Katalonya bağımsızlığa koşuyor

Kooperatifçiliği sayesinde dışarıya bağımlı kalmadan dünyanın 34. büyük ekonomisi olan Katalonya, merkezin engeline rağmen bağımsızlık referandumuna gidiyor.

Bilişim ve Kültürel Danışmanlık Kooperatifi Col·lectivaT kurucu üyesi Baybars Külebi'ye göre; Katalonya'daki güçlü kooperatifçilik, bağımsızlığın sınıfsal boyutunun olumlu bir bileşeni olduğu kadar, diğer yandan da bir dayanağı. Siyasi olarak, ademi merkeziyetçi ve yatay ağlarda örgütlenen Katalan sosyal hareketleri, aynı zamanda ekonomik olarak da egemenliğin gerçekleşebilmesi için çıkışı yerel ağlar şeklinde ilişkilenen kooperatifçilik olarak görüyor. Tarihsel olarak kooperatifçiliğin yeri Katalonya'da çok önemli olmakla beraber, 90’lardan beridir de gitgide güçlenen bir yönelim.

Güney Kürdistan'da yapılan bağımsızlık referandumu tartışmaları sürerken bir hafta arayla bu defa Avrupa’nın göbeğindeki Katalonya Özerk Yönetimi, 1 Ekim’de bağımsızlık oylaması yapmaya hazırlanıyor. Haziran 2017’de seçim tarihini açıklayan Katalanlar, İspanya’nın tüm müdahalelerine ve baskılarına rağmen geri adım atmadan seçime doğru yol alıyor. Katalonya 'bağımsızlık şimdi' diyerek seçime giderken İspanya da baskının dozunu artırıyor. Son olarak 20 Eylül’de İspanyol polisi polisi, Katalan hükümetine bağlı bazı bakanlık binalarını bastı ve üst düzey bir Katalan yetkiliyi gözaltına aldı. Bunun üzerine başlayan sokak hareketleriyle birlikte seçim nabzı yükseliyor. Katalanların nasıl bir bağımsızlık istediğini, İspanya solunun duruma bakış açısını ve Katalonya bağımsızlık seçimini Barcelona’da yaşayan Bilişim ve Kültürel Danışmanlık Kooperatifi Col·lectivaT kurucu üyesi Baybars Külebi ile konuştuk.

 

Öncelikle yaklaşan Katalonya bağımsızlık seçimi öncesi ülkede son durum nedir?

 

Halk, ilk günlerden itibaren her gece saat 22.00’de tencere çalarak Katalonya'da yaşanan adaletsizliğe ve de facto darbeye karşı tepkisini gösteriyor. Ayrıca adalet sarayı ile Katalonya Anayası Mahkemesi önünde eylemler oldu ve üniversite işgalleri devam ediyor. Geçen hafta sonu ise Lleida'da çiftçi sendikasının büyük bir eylemi oldu. Son olarak 3 Ekim için de genel grev kararı alındı.

İspanya, Katalonya'ya sadece havadan, karadan, denizden polis göndermekle kalmadı; Katalan polisi Mossos, İspanya polisi yönetimine devredildi. Oy pusulası ve referandum propagandasının toplatılması için yapılan polis operasyonları devam etmekle beraber, referandumla ilgili bilgilendirme yapan internet siteleri de domainlerine savcılık tarafından el konularak kapatılmakta. Bir Avrupa ülkesi için pek de beklenmeyen baskılar yaşanıyor.

Diğer yanda bu hafta gerçekleşen en önemli olaylardan biri Aragon'un sol koalisyonu Unidos Podemos'un Zaragoza'da Katalan bağımsızlığına destek için bütün sol partileri çağırarak bir kurultay düzenlemesiydi. Bu kurultayda Katalan Sol İttifakı'nın (Catalunya en Comú) sözcüsü Xavier Domenech ve Barselona Belediye Başkanı Ada Colau da vardı. Katalan halkının kendi kaderini tayin etmesi için sınırsız destek verdiklerini, ancak diyaloga her zamankinden daha çok ihtiyaç duyulduğunu söylediler. Katalonya'da değil de Zaragoza'da olan bu organizasyondan bahsetmemin nedeni, kurultayın etrafını 500 faşistin sarması ve "hainleri infaz" ve benzeri sloganlar atarak katılımcıları tehdit etmeleriydi. Buna karşın merkez hükümet, ellerinde yetersiz polis olduğu için siyasetçilerin güvenliğini garanti edemeyeceğini söyledi ve nitekim Aragon Meclis Başkanı Violeta Barba kafasına aldığı bir şişe darbesiyle yaralandı.

 

Bu olaylar sadece Katalonya ile mi sınırlı?

 

Sadece Katalonya'da değil, bütün İspanya'da sokaklar daha da hareketlenecek gibi görünüyor. Her ne kadar bugün sokaklar çok hareketli olmasa da şu an konuşulan şey Mossos ve İspanya polisinin nasıl ve ne biçimde seçim günü sandıklarda oy verilmesini engelleyeceği; güç kullanımının ne düzeyde olacağıdır. 1 Ekim Pazar günü göreceğiz.

 

Bir yandan tüm ülkede bağımsızlık meselesi tartışılırken ve bu olaylar yaşanırken öte yandan sol içinde de “Ulusların kendi kaderini tayin hakkı’ tartışılıyor. Peki, bu tartışma nasıl bir çerçevede yürüyor?

 

Kabaca özetlemek gerekirse, Birleşik Sol ve Podemos, Katalan halkının kendi kaderini tayin hakkının meşru olduğunu, ancak bunun bir anayasa reformu sonrası, bütün İspanya'nın ademi merkeziyetçiliğinin tartışıldığı bir ortamda; yasallığı olan bir ulusal müzakereyle yapılmasından yana. Katalanlar için ise tabii ki talep, bağımsızlık hemen şimdi. Yapacakları kurumsal ölçekteki sivil itaatsizlik ile sadece Katalonya için değil, bütün İspanya halkları için kopuş sürecinin başlayacağını düşünüyorlar.

Bu tartışmaların Türkiye'den bakıldığında gözden kaçan iki önemli unsuru var.

 

Nedir bu iki unsur?

 

* İlki ve en önemlisi 78 Anayasası ve bunu oluşturan pakt.

* İkincisi ise bu anayasanın doğal bir nedeni olan monarşi.

 

Bunları biraz açabilir misiniz?

 

Katalanlar, Franko rejiminin faşist geçmişi ile yüzleşilmesine engel olan 78 Anayasası ve onu yaratan tarihsel paktı reddetmek ve diğer yandan krallıktan da kurtulacakları bağımsız bir Katalan Cumhuriyeti kurmak istiyorlar. Bu açıdan İspanya özelinde asli sorun bir rejim sorunu ve esasen Podemos/Birleşik Sol da bunu kabul ediyor. Ancak şu anki Birleşik Sol'un içinde bulunan 78’in Komünist Partisi de bu anayasal paktın içinde bulunduğu için Katalanlarınkine benzer bir kopuşu savunmaları zor ve büyük ihtimalle de bunun bir çelişki olacağını düşünüyorlar, ancak bu benim kişisel görüşüm.

 

Podemos ve Birleşik Sol, Katalonya bağımsızlığını desteklese de seçimlere katılmayacaklarını açıklamışlardı ilk başta, bunun nedeni bahsettiğiniz bu gerekçe mi?

 

İspanya’nın vahşi müdahalesi nedeniyle şu an durum değişti. Podemos ve Birleşik Sol daha önce Katalonya'nın kendi kaderini tayin hakkını desteklemesine rağmen referandumun yasal güvencelerle yapılması gerektiğini, bu nedenle de oy kullanmayacaklarını belirtmişti. Ayrıca da Podemos'un genel duruşu, Katalonya'nın İspanya'dan ayrılmaması gerektiği şeklinde, ancak buna karar verecek olanın Katalan halkı olduğunu da söylüyorlardı. Fakat 20 Eylül'de yaşananlardan sonra, Podemos ve Birleşik Sol da duruşunu değiştirdi. Catalunya en Comú (Katalonya'daki Podemos, Birleşik Sol, yeşiller, Equo ve en comú ismiyle anılan yerel aktivist siyasi ağ platformlarını barındıran sol ittifakı) özellikle Zaragoza'daki kurultaylarında da referanduma tam destek verdiklerini ve oy kullanacaklarını açıkladı. Ancak diskurları bunun bir sivil itaatsizlik ve temsili bir 'mobilizasyon' olduğu şeklinde. Ayrıca hatırlatmak gerek; Catalunya en Comú ve Barcelona en Comú'nun yönetimindeki belediye koalisyonu önemli bir çeşitliliğe sahip. Özellikle koalisyonun başını çeken Ada Colau grubu tarihsel olarak bağımsızlık savunucusu. Bu nedenle daha 20 Eylül müdahalesi yaşanmadan, Barselona'nın belediye başkan yardımcısı Gerardo Pisarello, referandumda oy kullanacağını ve 'Evet' diyeceğini ilan ettiği gibi, Catalunya en Comú oluşumunda bireysel olarak evet oyu kullanacak önemli bir kitle mevcut. Seçmenleri için de benzeri söylenebilir.

 

20 Eylül müdahalesinin etkisi var ama öncesinde de bir kitle vardı yani...

 

Podemos ve Birleşik Sol'un da bileşeni olduğu Catalunya en Comú'nun referandum tutumu belirgin olarak 'karşı' olmamakla beraber, İspanya'nın baskıcı politikası, kararsızları ve reformistleri de referandum saflarına çekmiş durumda. Ki buraya not düşmek gerek; son yapılan anketlere göre Katalonya'nın yüzde 82’si referandumu destekliyor ve oy kullanma isteğini belirtiyor. Çok önemli bir ayrıntı da Catalunya en Comú seçmeni için bu oranın (oy kullanacak yüzdesi) yüzde 100 olması.

 

Podemos ve Birleşik Sol’un önerdiği federal İspanya modeli var. Somut koşullar göz önüne alındığında bu ne kadar gerçekleşebilir durumda?

 

Sadece Katalan sol koalisyonu ile İspanya ulusal Podemos’u ve Birleşik Sol'un farkları bile gözetildiğinde, müzakere ile kurulacak bir eyalet sisteminin oluşmasının çok zor olduğu görünüyor. İspanyol solunun da işaret ettiği gibi ben de şahsen sorunun, 78 Anayasası’nın kemikleştirdiği siyasi ve tarihsel travma olduğunu düşünüyorum. Kitlesel olarak İspanya'nın baskın etnik unsuru, bağımsızlıkçı ve sol hareketlerin, iç savaşın kaybedenleri olarak rövanşist bir tutum sergilediğini düşünüyor. İç savaş sırası ve sonrası yaşanan travmalarla yüzleşilmediği, Franko faşizminin ne sembolik, ne söylemsel, ne de hukuki olarak hakkaniyetli bir yargılaması yapılmadığı ve çoğunlukla da İspanyolların bunun gerekliliğine ikna olmadığı sürece; birleşik, çoğulcu, demokratik ve ademi merkeziyetçi bir İspanya'nın kurulması zor.

 

Ulusların kendi kaderini tayin hakkı meselesinde örneğin Türkiye’deki bazı sol çevreler Güney Kürdistan oylamasında bu meselenin ‘başka şeylere’ hizmet ettiği vurgusunu yapıp bunun burjuva bir eğilim olduğu eleştirilerini getirdi. Her ne kadar orada Barzani’ye bakış açısı konusundan durum farklılık arz etse de ilk akla gelen, bağımsızlığı ülkedeki hangi sınıfın desteklediği tartışması oluyor. Katalonya bağımsızlığına baktığımızda, nasıl bir sınıfsal dağılım var? Burjuvazi mi emekçi halklar mı ağırlıkta? Ya da böyle bir dağılım yapmak mümkün mü?

 

Katalonya'da emekçilerin yanı sıra orta sınıfın yani küçük burjuvanın bağımsızlığa desteği olduğu bir gerçek. Büyük kitleselliğe ulaşan halk hareketleri için bu önemli, hatta gerekli bir olgu. Diğer yandan bölgenin en büyük finansal güçleri açıkça bağımsızlığa karşı. La Caixa ve Sabadell bankaları ve onlara göbeğinden bağlı olan medya kuruluşları buna örnek olarak verilebilir.

Bağımsızlığa hangi sınıftan kitlenin destek verdiği kadar önemli bir diğer faktör de üretim biçimi alternatiflerinin mevcudiyeti. Katalonya'daki güçlü kooperatifçilik, bağımsızlığın sınıfsal boyutunun olumlu bir bileşeni olduğu kadar, diğer yandan da bir dayanağı. Siyasi olarak, ademi merkeziyetçi ve yatay ağlarda örgütlenen Katalan sosyal hareketleri, aynı zamanda ekonomik olarak da egemenliğin gerçekleşebilmesi için çıkışı yerel ağlar şeklinde ilişkilenen kooperatifçilik olarak görüyor. Tarihsel olarak kooperatifçiliğin yeri Katalonya'da çok önemli olmakla beraber, 90’lardan beridir de gitgide güçlenen bir yönelim.

 

Ekonomik egemenlik, kooperatifler vasıtasıyla nasıl sağlanıyor, bir örnek verebilir misiniz?

 

Şu an Katalonya'da (İspanya'nın geri kalanına da hizmet veren) iki büyük internet sağlayıcısı bulunmakta. Som Connexio (bağlantı biziz) ve Guifi. Özellikle Guifi, internet bağlantısı olmayan kırsal bölgelere internet götürme amacıyla kuruldu, ancak sağladıkları en önemli altyapı, dışarıya bağlantının kesilmesi durumunda bile birbiriyle iletişimi devam ettirebilecek yerel bir ağ.

Kısacası Katalonya, kooperatifleri sayesinde, kapitalistlerin elindeki üretim araçlarına bağımlı kalmadan, kendi internetini bile sağlayabilecek bir altyapıya sahip. Bu da sosyal hareketlerin ve devrimci siyasetin elini güçlendiriyor.

Sorunun özüne geri dönmek gerekirse, özetle evet, hem Katalan siyaseti Avrupa soluna aktif olarak bir model oluşturmaya çalışıyor hem de sosyal hareketler maddi şartlarını sadece İspanya ve Katalan sermayesine değil, küresel sermayeye de bağımlılığını en aza indirecek şekilde kurmaya çalışıyor.

 

İspanya epeydir bir ekonomik kriz içerisinde. Katalanların ayrılması ya da bunun tanınması sonucunda nasıl bir tablo ortaya çıkar?

 

Katalonya, İspanya'nın 17 otonom bölgesinden olmasına karşın, GSYİH'nın neredeyse beşte birini sağlamakta ve dünyanın en büyük 34. ekonomisi. Katalonya'nın İspanya'dan ayrılması, hem ulusal borç açısından hem de emeklilik gibi sosyal hizmetlerin finansmanı açısından İspanya'yı ciddi sıkıntıya sokacak.

 

Seçimlerin tanınmaması sizce nasıl bir duruma getirecek ülkeye, tahmini bir şeyler söylemek mümkün mü?

 

Referandumun tanınmayacağı zaten biliniyordu, ancak referandum yapılması ve 'Evet' çıkması durumunda uygulanmak istenen iki ayrı proje bulunuyor.

 

Nedir bu projeler?

 

* Şu an Katalan Parlamentosu'nu yöneten Junts pel Sí (Evet için Beraber) ve onlara dışarından destek veren CUP'un planı 'Evet' çıkması durumunda 48 saat içerisinde tek yönlü bağımsızlık ilanı.

* Catalunya en Comú ise referandum vesilesiyle başlayan sokak hareketliliğini ve kitleselliği arkasına alarak, İspanya'nın ulusallık tanımının yeniden tasarlanacağı, bir kurucu değişim sürecini başlatmak.

Hangi grubun siyasi tasarısı olursa olsun, sokaktaki hareketlilik ve gerilim 1 Ekim'den itibaren artacak gibi görünüyor.

Generalitat Başkanı, 27 Eylül'de verdiği söyleşide Katalonya'nın bağımsızlık süreci ile ilgili tutumları nedeniyle AB Komisyonu'na ve AB üyesi ülkelere sitem etmekte. Ancak Katalan hükümeti, referandum sonuçlarının tanınması için İspanya'yı pas geçerek, Avrupa ve genel olarak AB ile müzakere etme yolunu seçecek gibi duruyor.

 

Avrupa’da yükselen bir sağ sürekli konuşuluyor, en son Almanya seçimleri de bunun örneği oldu. Katalonya’nın bağımsızlığından sonra orada nasıl bir siyasi eğilim görünüyor. Kooperatifçilik ve kapitalizme alternatif arayışlardan da bahsettiniz. Bunlar, yükselen sağa alternatif bir yol olarak örnek teşkil edebilir mi?

 

Bu konuda daha şimdiden sonuç alınmış durumda. Bağımsızlık sürecinin en önemli getirisi, Katalan merkez sağını neredeyse tamamen yok etmiş olması. Bu süreç sırasında önce dönemin iktidar partisi CIU'nun Hristiyan Demokratlarla yaptıkları koalisyon dağıldı ve partinin sadece ekonomik sağ/liberal kanadı CDC (Convergencia) kaldı. Şu an için her ne kadar Generalitat Başkanı Convergencia'lı (şimdiki adıyla PDeCat) olsa da iktidarda bulunmalarının tek sebebi bağımsızlıkçı merkez sol partisi ERC ile yaptıkları koalisyon.  Ardından da bunun en radikal sonucunu son genel seçimlerde gördük. Birinci parti Catalunya en Comú olurken, sonuncu parti PDeCat (o dönemki adıyla CDC) oldu. Tabii ki bunun nedenlerinden biri, bağımsızlık karşıtı kripto ırkçı Ciudadanos isimli partinin merkez sağın oylarını bölmesiyle de ilgisi var, ancak tabii ki bu hareket İspanyol ulusalcılığı menşeili. Katalan siyasi yelpazesine baktığımızda, Katalan ırkçı partileri var olmadıkları gibi, merkez sağın ekonomik neoliberal olmasına karşın, göçmenler, eşcinseller ve feminizm konusunda kültürel liberal olduğunu görüyoruz.

 

Peki ileride bu durumun tersine dönmesi ya da sokağa yansıması gibi bir şey söz konusu olabilir mi?

 

Bu elbette PDeCat'ın sokak hareketleri için bir tehlike olmadığı anlamına gelmiyor. 2011’den beri sokak hareketleri üzerinde kurdukları tahakküm, yer yer İspanya'nın geri kalanından çok daha şiddetli oldu. Bunun en önemli göstergelerinden biri sadece 2009 ile 2012 arasında, Katalonya'da 7 kişinin yüksek kinetik enerjili plastik mermiler nedeniyle gözlerini kaybetmesiydi. İspanya istatistikleriyle karşılaştırdığımızda bu çok yüksek bir rakam (tüm İspanya'da 90 yılından itibaren toplam 30 kişi bu silahlar nedeniyle gözünü kaybetti). Ardından Ojo Con Tu Ojo ve Stop Bolas de Goma sosyal hareketlerin baskısıyla, bu plastik mermiler Katalonya'da yasaklandı. Ancak şimdi İspanya'nın referandum taaruzu vesilesiyle bu silahların tekrar Katalonya'ya girdiğini görüyoruz. Özetle, Katalan siyasi yelpazesi ve yönetimin sokakla ilişkisi, bu tür meydan okumalara yol açabiliyor ve sosyal mücadeleler zafere ulaşabiliyor.

Şu an Katalonya’da yaşanan süreç ise sosyal hareketlerin kurumların kontrolü mücadelesine girmesi. Bunun en önemli örneği, aktivist ağları temeline dayanan Barcelona en Comú’nun belediye seçimlerini kazanması. Bunun en sembolik ve güçlü kazanımlarından biri, polis şiddetine karşı davaların avukatı ve insan hakları aktivisti Jaume Asens’in Barcelona polisinden sorumlu başkan yardımcısı olmasıydı. Bu durumun  Türkiye ile bir paralelliğini kurarsak, neredeyse Eren Keskin ya da Selçuk Kozağaçlığı’nın İstanbul Emniyet müdürü olmasına denk bir durum yaşanıyor. Tabii not düşmek gerek, Barcelona Polisi Guardia Urbana, Katalan polisi Mossos ve İspanyol polisi Guardia Civil ile şehirdeki üç büyük polis kuvvetlerinden sadece biri.

Diğer yandan parlamentoya baktığımızda, Katalan merkez partileri bağımsızlık sürecinde radikal sol parti ittifakı CUP'un desteğine ihtiyaç duyuyorlar. Bu nedenle sosyal politikalarında 'taviz' vermek durumundalar. Bunun en önemli göstergesi, ismi yolsuzluklar ve kitlesel hareketlere baskıyla anılan Convergencia lideri Artur Mas'ın başkan yaptırılmamasında yaşandı. CUP'un desteğine ihtiyaç duyan Junts pel Sí, CUP'un isteğine boyun eğmek zorunda kaldı.