KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, ANF’ye verdiği özel röportajda Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecrit, 14 Mayıs seçimleri, Türk devletinin Kürt hareketine yönelik sürdürdüğü saldırılar gibi konularda değerlendirmelerde bulundu.
Herkesi 14 Mayıs seçimlerinde en azami sonucu almak için bütün güçlerini ortaya koymaya çağıran Bayık, “Eğer bunu yaparlarsa AKP-MHP faşizminin sonunun geleceğini, Türkiye'nin demokratikleşme yönünde adım atacağını rahatlıkla belirtebilirim. Artık AKP-MHP'nin topluma, kadına, Kürt'e Alevi'ye, emekçilere, halklara vereceği bir şey yoktur; bitmiştir.
Bizlere düşen görev bunları alaşağı etmektir. Herkesin beklentilerini karşılamaktır. Bu temelde Emek ve Özgürlük İttifakına, Yeşil Sol Partiye, Kürt halkına, Alevilere, kadınlara, gençlere, emekçilere Türkiye'deki bütün faşizme karşı olan halklara ve herkese çağrım; bu tarihi fırsatın çok iyi değerlendirilmesidir” şeklinde konuştu.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık’ın değerlendirmeleri şu şekilde:
ÖNDER APO’NUN GÖRÜŞLERİ ETKİ YARATIYOR
Önder Apo herhangi bir tutuklu değil. Yaptığı değerlendirmeler hem hareketimiz hem halkımız, hem sosyalist çevreler, hem de dost çevreler hatta TC'nin üzerinde bile etki yaratıyor; onun için herkes bu değerlendirmeleri önemsiyor. Eğer uluslararası komplo geliştiyse bu nedenle geliştirildi. Uzun bir zamandır Önder Apo ile herhangi bir ilişki yoktur. Bunu hemen hemen herkes de biliyor. Bu durum komplonun mutlak tecrit biçiminde devam ettirilmesidir. Elbette ki yaşanan bu mutlak tecrit hem hareketimiz de hem halkımızda, hem sosyalist çevrelerde, hem de demokrasi ve özgürlük mücadelesi yürüten çevrelerde elbette ki endişe ve kaygı yaratıyor. Bu endişe ve kaygılarını dile getirmeleri de anlaşılır bir durumdur. Eğer bu mutlak tecride karşı birçok çevre mücadele geliştiriyorsa bunun içindir. Bunun böyle anlaşılması gerekiyor.
KÜRTLER MÜCADELELERİNİ DÜNYANIN HER YERİNE TAŞIRMALI
Bilindiği gibi Kürtler dünyanın birçok ülkesine gitmiş durumda. Elbette ki bunlar ülkelerini severek terk edip oralara gitmedi. Çeşitli baskılar, katliamlar, tutuklamalar, işkenceler ve ekonomik olarak yaşanmaz duruma getirildikleri için böyle dünyanın her yerine savruldular. Dünyanın her yerine savrulan halkımız bulunduğu yerde adeta birer diplomat gibi Önder Apo'nun, ideolojisini, felsefesini, geliştirdiği paradigmayı, Kürt sorununu, Kurdistan'da gelişen mücadeleyi herkese taşımalıdır, herkese kavratmalıdır. Eğer bunu yaparlarsa Önder Apo bütün dünyaya taşınmış olur. Esas Önder Apo'yu yaşatacak olan budur. Bütün Kürtlerin özellikle de dünyanın her yerine serpiştirilmiş Kürtlerin bu görev ve sorumluluğu yerine getirmeleri oldukça önemlidir. Önder Apo sadece Kürt halkının önderi değildir, insanlığın da önderidir. Bu nedenle kim ne yaparsa yapsın hiç bir zaman Kürt halkının ve insanlığın beyin ve yüreğinde Önder Apo'yu silemezler, etkisiz duruma düşüremezler.
HAMBURG’DAKİ KONFERANS BAŞARILIYDI
Bunun için çok çaba yürüttüler. Ama bu çabaları tam tersine Önder Apo'nun daha çok yürek ve beyinlerde yer almasına yol açıyor. Bu nedenle birçok konferans ve toplantı yapılıyor. En son Hamburg'da bir konferans gerçekleştirildi. Önder Apo'nun ideolojisi, felsefesi, paradigması tartışıldı. Almanya engeller çıkardı ama buna rağmen bu konferans oldukça başarılı bir tarzda gerçekleşti. Bu konferansı düzenleyenler ve bu konferansta yer alanları saygıyla, hürmetle selamlıyorum. Gerçekten büyük engel ve zorluklara rağmen bu konferansı gerçekleştirdiler.
Yine Önder Apo üzerindeki mutlak tecridin kırılması ve fiziki özgürlüğünün gerçekleşmesi için Düsseldorf'ta bir miting yapıldı. Marsilya'da ve bir çok yerde yürüyüşler yapıldı. Bu mitinge ve yürüyüşlere katılan bütün halkımızı, dostlarımızı yürekten selamlıyorum ve onları kutluyorum. Bütün bunlar da çok açıkça gösteriyor ki, eğer Önder Apo'nun paradigması iyi kavranır ve kavratılırsa herkes bu paradigmayı kabul eder. Herkes bu paradigmayı bir umut olarak görüyor ve Önder Apo'ya sahiplik yapıyor. Demek ki eğer paradigmayı her yere taşırırsak, kavratırsak Önder Apo'ya sahiplik daha çok gelişecektir. Önder Apo'nun fiziki özgürlüğünün gerçekleşmesi bu temelde daha da güç kazanacaktır. Bu nedenle herkesin bulunduğu yerde sorumlu davranması gerekiyor. Daha çok mücadeleyi geliştirmesi gerekiyor. Önder Apo'nun hangi koşullarda mücadele yürüttüğünü, o paradigmayı nasıl geliştirdiğini kavratmak gerekir. Eğer bu yapılırsa sanıyorum TC üzerinde baskılar artacak, Önder Apo'nun fiziki özgürlüğü gerçekleştirilecektir. Artık Önder Apo'nun fiziki özgürlüğünün gerçekleşmesi daha fazla ertelenemez. Bu konuda CPT ve Avrupa Konseyinin içine girdiği tutum çok ilginçtir. Topu TC'ye atıyorlar, TC de onlara atıyor. Böyle çok ilginç bir durumu sergiliyorlar. TC halkımız üzerinde soykırım politikalarını geliştiriyor. CPT ve Avrupa Konseyi'nin bu konuda izlediği politika tamamen TC'nin soykırım politikalarına hizmet ediyor. Soykırıma ortak oluyorlar. Hiç olmazsa soykırıma ortak olmamaları gerekir. Kendi hukuklarına, kurallarına, ilkelerine saygılı olmalılar. Eğer saygılı olurlarsa, soykırıma destek vermezlerse sanıyorum TC Önder Apo üzerinde uyguladığı bu mutlak tecriti bu düzeyde geliştiremez. Bu vesileyle herkese çağrım Önder Apo üzerindeki mutlak tecride karşı mücadeleyi yükseltmeleridir.
İLK ŞEHİTLERİMİZ MÜCADELENİN DOĞRULTUSUNU BELİRLEDİ
Bilindiği gibi 18 Mayıs Şehitler Günü, Mayıs ayı da Şehitler Ayı olarak hareketimiz tarafından kararlaştırıldı ve kamuoyuna da bu duyurulmuştu. Aslında iyi incelenirse sadece 18 Mayıs'ın Şehitler Günü olmadığı, hemen her günün Şehitler Günü olduğu, yine sadece Mayıs ayının Şehitler Ayı olmadığı, bütün ayların Şehitler Ayı olduğu görülecektir. Bu bir gerçektir. Bu vesileyle Haki Karer şahsında bütün sosyalist, demokrasi ve özgürlük mücadelesini yürüten, bu uğurda idam edilen, işkencelerde, çatışmalarda katledilen bütün Türkiyeli devrimci yoldaşları, yine Kurdistan'daki devrimci yoldaşları, İran'da, Başûr'da, Rojava'da şehit düşen bütün bu değerli yoldaşları saygı ve minnetle anıyorum. Onlara verdiğimiz sözü yineliyorum. Bilindiği üzere Haki Karer arkadaş ilk şehitlerimizdendir. Haki Karer arkadaş şehit düştüğünde Önder Apo'nun yaptığı bir değerlendirme vardır. Artık şehit verildi, kanımız akıtıldı. Bundan sonra geriye adım atılamaz dedi. Gerçekten Önder Apo o tarihten başlayarak günümüze kadar şehitler hakkında çok büyük değerlendirmeler geliştirdi. Şehitlere bağlılığın ne demek olduğunu, bağlılığın nasıl gerçekleştirilmesi gerektiğini ortaya koydu. İlk şehitlerimiz mücadelemizin doğrultusunu belirledi, ölçülerimizi ortaya koydu. PKK bu doğrultu üzerinde, bu ölçüler üzerinde yürümektedir. Temelinde çok büyük bir şehit olduğu için de şehitlerin belirlediği doğrultuda ve ölçüler üzerinde yürüdüğü için biz PKK'yi Şehitler Partisi olarak tanımladık. Önder Apo da kendisini şehitlerin sözcüsü ve bizler de şehitlerin yoldaşları olarak kendimizi tanımladık. Bu gerçeklik üzerinde yürüyoruz. Bunu herkesin böyle anlaması gerekiyor.
ÖNDER APO DENİZ GEZMİŞ’İN SÖZLERİNİ TEMEL ALDI
50 yıldır kesintisiz bir mücadele bu hareket yürütüyor.Ve binlerce şehit verdi bu hareket, bu halk. Diyebilirim ki böyle bir hareket istisnadır ve bir ilkin PKK'de gerçekleşmesidir. Önder Apo daha bu hareketin temelini atarken iki şeyi kendisine esas aldı. Birincisi Deniz Gezmiş'in idam sehpasında söyledikleridir. "Yaşasın Kürt ve Türk halklarının ortak mücadelesi" demişti. Önder Apo. Deniz Gezmiş'in idam sehpasında söylediği bu sözleri her zaman kendisine temel aldı ve mücadeleyi, örgütlenmeyi bu temelde geliştirdi. Yine Önder Apo ile ilk yoldaşlık yapan Haki Karer ve Kemal Pir olduğu için, bunlar Kurdistanlı ve Kürt olmadıkları için, daha ortada herhangi bir örgütlenme mücadele yokken Önder Apo'ya yoldaşlık yaptıkları için Önder Apo bunu da örgütle mücadelenin temeline koymuştur. Eğer PKK'de ve Kürt halkında milliyetçi anlayışlar gelişmemişse. Daha başından itibaren bu hareket enternasyonal karakterde gelişmişse, halkların özgürlük ve demokrasi umudu haline gelmişse, bunun böyle bir gerçeklikle ilişkisi vardır. Önder Apo o tarihten günümüze kadar hep halkların ortak mücadelesini esas almıştır. Sadece Kürt ve Türk halklarının ortak mücadelesini değil aynı zamanda bütün halkların ortak özlemlerini gerçekleştirmek için mücadele etmiştir. Bu temelde ideolojisini, felsefesini, örgütlenmesini, mücadelesini, paradigmasını geliştirmiştir. Bunu Türkiye koşullarında Türkiye'nin demokratikleşmesi. Kurdistan'da özerkliğin, özgürlüğün geliştirilmesi biçiminde formüle etmiştir. Ve bu temelde Türkiye'deki demokrasi ve özgürlük mücadelesi yürüten sosyalistler, demokratlar, aydınlar, yurtseverler bu paradigmayı esas alarak son dönemde Emek ve Özgürlük İttifakını geliştirmişlerdir. Bu ittifakla Yeşil Sol Parti'de yer almışlardır.
YEŞİL SOL PARTİ KENDİNİ PARLAMENTOYA GÜÇLÜ TAŞIRMALI
Bu temelde seçimlere girmeyi kararlaştırmışlardır. Bu nedenle Yeşil Sol Partinin çok büyük çalışması gerekir. Meclis'e büyük bir oranda kendini taşıması gerekir. Çünkü 1924 anayasasıyla geliştirilen Türkiye Cumhuriyeti'nde oligarşi gelişti. Giderek bu faşist bir karakter kazandı. Gelinen aşamada da artık yürüyemez duruma geldi. Türkiye'deki sosyalistlerin, yurtseverlerin, demokrasi ve özgürlük mücadelesi yürütenlerin önüne çok tarihi bir fırsat çıktı. Türkiye'yi demokratik cumhuriyet biçiminde geliştirme fırsatı ortaya çıktı. İşte bu tarihi fırsatın değerlendirilebilmesi için Yeşil Sol Partinin oldukça kendini iyi örgütlemesi seçim mücadelesini iyi yürütmesi ve parlamentoya da çok güçlü kendini taşıması gerekiyor. Eğer bunu yaparsa işte ortaya çıkan tarihi fırsatı demokrasi yönünde değerlendirecektir. Türkiye'nin kangren olmuş sorunlarına çözüm geliştirilecektir. Artık Türkiye'nin geleceğini belirleyecek olan Yesil Sol Parti olmuştur. Bu bir gerçektir. Bunu hemen hemen herkes dile getiriyor. O zaman Yeşil Sol Partinin bu rolünü iyi oynaması gerekiyor. Bu nedenle çok büyük bir mücadele yürütüldü. Büyük şehitler verildi, Büyük bedeller ödendi, acılar yaşandı. Bu nedenle şehitlere doğru yaklaşmak, şehitleri doğru yaşatmak çok önemlidir. Bu bizim temel bir yoldaşlık ilkemizdir. Hem de hareketimizin gelişme diyalektiğidir. Hepimizin amacı şehitlere layık olmak, amaçlarını, umutlarını, hayallerini gerçekleştirmektir. Mayıs Ayı bizler açısından çok kutsal bir aydır. Bu nedenle bu ayda her zamankinden daha fazla kendimizi sorgulamamız, yanlışları, eksiklerimizi görüp gidermemiz. Doğrularımızı da kazanımlarımızı da büyütmeyi esas almamız gerekiyor.
EYLEMSİZLİK KARARINI İNSANİ, AHLAKİ VE VİCDANİ NEDENLERLE ALDIK
Bilindiği gibi ülkemizin çok önemli bir alanında. Büyük bir deprem yaşandı. Bu deprem yaşandığında AKP, MHP iktidarı yüzbinlerce insanımızı ölüme terk etti. Biz bu durumu dikkate alarak bir karara vardık. Eylemsizlik kararını geliştirdik. Bu tamamen insani, ahlaki, vicdani bir karardı. Neden böyle bir karar geliştirdik? Çünkü AKP, MHP iktidarı deprem alanındaki yüz binlerce insanı ölüme terk etmişti. Biz buna kayıtsız kalamazdık. Çünkü biz toplumcu bir hareketiz. İnsani, ahlaki, vicdani bir hareketiz. Bu insanların bu tarz da ölüme terk edilmesini asla kabul edemezdik. Halkımızın bu durumdan kurtarılması gerekiyordu. Bir an önce halkın yardımına koşulması gerekiyordu. Ölümlerin önüne geçilmesi gerekirdi. Yaşanan tahribatların ortadan kaldırılması gerekiyordu. Bunun için de. Bütün enerjinin bu temelde harekete geçirilmesi gerekiyordu. Başka şeylerle uğraşmak doğru değildi. Eğer biz eylemsizlik kararını aldıysak bir nedeni buydu.
Bununla birlikte başka bir nedeni de vardı. Biz Ankara'dan Kurdistan'a çalışmaya gittiğimizde ilk çalıştığımız alanlardan biri Antep, Adıyaman, Maraş alanıdır. Burada bizim yürüttüğümüz bir emek var. Bunun ortaya çıkardığı sonuçlar var. Türk devleti bu emeği de ortadan kaldırmaya çalışıyordu. Burayı Kürtsüzleştirmek istiyordu. Kişi olarak kendim de bizzat bu alanda çalışmıştım. O alanı, oradaki halkı yakınen tanıyordum. Büyük kesimi de emekçi bir halktı. Kürt'tü, Alevi'ydi, emekçilerdi. Bu nedenle bu halka sahiplik yapmak gerekiyordu. Bu nedenle biz o kararı geliştirdik. Daha sonra seçim gündeme girdi. Seçim gündeme girdiğinde Türkiye'nin bütün halklarında artık AKP MHP iktidarına dur deniliyordu. Değişim isteniyordu. Fakat AKP, MHP iktidarı toplumun bu değişim istemine kulaklarını kapatmıştı. Hatta bu değişimi provokasyonlarla etkisiz hale getirmeye, tekrar iktidarını sürdürmeye çalışıyordu. Hemen herkes provokasyonların gelişebileceğini söylüyordu.
Türkiye'nin ihtiyacı olan değişimin bu tarzda önlenebileceğini söylüyordu. Biz bu durumu da dikkate alarak değişimin sabote olmaması, gerçekleşmesi, olası gelişebilecek provokasyonların zeminini ortadan kaldırmak için, buna taraf durumuna düşmemek için aldığımız eylemsizlik kararını seçim sonuçlarına kadar uzatmayı esas aldık.
AVRUPA BİRLİĞİ VE NATO TÜRKİYE’NİN SALDIRILARINA ADETA ORTAK OLUYOR
Eğer eylemsizlik kararını uzattıysak nedeni belirttiğim gibidir. Bunun da doğru anlaşılması gerekiyor. Biz bu temelde sorumluluğumuzu yerine getirdik. Büyük bir fedakarlıkta bulunduk. Bu konu ile ilgilenen herkes sanıyoruz bunu biliyordur ve takdir ediyordur. Biz böyle bir kararı geliştirirken şehirlerde herhangi bir eylem yapmazken, Türk Devleti saldırılarını sürekli arttırarak devam ettirdi. Bunu hem Türkiye'de yaptı hem Medya Savunma Alanlarında yaptı, hem Başur'da, Rojava'da yaptı, hem de demokratik siyaseti geliştirenlerin tutukladı, zindanlara attı. Zindanlarda işkenceleri giderek daha da arttırdı. Eğer Türk devleti eylemsizlik kararımızdan sonra saldırı katliamlarını eskisinden daha fazla artırdıysa bunun nedeni NATO ve Avrupa Birliği'nin takındığı tutumdur. Bundan yararlanarak bu saldırılarını arttırarak sürdürdü. Hala da bunu sürdürüyor. Elbette ki bu durum bizi, halkımızı, dostlarımızı zorluyor. Bütün zorlamalara rağmen biz sorumluluklarımızın gereklerini yerine getirmeye devam ediyoruz. Fedakarlıkta bulunmaya devam ediyoruz. Bunun da doğru anlaşılması gerektiğine inanıyoruz. Eğer NATO, Avrupa Birliği, Türk devletine destek vermeseydi, faşist, sömürgeci, soykırımcı bu devlet bu saldırıları bu düzeyde geliştiremezdi. Faşist, sömürgeci, soykırımcı Türk devleti. Nato ve Avrupa ile ilişkilerine dayanarak dünyanın içinden geçtiği sürece de dayanarak bir şımarık çocuk gibi her yere saldırıyor. Kimse bir şey demiyor. Bu nedenle bu saldırıların bir nevi ortağı oluyor. TC'nin sürdürdüğü soykırım politikalarına adeta ortak oluyorlar. Benim çağrım bu siyaseti bırakmalarıdır. Kürt soykırımına ortak olmamalarıdır.
AKP-MHP TÜRKİYE’Yİ BİR ÇETE DEVLETİ HALİNE GETİRDİ
AKP-MHP faşist, sömürgeci soykırımcı iktidarı, varlığını ve iktidarını korumak için başından beri hep böyle gerginlik yaratıyor, toplumsal kutuplaşmalar geliştiriyor, toplumu bölüyor, parçalıyor, birbirine düşman hale getiriyor. Bunun üzerinde kendi varlığını ve iktidarını sürdürmek istiyor. Bütün arayışları nasıl olağanüstü bir durum yaratırım, lehimde bir gelişmeyi yaşatabilirim, bunun üzerinde varlığımı, iktidarımı sürdürebilirim biçimindedir. Hep bunun peşinde koşuyor. Çünkü artık gelinen aşamada kendileri de kendilerini, artık varlıklarını, iktidarlarını sürdüremeyeceklerinin farkına varmış bulunuyorlar. Ama varlıklarını ve iktidarlarını da sürdürmek istiyorlar. Büyük vurgunlarını devam ettirmek istiyorlar. Onun için toplum açlık sorunu yaşıyor, işsizlik sorunu yaşıyor, özgürlük ve demokrasi sorunlarını yaşıyor. Doğa tahrip ediliyor, kadın kırımı, toplum kırımı yaşanıyor. Bu onlar için herhangi bir şey ifade etmiyor. Onların bütün çabası nasıl varlıklarını ve iktidarlarını koruyabilecekleri yönündedir. Nasıl vurgunlarını sürdürecekleri yönündedir. Bununla Türk devletini bir mafya devleti haline getirdiler. Bir çete devleti haline getirdiler. Ortada ne anayasa, ne yazsa, ne hukuk, ne adalet hiçbir şey kalmadı. Her şeyi ayaklar altına aldılar. Bu tarzda Türkiye'yi içinden çıkılması çok zor bir bataklığa sürüklediler. Büyük bir tahribatı geliştirdiler. Çünkü bu durum zihniyetlerinden kaynaklanıyor. Kendilerine hizmet etmeyen, kendileriyle birlikte olmayan herkesi Türkiye düşmanı, demokrasi düşmanı olarak lanse ediyorlar. Terörist damgasını vuruyorlar, hain damgasını vuruyorlar. Bunların Türkiye'yi paramparça etmek istediklerini söyleyerek hem yaptıkları bütün kötülüklerin tahribatları üzerini örtbas etmeye, kimsenin anlamamasına bu tarzda yol açıyorlar hem de herkesle bu tarzda adeta alay ediyorlar. Yaptıklarının üstünü örtebileceklerini, herkesi aldatabileceklerini, bu tarzda varlıkların iktidarlarını sürdürebileceklerini düşünüyorlar. Onun için kendilerine göre olmayan, kendilerine hizmet etmeyen herkesi suçluyorlar. Terörist, hain olarak ilan ediyorlar. Ve bunları PKK'ye hizmet etmekle suçluyorlar. Vatanı satmakla suçluyorlar. Çünkü faşist, sömürgeci, soykırımcı zihniyette olanlar çok rahat, basit olarak Kürtleri, PKK'yi suçlayabiliyor.
Bu temelde varlıklarını, iktidarlarını, vurgunlarını sürdürebiliyorlar. Fakat artık bunun da sonuna gelindi. Belki şimdiye kadar bu tarzda işlerini yürüttüler ama artık gelinen aşamada bu tip suçlamalar, buna dayalı baskılar ters tepiyor. HDP'yi kapatmak istediler ama kapatamadılar. Yine seçimlere bir kaç gün kala herkesin de bildiği bir operasyon geliştirdiler. Siyasetçileri, sanatçıları, basıncıları, avukatları tutukladılar. Hala da bunu sürdürüyorlar. Ve sürdürecekleri de anlaşılıyor. Böylesine çok çirkin bir politika izliyorlar. Çünkü Türkiye'deki sosyalistler Demokrasi ve Özgürlük güçleri bir ittifak geliştirdi. Emek ve Özgürlük ittifakı. Bu temelde Yeşil Sol Parti'den seçimlere giriyorlar. Oldukça da iddialı girmiş bulunuyorlar. İşte bunu AKP-MHP çok tehlikeli görüyor. Mutlaka bu gelişmenin önü almak istiyor. Varlığını, iktidarını bu temelde yeniden sürdürmek istiyor. Eğer bu operasyonu yaptılarsa bu nedenle yaptılar. Bu sandığa ve seçime açık bir müdahaledir. Bunun böyle anlaşılması gerekiyor. Bu vesile ile herkese çağrım bu saldırılara misliyle sandıkta cevap vermektir. AKP-MHP zihniyetini sandıkta bitirilmeli Halkların başına bela olan bu zihniyet görülmeli.
HİÇ KİMSE GERİ ADIM ATMAMALI
Bu operasyonla amaçladıkları, yapmak istedikleri hilelere ortamı olanakları daha da arttırmaktır. Çünkü herkes dile getiriyor. Hile yapacaklarını söylüyorlar. Bunlar da bu tip operasyonlarla, hilelerini, olanaklarını artırmayı amaçlıyorlar. Bu nedenle herkesin sandıklara oylarına sonuna kadar sahip çıkması gerekir. Bu operasyonlarla Yeşil Sol Parti'yi, Emek ve Özgürlük İttifakını, demokrasi güçlerini, halkımızı, halkları, emekçileri, Alevileri, kadını, gençliği, herkesi korkutmak ve sindirmek istiyorlar. Ben bu operasyonlarla öyle amaçladıkları sindirme amaçlarına ulaşamayacaklarını biliyorum. Ve hiç kimse de geri adım atmamalı. Aksine daha çok çalışmalı, örgütlenmeli ve misliyle AKP-MHP'ye bunu ödetmelidir. Bu temelde herkese çağrım şimdiye kadar yürüttükleri mücadeleyi daha da büyüterek, yükselterek, oldukça cesur ve kararlı davranarak. Türkiye halklarına demokrasi ve özgürlük bayramını yaşatmalarıdır.
AKP-MHP İKTİDARI ARTIK TIKANMIŞTIR
AKP-MHP faşist, soykırımcı bir zihniyette sahiptir. Onun için kendisi dışındaki herkese düşmandır. Bunu gizlemiyor. Bunu herkes de biliyor. AKP-MHP'nin yaptıkları tarihte Hitler'in yaptıklarının bir benzeridir. Hitler Yahudi ve sosyalistlerin düşmanlığını yaparak iktidara geldi. İktidarını, varlığını, bunun üzerine oturttu, bunun üzerinde yürüttü. Bununla birlikte savaş makinasını sınırsız geliştirdi. Ve bunun propagandasını yaptı. Almanların bu tarzda dünyaya hakim olacağını, hiçbir gücün önünde duramayacağını belirtti. Bu tarzda milliyetçiliği şovenizmi, faşizmi oldukça körükledi. Toplumu zehirledi, kendi amaçlarına alet etti. Alman toplumunun bir kesimi buna inandı, bir kesimi ise buna karşı direndi. Hitler yarattığı sonuçlar temelinde dünyaya saldırdı. Fakat sonunda tek kaldı ve intihar etmek zorunda kaldı. Dikkat edilirse AKP, MHP faşist, soykırımcı iktidarı da Hitler'in yaptıklarının aynısını yapıyor. Kürt, Alevi, sosyalist düşmanlığı yaparak toplumu zehirliyor. Milliyetçiliği, şovenizmi körüklüyor. Bunun üzerinde varlığını sürdürmek istiyor. Bununla birlikte savaş makinesini habire geliştiriyor. Hatta seçim propagandasını bunlara dayandırıyor. Bu temelde Türkiye toplumunu amaçlarına alet ediyor. Bunları yaparken de Libya'dan tutalım. Azerbaycan'a, Suriye'ye Irak'a müdahale üzerine müdahalelerde bulunuyor. Bu tarzda sonuç alabileceğini düşünüyor. Fakat gelinen aşamada artık tıkanmıştır, gerilemiştir, kaybetme ile yüz yüze gelmiştir. Kendi sonunu kendisi hazırlamaktadır.
AKP GENÇLİĞE KARŞIDIR
Elbette ki bu durup dururken ortaya çıkmadı. Büyük mücadeleler yürütüldü, bedeller ödendi, acılar yaşandı. Bunun sonucunda bu durum ortaya çıktı. AKP-MHP topluma, toplumculuğa, doğaya, yaşama, Kürde, Alevi'ye, emekçiye, sosyaliste, halklara, demokrasiye, özgürlüğe düşman bir iktidardır. Bu nedenle gençliğe de düşmandır. Çünkü gençlik toplumun geleceğidir. AKP-MHP ise topluma, toplumculuğa karşıdır. Toplumun geleceğine karşıdır. Yani gençliğin geleceğine karşıdır. Gençliğe yönelik uyguladıkları politikalar var, iradesizleştirmeye çalışıyor. Örgütlenmesinin önünü almaya çalışıyor. Tamamen sindirmeye çalışıyor. Siyasetten uzaklaştırmaya çalışıyor. Apolitik bir gençlik yaratmak istiyor. Gençliği çeşitli yöntemlerle uyguladığı özel savaş politikalarıyla çürütmeye çalışıyor. Gençlik bu nedenle bu politikaları reddediyor. Benimsemiyor, karşı duruyor. Kürt gençliği ise PKK'nin ortaya çıkıp mücadele geliştirmesiyle birlikte egemen ideoloji ve sistemden tümüyle çoktan koptu. Türkiye'deki gençlik de benzer bir biçimde kopuşu yaşıyor, gelişiyor. Gençlik bütün özel savaş politikalarına rağmen kendi gerçekliği üzerinde yeniden ayağa kalkmış durumda. AKP-MHP iktidarına karşı büyük bir mücadele atılmış görünüyor. Gençliğin karekteri biliniyor. Oldukça enerjiktir, oldukça. arayışçıdır. Kolay kolay var olanla tatmin olmaz. Coşkulu, heyecanlıdır. Hep özgürlük ve demokrasi arayışı içerisindedir. Bu nedenle AKP-MHP faşist soykırımcı iktidarının gençliğe yönelik politikaları boşa çıkmıştır. Gençlik yeniden gerçekliği ve amaçları üzerinde ayağa kalkmış, mücadele etmektedir. Seçim de bir mücadele alanıdır. Bu seçimlerin sonuçlarını belirleyecek olan önemli ölçüde gençliktir ve bununla birlikte kadınlar, Aleviler ve emekçilerdir. Bu da çok net bir biçimde görülmektedir.
Gençliğin Newroz'daki coşkusunu, heyecanını, ortaya koyduğu tutumu çok net gördük. Gençlik bu tutumunu seçim ortamında da daha da güçlü bir biçimde sürdürmektedir. Gençliğimizin de bildiği gibi. Önder Apo şunu söyledi: "Biz genç başladık. Genç olarak da başaracağız." Benim gençliğe çağrım Önder Apo'nun bu çağrısını daha da güçlü bir biçimde pratikte gerçekleştirmesidir.
AKP-MHP İNSANLARI BİR KURU SOĞANA MUHTAÇ HALE GETİRDİ
AKP-MHP hep yerli ve milli olduklarını söylüyorlar. Oysa ki uluslararası Büyük Ortadoğu Projesi'nin bir sonucu olarak AKP ortaya çıktı. Erdoğan'a bu temelde bir rol verildi. Bunun için Erdoğan da Erbakan'a karşı bir tutum geliştirdi. AKP'nin iktidara gelmesi bu temeldedir. Onun için öyle yerli milli oldukları büyük bir yalandır, saptırmadır. AKP sürekli mağduriyet psikolojisini hep işledi. Yine Türkiye'de sorunları çözeceğini söyledi. Demokrasi ve özgürlüğü geliştireceğini belirtti. Bununla da sözde de olsa, iddia düzeyinde de olsa kendini çok insani de gösterse, elbette ki toplumun bazı kesimlerini etkiledi, aldattı. Fakat 20 yıldan sonra geldiği nokta artık gırtlağına kadar kir ve pas içindedir. Temiz bir tarafı kalmamıştır. Artık herkes AKP'nin gerçeğini anlamıştır. Ne söylüyorsa tersini yaptığını, artık herkes biliyor. Bu nedenle hiç kimseyi artık aldatamaz. Şimdiye kadar belki aldattı. Buna dayanarak talanını sürdürdü. Her türlü ahlaksızlığı geliştirdi. Her türlü rantı geliştirdi. Yolsuzlukları geliştirdi. Türkiye'de büyük tahribatlar yarattı. Halkı açlığa, sefalete mahkûm etti. Bir ekmeğe, kuru soğana muhtaç hale getirdi.
KADINLAR AKP’NİN KADIN KIRIMI GERÇEKLEŞTİRDİĞİNİ GÖRDÜ
AKP'nin bu gerçeğini en erken kavrayan kadınlar oldu. Artık kadınlar bilinçlenmiştir. Kadının doğallığı, hissiyatı, karakteri, AKP-MHP iktidar gerçeğini herkesten daha önce fark etmeye itti. Onun için kadın herkesten önce bu iktidara karşı mücadeleye girdi. Kadının bu mücadelesi AKP-MHP gerçeğini daha çok topluma kavrattı. Bu da gösteriyor ki toplumun değişim istemini geleceğini kadın belirliyor. Kadının öncülük ettiği bir mücadele AKP-MHP faşizminin soykırımının sonunu getiriyor. Kadın dünyası ve doğası daha hakkaniyetlidir. Daha demokratik, özgürlükçü ve eşitlikçi değerleri istiyor. Buna sahiptir. Ama AKP, MHP faşist, soykırımcı iktidarı ise bütün bu değerlerden uzak ve bu değerlere karşıdır. Bu nedenle daha önce kısmi olarak kadının desteğini alan AKP, artık bu destekten mahrum kalmış durumdadır. Çünkü kadın mahrumiyeti yaşıyordu. Herkesten daha fazla eziliyordu. Erdoğan buna biraz hitap etti. Böyle bir görünüm sergiledi. Onun için kadın biraz destek verdi. Fakat sonunda bu iktidarın, bu partinin kadın kırımını geliştirdiğini, kadın düşmanı olduğunu gördü. Onun için desteğini kesti. Kadının desteğiyle iktidarını sürdüren AKP artık bu destekten yoksun kaldığı için iktidarını sürdüremez. Kadının desteğini kaybeden hiçbir güç başarılı olamaz.
YEŞİL SOL PARTİ TARİHİ GÖREV VE SORUMLULUĞUNU YERİNE GETİRMELİ
Artık Yeşil Sol Partinin Emek ve Özgürlük İttifakı'nın sokak sokak, ev ev, köy köy dolaşarak hem kendini örgütlemesi hem de seçim mücadelesinde başarılı bir sonucu yaratması gerekir. Sokak sokak, ev ev, köy köy dolaşması gerekenler, hem haklı hem de mağdur olanlardır. Kürtler, Aleviler, kadınlar, emekçiler, Türkiye'deki katliamları yaşamış halklar kadar mağdur olanlar yoktur. Onun için bunların kazanmak için yürek ve beyinlerini ortaya koymaları gerekir. Bu onların en doğal hakkıdır. Yeşil Sol Parti bu nedenle yürüttüğü çalışmaları yeterli görmemeli. Daha fazla insanlara ulaşmayı, insanları etkileyip, örgütleyip harekete geçirmeyi esas almalı. Bu temelde kendini çok güçlü bir tarzda parlamentoya taşırmalı. Tarihin önüne koyduğu görev ve sorumluğu bu tarzda yerine getirmeli. Çünkü bu seçim herhangi bir seçim değil. Türkiye'nin geleceğini, Kürtlerin, Alevilerin, kadının, emekçilerin, gençliğin, bir bütün halkların geleceğini belirleyen bir seçim. Ya Türkiye faşizmi kurumlaştıracak, ya da demokratik bir cumhuriyet yönünde adım atacaktır. Seçim böylesi bir seçimdir. Başından beri cumhuriyetin demokratikleşme yönünde gelişmesi için büyük çabalar yürüten, büyük şehitler veren, acılar yaşayan sosyalistlerin, demokrasi ve özgürlük güçlerinin Kürtlerin, Alevilerin, kadınların, emekçilerin, halkların birlikte bu mücadeleyi taçlandırmaları gerekiyor. Kendilerinden beklenen budur. Bunun dışında hiçbir şeyi kabul etmemeliler, kendilerine layık görmemeliler. Bu nedenle var olanla yetinmemeliler. Asla kolaya, basite tenezzül etmemeliler.
Kolay diye bir şey yok. Sanıyorum yaşananlardan da bu sonucu herkes çıkarmıştır. Bu temelde herkesin çalışması, hiçbir şeyle yetinmemesi, en azami sonucu almak için bütün güçlerini ortaya koymaları gerekir. Eğer bunu yaparlarsa AKP-MHP faşizminin sonunun geleceğini, Türkiye'nin demokratikleşme yönünde adım atacağını rahatlıkla belirtebilirim. Artık AKP-MHP'nin topluma, kadına, Kürt'e Alevi'ye, emekçilere, halklara vereceği bir şey yoktur; bitmiştir.
Bizlere düşen görev bunları alaşağı etmektir. Herkesin beklentilerini karşılamaktır. Bu temelde Emek ve Özgürlük İttifakına, Yeşil Sol Partiye, Kürt halkına, Alevilere, kadınlara, gençlere, emekçilere Türkiye'deki bütün faşizme karşı olan halklara ve herkese çağrım bu tarihi fırsatın çok iyi değerlendirilmesidir.