Besê Hozat: AKP-MHP soykırımcı faşist iktidarını yıkacağız

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, Newroz'da ortaya çıkan duruşun önemli olduğunu dile getirerek "Biz AKP-MHP soykırımcı faşist iktidarını yıkacağız" dedi. Hozat, eylemsizlik kararını da seçimlere kadar uzattıklarını belirtti.

Medya Haber televizyonunda yayınlanan özel bir programda konuşan Hozat, Newroz’daki görkemli kutlamaları değerlendirerek “Newroz'un kendisi zaten budur. Newroz'un kendisi budur. Bu Newroz'da da böyle bir duruş ortaya çıktı. Bu şu duruştur: Biz AKP-MHP soykırımcı faşist iktidarını yıkacağız. Özgür Kurdistan’ı ve demokratik Türkiye'yi inşasını mücadelemizle direnişimiz ile gerçekleştireceğiz” ifadelerini kullandı.

Hozat, ayrıca Kürt sorununun çözümü konusunda baş muhatabının Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan olduğuna dikkat çekerek “Kürt sorunu, öyle sadece Meclis'te de çözülmez. Bu sorun çok boyutludur. Bölgeselleşen bir sorun haline gelmiştir. Bu sorunun birçok boyutu var. Birçok aktörü var. Birçok bileşeni var. Esas olarak da elbette bu sorunun çözüm iradesi, çözüm muhatabı, baş muhatabı tabii ki Reber Apo’dur. Reber Apo mecliste çözüme karşı değildi. Yani birçok defa kendisi de ifade etti. Elbette Meclis'te çözülecek. Yasa çıkacak, Anayasa değişecek. Bunu meclis yapacak. Önemli bir adrestir. Bu anlamda bu sorunun da elbette baş muhatabı Önder Apo’dur” dedi.

BesÊ Hozat, Türkiye’de 14 Mayıs tarihinde gerçekleştirilecek olan seçimlerin tarihi bir önemde olduğunu ifade ederek bu kapsamda deprem felaketinin ardından aldıkları eylemsizlik kararını yeniden değerlendirdiklerini söyledi. Hozat “Seçimlerin halkımız, Türkiye halkları açısından önemini dikkate alarak bu seçimlerin tarihi bir seçim olduğu gerçeğini dikkate alarak, bu eylemsizlik kararını seçim süresince de sürdürme, seçime kadar sürdürme ve seçimden sonra yeni bir durum değerlendirmesi yapma kararına ulaştık” dedi.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat’ın açıklamaları şöyle:

“Mart ayında Gazi, Qamişlo, Halepçe katliamların yıl dönümleriydi. Ben öncelikle bu katliamlarda yaşamını yitirenleri saygıyla anıyorum. Katliamı yapan güçleri de nefretle kınıyorum. Aynı zamanda. Mart'ın ilk haftasında Raperin Amed arkadaşın şehadeti açıklandı. Raperin arkadaş mücadelenin her alanında çalışma yürüttü. Çok büyük bir emeği var bu mücadeleye. Özellikle toplumsal alanda, demokratik konfederal sistemin inşasında, demokratik ekolojik kadın özgürlükçü paradigmanın topluma kavratılmasında yayması, bu paradigmayı yayma çalışmalarında çok etkili çalışmalar yürüttü. Bu konuda emeği çok fazladır. Gerçekten emekçiliğin, dürüstlüğün, yoldaşlık ve mücadele değerlerine bağlılığın sembolüdür Raperin arkadaş. Onu saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Ona bağlılığın bir gereği olarak mutlaka bu paradigmayı inşa edeceğiz. Demokratik konfederal sistem projesini Kürdistan'da, Ortadoğu'da, dünyada; faşist ulus devlet sistemlerine, kapitalist moderniteye karşı alternatif bir sistem olarak halkların demokratik, özgür yaşamının bir sistemi olarak inşa edeceğiz. Bu Raperin yoldaşa bir sözümüz olsun.

KADIN HAREKETİ BÜYÜK DAYANIŞMA GÖSTERDİ

Mart ayında 8 Mart vardı. Çok önemliydi. Bakur ve Türkiye'de depremden kaynaklı tabi biraz buruk kutlandı. Daha çok dayanışmayla karşılandı. 8 Mart Kurdistan Kadın Hareketi, Türkiye Kadın Hareketi seferber oldu. Büyük bir dayanışma örneği gösterdi. Deprem boyunca da 8 Mart'ı da tamamen buna atfetti. Gerçekten depremzedelerle, kadınlarla, toplumla, halkla güçlü bir dayanışmayı kadın hareketi ortaya koydu. Bu anlamda çok anlamlı bir biçimde aslında Bakur’da ve Türkiye'de bu biçimde 8 Mart karşılandı. Kürdistan'da, bölgede, dünyanın her yerinde de çok görkemli bir biçimde 8 Mart kutlamaları oldu. Bu anlamda ben geçmiş 8 Mart'ı tüm dünya emekçi kadınlara kutluyorum. Kadın özgürlük mücadelesinde yaşamını yitiren, şehit düşen tüm kadınları kadın önderimiz Sara, Sakine Cansız şahsında saygı ve sevgiyle anıyorum.

Öte yandan tabiki görkemli Newroz kutlamaları oldu. 21 Mart'ı kutladık.  Her yerde, Bakur’da, Türkiye'de dört parça, Kurdistan'da, Rojava'da, Başur’da, Rojhilat'ta hatta ülke dışında, Avrupa'da, Rusya'da hatta Japonya'da, Kanada'da dünyanın dört bir yanında gerçekten çok güçlü kutlamalar oldu. Ben bu anlamda halkımızın, başta halkımızın aynı zamanda Newroz’u kutlayan diğer Ortadoğu halklarının, Orta Asya, Balkanlarda da Newroz'u kutlayan, baharı karşılayan halklar var. Halkımızın ve halkların Newroz Bayramını kutluyorum. Aynı zamanda tabi Newroz şehitlerini, Mazlum Doğan, Zekiye Alkan şahsında tüm Newroz şehitlerini saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Yine Kahramanlık haftası içerisindeyiz. Heval Mazlum ve Mahsum Korkmaz yoldaş şahsında tüm Mart ayı şehitlerini ve tüm devrim özgürlük şehitlerini saygı, sevgi ve minnetle anıyorum.

2023 NEWROZU ÖNDERLİK NEWROZU OLDU

Tabi bu Newroz tamamen bir Önderlik Newrozu oldu. Önderliğin fiziki özgürlüğü Newroz’a damgasını vurduğu. Bakur’da Türkiye metropollerinde şehirlerinde şimdiye kadar kutlanmayan bir çok Türkiye şehrinde de Newroz kutlandı. İç Anadolu'da, Çanakkale'de birçok yerde çok anlamlı Newroz kutlamaları oldu. Rojava'da çok görkemliydi.  Rojhilat’ta, Başur’da ve gerçekten dünyanın her yerinde görkemliydi. Fakat hepsinde de Önderliğin fiziki özgürlüğü. Newroz'a damgasını vurdu. Bir bakıma önderlik Newroz’u oldu bu Newroz. Önderliğin fiziki özgürlüğü için halkımız çok güçlü bir irade ortaya koydu.

Aslında yıllardır süren mücadele Newroz'da zirveye ulaştı. Bu son derece anlamlıydı. Newroz bir önderlik Newroz’u oldu. Zaten Newroz'un önderi de Önder Apo’dur. Newroz'u bu kadar anlamlı hale getiren, tamamen bir direniş Newroz'u haline getiren Önder Apo önderliğindeki Apocu hareketin mücadelesiydi. Dolayısıyla Newroz'u aşan bir halk gerçeği ortaya çıktı. İradeli, bilinçli, özgürlükçü, tüm dünyada örnek alınan demokrasi, özgürlük, adalet, eşitlik mücadelesiyle bir halk gerçeği ortaya çıktı. İradeli, bilinçli, örgütlü bir halk gerçeği ortaya çıktı. Bu Apocu hareketin mücadelesiyle bu irade ortaya çıktı. Önderlik çizgisinde, önderlik felsefesinde, ideolojisinde gelişen mücadeleyle bu irade ortaya çıktı.

ÖNDERLİĞİN FİZİKİ ÖZGÜRLÜĞÜ DAHA FAZLA GÜNDEME GİRDİ

1973 Newroz'unda bir küçük grup ilk toplantısını Ankara Çubuk Barajında yaptı. Bugün 2023, bu toplantının üzerinden 50 yıl geçti. 50 yıllık bir önderlik yürüyüşü milyonlara ulaşan bu mücadele bir irade ortaya çıkardı. Bugün milyonlar özgürlük mücadelesi veriyor, demokrasi mücadelesini veriyor. Bu son derece anlamlıdır. Önderliğin gücünü, etkisini ortaya koyuyor. Bugün tüm Ortadoğu halklarını, dünyayı da etkileyen bir düzey ortaya çıkmış durumda. Newroz meydanlarına da en güçlü bir biçimde özellikle gençler, kadınlar bunu haykırdı. Serhildan’a dönüştü adeta. Böyle Newroz alanları öncesinde ve sonrasında gençler öncülüğünde birçok yerde Önderlik posterleri açıldı. Ben bu anlamda gençleri de kutluyorum, kadınları kutluyorum. Çok büyük bir anlam düzeyi bu Newroz'da ortaya çıktı. Önderliğin fiziki özgürlüğü bu Newroz ile birlikte daha fazla gündeme girdi. Bugün birçok çevre tartışıyor. Bu talep, bu irade çok güçlü bir biçimde halkımız tarafından, dostlarımız tarafından ortaya konuldu. Bu çok anlamlıdır tabii ki. Bundan sonra da bunu çok güçlü bir biçimde sürdürmek gerekiyor. Yani Newroz'da çıkan bu iradeyi, bundan sonra mücadeleyi daha da yükselterek, büyüyerek, mutlaka Önder Apo'yu fiziki özgürleştirecek, fiziki özgürlüğünü sağlayacak bir mücadele düzeyini ortaya çıkararak bu mücadeleyi sürdürmemiz gerekiyor. Her zamankinden daha fazla Önder Apo'nun fiziki özgürlüğü yakınlaşmıştır. Bu Newroz bunu çok güçlü bir biçimde ortaya koymuştur. Önemli olan Newroz'da çıkan bu iradeyi, bu mücadele iradesini, bu direniş tutumunu, bundan sonraki süreçte de her günü adeta bir Newroz gününe dönüştürerek 2023'te mutlaka Önder Apo'nun fiziki özgürlüğünü sağlayacak bir yıl haline getirmemiz gerekiyor ve mücadeleyi de bu temelde büyütmemiz, yükseltmemiz gerekiyor. Bu Newroz'dan çıkaracağımız en temel sonuç budur. Halkımız bunun tutumunu, bunun iradesini ortaya koymuştur. Bunun üzerinden bu direnişi sürdürmek gerekiyor.

ÖNDERLİK PARADİGMASINI TOPLUMA YAYMAMIZ GEREKİYOR

Diğer bir şey şu çok önemlidir. Birçok defa da bunu değerlendirdik. Önderlik paradigmasını yayıldıkça, Önderlik paradigması ile dünya toplumunu da, halklarını da kadınlarını da buluşturduk. Önderliğe daha güçlü bir sahiplenme ortaya çıkıyor. Önderlik daha iyi anlaşılıyor. Önderliğin insanlığa sunduğu hizmetler daha iyi görülüyor. Bu anlamda tüm insanlık, halklar, toplum Önderliği güçlü bir biçimde sahipleniyor ve Önderliğin fiziki özgürlüğü için mücadele ediyor. Kürtlerin verdiği mücadeleye en güçlü bir biçimde dahil oluyor. Bu mücadelenin bir parçası oluyor. Bu mücadele birleşik halklar mücadelesine dönüşüyor, birleşik kadınları mücadelesine dönüşüyor, toplumun mücadelesine dönüşüyor. Bu anlamda da bizim paradigmayı en güçlü bir biçimde, bundan sonraki süreçte de birçok boyutuyla, birçok aracı kullanarak tüm topluma, dünya toplumuna, insanlığına yaymamız gerekiyor, tanıtmamız gerekiyor. Bu insanlığın geleceği açısından da hayati bir önem taşıyor. İnsanlığın geleceği çünkü bu paradigmada ifadesini buluyor. Bu anlamda da çok güçlü bir çalışma yürütmemiz gerekiyor. Bu Newroz, bir bütün olarak son yıllardaki mücadele süreci, bu gerçeği de bu hakikati de çok güçlü bir biçimde ortaya koydu. Bunu da bizim en güçlü bir biçimde sürdürmemiz lazım.

ARAP HALKININ TUTUMU ÖNEMLİYDİ

Tabi bu Newroz'da Arapların da tutumu çok önemliydi. Birçok Arap kentinde, Kuzeydoğu Suriye'de ve birçok alanda Araplar da Önder Apo'nun özgürlüğünü haykırdı. Kürtlerle birlikte Newroz’u selamladı. İşgal edilen alanları Türk işgalinden kurtarmanın iradesini aynı zamanda ortaya koydu. O da çok önemliydi. Önemli bir mesajı da bu temelde. Dediğim gibi Newroz'da ortaya çıkan bu iradeyi bundan sonraki süreçte de güçlü bir mücadele ve direniş iradesine dönüştürerek sürdürmeliyiz ve Önder Apo'nun fiziki özgürlüğünü mutlaka sağlamalıyız. Bu Newroz bunu tutumunu ve iradesini ortaya koymuştur.

SOYKIRIMCI FAŞİST İKTİDARI YIKACAĞIZ

Newroz'un Kürtler açısından anlamı başkadır. Hani dediğim gibi bazı halklar kutluyor. Baharı karşılama temelinde bir kutlama var. Fakat Kürtlerde bambaşka bir anlam taşıyor. Zalime karşı, zulme karşı bir başkaldırıdır. Newroz Kürtlerde bir özgürlük direnişidir. Bir isyandır, başkaldırıdır. Zalime ve zulme karşı Demirci Kawa’dan bu yana bu Newroz hep böyle kutlanmıştır. PKK'den bu yana da 73 bu yana da, elli yıldır da bu anlam derinleşerek, Kurdistan halkı bir Newroz halkına dönüşerek, yediden yetmişe bir direniş, halkına başkaldırı, isyan halkına dönüşerek bu Newroz bu güne kadar da kutlanıyor. Bu anlamda Kürtlerdeki anlamı dediğim gibi bambaşkadır. Bir bütünen direniştir. Bir bütünen mücadeledir, başkaldırıdır, isyandır. Şimdi bu Newroz da özellikle bu yıl da tamamen bu temelde kutlandı. Çağımızın Dehak’ı, zalimi, faşist AKP-MHP rejimidir. Newroz da AKP-MHP rejimine karşı faşist iktidarına, soykırımcı iktidarına karşı çok güçlü bir direniş tutumu, bir başkaldırı tutumu ortaya konuldu. Bu son derece anlamlıdır. Bir bakıma aslında bu faşist iktidarın yıkılışının tutumunu ortaya koydu, startını verdi. Bu Newroz’da halkımız bu konuda güçlü bir irade ortaya koydu. Biz bu faşist iktidarı, soykırımcı faşist iktidarı yıkacağız dedi. Bunun iradesini ve tutumunu bu Newroz'da çok güçlü bir biçimde ortaya koydu. Dünyaya, dosta düşmana da gösterdi. Bu anlamda önemliydi.

GÜÇLÜ BİR MÜCADELE TUTUMU ORTAYA KONULDU

Gerçekten bu Newroz baştan sona böyle siyasi mesajlarla dolu bir Newroz'du. Bütün Newrozlarımız aslında öyledir. Newroz alanı aslında en güçlü demokratik siyasetin yürütüldüğü alandır. Demokrasinin kurulduğu alandır. Demokrasinin yaşam bulduğu alandır. Radikal demokrasinin ete kemiğe büründüğü alandır. Halkın doğrudan katıldığı, taleplerini ortaya koyduğu, iradesini ortaya koyduğu bir alan, bir süreçtir Newroz süreci. Newroz alanları da tamamen böyle bir gerçeği ifade ediyor. Bu anlamda Newroz’u demokratik siyasetten, Newroz’u siyasetten ayrı ele almak, Newroz'u direnişten, Newroz’u mücadeleden ayrı ele almak. Newroz’u ayağa kalkıştan baş kaldırıp ağaçtan ayrı ele almak zaten hiç mümkün değil. Newroz'un kendisi zaten budur. Newroz'un kendisi budur. Bu Newroz'da da böyle bir duruş ortaya çıktı. Bu şu duruştur: Biz AKP, MHP soykırımcı faşist iktidarını yıkacağız. Özgür Kurdistan’ı ve demokratik Türkiye'nin inşasını mücadelemizle direnişimiz ile gerçekleştireceğiz. Önder Apo'yu da özgürleştireceğiz. Yani özgür Kurdistan, demokratik Türkiye. Önder Apo'nun fiziki özgürlüğü etle tırnak gibi iç içedir. Bu bir birbirini tamamlayan, bütünleyen bir gerçekliktir. Biz bunu sağlayacağız. Bunun tutumu, iradesi bu Newroz'da çok güçlü bir biçimde ortaya koydu. Bu anlamda bu faşist soykırımcı rejime de en güçlü direniş tutumu, mücadele tutumu ortaya konuldu. Bu anlamda siyasi mesajlar verildi. Halkımız verdi. Bu anlamda çok önemliydi. Önderliğimizin fiziki özgürlüğünün yanı sıra onunla da bağlantılı zaten en güçlü bir mesaj da bu oldu.

ULUSAL BİRLİK MESAJI

Tabii diğer önemli bir mesaj da, anlamlı bir mesaj da halkımız çok güçlü bir biçimde ulusal birlik tutumunu ortaya koydu. Her yerde tüm Kürt örgütlerini, siyasi yapılarını, sivil yapılarını, öncülerini, çeşitli çevreleri, kesimleri ulusal birliğe gelmeyen, uzak duran, mesafeli duran tüm bu ulusal birliğe davet etti. Ulusal birlik tutumu ortaya koydu. Çok güçlü bir ulusal birlik duruşu ortaya çıktı her yerde. Bu anlamda birçok çevre de bunun mesajını verdi. Birçok siyasi parti bu konuda anlamlı mesajlar verdi. Kürdi partilerden tutalım birçok dost çevreye kadar, YNK Başkanı Bafil Talabani'ye kadar onun da çok anlamlı mesajı oldu.

Amed Newroz’unda herkesin temel talebi Önder Apo'nun fiziki özgürlüğü, Kürt ulusal demokratik birliğinin sağlanmasıydı. Buna çağrı ve bunun iradesini, bunun tutumunu ortaya koymaktı. Bu da son derece anlamlıydı. Bu da herkese, hepimize de bir mesajdır. Halkımızın bu mesajını herkes dikkate almalıdır. Demokratik ulusal birliğin sağlanması için bundan sonra da çok güçlü çalışmalar yürütülmelidir. Buna gelen tüm güçler, buna sıcak bakan tüm yurtsever kesimler parti üstü, ideoloji üstü bir tutum ortaya koyarak halkımızın bu özlemlerini mutlaka bu yıl, önümüzdeki yıllarda gerçekleştirmelidir. Bu temelde de güçlü bir çalışma ortaya koymalıdır. Biz bu konuda üzerimize düşeni yapacağız. Bunun mücadelesini yürüteceğiz. Bunun çalışmalarını geliştireceğiz. Baştan itibaren de Önderliğimizin temel perspektifi idi bu, sistemiydi bu. Halkımızın öyle. Bizim de bu konuda ciddi çalışmalarımız oldu. Fakat özelde KDP'nin tutumundan kaynaklı bu gerçekleşmedi. Ama halkımız şunu da ortaya koydu. Bu Newroz'da KDP olmadan da Kürtler kendi ulusal birliğini sağlayabilir. Şu anda KDP zaten çok uğursuz bir rol oynuyor. Soykırımcı Türk devletiyle de ortak hareket ediyor. Bugüne kadar da bu ana kadar da bu saate kadar da. O halde onların duruşu, kendilerini konumlandırdığı nokta çok net ortadadır. Onun dışında Kürtler ulusal birliğini gerçekleştirebilir. Giderek bir ulusal kongrede kongre çalışması da geliştirilebilir. Bunun istemini de halkımız iradesinde çok güçlü ortaya koydu.

GENÇLER VE KADINLARIN EYLEMLERİ ANLAMLIDIR

Gençler ve kadınlar gerçekten Newroz’a damgasını vurdu. Özellikle gençlik çok güçlü bir duruş ortaya koydu. Adeta böyle bir serhildana da dönüştürdü. Sokaklarda, meydanlarda birçok yerde Önderliğin posterlerini kaldırdı. Önderliğin fiziki özgürlüğünü haykırdı. Faşist, soykırımcı iktidara karşı mücadele çağrısı yaptı. Çok güçlü bir direniş tutumu ortaya koydu. Bu son derece anlamlıdır. Ben gençleri de kutluyorum, selamlıyorum, kadınları kutluyorum. Bundan sonra da bu mücadele kadınların ve gençliğin, gençlerin öncülüğünde Newroz aşarak gelişecek, büyüyecek; Mutlaka Kurdistan özgürleşecek, Türkiye ve Ortadoğu demokratikleşecektir. Bu Newroz bu anlamda bu konuda da çok güçlü siyasi mesajlar vermiş oldu.

Deprem adeta bir katliam oldu. Fırat'ın batısında Kürtler, Aleviler açısından da bir soykırım oldu. Gerçekten bunu bir soykırım olarak değerlendirmek yanlış değil. AKP, MHP faşist iktidarının politikaların bir sonucuydu. Ama daha önce de değerlendirdik. Tabi ki depremler oluyor. Türkiye de Kurdistan'da deprem fay hattı üzerindedir. Özellikle Fırat'ın batısında depremin geliştiği bölgenin tümü tamamen öyle fay hattı üzerinedir. O anlamda deprem 7.8’di. Şiddeti yüksek değildi. Fakat yani dünyanın birçok yerinde bu. Şiddeti aşan depremler oluyor. Fakat birçok yerde kimsenin burnu bile kanamadı. İşte bu faşist iktidarın, Türkiye'deki faşist iktidarların ve sömürgeci, rantçı, politikaların, büyük felaketlerin, katliamların, soykırımların yaşanmasına neden oldular. Çarpık kentleşme, bu halk kırımı, şehirlerin bu kadar betonlaşması, bu kadar doğanın tahrip edilmesi, çevrenin tahrip edilmesi, yapılaşma da çürük malzemelerin kullanılması, deprem önlemlerin alınmaması, tedbirlerin alınmaması, zamanında ilk günden güçlü müdahalenin yapılmaması, devletin tüm kurumlarının ordusu da dahil kurtarma çalışmalarına seferber edilmemesi, müdahale edilmemesi bu kadar büyük kayıpların yaşanmasına neden oldu. Katliamların adeta soykırım düzeyinde sonuçların ortaya çıkmasına neden oldu. Dünyanın gözü önünde yüz binlerce insan yaşamını yitirdi, yüz binlerce insan enkaz altında kaldı. Cenazelerine ulaşılamadı. Kentler yerle yeksan oldu. Birçok kent, köy, ilçe, milyonlarca insan göçmek zorunda kaldı. Bilinçli bir politikayla özellikle Fırat'ın batısındaki Kürt Aleviler, Kürtler göçertilmeye tabi tutuldu. Çocuklarına el konuldu. Tarikatlara çocuklar satıldı. Birçok kız çocuğu veya kadın kaçırıldı. Akıbetleri belli değil. Yani nereden baksan tümüyle yaşayanı da adeta ölen haline geldi. Yaşanan tam bir katliam, bir soykırım oldu. Bütün bunlar da bu politikaların sonucu olarak gelişti. Böyle bir süreçte tabi hem halkımızın depreme seferber olması, kurtarma çalışmalarına katılması hem devletin tüm kurumlarıyla ordusuyla, polisiyle, bekçisi ile bu çalışmalara katılması, başka işlerle, savaşla uğramaması için biz eylemsizlik kararı aldık. Bu kararı da açıkladık. Son derece insani, vicdani, ahlaki bir karardı. Fakat Türk devleti ilk günden itibaren zaten hiçbir biçimde savaşı durdurmadı. Tüm ordusunu savaşa seferber etti. Tüm tekniğini savaşa seferber etti. Bu İHA'larla o deprem alanında karadan ulaşımın olmadığı birçok yer keşfedilip helikopterlerle çok rahat oralara kurtarma ekipleri indirilebilir, yardımlar indirilebilir de bunu yapmadı. Bütün helikopterleri, bütün İHA'ları siyahları savaş alanına yönlendirdi. Orduyu savaş alanına yönlendirdi. Savaşı tüm şiddetiyle sürdürdü. Orduyu sınırlara, her yere yığdı. Ordu deprem çalışmalarına, kurtarma çalışmalarına katılmadı. Polis katılmadı. Yardımları da engelledi. Bu düşmanca tutumunu böyle ortaya koydu. Aslında bu eylemsizlik kararıyla bu faşist, soykırımcı, sömürgeci, talancı gaspçı devletin gerçek yüzü bir kez daha ortaya çıktı. Maskesi bir kez daha düştü, düşmüş oldu. Ve bu eylemsizlik kararı bu temelde alındı. Şimdiye kadar da zaten aralıksız savaşı sürdürüyor.

EYLEMSİZLİK KARARI SEÇİMLERE KADAR GEÇERLİ

Gelinen aşamada şimdi Türkiye çok önemli bir sürece girdi. Bir seçim sürecidir. Bu seçim süreci de Türkiye toplumu açısından, Kürdistan toplumu açısından çok önemlidir. Gerçekten bu seçim hiçbir seçime benzemiyor. Tarihi bir anlamı var. Mücadelemiz bu faşist iktidarı çökme sürecine koydu. Yıkılma sürecine koydu. Seçim süreci de bunun bir parçasıdır. Bu seçim süreciyle birlikte güçlü bir mücadele yürütülürse, bu mücadele büyütülürse kesinlikle bu faşist iktidar 14 Mayıs'ta yıkılacaktır. Bu temelde de bu seçimlerin böyle bir anlamı var. Bu mücadelenin dediğim gibi önemli bir parçasıdır ve bu anlamda biz bu eylemsizlik kararını yeniden değerlendirdik. Böyle bir önemli süreçte bu kararı tekrardan değerlendirmeye aldık. Seçimlerin halkımız, Türkiye halkları açısından önemini dikkate alarak bu seçimlerin tarihi bir seçim olduğu gerçeğini dikkate alarak, bu eylemsizlik kararını seçim süresince de sürdürme, seçime kadar sürdürme ve seçimden sonra yeni bir durum değerlendirmesi yapma kararına ulaştık. Dolayısıyla bizim eylemsizlik kararı seçim boyunca da sürecek. Seçimden sonra biz tekrardan durum değerlendirmesi yapacağız, yaklaşımımızı da kamuoyuna paylaşacağız.

Tabi şunu bu süreçte de gördük, bundan sonraki süreçte de bu devam edecek. Merkez Karargahımız da önemli bir açıklama yaptı. Eylemsizlik kararı alındığından bu yana da faşist Türk devleti saldırıları arttırarak sürdürdü. Kimyasaldan taktik nükleer bombadan termobarik bombaya kadar her türlü yasaklı silahı bu süreçte de onlarca defa, yüzlerce defa kullandı, kullanmaya devam etti. Her yerde saldırıları sürdürdü. Bundan sonra da daha fazla sürdürecek.

İKTİDARIN SALDIRILARINA KARŞI EN GÜÇLÜ ŞEKİLDE KARŞI DURULMALI

Seçim sürecine de girdik. Birçok yerde bu saldırılar devam edecek. Rojava açısından da bu böyledir. Başur açısından da, Bakur açısından da bu böyledir. Bu saldırılar devam edecek. Eylemsizlik kararından kaynaklı gerilla gücümüzde hiçbir biçimde, hiçbir alanda ne halkımızdan ne de gerilla gücümüzde bir gevşeme yaşanmamalıdır. Saldırılara karşı en güçlü bir biçimde, en aktif bir biçimde cevap vermelidir. Bu eylemsizlik bu yönde engel değildir. Çünkü faşist Türk devleti tüm gücüyle üzerimize geliyor. Her yerde çok yoğun saldırıyor, her türlü yasaklı silahı kullanıyor. Bu anlamda kırsal alanda, kırsal alanda her yerde Türk devletinin saldırıya karşı, her türlü saldırısına karşı gerilla da en aktif savaşı, en aktif mücadeleyi, direnişi yürütecek. Bu konuda herhangi bir gevşeme kesinlikle olmayacak. Fakat özellikle bu seçim süreci boyunca da şehirlerde hiçbir askeri birimimiz, askeri gücümüz herhangi bir eylem yapmayacak. Seçim süreci boyunca seçime kadar dediğim gibi bu eylemsizlik süreci de devam edecek. Seçim sonrası biz yeniden bir durum değerlendirmesi yapacağız.

Tekrardan belirtmek istiyorum, önemlidir. Merkez Karargahımızın yaptığı çağrıyı hem gerilla gücümüz hem halkımız çok önemsenmeli. Dikkate almalı, her yerde hazırlıklı olmalıdır. Çünkü bu faşist iktidar iktidarını kaybetmemek için saldırılarını arttırarak sürdürecek. Bunu çok iyi biliyoruz. Buna karşı da en güçlü bir karşı duruş, mücadele, direniş ortaya çıkacaktır. En güçlü cevap da verilecektir. Bu konuda herhangi bir ikircikli durum yaşanmalıdır. Tereddüt asla yaşanmalıdır. Bunu da böyle bilmek gerekiyor.

ÇOK GÜÇLÜ BİR DAYANIŞMA GELİŞTİRİLDİ

Deprem bölgesinde yıkım ve katliam politikaları devam ediyor. Halen birçok yerde halka yardım gitmemiş. Büyük bir çaresizlik var, büyük bir yoksulluk var, göç var. Bilinçli zaten devlet bunu teşvik ediyor. Böyle bir politika var. Özelde Kürt Aleviler üzerinde, Kürtler üzerinde bu politikaları sürdürüyor. Tamamen buraları insansızlaştırmaya çalışıyor. Fırat'ın batısını Kürtsüzleştirmeye çalışıyor.

Şark Islahat Planı bir soykırım planıdır. Kürdü, Kurdistan’ı Türkleştirme planıdır. Şimdi bu deprem sürecinde de bunu sürdürüyor bu devlet. Özellikle Kürtlerin, Kürt Alevilerin yaşadığı yerleşim yerlerine hiçbir biçimde hiçbir destek gitmedi, halkın dayanışmasıyla, sivil toplum kurumlarının dayanışmasıyla, desteğiyle ayakta kaldılar. Onunla şimdiye kadar da yaşamlarını sürdürüyorlar. Bu desteklerle gerçekten toplum yaşamını sürdürdü. Çok güçlü bir de dayanışma örneği geliştirildi. Bu dayanışma yaşatıyor. Bu bir gerçek.

DAYANIŞMAYLA YENİDEN İNŞA GERÇEKLEŞTİRİLMELİ

Maraş katliamıyla Fırat'ın batısını Kürtsüzleştirme amaçlanıyordu. Bir soykırım saldırısıydı, planıydı ve belli düzeyde de amacına ulaştı. On binlerce, yüz binlerce insan Fırat'ın batısından dünyanın dört bir yanına savruldu. Özellikle bir çok kişi Avrupa'ya gitti. Türkiye metropollerine, şehirlerine göçmek zorunda kaldı. Yaşayamaz hale geldi. Bu yerlerde çok az sayıda bir nüfus kaldı. Şimdi depremle onu da bitirmeye çalışıyor.

Aslında Maraş Katliamının, soykırımının bir devamı olarak aynı politika şimdi yürürlüktedir. Devam ediyor. Şimdi bu boşa çıkarmak lazım. Buna karşı da bu toplumsal dayanışma çok güçlü bir biçimde devam etmelidir. Bu devletten bir şey beklememek lazım. Bu devlet zaten soykırımcıdır, katliamcıdır. Halkımız kendi yaralarını kendi dayanışmasıyla sarar. O dayanışmayla kendisini yaşatır. Bu bir gerçektir. O yüzden bu dayanışma sürmelidir. Halkımız ortaya koyduğu güçlü iradeyi sürdürmelidir. Bunu sabrını göstermelidir. Halkımızın desteğiyle yıkılan köyler yeniden inşa edilmelidir. Bu konuda çok güçlü projeler geliştirilebilir. Halkın desteğiyle, dayanışmasıyla gerçekten birçok köy yeniden inşa edilebilir. Birçok mahalle, şehir yeniden inşa edilebilinir. Ekolojik anlayış temelinde bu yapılabilinir. Bu konuda çok güçlü bir destek var dayanışma var, yardım var. Bütün bunlar bu yardımlar çok önemli projelere dönüştürülebilir. Yeniden inşa projelerine dönüştürülebilir.

Bir de bu depremin yarattığı ciddi bir sosyal değişim de var. Toplumun zihniyetinde, sosyal dokusunda, sosyolojisinde toplumsallığında gerçekten ciddi değişimler, dönüşümler ortaya çıkardı. Mesela Fırat'ın batısında özellikle devletin şöyle bir politikası vardı. Sünni Kürtlerle, Alevi Kürtleri karşı karşıya getirme, düşmanlaştırma, Türklerle Kürtleri karşı karşıya getirme, düşman oluşturma. Yani dincilliği, mezhepçiliği ve milliyetçiliği, ırkçılığı bir politika olarak, sistematik bir politika olarak bu bu bölgede özellikle bu alanda çok ciddi uyguladı. Genel Kürdistan'da da uyguladı ama bu alanda çok ciddi uyguladı. O yüzden birçok alanda ciddi bir demografi değişim yaptı. Şimdi de bunu yapıyor. Soykırımın parçası olarak bunu geliştiriyor deprem sürecinde.

Bu konudaki zihniyette de ciddi bir kırılma oldu. Şimdi Alevi Kürtlerle Sünni Kürtler arasında da ciddi bir dayanışma, yakınlaşma, birbirini hissetme, bütünleşme durumu ortaya çıktı. Türklerle Kürtler arasında, Araplarla Türkler arasında, Araplarla Kürtler arasında bu coğrafya, birçok kültürün, birçok etnik kimliğin inanç kimliğinin bir arada yaşadığı bir coğrafya aynı zamanda. çok ciddi bir halklar dayanışması, kültürler dayanışması, inançlar dayanışması, birlikteliği, bütünlüğü ortaya çıkardı. Bu çok önemlidir. Bu bir bütün Türkiye toplumunu, Kurdistan toplumunu etkiliyor. Bu konuda da böyle de sonuçlar oldu. Şimdi bu da yeniden inşa, yıkılan yerlerde yeniden kendi yaşamını kurmada, inşa etmede, dayanışmada bütünlük, birliktelik kesinlikle buna çok güçlü bir zemin hazırlıyor. Buna güçlü bir destek oluşturuyor. Bu anlamda bunu da tamamen buna kanalize etmek lazım. Bu önemlidir.

Halkımız, tekrar söylüyoruz, topraklarını terk etmemelidir. Bu dayanışmayı güçlü projelere dönüştürerek yeniden tüm alanlarını yaşam alanlarına dönüştürmeliyiz. Ekolojik anlayış temelinde yeniden bir inşayı her yerde gerçekleştirebilmelidir. Bu önemlidir.

TEMEL DEMOKRASİ DİNAMİĞİ EMEK VE ÖZGÜRLÜK İTTİFAKIDIR

Türkiye gerçekten tarihi bir seçim sürecine girdi. Bu seçim önemlidir, seçimden öte bir anlamı var gerçekten bu sürecin. Çünkü yıllardır yürütülen mücadelenin, toplumsal mücadelenin, gerilla mücadelesinin, demokratik siyaset mücadelesinin ortaya çıkardığı bir sonuç var. Bu faşist soykırımcı iktidarı yıkım noktasına getirdi, çöküş noktasına getirdi. Bu seçim de bu anlamda önemli. Bir aşamayı oluşturacak. Yani bu mücadele süreci açısından özellikle bu seçim sürecinde Emek ve Özgürlük İttifakının rolü de çok çok önemlidir. Türkiye'nin demokratikleşmesi için de bu ittifak çok belirleyici bir rol oynayacak. Demokratik cumhuriyet inşasında bu ittifakın rolü çok belirleyicidir. Bunu böyle görmek lazım. Çünkü Türkiye'de temel demokrasi gücü, temel demokrasi dinamiği bu ittifakın oluşturduğu yapılardır. Dayandığı toplumsal kesimdir. O direniş geleneğidir. Bu ittifak ne kadar güçlenirse, ne kadar genişlerse, Türkiye toplumunu ne kadar etkilerse ve ne kadar içine çekerse güçlü bir dayanışma, güçlü bir duruş ortaya koyarsa, tutum ortaya koyarsa, o kadar Türkiye'de demokrasi seçeneği güçlenir. Demokrasi güçleri güçlenir. Demokratik siyaset güçlenir. Dolayısıyla Türkiye'de demokrasi, demokratik cumhuriyetin inşası, zemini bu kadar güçlü kurulur. Böyle de bir anlamı var. Herhalde Türkiye millet ittifakından demokratikleştirme. beklemek gaflettir. Kendisine solum, sosyalistim, demokratım diyen bir anlayış herhalde millet ittifakından demokratik bir hamle, demokratik bir adım, demokratik bir plan, demokratik bir cumhuriyet inşası bekleyemez. Demokratik cumhuriyet inşasını, demokratik Türkiye'yi, tüm Türkiye inşasını sağlayacak olan HDP öncülüğündeki Emek Özgürlük İttifakıdır. Bu bir gerçektir.

O yüzden bu ittifakın Türkiye'nin demokratik inşasında, demokratik cumhuriyet inşasında çok tarihi bir rolü var. Çok tarihi bir önemi var, anlamı var ve buna denk davranmak gerekiyor. Buna denk bir duruş ortaya koymak gerekiyor.

Şimdiye kadar buna denk bir tutum ve duruş ortaya konuldu. Bu önemliydi. Fakat böyle son zamanlarda özellikle böyle seçime yaklaştığımız bu süreçte böyle bazı tartışmaları takip ediyoruz. Emek Özgürlük İttifakı içinde bazı bileşenlerin de çeşitli arayışları var. Böyle kendi listeleriyle seçime girme yönünde bu tür böyle tartışmaların olduğu söyleniyor. Biz de basından takip ediyoruz. Şimdi böyle olursa bu Emek Özgürlük İttifakında zayıflamaya yol açacak. Parçalanmaya yol açacak güç kaybına yol açacak, zayıflatacak.

DEMOKRATİKLEŞMEYİ SAĞLAYACAK OLAN DEMOKRASİ GÜÇLERİDİR

Yeni seçim yasasına göre tek listeyle, her ittifak tek listeyle bir parti çatısı altında tek listeyle seçime girerse çok güçlü bir biçimde seçimden çıkar. Herkes böyle kendi listesiyle, kendi logosuyla girer, ben kendi gücümü görmek istiyorum derse… bu seçim her partinin, her siyasi yapının kendi gücünü göreceği bir seçim değil. Böyle bir lüksümüz yok. Hiç kimsenin böyle bir lüksü yok. Bu doğru değil. O yüzden gerçekten basit hesaplara girmemek lazım. Çıkar hesaplarına girmemek lazım. Bu seçim Kürdistan ve Türkiye halklarının önemli düzeyde geleceğini etkileyecek bir seçimdir, kaderini etkileyecek bir seçimdir. Türkiye halkı, Türkiye toplumu buna böyle bir anlam biçiyor. Bu yapıların da, bu bileşenlerin dn sol sosyalist hareketlerin de Türkiye toplumuna karşı tarihi sorumlulukları var. Bu halkın öncüleri bu duruşa denk, bu sorumluluğa denk bir tutum ortaya koymalı. Bu son derece önemlidir. Bu ittifakı zayıflatan bir duruş ortaya çıkmamalıdır. Çünkü Türkiye’yi demokratikleştirecek olan, gerçekten demokratik Türkiye inşasını sağlayacak olan demokrasi güçleridir. Seçimleri şekillendirecek olan seçimlerin kaderini belirleyecek olan da bu güçtür, anahtar güçtür. Kime destek verirse o kazanır. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde parlemento meclis seçimlerinde ne kadar güçlü parlamentoya girerse, parlamentoya vekil koyarsa o kadar o parlamentoda demokratik kararların alınmasında rol oynar. Yeni anayasanın parlamentoda, mecliste tartışılmasında; demokratik, özgürlükçü bir anayasanın yapılmasında etkili, belirleyici rol oynar. Kürt sorunun çözümü mecliste tartışılacaksa demokratik temelde Kürt sorunu çözümü için mecliste rol oynar. Demokratik Cumhuriyet inşasında rol oynar. Bu yüzden buna tarihi sorumlulukla yaklaşmak gerekiyor. Yani bildiğimiz gibi, basından da takip ettiğimiz kadarıyla böyle yapıcı tartışmalar var. Oyu kaybetmeden, güç kaybetmeden, bütünlüklü bir biçimde bu seçime ortak bir iradeyle, tutumla nasıl girilecek? Bunun tartışmaları var. Anladığımız kadarıyla böyle farklı görüşler olsa da halen bir sonuca gitmiş değil. Hatta ittifakı büyütme tartışmaları da var. Bilemiyorum. Dün tartışılıyordu, Sol Partinin katılabileceği de söyleniyordu. Böyle bir şey olursa gerçekten de çok anlamlı olur. Bu Sol Partiye daha büyük bir itibar kazandırır. Toplumun, Türkiye toplumunun talepleri karşısında da en doğru duruşu ortaya koyar. Sorumlu bir duruş ortaya koyar. Bu da tabii çok anlamlı olur. Yani bu ittifakın büyümesi ve ortak bir tutumla tabi ki ortak bir duruşla seçimlere gitmesi önemlidir.

Bu ittifakın gerçekten belirleyici bir rolü var bu seçimlerde. HDP, Yeşil Sol Parti ile seçime girme kararı aldı. Böyle bir kararı tabi almak zorunda kaldı. Uzun süredir süren bir HDP davası var. Yüksek olasılıkla HDP bu seçim sürecinde seçimden hemen önce kapatılabilir. O olasılık çok çok yüksektir. Bütün gidişat o yönlüdür. Böyle bir riski göze almak tabii her açıdan siyaseten de doğru olmazdı. Herkes aynı şeyi değerlendiriyor. Bu açıdan böyle bir karara gidildi.

Bu devlet, özellikle bu iktidar böyle bir iktidardır. 10 Nisan-11 Nisan'a hem sözlü savunma, hem listelerin sunulması, yasak hale getirmesi de bundan kaynaklı. Tam bir böyle tuzak kurmak istiyor kendince. Tamamen boşluğa düşürüp böyle HDP oylarını, demokrasi güçlerini, Kürtlerin oylarını böyle dağıtmaya, toplumu soğutmaya, parçalamaya çalışıyor. Böyle de bir tuzak izliyor. Ve buna gelmemek önemlidir tabi. Yeşil Sol Parti de zaten HDP'nin bir bileşenidir. Toplumumuz da biliyor. Halkımız politiktir. Bir mücadele geleneği var. Bu devlet gerçeğini, bu iktidar gerçeğini çok çok iyi biliyor, ruhunu biliyor. O yüzden halkımız HDP’ye nasıl oy veriyorsa Yeşil Sol Partiye de öyle oy verecektir. Yeşil Sol Parti bu seçimde halkımızın da iradesini bu seçimde temsil edecektir. Bunu halkımız da çok iyi biliyor. Ona göre de halkımız şimdiden ben inanıyorum zaten pozisyon almıştır. O konuda bir sıkıntının yaşanacağını zaten biz düşünmüyoruz. HDP'nin bu kararı da son derece yerindedir ve önemlidir.

HDP’NİN TUTUMUNU ANLAMLI VE DEĞERLİ BULUYORUZ

Aday çıkarmama tutumu HDP'nin ilkesel yaklaşımına uygun bir tutumdur. Evet, bu anlamda biz bu tutumu değerli, önemli ve anlamlı buluyoruz. HDP kendisine yakışan ilkesel bir tutum ortaya koymuştur. Bu çok önemlidir. Aynı zamanda Türkiye ve Kürdistan halkına karşı da sorumlu bir duruş ortaya koymuştur. Ama bu tutumu da bu seçimlerin sonucunu da çok doğrudan bu tutum etkileyecektir. Bu açıktır. Zaten sonrasında da çeşitli değerlendirmeleri oldu HDP Eş Başkanlarının, HDP yetkililerinin. İleride bir isim de vereceklerini belirttiler. Şimdi aday çıkarmayacaklarını ama ileride de kime destek vereceklerini net bir biçimde ortaya koyacaklarını da belirttiler. Herhalde bu tutumlarına uygun bir açıklama da yaparlarsa şayet bu tutumlarına uygun bir açıklama olur ve bu anlamda biz bunu anlamlı, değerli buluyoruz. Bu tutumu biz destekliyoruz. İlkeseldir, değerlidir. Toplumun beklentisi de budur. Kürt toplumunun da, Türkiye halklarının da toplumun da beklentisi elbette budur. Bu konuda son derece sorumlu, duyarlı bir tutum ortaya koymuştur. Bu önemlidir. Şimdi buna karşı tabii ki hani Millet İttifakı'nın tutumu, duruşu nasıl olacak? Bu şimdiye kadar nasıldı? Bundan sonra nasıl olacak?

DEMOKRATİK İNŞAYI TOPLUMSAL MÜCADELE SAĞLAYACAK

Şimdi şunu belirtelim bu seçim önemli bir seçimdir. Bu seçimde bu faşist iktidarı, soykırımcı faşist iktidarı alaşağı etmek gerçekten çok önemlidir. Bu da ortak duruştan geçer. Bu konuda şimdiye kadar zaten bir mücadele hattı izlendi. Demokratik bir siyaset çok başarılı bir biçimde bizce geliştirildi. Bundan sonra da bu geliştirilecek. Fakat öyle. Millet ittifakına şu konuda bel bağlamamak gerekiyor. Bu ittifak Türkiye'yi demokratikleştirmek, demokratik cumhuriyet inşasını sağlayacak, Türkiye'ye özgürlük, adalet, demokrasi bu ittifak getirecek değil. Bu yüzden Emek Özgürlük İttifakı çok güçlü bir biçimde bu seçimlere girmelidir. Esas olarak Türkiye’nin demokratikleştirilmesi için gerekli olan budur. Bu anlamda Meclis seçimleri çok önemlidir. Çok güçlü girmek gerekiyor.

Diğer taraftan da Türkiye'nin demokratik inşasını toplumsal mücadele sağlayacak esas olarak. Bu bir gerçektir. Yani toplumsal direniş, toplumsal mücadele, özgür Kurdistan, demokratik Türkiye'nin esas inşa gücüdür. Yapıcı gücüdür, oluşturucu gücüdür. O yüzden toplumsal mücadele her yerde büyüyerek sürmelidir bu seçim sürecinde. Bunu çok güçlü bir biçimde geliştirmek gerekiyor. Millet İttifakı da toplumun bu demokrasi, özgürlük, eşitlik, adalet taleplerine gözünü kapatırsa sonu aynı şu anda bu faşist iktidarın yaşadığı son olur.

İKTİDARIN YIKILMASIYLA HER ŞEY GÜLLÜK GÜLİSTANLIK OLMAYACAK

Bu anlamda Türkiye'yi mevcut faşist iktidarın yıkılmasıyla Türkiye hemen birden bire ertesi gün öyle demokratik bir Türkiye, özgür bir Türkiye, cennet bir Türkiye, her şeyin güllük güllük gülistanlık olduğu bir Türkiye ortaya çıkmayacak. Millet İttifakı'nın tutumundan bu ortaya çıkıyor. Akşener'in tutumu da ortada. İyi̇ Parti'nin tutumu net bir biçimde ortadadır. Tam tersi, yani demokratik bir adımın atılmaması için adeta çaba harcıyor. Millet İttifakı içerisindeki rolü de baştan itibaren böyle bir roldür. Demokrasinin önünü kesme adeta böyle Türkiye yeniden faşist iktidarın yıkılmasıyla birlikte yeniden eski anlayışla biraz restore etme, devletin kurumlarını da restore etme. Türkiye’nin demokratikleşmesi restorasyonu değil köklü bir değişimi gerektiriyor. Zihniyet değişimi gerekiyor. Türkiye'de bu inkar imha zihniyetinin, bu soykırım zihniyetinin, soykırım anlayışının politikalarının artık tarihe karışması gerekiyor. Türkiye toplumunun buna ihtiyacı var. Türkiye toplumu esas olarak bunu istiyor. Irkçılık, milliyetçilik, dincilik, toplumun bir kesimini zehirlenmiş. Bu doğrudur. Daha da fazlasını zehirlemek istiyor. Bu da doğrudur. Ama bu zehir sağıltılırsa, iyileştirilirse bu da demokratik siyasetle olur, demokratik mücadeleyle olur. Toplumsal mücadele ve direnişle olur.

Bu toplum 7 Haziran seçimlerini de gördü, 7 Haziran. 2015 öncesini de gördü. Türkiye toplumunun yüzde 70-75'i, 80’i demokratik çözüm istiyordu. Demokrasi istiyordu. Böyle bir hakikati var. O anlamda yani. Kılıçdaroğlu da, genel olarak Millet İttifakı da toplumun bu taleplerini görmelidir. Türkiye'nin demokratikleşmesi temelinde bir siyaset geliştirmelidir. HDP buna göre siyaset yürütmelidir. Buna göre çalışmalıdır. Demokratik cumhuriyet inşasını bu temelde sağlama çalışmasını geliştirmelidir. Bu önemlidir. Kılıçdaroğlu'nun açıklamasında da Kürt sorunun Meclis'te çözüleceğini söylüyordu. Türkiye'nin temel birçok sorun mecliste çözüleceğini söylüyordu. Kürt sorununun Mecliste çözülmesi için her şeyden önce Türkiye'nin adeta kendi gerçeğiyle yüzleşmesi gerekiyor. Bu inkarcı, imha, soykırımcı devletin kendi gerçeğiyle yüzleşmesi, soykırımcı gerçeğiyle yüzleşmesi gerekiyor.  

KÜRT SORUNU İÇİN MUHATAP RÊBER APO’DUR

Kürt sorunu, öyle sadece Meclis'te de çözülmez. Bu sorun çok boyutludur. Bölgeselleşen bir sorun haline gelmiştir. Bu sorunun birçok boyutu var. Birçok aktörü var. Birçok bileşeni var. Esas olarak da elbette bu sorunun çözüm iradesi, çözüm muhatabı, baş muhatabı tabii ki Rêber Apo’dur. Reber Apo mecliste çözüme karşı değildi. Yani birçok defa kendisi de ifade etti. Elbette Meclis'te çözülecek. Yasa çıkacak, Anayasa değişecek. Bunu meclis yapacak. Önemli bir adrestir. Bu anlamda bu sorunun da elbette baş muhatabı Önder Apo’dur. O yüzden Newroz alanlarında milyonlar. Önder Apo bizim irademizdir dedi. Bunu haykırdı. Çözümün adresi olarak Önder Apo'yu gösterdi. Kürt sorunu derin bir sorundur. Köklü bir sorundur. Bu gerçek, bu hakikat de görülmeden yüzeysel yaklaşımlarla, aldatmayla, kandırmayla, sadece Kürtlerin oylarını devşirme hesabıyla, propagandayla bu sorun çözülmez. Bu yeni bir klasik devlet anlayışına, zihniyetine, yeniden bir restorasyonuna bu anlayış yol açar. Asla ona girmemek lazım. Şimdiden bunu da belirtmek istiyorum. Ve bunun da olmaması için demokrasi mücadelesinin, toplumsal mücadelenin, demokrasi güçlerinin mücadelesini büyütmesi gerekiyor. Saflarını sıkıştırması gerekiyor. İttifaklarını büyütmesi gerekiyor. Ve güçlü bir irade, tutum, ortak tutum ortaya koyması gerekiyor. Bunun yolu da bundan geçiyor. Bu cephe büyürse, demokrasi cephesi büyürse, yeni seçilecek yönetim de başa gelecek hükümet de, iktidar da bu konuda adım atmak zorunda kalacaktır. Ve bu çizgiye gelmek zorunda kalacaktır. Bu mücadeleyle olur. Bunu görmek gerekiyor. Şu andaki Kılıçdaroğlu'nun tutumu, yaptığı açıklamalar eve önemli bazı şeyler de söylüyor. Ama bunun pratiği önemlidir. Somut adımı önemlidir elbette. Ben inanıyorum ki bu konuda güçlü bir irade ortaya koyarsa Kürt toplumu da Türkiye toplumu da halklara da o şansı tanıyacaktır yeni seçilen yönetim ve iktidara. Bu konuda da samimi olmak lazım. Gerçekten dürüst olmak lazım. Hakikate uygun yaklaşmak davranmak ve siyaset. geliştirmek lazım.

SEÇİMLERİN GÜVENLİĞİ KONUSUNDA DUYARLI OLMAK LAZIM

Bu seçim süreci önemlidir. Biz hep bu konuda uyarılar yapıyoruz. Bu faşist iktidar seçimleri kaybetmemek için, iktidarda kalmak için savaşı, şiddeti, baskıyı arttıracak. Birçok yere saldırılar yapabilir. Toplum üzerindeki baskıyı arttırabilir. Şiddeti artırabilir. Seçimde birçok hile yapabilir. Bu bakımdan buna karşı da çok duyarlı olmak gerekiyor. Mesela sandık güvenliği çok önemli hale geliyor. Bu durumda sandıkları gasp edebilir. Bu iktidardan her şey beklenir. Devletin tüm gücü elindedir. Buna seferber edebilir. Bu konuda da duyarlı olmak lazım. Hazırlıklı olmak lazım. Sürekli bir mücadele duruşu içerisinde olmak lazım ve bu önemlidir. İşte gördük yakın süreçte de kadınların, o burjuva hukukunda bile az buçuk kadına karşı şiddeti önlemeye de dair bazı kanunlar var. Onları bile pazarlık konusu yaptı Yeniden Refah Partisi'yle. Siz bu kontra partisiyle kendisine parti diyen bu tür yapılarla pazarlık konusu yaptın. Baştan beri zaten AKP, MHP faşist rejiminin ve AKP'nin kadın düşmanı bir politikası var. AKP iktidarı sürecinde kadınlara yönelik şiddet üç dört kat arttı. Kadın cinayetleri, kadın katliamları, psikolojik özel savaş, kadını köleleştirmeye dönük politikaları çok arttı, çok derinleşti. Cinsiyetçilik derinleşti ailede, toplumda, iş yerinde. Siyasette tam bir linç uygulandı kadına.

Bu iktidar kadın düşmanı bir iktidardır. Şimdi öyle oldu ki artık kendi partisi içerisinde bile bilinen, tanınan kadınlar bu politikaya karşı tepkisini ortaya koyuyor.

Özlem Zengin denilen kişi en aktif AKP içerisinde kadın çalışması yürüten, AKP içerisinde en başarılı kadın çalışması yürüten kadındır. Milyonlarca kadını üye yaptırdı AKP’ye. Böyle da çalışan bir kadın. Şimdi bu kadın haklarının, kadına dair çıkarılan kanunları pazarlık konusu yapılması bunlarda bile ciddi bir tepkiye yol açtı. Yani bu düzeyde kadın düşmanı, bu düzeyde halk düşmanı, toplum düşmanı olan anti-demokratik, faşist, gerçekten ırkçı, erkek egemen, cinsiyetçi, kadın düşmanı bir iktidardır AKP-MHP.

AKP-MHP İKTİDARI KADINLAR İÇİN BÜYÜK TEHLİKEDİR

Bu anlamda da kadınlara da çağrı yapıyorum. Bu kadın düşmanı iktidara oy vermemek lazım. Kadınlar için bu büyük bir tehlikedir gerçekten. Şimdiye kadarki pratiği, iktidar süreci de bunu çok net bir biçimde ortaya koydu. Aslında bu durumu da bu iktidarın gerçek yüzünü görmeyen kadınlar açısından da bu iktidarın maskesini düşürdü. Ne kadar kadın düşmanı olduğunu, onu görmeyen kadınlar açısından da ortaya koydu. AKP'li kalanlar açısından da ortaya koydu. Gerçeği ortaya çıktı. Aslında diyelim hayırlı da oldu. Böyle de bir iktidardır bu yüzden. Bu seçimde de bütün kadınlar da bu iktidara karşı, bu kadın düşmanı iktidara karşı tutum almalıdır.

ESAD’IN TUTUMU GÖRÜŞMELERİ TIKATTI

Rusya, Suriye, İran ve Türkiye arasındaki görüşmeler özellikle bu son süreçte Erdoğan'ın baskısıyla oldu. Seçimlerde biraz kullanmak istediler, değerlendirmek istediler. Seçimlerin hizmetine koymak istediler bu süreci. İşte Şam'la da ilişkiler iyileşiyor, Şam'la da bir süreç, Mısır’la olumlu bir hava yaratmaya çalışıyorlar. Bunu seçim malzemesine de dönüştürmek istediler. O yüzden Rusya'dan da bunu istediler, talep ettiler. Rusya da zaten Erdoğan'ın kazanması için çalışıyor. Çok ciddi çalışıyor. Rusya'nın seçimlerdeki tutumu ortadadır. Erdoğan'ı destekliyor. Bu Rusya'nın da zaten çok işine geldi. Moskova'da böyle bir toplantı planladılar. İddia odur ki büyük ihtimalle de doğrudur, rejimin de istemiyle, talebiyle. İran da dahil edildi bu sürece. İran dışında tutulmuştu. İran da dahil edildi. Şimdi bu süreç en son işte Beşar Esad'ın yaptığı açıklamayla tıkandı. Beşar Esad ortaya bir tutum koydu. “Türkiye işgalcidir. Ve gücünü Suriye'den çekmeden Erdoğan'la oturmam” dedi. Böyle de bir tutum ortaya koydu. Bu tutum o görüşmeleri tıkattı. Önemlidir. Yani bu şu anlama da geliyor. Rejim de tutumunu bu seçimde ortaya koymuştur. Bu rejim bu iktidarın bu ayakta kalmasını, tekrardan iktidarını sürdürmesini istemiyor. Bu iktidara karşıdır. Yüksek olasılık yeni yönetimle, yeni başa gelecek yönetimle, bu iktidarın yıkılışı ile birlikte sorunları daha rahat çözebileceğini düşünüyor. Öyle anlaşılıyor. Bu iktidarın elinde malzeme olmak, böyle seçim malzemesi olmak istemedi. Kendisini araç yapmak istemedi. Böyle bir sonuç çıktı bundan. Bilinmeyen bir tarih çünkü bu. Görüşmelerin ertelendiği açıklandı. Bu tabii ki iyidir. AKP-MHP, bunu da çünkü pazarlayacak, Türkiye toplumu bir kısımını da kandıracak. Diyecek de işte Esad’la anlaşıyorum. Mültecileri de böyle parça parça göndereceğim. Mülteci sorunu da hallettim, şu sorunu da hallettim, bu sorunu da hallettim diyecekti. Onun da bu anlamdaki propaganda malzemesini de belli oranda eline aldı. Tabii Beşar Esad'ın böyle bir tutum ortaya koyması, Türkiye işgalcidir, güçlerini çekmeli, ondan sonra ben oturacağım demesi çok önemli.

Bir temel nedeni de elbette şudur. Şam çok iyi biliyor elbet. Türkiye gerçekten Suriye'de işgalcidir. Türkiye on binlerce çete örgütledi Suriye'ye karşı. DAİŞ ile ittifak geliştirdi, El Nusra ile ittifak geliştirdi, her türlü desteği sundu. Türkiye’yi bunların karargahı haline getirdi. Suriye'deki iç savaşı derinleştirdi. Suriye'deki bu savaşın, iç savaşın temel nedeni Türkiye'dir. Bugüne kadar da bu savaşı derinleştiriyor. Bunun sebebi Türkiye'dir. En büyük tehlikedir. Şunu rahatlıkla diyebiliriz neredeyse DAEŞ’ten, bu diğer çetelerden daha tehlikeli bir durumdadır.

Bugün. Şunu rahatlıkla diyebiliriz. Gerçekten. Neredeyse DAİŞ'ten. Ee işte bu diğer çetelerden daha tehlikeli bir durumdadır. Buradan da baktığında elbette anlaşılır Suriye halkının bu tutumu. Görüyoruz toplumun Türkiye'ye karşı tepkisini, öfkesini. Esad da buna uygun bir duruş, tutum ortaya koyuyor.

KADINLARIN TALEBİ GÖRMEZDEN GELİNMEMELİ

İran’da aylardır serhildanlar devam ediyor. Kadınlar öncülüğünde artık Jin, Jiyan Azadî toplumun demokrasi, özgürlük, adalet, eşitlik talebine dönüştü. Böyle de bir anlam içerdi bu slogan. Kadınların talebi, bir bütün toplumun talebi haline geldi. Kadınlar gerçekten İran'da toplumsal mücadelenin, toplumsal hareketin, direnişin öncülüğünü yapıyor. Tamamen böyle toplumsallığı aşan bir şeye dönüştü kadının özgürlük talepleri. Bu çok değerli, çok anlamlıdır. Bu rejimi de oldukça zorladı, sıkıştırdı. Bu direniş de devam ediyor. Giderek de zorlanıyor rejim bu direnişi kırma, kadınların iradesini kırma konusunda. Çünkü kadınlar bütün bu direnişe öncülük ediyor. Toplumsal direnişin öncü gücü haline geldi. İnşa edici gücü haline, oluşturucu gücü haline geldi. Bunu sindirmek için kadınları sindirmek, iradesini kırmak için şiddeti, yönelimi, baskıları arttırdı.

İşte bu zehirleme olayları da gündeme girdi. 5 binin üzerinde kız öğrencinin zehirlendiği söylendi. Ben kınıyorum. Bu konuda bu uygulamaları, bu uygulamaları yapan rejimin iktidarı şiddeti tırmandıracağına kadınların taleplerini görmeli. Halkın taleplerini, toplumun taleplerini görmeli. Gözünü açmalı, kulağını açmalı, bu konuda adım atmalıdır. Halk özgürlük istiyor. Demokrasi istiyor, adalet istiyor, eşitlik istiyor. Bu bütün bölgede, dünyada tüm toplum, tüm halklar bunu istiyor. İran da artık buna karşı direnemez. Bu konuda mücadele de sürecek. Elbette belli ki baskılar da sürecek. Ama sonuçta bir biçimde bu gerçekleri görmek durumunda kalacak ya da çözülecek.

Bu hakikat karşısında gerçekten hiçbir güç dayanamaz. Türkiye'de de b gün AKP içerisindeki kadınlar da artık tepki ortaya koyuyorlar. Bir bütün olarak Türkiye toplumunun çok ciddi bir tepkisi var. Türkiye kadınlarının sadece Kürt kadınlarının değil, çok ciddi bir duruşu, tepkisi var ortada. Böyle baskıyla, şiddetle, irade kırmaya çalışmakla, kadınların, halkın özgürlük, demokrasi, eşitlik, adalet taleplerinin önüne geçilemez. Bu bütün iktidarlar açısından da geçerli.