Dünya nüfusunun 2050 yılına kadar, iki milyar daha artarak 9 milyarı aşması bekleniyor. Bu durum, küresel ölçekte tarım için büyük bir sorun olarak öne çıkıyor.
İsviçre RTS medyasında Géopolitis programına katılan araştırmacı Matthieu Brun, “2050 yılına kadar gıda ürünlerinin miktarının yüzde 50 arttırmak gerekecek” dedi. Zira, demografik artışın yanısıra, beslenme alışkanlıkları uluslararası düzeyde et ve tahıl talebinin de artmasına neden oldu.
BM’nin verilerine göre mevcut durumda 800 milyonu aşkın kişi açlık çekiyor. Dünya genelinde mevcut durumda tüm insanlık için yeterli kalori üretimi var. Ancak özellikle tarım ürünlerinin bir kısmı, hayvanlara yönelik ya da yakıt üretimi için sanayi amaçlı kullanılıyor. Brun, “Belki de beslenme sistemini yeniden düşünmemiz gerekir” diyor.
İSRAF SORUNU
Dünyada halihazırdaki gıda miktarını arttırmak için bir çok senaryo üzerine çalışma yürütülüyor. Bunların başında, israfın azaltılması geliyor. Halen küresel besin üretiminin üçte bir kayboluyor. Brun, “Kalkınmış ülkelerde, bu kayıpların büyük kısmı yetersiz stoklama kapasiteleri, lojistik sorunları veya böceklerin saldırısı nedeniyle tarımsal işletme düzeyinde gerçekleşiyor. Kuzey ülkelerinde ise tüketici ve sanayiler nezdinde kayıplar yaşanıyor” ifadelerini kullanıyor.
Yeni tarım biçimlerinin de besin üretiminin hem nitelik hem de nicelik olarak iyileştirilmesine katkı sağlayabileceği belirtiliyor. Örneğin, tarımsal ormancılık tahıl alanlarında ağaç yetiştirilmesini öneriyor. Bu durum su ve tarımsal yüzey tasarrufu ile erozyona karşı toprağı daha iyi korumayı sağlıyor. Dikey çiftlikler de Kuzey Amerika, Asya veya Avrupa’da çoğaldı. Buralarda raflar üzerinde ve neon ışıkları ile topraksız salatalık yetiştiriliyor. Brun, “Bazı yenilikler korku yaratabilir ama beslenme güvenliğini iyileştirmede diğer seçenekler gibidir” diye düşünüyor.
TOPRAK SATIN ALAN ÜLKELER
Bununla birlikte, tüketici cephesindeki değişimler de olumlu bir etkide bulunabilir. Tarımsal sorunlar uzmanı Brun, “Eğer dünya nüfusunun bir kısmı et tüketimini azaltırsa, hayvanlar için daha az besin üretme ihtiyacı oluşur ve insanları doyurmak için daha fazlası ortaya çıkar” diyor.
Brun, “Buna karşın, bitkisel protein üretimini ve doğalında tarımsal yüzeyleri arttırırken, dikkatli olmak gerekiyor” diye ekliyor. Zira ekilebilir topraklar, nadir ve göz koyulan bir kaynak haline gelmiş durumda. Bu topraklara erişim önemli bir stratejik mesele haline geldi. Örneğin, dünya nüfusunun beşte birinin oluşturan ve aynı zamanda dünyanın en büyük ülkelerinden biri olan Çin, dünyada işlenebilir arazilerin yüzde 10’undan daha azına sahip. Çinliler ayrıca, Amerikalılar ve Körfez’in petro-monarşileri ile birlikte en fazla toprak satın alanlar arasında yer alıyor.
BİR YANDA AÇLIK ÇEKENLER, DİĞER YANDA OBEZİTE
Diğer bir sorun da obezite olarak dikkat çekiyor. Hindistan veya Afrika gibi bazı bölgelerde obezite kamu sağlığı sorunu haline gelirken, nüfusun bir kısmı da açlık çekiyor. Bu paradoks küresel ölçekte de yaşanıyor.
Açlık çekenlerin sayısına paralel olarak, aşırı kilolu bireylerin sayısı da artıyor. Brun, “Çifte bir yük sözkonusu” derken, “Kardiyovasküler hastalıklarla bağlantılı olarak, aşırı kilo veya obeziteden ölenlerin sayısı, besine erişme yetersizliğinden yaşanan ölümlerden fazla” diyor.
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre 2016 yılında dünyada 18 yaşın üzerindeki insanların yüzde 39’u aşırı kilolu iken, bunların yüzde 13’u obezdi.