GÖRÜNTÜLÜ

Sozdar Avesta: Sorunu çözmek istiyorlarsa adım atmalılar

Önder Apo'nun Kürt sorununun çözümü konusunda bir yol haritası olduğunu fakat devletin net olmadığını vurgulayan KCK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi Sozdar Avesta, “Sorunu çözmek istiyorlarsa adım atmalılar, daha ciddi yaklaşmalılar” dedi.

SOZDAR AVESTA

KCK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi Sozdar Avesta, Stêrk TV’de yayınlanan Özel Program’da gündeme ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.

Son süreçte Önder Apo ile yapılan görüşmelere dikkat çeken Sozdar Avesta, Erdoğan ve AKP’nin net olmadığını vurguladı. Görüşmelerin ardından her şeyin gündeme getirildiğini ama Önder Apo' nun haklarının tartışılmadığının altını çizen Avesta, “Eğer gerçekten bir çözüm geliştirmek istiyorlarsa Rêber Apo’nun koşulları hemen düzeltilmelidir. Tecrit tamamen ortadan kaldırılmalıdır. Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü, güvenliği sağlanmalı ve sağlık koşulları oluşturulmalı ki o da süreci yürütebilsin” dedi.

Erdoğan’ın 2015 yılında yaşanan süreci iktidarına kurban ettiğini hatırlatan Avesta, Erdoğan’ın bu dönemde de çıkarları için başkalarını öne sürdüğünü ve ikiyüzlü davrandığını ifade etti. Özellikle Erdoğan ve AKP’nin sürekli tehdit ve şantaj dili kullandığını söyleyen Avesta, 100 yıldır mücadele eden Kürt halkının bu söylemlere ve tehditlere karnının tok olduğunu vurguladı.

Bir yandan Kürt sorununun çözümü için tartışmaları yürütüldüğünü fakat diğer yandan Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik büyük saldırılar yapıldığını belirten Avesta, Hareket ve Kürt halkı olarak ne olursa olsun mücadeleden vazgeçmeyeceklerini söyledi. Kürdistan’ın diğer parçalarında ve Avrupa’da yaşayan Kürt halkına Kuzey ve Doğu Suriye direnişine daha fazla destek verme çağrısında bulunan Sozdar Avesta, özellikle Tişrîn Barajı’nda yürütülen direnişin çok önemli olduğunu kaydetti.

KCK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi Sozdar Avesta’nın Stêrk TV’de yayınlanan röportajı şöyle:

DEM Parti heyetinin 28 Aralık 2024’te Rêber Apo ile İmralı’da bir görüşme gerçekleştirmişti. Bu görüşmede Rêber Apo çözüm önerilerinin yer aldığı 7 maddelik bir deklarasyon yayınladı. Rêber Apo’nun kalıcı bir çözümün sağlanması için verdiği emek ve çaba nasıl okunuyor? Süreç nasıl yürütülüyor? En önemlisi de bu süreç nereye doğru gidiyor?

Sorunuzu cevaplamadan önce bir hususa dikkat çekmek istiyorum; şu an Kuzey ve Doğu Suriye’ye, özellikle de Tişrîn Barajı’na yönelik çok büyük saldırılar var. Soykırımcı faşist Türk devleti ve çetelerinin bu saldırılarında bir günde çok değerli, onurlu 6 yurtseverimiz şehit düştü. Bu şehitlerimizin arasında olan Kürt tiyatrocu, toplumumuzun acısını, mutluluğunu, güzelliğini, sorunlarını tiyatrosu ile anlatan Bavê Teyar (Cuma Xelîl), direnişçi ve öncü kadınlardan PYD Genel Meclis Üyesi Menice Haco Heyder ve dört yurtseverimizi saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Ailelerine başsağlığı diliyorum, Kuzey ve Doğu Suriye ve tüm Kürt halkının başı sağ olsun. Yaralılara da acil şifalar diliyorum. Halka yönelik bu namertçe, alçak saldırılar Kürt halkına nasıl bir düzeyde düşmanlık yapıldığını tüm dünyaya gösteriyor. Bu şehitler, toplumumuzun öncüleridir, kahramanlarıdır. Düşman bu toplumun sanatçılarını, aydınlarını, siyasetçilerini, öncülerini katlederek Kürt halkından intikam alıyor. Bu saldırıları şiddetle kınıyorum.

Sizin de dediğiniz gibi 28 Aralık’ta heyet İmralı’ya gitti. Tabii öncesinde de bir süreç yaşandı. 1 Ekim’de Türkiye’de Mecliste MHP Başkanı Bahçeli DEM Parti grubu ile selamlaştı. 1 Ekim’den bu yana da Türkiye ve Bakûr’da çok farklı tartışmalar yürütülüyor. Daha sonra Önderlik ailesi ve tekrar DEM Parti heyeti ile bir görüşme yaptı. Bütün bunlar birbiri ile bağlantılı süreçlerdir. Yürütülen tartışmalar ve Rêber Apo’nun verdiği mesajlar elbette çok önemlidir. Rêber Apo’nun içinde bulunduğu koşullar,  özellikle 2015 yılından bu yana çok ağır bir tecrit altındadır. Dışarı ile tüm iletişimi kopartıldı ve zindanda bir hücrede tutuluyor. Buna rağmen Rêber Apo yayınladığı deklarasyonda Kürt sorununun ve Ortadoğu’da yaşanan sorunların nasıl çözüleceğine dair çözümü 7 madde ile çok net bir şekilde dile getirmiştir. Parlamentonun görevinin ne olduğu, siyasi partilerin, şu anki iktidarın, Kürt halkının iradesini legal alanda temsil eden partinin görevi nedir, Kurdistan halkına ve devrimine önderlik eden Rêber Apo’nun buradaki pozisyonunun ne olduğu çok açıktır. Zaten Kürt sorunu bu şekilde tartışılsın diye Kürt halkı ve dostları amansız bir mücadele verdi, bu mücadele hala da devam ediyor.

Bu mücadelenin sonucunda böyle bir süreç başladı. Eğer mücadele başarılı olmasaydı, tüm parçalara yayılmasaydı, bu direnişçi duruş sergilenmeseydi, soykırımcı Türk devletinin gerçek yüzünü ortaya çıkarmasaydı, teşhir edilmeseydi elbette böyle bir süreç ortaya çıkmazdı. Mesela son 10 yılda Kürdistan halkına, dostlarına ve demokratik siyasete yönelik terör estiriyorlar. Şu an Türk devleti, AKP iktidarı kendince bu sürece bir isim vermişler, ‘Terörsüz Türkiye’ diyorlar. Hêlîn Ümit ve birkaç yoldaşımız daha dile getirdi, en çok biz ‘terörsüz’ bir süreç yürütülsün istiyoruz. Çünkü biz herkesten çok Türk devletinin terörüne maruz kalmışız. Devletin nasıl bir terör yürüttüğünü Kurdistan halkı biliyor, kadınlar, ezilen halklar biliyor. 100 yıldır Kürdistan’da terör estiriliyor. Bu devlet terörü olmasaydı, bugün belki böyle bir sürece de ihtiyaç olmayacaktı. Çünkü belki Kürt halkının ve özgürlük hareketinin elinde silah da olmazdı. Neden bu noktaya gelindi? Hareketin ilk çıkışında silah yoktu, şiddet kullanmadı. Ne zaman ki Kürt halkının savunmaya ihtiyacı oldu o zaman silah alındı, kendini savunmak için silah kullanıldı.

MÜCADELE ÇOK DAHA GÜÇLÜ BİR ŞEKİLDE YÜRÜTÜLMELİDİR

Başkalarının ülkesini işgal etmek, zulmetmek için silah alınmadı, tam tersi Kürdistan işgal edildi, talan edildi, Kürt halkına soykırım uygulandı, halk topraklarından göç ettirildi, tüm zulüm yöntemleri kullanıldı. Bu yüzden Özgürlük Hareketi halkı savunmak için silaha başvurdu. Çözümün sağlanması için Rêber Apo 40 yıldır bu çizgide mücadele ediyor. Her ne kadar silahlı mücadele yürütülse de Rêber Apo her zaman arayışlar içerisindeydi. Çünkü Kürt sorununun çözülmesi silahı bir araç olarak kullandı. Örneğin 1993 yılında Turgut Özal döneminde Mam Celal’in de aracılık yapmasıyla bir süreç başladı. Rêber Apo o dönem de şimdiki gibi kararlıydı, güçlüydü, kendine inanıyordu. Bir duruş sergiledi ama Turgut Özal çözümden yana olmayan derin, devlet Gladio tarafından zehirlenerek öldürüldü. Süreç yenilgiye uğradı.

Bu yüzden Rêber Apo tüm bu süreçleri çok iyi bir şekilde ele aldı, sonuçlar çıkardı ve çözüm için hazırım, dedi. Halkımız ve dostlarımız da Rêber Apo’yu muhatap olarak gösterdi.Biliyoruz ki Rêber Apo, sorunun çözümü ve sürecin başarıya ulaşması için tüm gücünü seferber etmiştir. Zaten Önderliğin 7 maddelik deklarasyonunda bir plan yaptığı görülüyor. Heyet bu çerçevede siyasi partilerle bir araya geldi. Olumlu açıklamalar da yapıldı fakat pratikte bir adım atılmadı. Atılması gereken ilk adımlardan biri meclisin devreye girmesi. Meclis toplanmalı, bir komisyon kurulmalı ama böyle bir tartışma yürütülmüyor. Yarım ağızla konuşuluyor bunlar. Özel savaş basını daha çok PKK’nin hemen bugün yarın silah bırakıp bırakmayacağını gündemleştiriyor. Hem de bunu çok kirli ve zehirli bir dille yapıyor. Özel savaş dairesinde planlananları uyguluyor. Bu sürece böyle saldırılarla kirletmek, tıkamak istiyorlar. Bunlar savaş üzerinden kendisini yaşatanlar, rant elde edenler, halklara düşmanlık edenlerdir.

Buna karşı elbette büyük bir mücadele verilmelidir. Her şeyi tartışıyorlar ama Rêber Apo’nun haklarını tartışmıyorlar. Eğer gerçekten bir çözüm geliştirmek istiyorlarsa Rêber Apo’nun koşulları hemen düzeltilmedir. Tecrit tamamen ortadan kaldırılmalıdır. Rêber Apo fiziki olarak özgür olmalı, güvenliği sağlanmalı, sağlık koşulları oluşturulmalı ki o da süreci yürütebilsin. Rêber Apo gazetecilerle fikirlerini paylaşmalı, kamuoyuna hitap etmeli. Muhatap Rêber Apo’dur ama tecrittedir, konuşamıyor. Bundan dolayı süreç şu an tartışmalarla yürütülüyor. Özellikle AKP iktidarı net değil. Rêber Apo ile görüşen heyet de buna dikkat çekti, devletin henüz net olmadığını belirttiler. Tüm bunların netleşmesi ve çözümün geliştirilmesi için Rêber Apo’nun koşulları düzeltilmeli. İktidar bu kirli dilden vazgeçmeli, saygı duymalı ve sürece ciddiyetle yaklaşmalıdır. Eğer bu şekilde yaklaşmazlarsa ne söylerlerse söylesinler sonuç alamazlar. Çünkü yürütülen tartışmalar çözüme hizmet etmiyor. Dediğim gibi bu devlet terörü hemen durdurulmalıdır.

Gazetecileri tutukluyorlar, Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırıyorlar, gerillaya saldırıyorlar, Rêber Apo’ya yönelik tecridi sürdürüyorlar. Önderliğin avukatları, ailesi her hafta görüşme talebinde bulunuyorlar ama izin verilmiyor. Şu an Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü için bir hamle yürütülüyor. Kürt halkının ve dostlarının talebi de budur. Onlarca kişi Rêber Apo’nun özgür bir şekilde sürece katılması için Avrupa Konseyi’ne mektup gönderdi. Bu mücadele devam etmelidir. Bu hataya kimse düşmemelidir, Rêber Apo ile görüşme yapılıyor, sürece ilişkin tartışmalar yürütülüyor diye, Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü için başlatılan hamle amacına ulaştı denilmesin, kimse mücadele alanını boş bırakmamalıdır. Böyle düşünülmesi kötü sonuçlar ortaya çıkarır, tam tersi çok daha güçlü bir şekilde mücadele büyütülmeli. Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğünün sağlanması için başlatılan hamle daha zengin eylem ve etkinliklerle geliştirilmelidir.

2015 yılında da sorunun çözülmesi için çalışmalar yürütülmüştü, 28 Şubat’ta bir deklarasyon yayınlanmıştı fakat Erdoğan daha sonra böyle bir şeyden haberim yok diyerek süreci bozdu. Şüphesiz Hareket de sürekli dile getiriyor. Kürt halkı her zamankinden daha güçlü fakat 2015 yılındaki gibi bir sonucun yaşanmaması için herkes nasıl bir çalışma yürütmelidir?

Hareketimiz ve halkımız açısından temsilcimiz, muhatap Rêber Apo’dur. Rêber Apo da hazır olduğunu belirtti, 7 maddelik bir deklarasyon hazırladı ama karşısındaki güç çözüme ne kadar hazırdır? Bu nokta üzerinde durmamız gerekir. 2015 yılında Dolmabahçe Sarayı’nda o dönem HDP heyeti ve iktidar yetkilileri tarafından açıklanan deklarasyon sorunun artık çözüleceğine dair herkeste bir umut yarattı. Fakat Erdoğan özellikle de AKP daha çok kendi çıkarlarını düşünüyor. Çözüme ilişkin bir takım açıklamalarda bulunuyorlar ama zihniyet olarak hala kendilerini ikna etmiş değiller. Risk almıyorlar. Oysaki çözümün riski yok tam tersi 100 yıldır var olan bir sorunu çözen kişi bölgenin en büyük lideri olur. Kürt ve Türk halkı arasında onurlu bir barış sağlandığı taktirde Türkiye ve Kürdistan Ortadoğu’nun sönmeyen yıldızı olur. Bunun temeli de var. Özgürlük Hareketi hiçbir zaman Türk halkıyla, bölge halklarıyla bir sorun yaşamadı. Tam tersi halkımıza yönelik bu kadar şiddet uygulanmasına rağmen Özgürlük Hareketi her zaman halkların, enternasyonalistlerin hareketi oldu, böyle bir rol oynadı.

Bu yüzden Erdoğan çıkarları için şuan birilerini öne sürüyor. Bunun görülmesi lazım. Mesela geçtiğimiz haftalarda grup toplantısında bir konuşma yaptı, Amed’e gitti Kürt ve Türk halkının tarihine ilişkin birkaç şey söyledi, Urfa’ya gittiğinde ise Cumhurbaşkanı adaylığını İbrahim Tatlıses’in ağzından duyurdu. Böyle pragmatist, böyle çıkarcı biridir, halkımıza, kamuoyuna ikiyüzlü davranıyor. Bir açıklama yaptıktan sonra her gün acaba oyum düştü mü, düşmedi mi diye anket yaptırıyor. Bundan önceki süreci de iktidarına kurban etti. Grup toplantısında, ‘Arkadaşlarıma talimat verdim, gerekli çalışmaları yapsınlar’ dedi. Mesela bu talimat sorunun çözümü için mi yoksa soykırımı tamamlamak için mi? Bu talimat şu an Kuzey ve Doğu Suriye’deki halkımıza yönelik saldırıların talimatı mıdır? Fikir ve eylem birbirini tamamlamalıdır. Eğer eylemleri bu saldırılar savaş, soykırım, katliam ise o zaman zihniyet de budur. Bu yüzden yürütülen süreçte şu ana kadar net bir şey yok, tam tersi birçok çelişki var. Sürecin başarıya ulaşması için Kürt halkı ve Özgürlük Hareketi için, PKK’nin, KCK’nin, yine yönetimden birçok arkadaşımızın açıklamaları oldu; Rêber Apo muhataptır.

Elbette bu süreçte konjonktürel yaklaşımlar da rol oynuyor. 27 Kasım’dan bu yana Ortadoğu’da yaşananlar özellikle Suriye rejiminin değişmesi, birçok hegemonik gücün bölgede olması farklı dengelerin oluşmasını sağladı. Kürtler bu dengelerin oluşmasında temel aktördür. Heval Cuma son röportajında Hareketimizin tutumunu çok net bir şekilde ortaya koydu. Elbette Kürtler alternatifsiz değil, elbette Kürtler çaresiz değildir. 40 yıldır silahlı mücadele yürütüyorlar, 52 yıldır Rêber Apo çizgisinde bilinçleniyorlar. Kürt halkının nereden nereye geldiğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Herkesin bunu görmesi lazım. Kürtler ya da Özgürlük Hareketi silahlanmak istemiyordu. Mesela PKK hangi zulümden sonra silahlandı? Amed zindanında, Kemal, Hayri, Mazlum, Sara, Akif, Ali yoldaşlar ölüm orucuna girdiğinde ellerinde silah mı vardı? 1980 yılıydı, PKK daha silahlı mücadeleye başlamamıştı. Ama devlet öyle bir şiddet uyguladı ki, Kürt halkına yaşam hakkı tanımadı, katliamlardan geçirdi. Bu yüzden Kürt halkı kendisini savunmak için silahlandı.

100 YILDIR DEVAM EDEN ZİHNİYETLE SONUÇ ALAMAZLAR

Madem sorunu çözmek istiyorlar adım atmalılar, daha ciddi yaklaşmalılar. Tehditle, şantajla, söylemlerle gelmesinler, Kürt halkının bunlara karnı tok. Zaten 40 yıldır devlet bu dili kullanıyor. Bu tehditlerin kimseye bir faydası yok. Özgürlük Hareketi de, Rêber Apo da bu süreci doğru okuyor, halkların kardeşliğini ve Türkiye’nin demokratikleşmesini geliştirmek istiyor. Rêber Apo’nun dikkat çektiği 7 noktadan biri de Türkiye’nin demokratikleşmesi. Türkiye’nin demokratikleşmesi de Kürtlerin haklarının tanınması ile olur, ezilenlerin haklarının tanınması ile olur, Cumhuriyet’in değişip dönüşmesi ile olur. Bu Cumhuriyet 100 yıldır Kürtlerin inkarı üzerinden devam ediyor. Bu yüzden aynı kirli dille, aynı zihniyetle Kürt halkına yaklaşmanın kimseye faydası yok, bu şekilde sonuç da alamazlar.

Özgürlük Hareketi olarak çözüm konusunda tavrımız nettir; Hareket ve Kürt halkı olarak ne olursa olsun elbette özgülük mücadelemizi sürdüreceğiz. Şu an mücadelede geri adım atmak için hiçbir sebep yok. İnandırıcı hiçbir sebep de yok. Ama hiçbir şey değişmiyor, yapılan açıklamalar, görüşmeler tamamen boştur demek de doğru değil, bunu da görmek lazım. Bir mevsimdeyiz, hem konjonktürel olarak dışarıda, hem de içeride artık bu mevsim çözüm mevsimi olmalı, hakların mevsimi olmalı. Çünkü Rêber Apo gibi büyük bir şans devrede. Adres doğru. Mesela Rêber Apo’ya gitmeleri, muhatap almaları, devreye sokmaları yani adres doğru, bu anlamda olumlu bir yaklaşımdır ama altı doldurulmalıdır. Rêber Apo daha 2015 yılında eğer rol oynamamı istiyorsanız Anayasa’da değişiklik yapmalısınız, kanun çıkarmalısınız diyordu.

Mesela Devlet Bahçeli Önderlik için, 'gelsin Meclis’te konuşsun' dedi. Meclis’e gelmesi için Meclis'in bir adım atması lazım, kanun çıkarması lazım. Rêber Apo boş bir havuz da yüzebilir mi? Havuzun dolu olması gerekiyor ki yüzebilsin. Rêber Apo’nun rolünü oynayabilmesi için koşullar yaratılmalı. Rêber Apo’nun sorunun çözümü konusunda bir haritası var, planı var, kendisine inanıyor. Şu anki iktidarın da, diğer siyasi partilerin de çözümün önünün açması gerekiyor. Sivil alan, kadın örgütleri, tüm toplum bu süreçte olumlu bir rol oynayabilir. Bunun zemini de var. Her şeyden önce 2, üç aydır tartışmalar yürütülüyor, tüm gündem bu tartışmaların etrafında şekilleniyor. Bu önemlidir ama dediğim gibi bazıları bu gündemi özünden uzaklaştırmak istiyor buna da müsaade edilmemelidir. Buna karşı da büyük bir mücadele sergilenmelidir.

Siz de Kürt halkının gücünden bahsettiniz. Bir tarafta bu sürecin doğru ilerlemesi için olumlu çabalar var ama diğer tarafta ise çözüm dilinden uzak yanlış yaklaşımlar da var. Örneğin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılar. Tişrîn Barajı hedef alınarak aralıksız bir şekilde bombalanıyor, bu vahşet tüm dünyanın gözü önünde yaşanıyor. Türk devletinin halka yönelik bu vahşetini, işgal saldırılarını ve tüm bunlara karşı Rojava’da halkın eşi benzeri olmayan direnişini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kuzey ve Doğu Suriye’deki halkımızın aylardır devam eden direnişini bir kez daha saygı ve sevgiyle selamlıyorum, Tişrîn şehitleri şahsında tüm şehitleri minnetle anıyorum. 8 Aralık’tan bu yana Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılar devam ediyor. Geçmişte DAİŞ çeteleri Kobanê’ye, Şengal’e kin ve nefretle saldırdılar, bugün de aynı vahşet tüm dünyanın gözü önünde Tişrîn Barajı’nda halkımıza uygulanıyor. Saldırıların sona ermesini isteyen halkın en temel ihtiyaçlarından biri, barajdır. Elektriğini, suyunu bu barajdan karşılıyor. Türk devleti ve çeteleri baraja saldırılarla halkı ablukaya alarak soykırımla yüz yüze bırakmak istiyor. Bu amaçla baraja saldırıyor. Halk, kadınları, gençler, yaşlılar, çocuklar bu soğukta, kışın ortasında Tişrîn’de nöbet tutuyor. Türk devleti o kadar ahlaksız saldırılarda bulunuyor ki, halay çeken halkı bombalayarak katlediyor. Böyle onurlu, iradeli bir halkın iradesini kırmak istiyor. Tişrîn’de bir kez daha ortaya çıktı ki; hiçbir güç örgütlü bir halkın iradesini kıramaz. Örgütlü halkın iradesi tüm güçlerden daha büyüktür.

Mesela başta Bavê Teyar ve oradaki halkımız; ‘Biz ölümden büyüğüz’ dedi. Özgürlük kararı alan bu halk ölümü, korkuyu yenmiştir, hangi güç bu halkı yenilgiye uğratabilir. Bu saldırılarla halkı yenemeyeceklerini bildikleri halde soykırıma devam ediyorlar. Kamuoyu da bu saldırılara karşı sessizdir. Başta faşist Erdoğan olmak üzere, sözde şu an Gazze’de ateşkesin sağlanması için aracılık ediyor, peki Filistin ve Kürdistan, Kuzey ve Doğu Suriye halkı arasında ne fark var? Bir taraftan bunu yapıyor diğer taraftan ise bir halkı katliamdan geçiriyor. Suriye’de sözde yeni bir iktidar var HTŞ, bunların gözü önünde Kuzey ve Doğu Suriye halkı soykırımdan geçiriliyor. Ama onlar Erdoğan ile daha fazla ilişki kuruyorlar. Bu şekilde halklar arasında beraberliği sağlayabilirler mi, Türkiye’nin bütünlüğünü savunabilirler mi? Asıl parçalanmayı yaratan da onların zihniyetidir, bu iradeye yönelik vahşi saldırılarıdır. Bu yüzden Kuzey ve Doğu Suriye halkı şu an demokrasinin bir resmidir, birlikte yaşamın resmidir, demokratik konfederalizm yaşamının, demokratik ulusun resmidir.

Tişrîn’de şehit düşenler arasında Zenûbiya Kadın Topluluğu Meclisi yöneticilerinden Kerem Ehmed Şehabî El Hemed yoldaş da vardı. Arap halkına mensup biriydi. Minbic’a saldırdıklarında, Minbic Kadın Meclisi üyelerini kaçırdılar, her türlü işkenceyi yaptılar. Bu saldırılarla kadın özgürlük çizgisinden intikam alıyorlar. Bu DAİŞ zihniyetidir. DAİŞ, tüm dünyanın gözü önünde ‘cennete gidebilmek için kadınların eliyle öldürülmemeliyiz’ diyordu. Böyle karanlık bir zihniyete sahipler. Şimdi yine DAİŞ’in hakimiyet kurmasını istiyorlar. Buna karşı halkın direnişi çok önemlidir. Canlı kalkan olarak Tişrîn’e gidiyorlar, topraklarını terk etmiyorlar, göç etmiyorlar, etmemeleri de lazım. Sergiledikleri bu duruşla göç etmeyi anlamsızlaştırdılar, kendi topraklarında 21. yüzyılın yurtseverlik duruşunu ortaya koydular. Devrimci halk savaşı yürütüyorlar.

KÜRDİSTAN’IN DİĞER PARÇALARI DA KUZEY VE DOĞU SURİYE’DEKİ DİRENİŞE DESTEK VERMELİ

Kahraman halk, öncü kahramanlarını yarattı. Mesela şehitlerin her biri öncüdür, mücadelecidir, direnişçidir. Evi, barkı var, çocuğu var ama biliyor ki özgür değil bu yüzden öncülük ederek özgürlük nöbeti tutuyor. Şehitlerin uğurlandığı törene yüz binlerce insan katıldı, ortaya bir irade koydular, şehitlerine söz verdiler, barajı şehitler barajı, direniş barajı yaptılar. Bu çok önemlidir. Kuzey ve Doğu Suriye halkı demokratik bir Suriye’nin resmini ortaya koyuyor. Ya başaracaklar ya da bir kez daha DAİŞ zihniyeti hakim olacak. DAİŞ zihniyetinin hakim olmaması, bölgede böyle bir felaketin tekrar yaşanmaması için, Kuzey ve Doğu Suriye’deki halkımız nasıl ki savaşçılarıyla tek yumruk olup devrimci halk savaşı yürütüyorsa, Kürdistan’ın diğer parçalarındaki halkımız da bu direnişe destek vermelidir. Bu noktada eksiklik var.

Bakûr’daki halkımız ilk süreçte önemli eylemler yaptı, Nisêbîn'de, Pirsûs'ta nöbet tutmaya başladılar, birçok yerde yürüyüşler yaptılar ama bunlar yeterli değil. Seferberlik ruhuyla direnişe sahip çıkmalılar, herkes bu direniş etrafında kenetlenmeli, mücadelelerini büyütmeliler. Başûr, Şengal, Avrupa ve Rojhilat halkımız, her yerde direnişi sahiplenmeli. Kuzey ve Doğu Suriye halkı ölüm kalım sürecinden geçiyor. Barajı patlatarak Kuzey ve Doğu Suriye halkını 21. yüzyılda büyük bir felaketten geçirmek istiyorlar. Bu yüzden halkımız nerede olursa olsun bu saldırılara karşı tutum sergilemeli, yapılanlar yetmiyor. Kuzey ve Doğu Suriye halkı yalnız bırakılmamalıdır.

Bir diğer nokta ise; koalisyon güçleri de orada açıklama yapıyorlar ama bu halk onların gözü önünde katlediliyor. Türk devleti ve çetelerine orayı yasaklayamaz mı? Rahat bir şekilde yasaklayabilir, o bölgeyi hava saldırılarının olmaması için özel bölge yapabilir, uçuşa yasak bölge ilan edebilir. Türk devleti ve çeteleri savaşçılar karşısında mücadele edemiyor sürekli havadan saldırıyor. Bundan dolayı koalisyon güçleri üzerine düşen görevi yerine getirmelidir. Kürtler, Kuzey ve Doğu Suriye halkı DAİŞ karşısında binlerce şehit verdi, her yerde Kürt halkının kahramanlığından bahsediyorlardı. Ama çıkarları için bunu kullanmaları ne ahlaki, ne vicdani  ne de insani bir yaklaşımdır. Türk devleti bir tarafta Kuzey-Doğu Suriye halkının iradesini kırmaya, kazanımlarını yok etmeye çalışıyor, diğer tarafta ise demokratik bir Suriye istediğinden bahsediyor. Bir kez özellikle kadınlar ve gençler başta olmak üzere Kuzey-Doğu Suriye halkı çok onurlu bir duruş, bir direniş sergiliyor. Özgürlük duruşu budur, mücadeleci kadın budur. Kongra Star, Zenubiya Kadın Meclisi, Suriye Kadın Meclisi, savunma güçleri YPJ ve Kuzey-Doğu Suriye halkı ortak bir irade ile onurlu bir duruş sergiliyor.

Bu onurlu duruştan güç alıyoruz. Sadece Kuzey-Doğu Suriye için değil, tüm insanlık için, tüm kadınların özgürlüğü için direniyorlar. Eğer bu DAİŞ zihniyeti bölgede hakim olursa hiç kimse güvende olmaz. Bundan dolayı Kuzey ve Doğu Suriye’deki direnişe çok daha fazla destek verilmeli. Türk devleti ve çetelerine bir sınır konulmalı. Bu yükü sadece Kürt halkının omzuna yüklemenin insanlıkta yeri yok. Kuzey ve Doğu Suriye halkımız yediden yetmişe herkes sanatçısı Bavê Teyar, heval Menice, Muzaffer, Kerem Ehmed gibi şehitlerinin yolundan gidiyorlar. Henüz şehitlerinin cenazelerini kaldırmadan saldırılarda tekrar iki şehitleri ve yaralıları oldu. Ölümü ve korkuyu yendikleri taktirde özgürlük yakındır. Bir kez daha söylüyorum, bu kutsal ve değerli duruşları başarıyı da beraberinde getirecektir.

Rêber Apo’nun esir alındığı Şubat ayı yaklaşıyor. Her ne kadar bir süreç başlatılmışsa da Önderlik hala ağır bir tecrit altında. Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğünün de amaçlandığı mücadelenin hedefine ulaşması için ne yapılmalıdır?

15 Şubat Uluslararası Komplo’nun yıl dönümü yaklaşıyor. 15 Şubat’ta komplonun 26. yılı tamamlanıyor. Az bir zaman değil, Rêber Apo 26 yıldır esir, rehindir. Bu komplonun amacının ne olduğu bu yıl daha geniş bir şekilde tartışılacaktır. Rêber Apo o dönem de, "bu komplonun amacı Kürt ve Türk halkı arasında yüzyıllar sürecek bir savaşın başlatılmasıdır; Kürt ve Türk halkının kaybedeceği bir savaş hedefleniyor" dedi. Uluslararası Komplo’nun yıl dönümü aynı zamanda Şêx Saîd ve arkadaşlarının isyanının 100. yıl dönümü. Onları da saygı ve minnetle anıyorum. Kürt halkı tam yüz yıldır özgürlüğü için farklı yol ve yöntemlerle mücadele ediyor. PKK, Özgürlük Hareketi de bu damar üzerinden gelişti. Yöntemi, zihniyeti, fikirleri elbette çok farklı ama Kürt halkı yüz yıldır direniyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin yüz yıllık tarihi var, Kürt halkının da yüz yıllık mücadele tarihi var.

Bundan dolayı komplonun bu yıl dönümünün özelliği daha fazla. Rêber Apo bu süreçte devrede. Önümüzdeki 15 Şubat’a ilişkin çok şey söyleniyor, Rêber Apo çağrı yapacak deniliyor. Bu yüzden Kürdistan halkı olarak, Kürt halkının dostları, tüm demokrasi güçleri, kadınlar, gençler ve toplumun tüm kesimleri bu 15 Şubat’ta tecride karşı mücadeleyi zirveye ulaştırıp Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğünün temeli yapmalıyız. Bu çok önemlidir. Dünya tarihlerinde sembol günler var, bu yüzden 15 Şubat’ı karanlıktan aydınlığa dönüştürebilirler. Rêber Apo’nun yol, yöntemleri her zaman budur; nerede umutsuzluk oluşmuşsa orada büyük umutlar yaratıyor. Karanlığın olduğu yeri aydınlatıyor. Hiçbir şeyin kalmadığına inanılan bir dönemde büyük kazanımlar elde ediyor. Rêber Apo’nun yol, yöntemleri mücadeleyi günümüze kadar getirdi ve büyük kazanımlar sağladı.

İnanıyorum ki içinde bulunduğumuz dönem, 15 Şubat’ın yıl dönümü artık Kürdistan halkının, kadınların ve tüm halkların özgürlük mücadelesi için farklı bir hamle olacaktır. Ama beklememeli ve mücadeleyi daha da büyütmeliyiz. Bunun için de planlanan bazı eylemler var, Avrupa’da her yıl gençler öncülüğünde Uzun Yürüyüş yapılıyor. Yurt dışındaki Kürt kurumları, bu yıl sembolik bir şey yapmışlar. 26 şehirden 26 kişi 26 gün yürüyecek. Şimdiden eylemcileri selamlıyorum. Böyle renkli eylemler her alanda yapılmalı, sürecin başarıya ulaşması için herkes Rêber Apo’nun geliştirdiği hamleye destek vermeli. Bunun öncülüğünü yapacak olanlar da elbette özgürlük militanlarıdır, mücadeleci halkımız ve halkımızın dostlarıdır.

Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü için başlatılan hamlede rol alan ve şimdiye kadar bu hamleye öncülük edenler, 15 Şubat için, o günü büyük bir başarıya, büyük özgürlük gününe, Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğünün sağlandığı güne dönüştürmek için şimdiden her alanda hazırlıklarımızı yapmalıyız. Belki hala biraz vakit var ama hazırlıklar yapılmalı, farklı eylemler yapılmalı. Komplonun amacı neydi, ne oldu elbette çok fazla yorumlandı artık komployu başarıya dönüştürmeliyiz. Bu yüzyılı halkların soykırım yüzyılı yapmak istediler Rêber Apo ise halkların bayramı, halkların baharı, halkların, kadınların ve tüm insanlığın özgürlük yüzyılı yapmak istiyor. Bu süreç büyük bir çıkış sağlayabilir. Herkes bu süreçte rolünü oynamalı ve kadınlar ile gençler bu sürece öncülük etmelidir.