İnsan hakları örgütleri: Türkiye’de işkence yaygınlığını koruyor

Avrupa ve Türkiye merkezli insan hakları örgütleri, verdiği taahhütler üzerinden geçen 5 yıla rağmen Türkiye'de işkencenin yaygınlaşmaya devam ettiğini söyledi. Yetkililere işkenceye sıfır tolerans politikası için 10 kriterde acil eylem çağrısı yaptı.

Cenevre, Brüksel ve Türkiye merkezli insan hakları örgütleri olan İşkence, Savaş ve Şiddet Mağdurları için Sosyal Yardımlaşma, Rehabilitasyon ve Adaptasyon Merkezi (SOHRAM CASRA), Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CISST), Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV) İnsan Hakları Derneği (İHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve İşkenceye Karşı Dünya Örgütü-Avrupa (OMCT Avrupa), İşkence Özel Raportörü’nün işkence ve diğer zalimane, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele veya cezalara ilişkin mevcut durumu ve zorlukları değerlendirmek üzere Türkiye'ye yaptığı ziyaretin üzerinden geçen beş yıla dair bir açıklama yayınladı.

Türkiye'deki yetkililerin, işkence ve diğer kötü muamele biçimlerinin sorumlularını soruşturma, kovuşturma ve cezalandırma konusunda taahhütlerini belirttikleri halde, sahadaki acı gerçeğin farklı bir durumu ifade ettiği, daha da geriye götüren tedbirlerin uygulamaya konulduğunu belirtti.

Son yıllarda polis ve askerin yaptığı gözaltılarda ve hapishanelerde işkence, kötü muamele, zalimane ve insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele vakalarındaki artışın, Türkiye'nin bu alanda daha önce kaydettiği ilerlemeyi gölgelediğinin altı çizilen açıklamada, “Bu durum, çeşitli faktörlerin yanı sıra, devletin çeşitli düzeylerinde yaygın bir uygulama haline gelen usul güvencelerinin ihlali, uzun gözaltı süreleri ve kasıtlı ihmalden kaynaklanmaktadır” denildi.

CEZAEVİ NÜFUS ORANI SON 1O YILDA 115,3 ARTTI

Savcıların terörle mücadele yasasını kişilere yönelik kullanmasında da istikrarlı bir artış olduğu vurgulanan açıklamada, “Geniş ve muğlak tanımıyla oldukça sorunlu olan “terör suçları” kavramı, siyasi muhalifleri susturmak, bastırmak ve kriminalize etmek için bir bahane olarak araçsallaştırılmakta ve suistimal edilmektedir” ifadeleri yer aldı.

Avrupa Konseyi (AK) tarafından sağlanan verilerin aktarıldığı açıklamada, Türkiye’nin “terör” bağlantılı suçlardan hüküm giyen en fazla mahkûm nüfusuna sahip ülke olduğu, ülkenin cezaevi nüfus oranının son 10 yılda yüzde 115,3 arttığı ve 2020'de Türkiye’nin 47 AK ülkesi arasında en yüksek hapsetme oranına sahip ülke olduğu kaydedildi.

ERKEN ŞARTLI TAHLİYE YASASI SİYASİ MAHPUSLARI KAPSAM DIŞI BIRAKTI

Türk hükümetinin salgınla mücadelesi sırasında bile baskıcı bir gündem izlemeye devam ettiği belirtilen açıklamada, Türk meclisinin Nisan 2020'de salgın nedeniyle ülkenin aşırı kalabalık cezaevlerindeki mahpus sayısını azaltmayı amaçlayan bir erken şartlı tahliye yasasını çıkardığında, yasanın, ülkenin tartışmalı terörle mücadele kanunları kapsamında hüküm giyen siyasi tutsaklar, gazeteci, avukat, akademisyen ve insan hakları savunucuları gibi siyasi mahpusları kapsam dışı bıraktığı hatırlatıldı.

BAĞIMSIZ MEKANİZMALARIN YOKLUĞU SORUNU DAHA DA KÖTÜLEŞTİRMEKTE

Açıklamada, “Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) Temmuz 2016'dan bu yana Türkiye'ye üç özel amaçlı ve iki periyodik ziyaret gerçekleştirirken, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti polis gözetiminde kötü muameleyi ve cezaevlerindeki aşağılayıcı koşullar ile aşırı kalabalığı tespit eden CPT raporlarından sadece ikisinin yayınlanmasına izin vermiştir. Türkiye'deki STK'ların gözaltı yerlerine erişiminin olmaması da bağımsız izleme ve önleme mekanizmalarının yokluğunu ortaya koymakta ve bu sorunu daha da kötüleştirmektedir” denildi.

MUHALİF SESLER YARGININ TACİZİYLE KARŞI KARŞIYA KALMAKTADIR

“Muhalif politikacıların, gazetecilerin, insan hakları savunucularının ve hükümetin politikalarını eleştiren herkesin ifade özgürlüğü, örgütlenme ve toplanma özgürlüğü sürekli saldırı altındadır” denilen açıklamada, muhalif sesler bu hakkı kullanması nedeniyle sürekli olarak çeşitli gerekçelerle yargının taciziyle karşı karşıya kaldıkları vurgulandı. Devamla, “İfade özgürlüğü ve toplanma özgürlüğü yetkililer tarafından yasal kısıtlamalar ve suistimal edici uygulamaları ile ciddi şekilde kısıtlanmıştır ve belirli gruplar özellikle damgalanmış ve marjinalleştirilmiştir” denilerek, kadınların ve dezavantajlı kesimlerin hedef alındığına işaret edildi.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NDEN ÇEKİLME MÜNFERİT BİR DURUM DEĞİLDİR 

Kadın cinayetleri ve aile içi şiddetin de ülkedeki başlıca sorunlar olmaya devam ettiği ifade edilen açıklamada, “Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesi kadın ve kız çocuklarının insan hakları açısından önemli bir gerilemedir. Ne yazık ki, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme, ülkede münferit bir durum değildir. Aileyi korumayı ve kadına yönelik şiddeti ortadan kaldırmayı amaçlayan 6284 sayılı kanuna karşı da bir saldırı vardır. Rakamlarla ilgili resmi veriler bulunmamakla birlikte, kadın hakları grupları, etkili önlemlerin alınmaması nedeniyle her yıl yüzlerce kadının aile içi şiddet sonucu öldürüldüğünü bildirmiştir.”

BARIŞÇIL PROTESTOLAR YETKİLİLER NEZDİNDE SUÇ SAYILIYOR

Türkiye'de güvenlik görevlilerinin uzun bir süredir yaygın bir şekilde işkence ve kötü muamelede bulunduğu ve gösterilerin polis aracılığıyla kontrol edilirken toplantıların barışçıl yapısı dikkate almadığı için Türkiye’nin uluslararası aktörler tarafından defalarca eleştirildiği ifade edildi. Bunun başlıca nedeninin ise üst düzey yetkililerin bu uygulamaları kınamaması ve iddiaları soruşturmak yerine örtbas etmeye çalışmaları olduğu vurgulandı. Cumartesi Anneleri davasının, barışçıl protestoların Türkiye'deki yetkililer nezdinde suç sayılmasının simgesi olduğu kaydedildi.

10 KRİTER İÇİN ACİL VE ETKİLİ EYLEM ÇAĞRISI

Özel Raportörün ziyaretinin beşinci yıl dönümü vesilesiyle Türkiye'deki yetkililere işkenceye sıfır tolerans politikası için 10 kriter hatırlatmasında bulunulan açıklamada, “Bu noktalardan her biri için acil ve etkili eylem çağrısında bulunuyoruz. İşkence karşıtı bir gündemin yeniden masaya getirilmesi ülke için çok ihtiyaç duyulan daha geniş bir hukukun üstünlüğü gündemi için yaşamsal öneme sahip bir meseledir. Türkiye'deki mevcut durum, işkence ve kötü muamelenin önlenmesi ve cezasız bırakma sorununun üzerine gidilmesi yönünde acil adımlar atılmasını gerektirmektedir” denildi.

Açıklamada imzası bulunan örgütler olarak da uluslararası toplumla birlikte, azimli ve inandırıcı bir işkence karşıtı gündeme olan bağlılıklarını sürdürmeye ve güçlendirmeye devam edecekleri ve faillerin adalete teslim edilmesi için işkence iddialarını rapor etmeye ve araştırmaya devam edeceklerinin altı çizildi.