vekillerimizle, belediye eş başkanlarımızla, belediye meclis üyelerimiz ve parti yöneticilerimizle mahalle çalışanlarımıza kadar her türlü saldırıya karşı her zaman sokakta olduk. Her zaman halkın yanında olduk ve hep birlikte bu saldırıların karşısında durduk. Bundan sonra da durmaya devam edeceğiz. Elbette her yasak ve engellemeye karşı da belirttiğimiz gibi meşru şekilde hayata geçireceğimiz planlamalarla da bunları boşa çıkaracağız.