Xelîl: NATO işgal saldırılarına yeşil ışık yaktı

NATO’nun verdiği kararın Kürtlere dönük yeni bir konseptin parçası olduğuna dikkat çeken PYD Eşbaşkanlık Konseyi Üyesi Aldar Xelîl, “29 Haziran ve İsveç tesadüf değil. Kürdistan’a dönük işgal saldırılarına yeşil ışık yaktılar” dedi.

Türk devletinin kararını verdiğini ve “Büyük Türkiye” projesiyle Suriye’nin tamamını işgal ederek topraklarına katmak istediğini belirten Xelîl, Suriye’deki tüm taraflara şu çağrıda bulundu: “Şam hükümeti ve Suriye’deki tüm halklar olarak bölgenin toprak bütünlüğünün korunması için iç sorunlarımızı bir tarafa bırakmalı ve direnişe dahil olmalıyız.”

Geçtiğimiz hafta İspanya’nın başkenti Madrid’de gerçekleşen NATO zirvesinde İsveç ve Finlandiya’nın üyeliğinin karşılığında Türk devletine bir dizi taviz verildi. PYD Eşbaşkanlık Konseyi Üyesi Aldar Xelîl, Türkiye’ye verilen tavizlerin ve zirveden çıkan kararların Kürt halkına karşı devreye konulan konseptin bir parçası olduğuna dikkat çekti. Xelîl, Türk devletinin yeni işgal saldırısı için uluslararası alandaki girişimlerine, NATO zirvesinden çıkan sonuçlara ve İsveç’in Kürt halkına karşı devreye konulan yeni konseptte yeri almasına dair ANF’nin sorularını yanıtladı.

Geçtiğimiz hafta Madrid’de gerçekleşen NATO zirvesinde Kürt halkının kazanımlarına karşı kararlar alındı. Zirveden çıkan kararları nasıl yorumlamak mümkün?

Türk devleti on yıllardır Kürt halkının yok edilmesi için her zaman savaş içerisindedir ve çabaları sürüyor. Kürt halkı ve özgürlük hareketi tarafından varlığı ve özgürlüğünün savunulması noktasında tarihi direniş sergileniyor. Ancak bu gerçek görülmelidir; Türk devletine başta NATO’nun aktif desteği olmasaydı, şimdi Kürt halkı başka durumda olurdu ve özgürlük istekleri de gerçekleştirildi. Yani bir diğer anlamıyla 1984-1985’ten bugüne Kürt hareketine karşı savaşıp Kürt halkının yok edilmesini isteyen yine NATO’dur. NATO, tüm ülkelerin Kürtlerin yok olma savaşına dahil olması için bunu temel prensip, ölçü ve kanun yapmıştır. Kürt halkına karşı kararların alındığı önemli süreçlerde de NATO her açıdan kararını yenilemiş, kararlarını farklı farklı yöntemlerle göstermiştir.

YENİDEN İSVEÇ’İN GÜNDEME GELMESİ DÜŞÜNDÜRÜCÜ

İsveç önemli bir detay. Daha önce de Olof Palme cinayetiyle Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı devreye konulan uluslararası komplonun startı verilmişti. Yeni konseptte de İsveç’in olmasına nasıl bakıyorsunuz?

İlginç olan budur. O yıllarda da İsveç ilk kez PKK’nin “terörist örgütler” listesine konulmasında gündeme geldi ve karar verdiler. Gerekçeleri neydi? Yine İsveç’ti ve Olof Palme’ydi. 1986’da Olof Palme’nin öldürülmesiyle NATO, o dönem bu kararını resmi ilan etti ve hareketi töhmet altında bıraktı. Bildiğiniz gibi geçtiğimiz yıl İsveçli savcı Kürt Özgürlük Hareketi ve Kürtlerin bu suikast ile hiçbir alakasının olmadığına yönelik kararını verdi. Bunun üzerine bu harekete karşı yeni bir karara gittiler. 1986’da İsveç aracılığıyla attıkları adım, bugün de yine İsveç olarak atılıyor. İsveç’in NATO’ya dahil olması için bu kez yeni bir şey gündeme koydular.

Esasında NATO, Kürt halkına karşıdır. Bunun üzerine yaklaşım sergiliyor. İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya dahil olmasıyla esasen NATO, kararını yeniliyor. Bir şekilde özellikle İsveç’e ‘Sen açıklamanda PKK’nin Olof Palme cinayetiyle alakası yok, dedin. O zaman biz yeni bir hamle yaparız. Katılımın altında bir hamle’ dediler. Ondan dolayı adlandırdıkları demokratik, insan hakları vb. kanunlardan geri adım atmasını istiyorlar. İsveç’e ‘Madem sen de NATO’ya dahil olacaksın, o zaman Kürtlere karşı savaş anlaşmasını sen de imzala’ dediler. O da buna dahil oldu. 1986’da Olof Palme cinayetini PKK’nin üzerine yıktıklarında sonuç olarak Kürt halkına ve hareketine çok olumsuz etkileri oldu. Farklı bir atmosfer yarattı. Yıllardır bu hareket bu töhmetin acısını çekiyor. Özeleştirilerini verme ya da Kürt halkının varlığı ve gerçekliğinin kabul edilmesi için adım atma yerine ne yaptılar? İsveç yine böyle bir rol oynadı. NATO’nun Kürtlere karşı kararının yenilenmesine temel oluşturdular.

Kürt halkının özgürlük mücadelesine karşı devreye konulan konseptin startı neden NATO tarafından verildi?

Özellikle 3-5 yıl önce NATO’da yer alan çoğu ülkelerdeki yetkililer açıklamalar yaparak NATO’nun ölü bir insan, hasta ve şuurunu kaybetmiş bir şey olduğunu söylemişti. Ancak şimdi Kürt halkının varlığı ve davası gıyabında NATO’yu canlandırmak istiyorlar. İsveç ve Finlandiya tutum sahibi olup demokratik ölçülerine sahip çıkmalıydı. Maalesef bu hem eleştiri hem de kınama noktasıdır. Bu tarz ülkeler katılmak yerine, NATO eğer gerçekten tehditler karşısında bir savunma mekanizmasıysa bunu anlamalı ve ısrarcı olmalıydı.

Bu hareket Kürt halkının özgürlüğünü isteyen demokratik bir harekettir. Hiçbir zaman insanlığa rahatsızlık vermemiş. 1986’dan bu yana yapılan hükümlere karşı olumlu adım atalım demediler. Özellikle Rojavalı güçler dünyadaki hiçbir gücün karşısında durup savaşamadığı DAİŞ’e karşı durdu. Bu insanlığa hizmetti. En büyük teröre karşı, faşizme karşı burada mücadele yürütüldü. Aynı şekilde demokratik bir devrimdir.

Sadece Türk devletinin razı edilmesi ve NATO’nun halklara karşı çıkarlarını gerçekleştirmek için Kürt halkını ve davasını, demokratik hareketini kurban ediyorsun. NATO ve Batılı ülkeler bir kez daha ısrarla Türk devletiyle birlikte Kürt halkının özgürlük taleplerine karşı bir oluyorlar. Bunu esas olarak Türk devleti böyle istediği için yapmıyorlar, aksine karar sahibidirler, Kürt halkının davasının sonuç almasını istemiyorlar. Türk devletini Kürt halkına karşı savaşmak için araç haline getiriyorlar. Bu olumlu bir karar değildi.

KARARIN 29 HAZİRAN’DA VERİLMESİ TESADÜF DEĞİL

Kararın onaylandığı gün Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve Şêx Seîd gibi Kürt önderlerine dönük idam kararlarının verildiği bir tarih. Sizce bu bir tesadüf mü?

Özellikle bu tarihte. 28 Haziran’da toplantıları oldu, gündeme getirmeleri ve açıklamaları çoğunlukla 29 Haziran’da yapıldı. 29 Haziran, Kürtler tarihinde tanınan bir gündür. Bu tesadüf değildi. Şêx Seîd’in idamı ve Önder Apo’nun yargılanmasının tarihiydi. Devletin Kürtlere dönük ihlalleri hep bu tarihlerde gösterildi ve ortaya çıktı. Bunun için bu durumu kınıyorum. Dünyata, Ortadoğu ve Avrupa kamuoyuna, demokrasi ve özgürlük savunucularına seslenerek tutum sahibi olmalarını istiyoruz. Artık böyle kabul edilemez.

Özgürlüğü ve demokratik sistemi için mücadelesini sürdüren bir halkın yok edilmesini amaçlayan birleşme durumu ne içindir? Bu yaklaşımlar hiçbir zaman çözüm istemediklerini gösteriyor. Çözüm isteselerdi İmralı’ya dönük yaklaşımları değişirdi. Önder Apo’ya dönük o kadar ağır tecrit ne için var? Önder Apo ne için zindandadır? Bunların hepsi aynı siyaset, aynı yaklaşımdır. Tarihi hatalardır. Sadece Kürt halkına değil insanlığın tamamına olumsuz etkisi olacaktır. Onun için de tüm kamuoyu buna karşı tutum sahibi olmalıdır.

NATO zirvesinin olduğu tarihte Erdoğan bir kez daha Kuzey ve Doğu Suriye’ye işgal tehditleri savurdu. Bu işgal için uluslararası onay durumu olabilir mi?

Türk devleti ve AKP hükümeti kararlıdır. Kuzey ve Doğu Suriye’nin tamamını işgal etmek istiyorlar. Erdoğan, Birleşmiş Milletler toplantısında açık bir şekilde Kuzey ve Doğu Suriye’nin tamamını hedef alan 30 km derinliğindeki işgal haritasını gösterdi. ‘Bu bölgeler hepsi benim olacak’ dedi. Kimse orada buna sesini çıkarmadı. Bu onaylama anlamına geliyor. Türk devleti de bu yüzden işgali gerçekleştirmek istiyor. İsveç ve Finlandiya kararıyla,  NATO kararıyla dolaylı evet dediler. Yeşil ışık yaktılar. Saldırabilirsin dediler. Bizim önümüzdeki yol budur. Bu gerçeklikle hareket edeceğiz. Bu güçler kararlarını bir yapmışlar.

Biz de varlığımızı korumak için savunma sistemimizi geliştirmeliyiz, bu önemlidir. Profesyonel savaşçılar ve toplum, kendisini, topraklarını, evini ve ülkesini korumak için örgütlenerek, savunmasını güçlendirerek devrimci ve savaşçı halka dönüşecektir. Varlığını korumak için toprağını ve evini terk etmeyecek. Var olana kadar direnecektir. Ancak o şekilde zafer elde edilebilir.

Öyle hesaplar yapmayalım. Kimse destek verir mi vermez mi? Yeşil ışık verirler vermezler, belki saldırı yapmazlar. Bu Türklerin stratejisidir. Bugün yapmazlarsa yarın yaparlar, bir ay sonra, bir yıl sonra yaparlar. Bu devlet bunun kararını vermiştir. Bugün yapmıyorsa nedeni hazırlığımızın iyi olmasındandır. Belki korkuyordur, Zap’ta, Avaşîn’de Metîna’da kırılmıştır. Şengal’deki planlarının tutmamasındandır. Bugün saldırmadıysa kimse kararını değiştirdi diye düşünmesin. Onlar saldırmakta kararlılar. Burayı işgal edeceklerini söylüyorlar.

YENİ BİR İŞGAL OLURSA SURİYE DİYE BİR ÜLKE KALMAZ

Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması için PYD olarak siz neler yapıyorsunuz? Kim neler yapmalıdır?

Suriye’deki mevcut kriz durumundan faydalanmak istiyorlar. Rejim zayıflamıştır, Suriye’yi koruyacak başka kimse yok. Suriye’ye sahip çıkacak bölgesel ülkeler bile fazla yok. Bundan da faydalanmak istiyor. Bu durum olsa da olmasa da, stratejileri işgaldir. Bunun için hepimiz birlikte kazanımlarımızı korumak için tüm gücümüzle tarihi direniş gösterip Türk devletinin tüm planlarını burada kırmalıyız. Hatta işgal edilen alanları özgürleştirmeliyiz ki artık Türk devleti topraklarımızdan çıksın.

Bu temelde halkımız için de, Suriye’deki tüm halklar ve Şam hükümeti için de söylüyorum; hep birlikte Suriye’nin egemenliğini koruyalım. Hep birlikte işgalcileri topraklarımızdan çıkaralım. İç sorunlarımız olabilir, farklı görüşlerimiz olabilir, Suriye’nin geleceği için aynı düşünmüyor olabiliriz. Bunlar bizim iç sorunlarımız. Ancak bir şey var. Bu topraklar işgal ediliyor. Bu bölgeler özgürleştirilmeli ve başka bir bölgeye işgalin olmasına izin vermemeliyiz. Eğer Suriye’de başka bir yer işgal edilirse Suriye kalmaz. Suriye adında bir ülke ortada kalmaz.

Bunun Kürt ve Türk sorunu olduğunu söylemeyelim. Doğru, Türk devletinin esas hedeflerinden biri Kürtleri yok etmektir. Ancak sadece bu değildir. Türk devleti Suriye’nin büyük bölümünü işgal etmek ve kendine bağlamak istiyor. Büyük Türkiye’yi kurmak istiyor. Bunun için Suriye’deki tüm halk birleşenleri Suriye’nin topraklarının savunulması için bu direniş içerisinde yer alarak belirli bir tutum göstermekten sorumludur.