Bakırköy Cezaevi önünde eylem: Halklar direnirse geri adım atarlar

MATUHAYDER, Bakırköy Cezaevi önünde hasta tutsakların durumuna dikkat çekti, "İktidar düşman hukuku uyguluyor. Halklar direnirse geri adım atarlar" dedi.

Marmara Tutuklu ve Hükümlü Aileleriyle Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (MATUHAYDER), Bolu F Tipi Kapalı Cezaevi’nde Mehmet Hanefi Bilgin’in yaşamını yitirmesine ilişkin "Hasta tutsaklara özgürlük, cezaevleri ölümlerine son" sloganıyla Bakırköy Kadın Cezaevi önünde basın açıklaması yaptı.

Polis ablukası altında gerçekleşen eyleme, tutsak yakınları, Barış Anneleri'nin yanı sıra, HDP Milletvekili Zeynel Özen, HDP İstanbul İl Eşbaşkanı Ferhat Encu katıldı.

 'CEZAEVLERİNDE ÖLÜM POLİTİKASI DEVREDE'

HDP İstanbul İl Eşbaşkanı Ferhat Encu, Kürtçe yaptığı konuşmada, cezaevlerinin, “ölüm evleri” haline geldiğine dikkat çekti. Cezaevlerinde ölüm politikalarının devrede olduğuna işaret eden Encu, “Her gün yeni bir ölüm haberi geliyor. Rehin aldığınız tutukluları serbest bırakın. AKP-MHP faşizmi bu ölümler üzerinden tutsakların iradesini kırmaya çalışıyor. Ama bu politikaya karşı direniş sürüyor” dedi. Encu, sivil toplum örgütlerine, insan hakları savunucularına, barolara ve siyasi partilere, “tutsakların sesi olun” çağrısında bulundu.

'TUTSAKLAR GÖZ GÖRE GÖRE ÖLÜME GÖNDERİLİYOR'

HDP Milletvekili Zeynel Özen ise AKP-MHP iktidarının cezaevlerinde düşman hukuku uyguladığını vurguladı. Ülkede idam cezası kaldırılsa da uygulanan “özel” politikalar nedeniyle her gün bir tutsağın adeta idam edilir gibi ölüme gönderildiğine dikkat çeken Özen, “1 ayda 7 tutuklu cezaevinde yaşamını yitirdi. AKP ceberut iktidarı ve tek adamın iki dudağı ile tutuklular ölüme gidiyor. Sadece cezaevinde değil dışarıda da ölümler yaşanıyor. Onlarca Kürt çocuğu panzer altında kaldı. Hiç kimse cezalandırılmadı. Cezasızlık politikası uygulanıyor” diye konuştu.

'İKTİDARDAN BEKLENTİMİZ YOK'

Hasta tutsakların Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) “Cezaevinde kalamaz” raporları nedeniyle serbest bırakılmadığını hatırlatan Özen, “Bu faşizmin ta kendisidir. İktidardan bir şey beklemiyoruz. Halklar ancak direnirse bunlar geri adım atar. Çünkü gün geçtikçe şiddet artıyor. Kürt düşmanlığı üzerinden bu şiddet, kin ve nefret örgütleniyor. Bunlar kriz, kaos ve savaştan besleniyorlar. Bu duruma her alanda itiraz etmeliyiz. Çünkü bu ceberut iktidar kendi isteğiyle iktidarı bırakmayacak. Tutukluların mücadelesi mücadelemizdir” dedi.

 İMRALI TECRİDİNE VE CEZAEVLERİNDEKİ ZULME DİKKAT ÇEKİLDİ

Konuşmaların ardından açıklamayı okuyan MA-TUAYDER Eşbaşkanı Esin Çelik, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik ağırlaştırılmış tecride dikkat çekerek sözlerine başladı. İmralı başta olmak üzere cezaevlerinde tecrit ve hak ihlallerinin en üst düzeyde yaşandığı bir dönemden geçildiğini vurgulayan Çelik, “Sayın Öcalan şahsında geliştirilen tek kişilik İmralı tecrit sistemi, başta Kürt halkı olmak üzere Türkiye halklarına dayatılan ve topluma hâkim kılınmaya çalışılan sistemin bir parçasıdır ve en çok da cezaevlerinde varlığını hissettirmektedir. Tecrit politikasının cezaevlerine baskısı öyle bir hale geldi ki hasta tutsakların birer birer tabutu çıkıyor cezaevlerinden” diye konuştu.

 Çelik, “Cezaevleri, hak ihlalleri, darp, kötü muamelelerinin odağı haline gelmekten öteye gidememiştir. Süreklileşen ihlaller, hücre cezaları, infaz yakmalar, fiziki-psikolojik saldırılar, tedavi edilmeyen hasta tutsaklar ve daha niceleri… İktidarın en büyük vaadi yeni harflerle adlandırılmış cezaevleri inşa etmek olmuştur. F tipleri, T tipleri, Yüksek Güvenlikli ve son olarak S tipleri olarak adlandırılan cezaevlerinde temel hedef, sindirme-baskı ve şiddet politikaları olarak karşımıza çıkmaktadır” dedi.

Uluslararası hukukun ve insani ilkelerin askıya alındığını vurgulayan askıya alındığını kaydeden Çelik, şöyle devam etti:

“Tek kişilik hücrelere konulmaları, süngerli oda uygulamaları, cezaevi görevlilerinin uyguladığı kötü muamele, yiyecek miktarının azlığı, yemeklerin hijyenik olmayışı, disiplin cezalarının keyfi bir biçimde uygulanması, mektupların tutsaklara ulaştırılmaması, kalabalık koğuşlar, hasta tutsakların tedavi süreçlerinin aksatılması, kelepçeli muayene dayatması, ilaçların verilmemesi, kitap ve yayınların verilmemesi ve toplatılması, sohbet hakkı, spor ve kültürel faaliyetlerin kısıtlanması, kaloriferlerin yanmaması, anneleri ile birlikte cezaevinde kalan çocukların ihtiyaçlarının gözetilmemesi, ziyaretçilere yönelik onur kırıcı muameleler ve ziyaret hakkının engellenmesi, çıplak arama uygulamaları, mahrem alanlara kameralar konulması, havalandırma boşluklarının tel örgülerle çevrilmesi vaka-i adiyeden sayılıyor artık."

'HER YIL ONLARCA HASTA TUTSAK YAŞAMINI YİTİRİYOR'

Cezaevindeki bu kötü koşulların en çok da hasta tutsakları etkilendiğini hatırlatan Çelik, tedavilerinin engellendiğine ve tek kişilik hücrelere atıldıklarına dikkat çekti. Bu yetmiyormuş gibi hasta tutsakların infazının yakıldığını ve tahliyelerinin engellendiğini belirten Çelik, bunun bir işkence olduğunun altını çizdi. Çelik, “Her yıl onlarca ağır hasta tutsak tedavi edilmediği ya da tahliye edilmediği için yaşamını yitiriyor ve cezaevleri ölüm evlerine dönüşmüş durumda. Böyle derinleşmiş tecrit ve işkence sistemi” dedi. Dayatılan bu insanlık dışı uygulamalar nedeniyle Bolu Cezaevinde 58 yaşındaki hasta tutsak Mehmet Hanefi Bilgin'in yaşamını yitirdiğini hatırlatan Çelik, şöyle konuştu: “Mehmet Hanefi Bilgin, 30 yıldır cezaevindeydi. Uygulanan ceza infaz sistemi başlı başına bir cinayet ve işkence sistemidir. Bir insan ömrünün yetmeyeceği cezalar, ölünceye kadar cezaevinde tutma politikalarına derhal son verilmelidir."