Derazor'da emeğin direnişi devam ediyor

"Hava soğuk ve çöl şartları çekilmezdir. Ancak insanın bir amacı olunca bunun pek de bir önemi kalmıyor. Hem çöl de olsa, burası bizim topraklarımız ve biz bu toprakları seviyoruz."

Uçsuz bucaksız çölün ortasına yapılmış toprak mevziler. Bu mevzilerin bazılarına çadırlar, bazılarına da kapısı bile olmayan eski karavanlar kurulmuş. Savaşçılar bu çadır ve karavanların içinde kalıyorlar. Ancak hava o kadar soğuk ve rüzgar o kadar şiddetli ki, bu kapısız karavanaların içinde bile insanın soğuktan kemikleri üşüyor. Dışarıdan gelen tozun ve rüzgarın önünü alabilmek için karavanaların kapısına battaniyeler asılmış. Aylardır süren Cizre'nin Fırtınası hamlesinde savaşçılar bir taraftan çetelerle savaşırken, bir taraftan da çölün şiddetli hava koşullarıyla savaşmak zorunda kalıyorlar. Ancak, savaşçılarla konuştuğumuzda kimsenin bundan bir şikayeti yok. “Evet hava soğuk ve çöl şartları çekilmezdir. Ancak insanın bir amacı olunca bunun pek de bir önemi kalmıyor. Hem çöl de olsa, burası bizim topraklarımız ve biz bu toprakları seviyoruz. Bizim için önemli olan bu çetelerin bir an önce bu toprakların üzerinden yok olmasıdır" diyorlar.  

Akşamdan başlayan yağmur ve şiddetli rüzgar yerini büyük bir kum fırtınasına bırakmış. Fırtına o kadar şiddetli ki iki metre önünü görmek imkansız. Tüm savaşçılar mevzilerinde elleri tetikte bekliyorlar. Çünkü biliyorlar, çeteler bu tür zamanları kendilerine fırsat bilip saldırıyorlar. Bu saldırılar daha çok sızma tarzında oluyor. Çeteler üzerine bağladıkları bombalarla fırtınanın yarattığı tozdan yararlanarak mevzilerin içine kadar gelip kendilerini patlatmaya çalışıyorlar. Savaşçılar artık onların bu taktiklerini çok iyi bildiklerinden elleri tetikte bekliyorlar.

Savaşçılar toz fırtınasının içinden bazı karartıları fark ediyorlar. Toz ve fırtına o kadar şiddetli ki çeteler hemen hemen 30 metre kadar yaklaşmışlar. Fırtınanın içinden ilk başta üç kişi fark ediliyor. Savaşçılardan biri birkaç el ateş edince karartıların sayıları çoğalıyor. Sayılarının çok olduğu fark edilince zırhlı araçlar devreye giriyor. Gelen çeteler tozun içinden kaybolup gidiyorlar. Telsiz üzerinden tüm mevziler uyarılıyor. Çünkü çeteler o gün bir çok mevziye sızma yapmak istemişlerdi. Özellikle Xıraniç, Hecin ve ırak sınırında mevzilenen savaşçılar ve DAİŞ çeteleri arasında çok yoğun çatışmalar yaşanıyordu. Yoğunluğun daha çok ön mevzilerde olduğunu bilen çeteler daha geri cephede bulunan mevzilere de saldırmayı denemişlerdi. Fakat, savaşçıların duyarlılığı sayesinde onların bu girişimi de sonuçsuz kalıyor.

Bir taraftan elleri tetikte nöbette savaşçılar beklerken, diğer taraftan aynı şekilde fırtınaya rağmen mevzilerin içinden hummalı bir çalışma devam ediyor. Savaşçılar bir yandan mevzilerini sağlamlaştırmak için kum torbalarını dolduruyorlar. Diğer yandan çatışmada olan arkadaşlarına cephane ulaştırmak için panzerlere cephaneler yerleştirip gönderiliyor. Ve eski, kapısız karavanın yanında bir grup genç savaşçı birkaç tahta parçasından ateş yakmış, küçük siyah bir çaydanı ateşe koymuşlar, çay olmasını bekliyorlar. Genç bir savaşçı grubun içinden sazını almış, 'Mervano' türküsünü arkadaşlarına çalıp söylüyor.

Soğuk, toz ve fırtınalardan dolayı esmer tenli bu gençlerin, daha da esmerleşen yüzlerindeki inanç ve kararlılık, göz bebeklerine yansıyan zafere kilitlenmiş bakışlar, daha güzel bir dünyanın var olacağının umudunu aşılıyor yüreklere. Ve haklı olduğunu, doğru olduğunu inandıkları şeyi yaptıklarını çok iyi biliyorlar. Bu yüzden her şeye rağmen gülen gözleri insanın içini ısıtıyor.