Canpolat: Tutsakların eylemleri topluma bir eleştiridir

Tecridin tüm halklar tarafından hissedildiğini ifade eden TUHAD-FED Eşbaşkanı Kerem Canpolat, “Tutsakların, hasta tutsakların cezaevlerindeki eylemlerini aslında topluma bir eleştiri olarak görmemiz gerekiyor” dedi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerinde derinleştirilen tecridin etkileri sadece cezaevleriyle sınırlı kalmayıp, tüm toplumu etkileyen bir kriz haline gelmiş durumda. Kurdistan ve Türkiye hapishanelerinde tutsakların koşulları her geçen gün ağırlaştırılırken, özellikle hasta tutsakların yaşam koşulları zorlaşmaya devam ediyor.

TUHAD-FED Eşbaşkanı Kerem Canpolat ile hasta tutsakların durumunu, zindanlarda yaşanan hak ihlallerini ve tecridin derinleşmesinin halklar üzerindeki etkilerini konuştuk.

Kerem Canpolat, “Abdullah Öcalan’a dönük tecridin, ülkede her geçen gün gerilimin ve kaosun artmasına sebep olduğunu; tecridin sebep olduğu koşulların tüm ülke halklarını ilgilendirdiğini düşünüyoruz. Tüm kötü gidişatların da bundan kaynaklandığını görebiliyoruz. Tecridin sebep olduğu en büyük krizin ekonomi olduğunu da görebiliyoruz. Kürt sorununa demokratik bir çözümün bulunmaması, tüm çatışmalı süreçlerin devam etmesine zemin hazırlıyor. Bu sorun çözülürse, Türkiye’de bir normalleşme olursa, savaşa harcanan bütçe halkın yararına harcanırsa tüm bu krizler de ortadan kalkmış olur. Ancak tecridin derinleştirilmesi ve demokratik kapıların kapalı tutulması, krizlerin büyümesine neden oluyor. Tecridin yansımalarını cezaevlerinde de olumsuz yönde görebiliyoruz. ‘Abdullah Öcalan’a özgürlük’ kampanyaları başlatıldı ve cezaevleri başta olmak üzere Kürtlerin olduğu her yerde bu kampanya kapsamında eylemler yapıldı” dedi.

TECRİT TÜM KESİMLERİ ETKİLİYOR

Hapishanelerde tutsakların gerçekleştirdiği eylemlerde iktidarın ve zindan yönetimlerinin tutsaklara yöneliminin olduğunu da belirten Canpolat, “Ki bu yönelimler aslında her zaman var ancak eylemlerle birlikte baskı çok daha fazla arttı. Bu da Kürtlere dönük düşman hukukundan kaynaklanıyor. Hasta tutsakların tedavi edilmemesi, tutsakların ailelerinden uzak kentlere sürgün edilmesi gibi birçok uygulama söz konusu. Tecridi yalnızca Kürtler hissediyor gibi düşünülüyor olabilir ama sadece Kürtler değil tüm halklar tecridin etkilerini hissediyor. Her boyutuyla halka yansıyor. Tutsakların tecride karşı direnişi ve tecridin sonlandırılması talebiyle gerçekleştirdiği eylemlere karşı cezaevi yönetiminin ve iktidarın da bir düşman hukuku sistemi devreye giriyor. İntikam alma politikası yürütülüyor. Özellikle hasta tutsaklar üzerinden bunu çok net görebiliyoruz. En temel hakkı olan tedavi hakkından alıkonulan hasta tutsaklar ölüme terk ediliyor. Tedavi edilmesi gereken hasta tutsaklara, hastaneye götürülmeleri için aylar sonrasına randevu veriliyor ve acil tedavi ihtiyacı olan tutsaklar cezaevinin zorlu koşullarında, tedaviden ve insani yaşam koşullarından uzak bir şekilde aylarca beklemek zorunda kalıyor. Tutsakların ilaçları ya verilmiyor ya da geç veriliyor” diye konuştu.

HASTA TUTSAKLAR ÖLÜM SINIRINDA TAHLİYE EDİLİYOR

Canpolat, “Hasta tutsakların durumu çok zor bir noktaya geldikten sonra hastaneye sevkleri yapılıyor. Ve ne yazık ki tutsakların yaşamını yitirmesine tanık olmuş oluyoruz. Hasta tutsakların tahliye edilmesine yönelik hiçbir talep karşılanmıyor ve cezaevlerinde ölüme terk ediliyorlar. Durumu ağırlaşan hasta tutsakları ise ölüm sınırında tahliye ediyorlar ve içeride değil dışarıda yaşamlarını yitirmelerini bekliyorlar. Yaşamını yitiren hasta tutsağın hesabını sorduğumuzda ise ‘içeride değildi’ yanıtını alıyoruz. Son 1 ay kala tahliye edilmelerinin yaşam haklarını teslim ettikleri anlamına gelmiyor. Yaşamını yitiren her hasta tutsak, cezaevinin cinayetidir. Bu ölümler doğal ölümler değildir, cinayettir ve iktidarın da cezaevi yönetiminin de bu cinayetlerin hesabını vermesi gerekiyor. Cezaevlerinden artık tabutların çıkmaması için demokratik tüm kesimlerin de bu konuda hassas yaklaşması ve ses çıkarması gerekiyor. Tüm bu uygulamalar, Türkiye’deki hukukun ne boyutta olduğunu da bize gösteriyor. Yanlış bir yaklaşım, doğru olmayan bir tutum var aslında. Hasta tutsakların son zamanlarını daha adil, daha insani koşullarda geçirmesi için tüm girişimlerimizi ve başvurularımızı yapıyoruz” diye belirtti.

TÜRKİYE’DE AHLAKİ ÇÖKÜŞ VAR

Canpolat, şöyle devam etti: “Demokratik duyarlılığın yeterli olduğunu düşünmüyoruz. Ahlaki anlamda da Türkiye’de bir çöküş olduğunu görüyoruz. Ahlaki bir yozlaşma var. Toplum, toplumsal gündemlerden soyutlanmış bir durumda ve toplumun tek kaygısı ekonomi oldu. Bu da iktidar eliyle yapıldı. Duyarsız bir toplum açığa çıkarıldı. Kurdistan’da halk, mücadelesini her boyutuyla sürdürmeye çalışsa da bu mücadele tam anlamıyla toplumsallaşamadığı için iktidara karşı yeterli bir itiraz yükselmiyor. Tutsakların, hasta tutsakların cezaevlerindeki eylemlerini aslında topluma bir eleştiri olarak görmemiz gerekiyor. Tutsakların cezaevlerindeki koşullarını yeteri kadar gündeme getirememe sorunumuz var. Bu konuda tüm kesimlere büyük bir görev ve sorumluluk düşüyor. Herkesin üzerine düşeni yapması gerektiğine inanıyoruz.”