‘Kuyruk acısı’ deyiminin hikâyesi bilinir. Bir zamanlar dünyanın herhangi bir yerinde bir adamla oğlu yaşarmış. Bu adam bir yılanla dost olmuş. Adam her sabah oğluyla yılana bir tas süt gönderir, yılan da sütü içtikten sonra tasın içine bir altın bırakırmış. Böylece baba oğul yılanın her gün verdiği bir altın ile gül gibi yaşayıp giderlermiş.
Derken bir gün çocuğun aklına yeni bir fikir gelmiş. Madem bu altın yılanın içindedir, o halde her gün bir altın vermesini beklemek yerine yılanı öldürüp içindeki tüm altınları alırım demiş. Bu temelde bir sabah içi süt dolu tası yılana götürürken eline bir de atabileceği taş almış. Yılan her zamanki yerine konan tas içindeki sütü içerken, yakında gizlenmiş olan çocuk elindeki taşı yılana fırlatmış. Taş yılanın kuyruğuna isabet etmiş ve kuyruğunu koparmış. Acı ile çocuğa saldıran yılan ise zehirleyip çocuğu öldürmüş.
Olayı öğrenen adam acı içinde kıvransa da artık çare yokmuş ve günlük altından mahrum kalmış. Zaman geçmiş, altın sahibi olamayan adam iyice yoksul hale gelmiş. Bunun üzerine bir gün yılanı aramaya çıkmış. Bulup barışayım da eski günlere geri döneyim diye hesap yapmış. Nihayetinde aradığı yılanı bulmuş da. Adamı gören yılan niyetini anlayınca, “Eski dostum, sende çocuk bende kuyruk acısı oldukça bir daha dost olamayız ve eski günlere dönemeyiz” demiş. Böylece insanlığın bilincinde bir “Kuyruk acısı” kavramı yer etmiş ve bugüne kadar gelmiş.
Şimdi öyle anlaşılıyor ki, hikâyedeki yılanda var olan ‘Kuyruk acısı’ gibi bir acı da faşist şef Tayyip Erdoğan’da ‘Kobanê acısı’ biçiminde yaşanıyor. Ne yapsa da bu acıdan kurtulamıyor ve onun etkisini azaltamıyor. Adeta Kobanê’de suçüstü yakalanmış olduğu için, söz konusu suçluluk psikolojisini bir türlü üstünden atamıyor. Efrîn’i, Girê Spî’yi ve Serêkaniyê’yi işgal etmiş olmasına rağmen, yine de Kobanê direnişinde yediği tokadın acısını bir türlü unutamıyor. Ayıdan tokat yiyenin sürekli “Hırç” demesi gibi, Tayyip Erdoğan da sürekli “Kobanê” diye sayıklayıp duruyor.
Peki neden? Çünkü Tayyip Erdoğan ilk okkalı tokadı Kobanê direnişinde yedi. İlk seçim yenilgisini Kobanê direnişinin kazandığı zafer ortamında yaşadı. DAİŞ ile suç ortaklığı, dahası DAİŞ’i yöneten güç olduğu gerçeği Kobanê direnişi sürecinde tümüyle açığa çıktı. Açıkça görülüyor ki, faşist şef Tayyip Erdoğan’da bir Kobanê direniş sendromu oluştu. Yılandaki kuyruk acısı düzeyinde Tayyip Erdoğan’da da bir Kobanê acısı var.
Bu nedenledir ki, yaşadığı Kobanê yenilgisini unutamıyor ve Kobanê direnişini zafere taşıyan etkenleri affedemiyor. Fırsat buldukça söz konusu bu zafer etkenlerine saldırmaya ve onlardan intikam almaya çalışıyor. İşte bu temel zafer etkenlerinden biri de Kuzey Kürdistan’da Kobanê direnişini desteklemek üzere 6-8 Ekim günlerinde gelişen halk serhildanı oluyor.
6-8 Ekim 2014 serhildanının Tayyip Erdoğan Yönetimini ve esasta TC Devletini iliklerine kadar korkuttuğu çok iyi biliniyor. Kobanê direniş zaferinin verdiği acı ve 6-8 Ekim serhildanının yarattığı korkuyladır ki, TC Devleti uzun süre hazırlığını yaptığı ve tartıştığı “Çöktürme Eylem Planı”nı 30 Ekim 2014 tarihli MGK toplantısında karara bağlamış bulunuyor. Tam altı yıldır da böyle bir plan temelinde Kürdistan’da soykırım saldırısı yürütüyor. Tabi buna bağlı olarak da Türkiye halkları üzerinde faşist terör uyguluyor ve tüm insanlığı beslediği faşist terör çeteleri ile tehdit ediyor.
Şimdi söz konusu 6-8 Ekim serhildanının altıncı yıldönümüne on gün kala ve 25 Eylül sabahı ‘Çöktürme Eylem Planı’nın ortaya çıkarmış olduğu AKP-MHP faşist diktatörlüğü 6-8 Ekim serhildanını bahane ederek yeni bir HDP operasyonu başlatmış bulunuyor. Dönemin HDP Eşbaşkanlarını esasta bu nedenle dört yıldır hapiste tutmaları yetmemiş olacak ki, şimdi dönemin tüm HDP Yönetimini sorgu ve yargı kıskacı altına almaya çalışıyor. ‘Kobanê acısı’ ve ‘6-8 Ekim korkusu’ faşist şef Tayyip Erdoğan’ı demokratik siyasete yönelik yeni bir siyasi soykırım saldırısına yöneltmiş görünüyor.
Şimdi Erdoğan-Bahçeli faşist diktatörlüğünü 25 Eylül sabahı eski HDP Yönetimine yönelik yeni bir siyasi soykırım operasyonuna yönelten şeyin esasta ‘Kobanê acısı’ ve ‘6-8 Ekim korkusu’ olduğu kesindir. Bunda hata yapmamak gerekir. Bu acı ve korku öyle bir şeydir ki, faşist şef Tayyip Erdoğan adeta doğru dürüst bir uyku bile uyuyamamaktadır. Kobanê direniş zaferinin ve 6-8 Ekim halk serhildanının yarattığı iktidardan düşme korkusu, Tayyip Erdoğan’a sürekli bir kâbus yaşatmaktadır.
Esas bu gerçeklik olmakla birlikte, yine de durup dururken AKP-MHP faşist yönetiminin 25 Eylül sabahı eski HDP Yönetimine karşı böyle bir siyasi soykırım saldırısını geliştirmesinin altında başka neden ve amaçlar da olmalıdır. Acaba mevcut operasyonla AKP-MHP faşizmi neleri amaçlamaktadır? Bir amaç, eğer fırsat bulursa Kobanê’ye yönelik de yeni bir işgal saldırısı başlatmak olabilir mi? Yine başka bir amaç, bu temelde HDP’yi iyice zayıflatmak ve de fırsat bulursa kapatmak olabilir mi? Böylece bazılarının el altından da olsa zaman zaman dillendirdiği bir erken seçim gündeme gelebilir mi? Veya başka bir amaç, yavuz hırsız misali böyle saldırgan davranarak 6-8 Ekim serhildanının altıncı yıldönümünün, 9 Ekim komplosunun yirmi ikinci yıldönümünün, 10 Ekim Ankara-Gar katliamının beşinci yıldönümünün ve 9 Ekim 2019 Girê Spî ve Serêkaniyê işgalinin birinci yıldönümünün üstünü kapatmak ve bu yıldönümlerinin devrimci temelde karşılanmasını engellemek olabilir mi?
Öyle anlaşılıyor ki, AKP-MHP faşizminin HDP’ye yönelik 25 Eylül siyasi soykırım saldırısının altında söz konusu tüm amaçlar az çok vardır. Dolayısıyla 25 Eylül siyasi soykırım operasyonunu bunlardan kopuk ele almamak gerekir. Fakat tüm bu amaçların hepsi birer parça olsa da bize göre aslında esas ve birinci amaç değildir. Esas ve birinci amacın ise gündem saptırmak ve inisiyatifi ele geçirmek olduğu, bu temelde KCK Yürütme Konseyi tarafından açıklanan ve Kürt özgürlük hareketinin 12 Eylül tarihinden itibaren başlatmış olduğu ‘Tecride, Faşizme ve İşgale Son! Özgürlüğü Sağlama Zamanı’ direniş hamlesinin etkisinin zayıflatılmak istendiği açıktır.
Çok açık ki KCK’nin ilan ettiği yeni direniş ve özgürlük hamlesi her bakımdan tutmuştur. Dört parça Kürdistan’da ve dünyanın dört bir yanında en geniş kitleler tarafından hamleye sahip çıkılmış ve her türlü yöntemle AKP-MHP faşizmini yıkma mücadelesi gelişmeye başlamıştır. Başta kadınlar ve gençler olmak üzere tüm emekçiler ve halklar söz konusu hamleye aktif katılım sağlamıştır. Kürdistan Özgürlük Gerillası hamleyi başarıya götürebilmek için her alanda başarılı öncü eylemler geliştirir olmuştur. 10 Ekim tarihi ‘Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a Özgürlük Günü’ olarak ilan edilmiş ve tüm dünyada antifaşist güçler tarihin bu en anlamlı özgürlük eylemine katılmaya çağrılmıştır.
Dahası Ekim ayı gibi çok önemli direnişlerin yaşandığı bir aya girilmektedir. Belli ki Kuzey Kürdistan’da kitleler 6-8 Ekim serhildanına sahip çıkacak ve altıncı yıldönümünde özgürlük hamlesini daha güçlü geliştirmeye yönelecektir. Yine 10 Ekim Ankara-Gar katliamının hesabı özgürlük hamlesi geliştirilerek AKP-MHP faşizminden sorulacaktır. Daha önemlisi, 9 Ekim uluslararası komplosunun yirmi ikinci yıldönümünde komploya karşı özgürlük hamlesine daha güçlü sahip çıkılacak ve Önder Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü en güçlü bir biçimde haykırılacaktır. Yine birinci yıldönümünde Girê Spî ve Serêkaniyê işgalinin hesabını soran eylemler gelişecektir. Bütün bunlar da AKP-MHP faşizminin soykırımcı yüzünü daha çok açığa çıkartacak ve söz konusu faşizme tarihinin en ağır darbelerini vuracaktır.
İşte 25 Eylül siyasi soykırım operasyonunun en temel amacının tüm bunları engellemek ve bu temelde gündem saptırmak olduğu açıktır. O halde AKP-MHP faşizminin bu oyununa gelmemek, kendi direniş ve özgürlük hamlesini geliştirme gündeminden kopmamak ve inisiyatifi faşizme kaptırmamak gerekir. Kürtler ve tüm demokratik güçler kendi Özgürlük Hamlelerini tam bir inisiyatifle ve en yaratıcı yöntemlerle geliştirmeyi bilmelidir. Eğer 25 Eylül faşist saldırısından ders çıkartılacaksa o da şu olmalıdır: AKP-MHP faşizmini yıkmayı hedefleyen özgürlük hamlesini 6-8 Ekim serhildan ruhuyla ve Kobanê zafer çizgisinde geliştirmek! Tayyip Erdoğan’ı tarihi acısı ve korkusu içinde boğacak mücadele işte böyle gelişip zafere ulaşacaktır.
Kaynak: Yeni Özgür Politika