Seçimlerde 2 temel görev!

Şimdi önümüzde iki görev var: Bunlardan ilki herkesin oy kullanmasını sağlamak, ikincisi ise sandıkların güvenliğini sağlamak. Halkımız vereceği bir oyla bütün coğrafyanın kaderini belirleyecek; bu seçimlerde oy kullanmak her yurtseverin görevidir.

Tarihimizin en önemli seçimlerinden birine sadece birkaç gün kaldı; herkes nefesini tutmuş 14 Mayıs akşamı ne olacağını bekliyor. Son yirmi bir yılda yaşadığımız seçim tecrübeleri ve mevcut iktidarın anti demokratik tutumu insanların seçim güvenliğine ilişkin kuşkularını büsbütün artırıyor.

Bu konuda kuşkuları olanlar hiç de haksız değiller; iktidar bloğunun hiçbir ortağı “seçimlerin hakkaniyete uygun, düzgün bir ortamda gerçekleşeceği, sandıktan çıkan sonuçlara saygılı olacakları” konusunda henüz topluma ikna edici bir şey söylemedi.

Hatta başta Erdoğan olmak üzere bütün iktidar ortakları tam aksine bir tutum içerisindedirler. Geçenlerde Devlet Bahçeli bütün muhalefeti kastederek “onlar ya müebbet hapis ya da vücutlarına mermi alacaklar!” diyerek açıktan tehdit etti. Hatırlarsınız bundan birkaç gün önce de İç İşleri Bakanı Süleyman Soylu da 14 Mayıs seçiminin bir tür darbe olduğunu söylemişti.

Bütün bunların üzerine Erdoğan ise “Kandil’in desteği ile seçim kazananlara bu millet iktidarı vermez!” diyerek son noktayı koydu.

Fakat bütün bunları tamamı toplumun bu iktidarı sandıklara gömme iradesini kırmaya yönelik çabalar. Velev ki seçimleri sandıkta muhalefet bloğu aldı ve AKP/MHP faşizmi iktidarı teslim etmek istemedi; bu onların yaşayacakları kaçınılmaz sonu daha da zorlaştırır. Bütün bu ifadeler sadece rejimin telaşını gösteriyor.

21 yıllık Erdoğan iktidarının en önemli alametifarikası hangi biçimde olursa olsun toplumdan rıza almayı başarmış olması olmuştur. Bu nedenle Erdoğan kolaylıkla dışarda; “Ey Amerika, Ey Avrupa” diyebilmiş, kendi durduğu yerden dünyanın geri kalanına posta koymaya çalışmıştır.

Nasıl olsa, ne olursa olsun; Erdoğan her defasında bir kez daha seçilmeyi başarıyordu. Eğer Türkiye toplumu Erdoğan’ı seçiyorsa, kim o zaman Erdoğan’ın iktidarını sorgulayabilir. İşte tam da bu yüzden Erdoğan “millet iradesini” ağzından düşürmüyor. Artık soğuk savaş yıllarında olduğu gibi bir hükümeti darbe yoluyla iktidardan uzaklaştırmak da mümkün değil.

Öyleyse hem içerde hem de dışarda Erdoğan rejiminin artık son bulmasını isteyen herkes için Erdoğan’ı sandıkta yenmekten başka seçenek kalmıyor. Sandıkta yenilmiş Erdoğan bütün moral üstünlüğünü kaybeder. Güvenlik bürokrasisi de dahil devletin hiçbir kurumu seçimi kaybetmiş Erdoğan’a biat etmez.

İçerde Erdoğan’a karşı birikmiş olan öfke patlar; birçok bürokrat el altından bile olsa muhalefetle birlikte çalışmaya, muhalefete bilgi sızdırmaya başlar. Toplumda güçlü, her durumda seçim kazanan Erdoğan imajı yerle bir olur.

Seçim kaybetmiş fakat hala koltukta oturmaya devam eden Erdoğan öyle kolaylıkla içerde muhalif çevreleri, dışarda komşu ülkeleri tehdit edemez. Hele eskiden olduğu gibi Amerika ve Avrupa’ya posta koyamaz. Zaten korkak ve kırılgan olan Erdoğan rejimi daha da korkak ve kırılgan hale gelir.

Türkiye tarihinde defalarca insanların önüne sandık konuldu; fakat ilk defa sandık bu kadar önemli hale geldi. Eskiden bir biçimde işleyen vesayet rejimi yüzünden kim seçilirse seçilsin; başta ordu olmak üzere iktidarın gizli ortakları iş başında olmaya devam ediyorlardı.

Fakat günümüzde bu durum değişmiştir; uzun bir süre önce iktidarı ele geçiren Erdoğan kendisine alan açabilmek için devlet içerisinde geçmişte etkili olan bütün vesayet kurumlarını etkisiz hale getirdi. Bu yapıların geldiğimiz noktada artık toplum üzerinde de fazla bir etkisi kalmadı.

Dolayısıyla rıza alarak Türkiye’de iktidara gelmek artık eskisinden daha önemli hale gelmiştir. Geniş toplum kesimleri kendilerine rağmen iktidar olmak isteyen herhangi bir güç odağına biat etmezler.

Bu noktada toplum çok kritik bir eşiğe gelip dayanmış durumda; ya hep birlikte faşizmi sandıkta yenip yeni bir Türkiye’nin önünü açacağız, ya da Türkiye en az bir bu kadar daha sürecek uzun karanlık bir döneme girecek.

Kürtler çok uzun bir süredir buna hazır; fakat Türkiye toplumunun AKP/MHP faşizmiyle yüzleşmesi çok uzun bir zaman aldı; fakat şimdi tam zamanı. Geldiğimiz noktada Faşizmi tarihin çöplüğüne göndermede hiçbir tereddütte düşmemek lazım; seçimlerde yenilirlerse mecburen gidecekler ve yaptıkları bütün kötülüklerin hesabını verecekler.

Şimdi önümüzde iki görev var: Bunlardan ilki herkesin oy kullanmasını sağlamak, ikincisi ise sandıkların güvenliğini sağlamak. Halkımız bunu sadece basit bir seçim olarak görmemelidirler; verecekleri bir oyla bütün coğrafyanın kaderini belirleyecek; bu seçimlerde oy kullanmak her yurtseverin görevidir.

Seçim sürecinde sandıklarda görev alan bütün arkadaşlara şimdiden başarılar dilerim!