Türkiye-AB ilişkilerinde nereye doğru?

Türkiye ile ABD arasına gerilimin tırmanması ardından Türkiye yeni çıkış yolları arıyor. Özellikle Almanya ve Fransa ile bu konuda yoğun bir temas var. Türkiye’deki kriz Avrupa’yı nasıl etkiler, Avrupa’nın yanıtı nasıl olacak?

Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik hayali uzun bir süredir rafa kaldırılmış durumda. Bu her iki taraf açısından da çoğu zaman açıktan söylenmese de kabul edilen bir durum. Erdoğan’ın Türkiye’si, demokrasiye savaş açarak AB’ye üyelik konusunda yollarını ayırdı. Avrupa Birliği de tam üyeliğin gerçekçi olmadığını birçok yetkilinin ağzından ifade etti. Kısaca, üyelik mevcut durumda gerçekçi görünmüyor.

Ancak Türkiye’de ekonomik krizin derinleşmesi, tüm komşuları ile ilişkilerinin sorunlu hale gelmesi ve NATO’daki temel ittifakı ABD ile hiç olmadığı kadar gergin ilişkilere sahip olması, AKP iktidarını yeniden Avrupa kapılarını aşındırmaya sevk etti. Ticari ilişkilerde ipler Almanya’nın elinde bulunuyor. Türk devletinin en yoğun ilişkilere sahip olduğu diğer Avrupa ülkesi ise Fransa olarak dikkat çekiyor. Her ikisinden gelen sinyaller, yeni bir ortaklık arayışını ifade ediyor.

AB İKİ YÜZLÜLÜKTEN ÇIKABİLİR Mİ?

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Pazartesi günü yüzlerce büyükelçi ile yaptığı toplanda, Avrupa’nın yeni yol haritası konusunda önemli mesajlar verdi. Avrupa’nın güvenliğinin artık sadece ABD’ye teslim edilemeyeceğini, Çin ve ABD’nin aynı ölçekte bir otonom Avrupa istemediğini, Rusya ve Türkiye ile ilişkiler üzerine düşünmeden Avrupa’nın inşa edilemeyeceğini söyledi. Macron, bununla birlikte Türkiye ile ilişkilerde “iki yüzlülükten çıkmak” gerektiğini ifade ederken, AB’ye üyelik yerine stratejik ortaklık üzerine çalışmak gerektiğini savundu. Fransa başta olmak üzere Avrupa ülkeleri bu “iki yüzlülükten çıkabilir mi?” ya da “çıkmaya niyeti var mı?” henüz netleşmedi.

Macron, büyükelçilerle toplantı yaptığı sırada Erdoğan’ın maliyeyi teslim ettiği damadı Berat Albayrak, Fransa’daydı. Albayrak’ı ağırlayan Fransa Maliye Bakanı Bruno Le Maire, önce baş başa, sonra heyetler arasında görüşmeler yaptı. Le Maire görüşme sonrası yaptığı açıklamada, Türkiye’deki mevcut durumun en çok “Türk şirketleri ve Türk halkını olumsuz etkilediğini” söyledi. Le Maire, Türkiye ile ekonomik ve ticari ilişkilerin geliştirilmesinden yana olduklarını da sözlerine ekledi.

Türkiye’deki mevcut durumun en çok Türk şirketleri ve bu ülkede yaşayan halkları etkilediği tartışma götürmez bir gerçek. Peki Avrupa hükümetleri açısından bu gerçekten de bir “kaygı” konusu mu? Bu soruya net bir şekilde “evet” demek mümkün görünmüyor. Zira, insan hakları ve demokrasiden çok “ticari ve ekonomik” ilişkilerin öne çıkarılması, Avrupa’nın temellerini oluşturan insani değerlerle son derece net bir zıtlık içerdiği açık bir şekilde görülüyor.

ALMANYA İLE TİCARİ GÖRÜŞME TRAFİĞİ

Berlin’den gelen mesajlar da farklı değil. Son zamanlardaki açıklamalar daha çok ticari ilişkinin geleceğini belirleme üzerine bir yaklaşımı ifade ediyor. Kısa bir süre önce koalisyon ortağı Sosyal Demokrat Parti'nin (SPD) lideri Andrea Nahles, ekonomik krizdeki Türkiye’ye mali yardım yapılması önerisinde bulundu. Bu öneriye hiçbir parti ve kamuoyunda destek gelmedi. Berlin’den gelen mesajlar, Türkiye’yi İMF’nin kapısını çalmaya yöneltiyor. Buna rağmen Eylül ayı iki ülke arasında yoğun bir görüşme trafiğine konu olacak. Alman medyasına göre Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, 5-6 Eylül tarihlerinde Türkiye'ye bir ziyarette bulunacak. İki ülkenin maliye bakanları 21 Eylül’de bu kez Berlin’de bir araya gelmeyi planlıyor. Bir hafta sonra da 28-29 Eylül tarihlerinde Erdoğan’ın Berline bir devlet ziyareti gerçekleştireceği bildiriliyor. Almanya Ekonomi Bakanı Peter Altmaier ise, Ekim ayı içinde iş insanlarından oluşan bir heyetle Türkiye'ye gitmeyi öngörüyor. Ticaret eksenli görüşmeler, Avrupa ile Türkiye arasındaki yeni dönem ilişkilerine de işaret ediyor.

TÜRK EKONOMİSİNİN AĞIRLIĞI ABARTILIYOR MU?

Peki Türkiye’nin ekonomik ağırlığı sanıldığı kadar büyük mü? Türkiye ekonomisinin çöküşü, küresel ekonomiyi istikrarsızlaştırabilir mi? Bu soruya verilecek doğru yanıt, AB-Türkiye ilişkilerinin nasıl biçimleneceğine dair işaretler de verebilir. Türk lirasının dolar ve euro karşısında çöküşü, bir süredir bazı uzmanlar tarafından, gelişen pazarlar ve dünya ekonomisi açısından “istikrarsızlık” kaynağı olarak öne sürülüyor.

Türkiye’nin büyüyen dış borçları, derinleşen bütçe açığı, tarihi bir yükseliş gösteren enflasyon ve Türk lirasının çöküşü, krizin daha da tehlikeli bir boyut alabileceğine işaret ediyor. Ancak Türkiye’nin ticari ve ekonomik anlamdaki önemi, bir çok uzmana göre abartılıyor. Zira, Türkiye’deki durumun diğer ekonomiler üzerinde doğrudan bir etkide bulunması düşünülmüyor. Avrupa Birliği’nin Türkiye ile her ne kadar geniş ilişkileri olsa da, Türkiye küresel ekonomik arenada küçük bir aktör olarak kalmaya devam ediyor. Türkiye, dünya gayrı safi milli hasılasının yüzde 1’ini, Euro bölgesi ile ihracatların sadece yüzde 2.8’ini temsil ediyor.

Avrupa’da bu krizden en çok etkilenen kesim bankalar oluyor. Özellikle BBVA, Unicredit, BNP Paribas ve ING, Türk yatırım kredilerine katılımlarından dolayı, krize en açık halde bulunan dört banka olarak dikkat çekiyor. Ülkeler bazında ele alındığında en fazla etkilenecek ülke İspanya olurken, bu ülkeyi İtalya ve Fransa takip ediyor.

KAĞITTAN KAPLAN DAHA NE KADAR KÜKREYECEK?

Bu açıdan ele alındığında Türkiye’nin bu krizden çıkış için gelişmiş ekonomilere ihtiyacı olduğu açık bir gerçek. Son zamanlarda AKP rejiminin dümeni Avrupa ülkelerine doğru kırması da bu realiteye işaret ediyor. Umduğu ticari desteği, ne tür tavizler karşılığında alacağı henüz net değil.

Bu işin sadece ekonomik boyutu. Ancak altında yatan nedenler ise AKP rejiminin iç ve dış siyasetteki fiyaskosu ile ilgili. İçerde faşist uygulamalar, dışarıda sömürgeci siyaseti, ülke ekonomisini de kaldıramayacağı bir yükün altına koydu. Türkiye, kağıttan kaplan misali, hem ekonomik, hem askeri ve siyasi, hem de iradi ve entelektüel olarak kapasitesinin üstünde bir rol kendisine biçti. Bunun kısa vadedeki sorunlarından biri ekonomik kriz olarak ortaya çıkarken, bir değişim olmazsa uzun vadede daha büyük felaketlere yol açacağı kaçınılmaz görünüyor.

TÜRK REJİMİ DAHA NE KADAR YAŞAYACAK?

ABD ile gerilim yaşayan tek ülke Türkiye değil. Avrupa Birliği de ABD ile özellikle İran’a yönelik yaptırımlar ve getirdiği ek gümrük vergileri nedeniyle krizli bir dönemi yaşıyor. Türkiye, Rusya, İran ve gelişen piyasalar özellikle Almanya ve Fransa’nın gözünü diktiği alanlar olarak önem kazanıyor. Suriye’deki siyasi gelişmeler de buna eklendiğinde Avrupa ülkelerinin yeni ortak arayışı, yeni ilişki biçimlerini de kaçınılmaz hale getiriyor. Türkiye ile bu ilişkiler nasıl şekillenecek, mevcut faşist Türk rejimi kendisini daha ne kadar yaşatacak ve AB buna daha ne kadar can suyu olacak?

Bugün “ticari çıkarlar” gözetilerek yapılan değerlendirmeler ve geliştirilen ilişkiler, özellikle jeopolitik gelişmeler ve Türkiye iç siyasetini bekleyen çalkantılı gelişmelerleler birlikte, bu soruları sık sık gündeme getirmeye devam edecektir. Yanıtlar, zaman içerisinde değişmekten kurtulamayacak.