Dersim: Zindan direnişi rolünü oynuyor

PKK Zindan Komitesi Üyesi Piro Dersim, zindandaki arkadaşlarının tüm irade kırma, umutsuz kılma ve teslim alma politikalarını boşa çıkardığını belirterek, zindan direnişinin bu süreçte de rolünü oynadığını vurguladı.

PKK Zindan Komitesi Üyesi Piro Dersim, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü, AKP-MHP faşizmini iktidardan düşürme ve depremzedelerle dayanışma gündemleri etrafında seferber olunması gerektiğini söyledi. 

PKK Zindan Komitesi Üyesi Piro Dersim, ANF'nin sorularını yanıtladı.

Türkiye ve Bakurê Kurdistan'da büyük depremler yaşandı. Bu ortamda önemli bir seçime de gidiliyor. Süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle 4 Nisan Önderliğimizin doğum günü münasebetiyle tüm halkımızın, başta zindanlar olmak üzere tüm yoldaşlarımızın Özgürlüğe Doğuş günlerini kutluyoruz. 4 Nisan’ı birlikte kutlamanın kararlılığıyla Önderliğimizi büyük bir sevgi, saygı ve minnetle selamlıyoruz.

İçinden geçtiğimiz süreç oldukça önemli ve tarihseldir. Türkiye ve Kurdistan’ın önümüzdeki on yıllarını şekillendirecek, kader tayin edici bir süreçtir. 2015’ten bu yana kesintisiz 8 yıldır halkımıza ve özgürlük mücadelesine dönük bir soykırım siyaseti ve savaşı yürütülmektedir. Özgürlük mücadelesinin tasfiye edilmesini, özgür iradeli Kürt’ün teslim alınmasını amaçlayan Türk devleti, tüm gücünü seferber etti, tüm imkanlarını kullandı; NATO ve KDP ihanet şebekesinin tüm desteğini alarak; her türlü kirli yol ve yöntemi kullanarak amacına ulaşmak istedi. Buna rağmen yenilmekten, çöküşü yaşamaktan kendini kurtaramadı. 

Önder Apo’ya dönük tecrit politikasıyla başlatılan bu süreç, Önderliğimizin eşsiz direnişi, zindanlardaki yoldaşlarımızın ve özgürlük gerillasının fedaice karşı koyuşu ve her alanda halkımızın kesintisiz mücadelesiyle yenilgisini her açıdan ortaya çıkardı.

CİDDİ BİR YENİLGİ YAŞADI

Yaşanan depremler ise faşizmin nasıl bir çöküşü yaşadığını açık bir şekilde gözler önüne serdi. Herkes gördü ki ortada devlet denilen bir mekanizma kalmamış gibidir. Kürt soykırım siyaseti ve savaşıyla üstü örtülmek istense de hırsızlığın, yolsuzluğun, talanın ayyuka çıktığı, her açıdan ciddi bir yozlaşmanın yaşandığı, yönetme kabiliyetini yitirmiş bir AKP-MHP faşist iktidarı, toplumun tüm kesimleri tarafından netçe görüldü. Kurdistan Özgürlük Mücadelesi karşısında ciddi bir yenilgiyi yaşadığı için eski kudreti de etkisi de kalmadı. O açıdan herkes şimdi daha cesur bir şekilde bu faşist iktidara karşı konuşmakta, tavır koymakta ve düşürmenin çabasına girmiş bulunmaktadır. AKP-MHP faşist iktidarı, tüm yatırımını Kürt soykırımını sonuca ulaştırmaya yapmıştı. Bunda başarılı olsaydı şimdi kendisi karşısında konuşabilecek tek bir insan bile kalmazdı. Ancak yenilgi yaşayan bir gücün etkili olması ve karşısındakini korkutup sindirmesi de mümkün değildir. O açıdan bugün eğer bu faşist iktidarın gitmesi imkan dahiline girmişse bunda Önderliğimizin ve mücadelemizin belirleyici payı vardır.

SEÇİM SÜRECİNİN DE BELİRLEYİCİ GÜCÜ

Sadece böyle bir zeminin oluşmasında değil, çöküşü ve çözülüşü yaşayan bu faşist kliğin resmi olarak yenilgiye uğratılıp siyaset sahnesinde etkisizleştirmede de mücadelemizin belirleyici rolü devam etmektedir. Halkımız ve onun büyük bedellerle bugüne getirdiği siyasi yapılanması, seçim sürecinde belirleyici bir konumda bulunmaktadır. Halkımız ve Türkiye demokratik/sosyalist güçleri bu tarihsel süreçte rollerini oynayacak ve bu inkarcı, sömürgeci, soykırımcı, talancı, gerici faşist yapılanmayı hak ettiği yere gönderecektir. Bugün halkımızın, dostlarımızın, demokratik sosyalist güçlerin en temel gündemi, hedefi ve tarihsel görevi bu olmaktadır. O açıdan bu temel hedefe kilitlenmek, bunun gerektirdiği büyük emek ve çabayı ortaya koymak, seferberlik ruhuyla dönem görevlerine yüklenmek tüm halkımızın, dostlarımızın temel yaklaşımı olmalıdır. 

AKP-MHP’Yİ SİYASET SAHNESİNDEN SİLMELİYİZ

Önder Apo üzerindeki tecridi kırmanın, Önderliğimizin fiziki özgürlüğünü sağlamanın, zindanlardaki on binlerce yoldaşımıza dayatılan zülüm politikalarının önüne geçmenin, halkımızı soykırım kıskacından kurtarmanın dönemsel yolu, AKP-MHP faşizmini siyaset sahnesinden silmek olmaktadır. Son 8 yılda dayatılan soykırım savaşında kahramanca, fedaice savaşıp şehadete ulaşan yoldaşlarımıza bağlılık da bunu gerektirmektedir. Dolayısıyla Önderliğimizin fiziki özgürlüğünün sağlanması, deprem bölgesindeki halkımızla dayanışmanın süreklileştirilmesi, bu alanı Kürtsüzleştirme politikasının boşa çıkarılması ve tüm bunların yolu olan seçimlere yüklenerek AKP-MHP faşizmini iktidardan düşürüp askeri açıdan yaşadığı yenilginin siyasi yenilgiyle taçlandırılması, temel gündemlerimiz ve dönem görevlerimiz olmaktadır. Bunun dışındaki gündemleri halkımız kabul etmemeli, bu temel gündemler etrafında seferber olmalı ve mutlak başarıyı hedefleyerek tarihsel süreçte rolünü oynayabilmelidir. Gün basit hesaplarla, sen-ben kavgalarıyla uğraşmanın, enerjisini buna harcamanın günü değildir. Gün başarıya odaklanmanın, kazanmanın, özgürlüğü yaratmanın günüdür.

Bu süreçte zindanlarda yaşanan baskılar artarak devam etmektedir. Her gün basına ve kamuoyuna yansıyan faşizan uygulamaları siz de takip ediyorsunuz. Bu bağlamda AKP-MHP faşist iktidarının zindan politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Her şeyden önce şu tespiti yapmakla başlamak istiyorum; AKP-MHP faşizmi sadece dışarıda yenilgiye uğramadı. Esasta başta İmralı’da Önder Apo’nun eşsiz direnişine karşı yenildi ve cezaevlerine dayattığı teslim alma politikaları yoldaşlarımızın fedai direnişiyle yenilgiye uğratıldı. Bu anlamda son 8 yılda dışarıda olduğu gibi içeride de kahramanca bir mücadele yürütüldü, yoldaşlarımız fedaice direndi. Savaş mevzilerinde her türlü teknik ve yasaklı silahlara karşı insanüstü bir iradeyle savaşan özgürlük gerillaları gibi içerideki yoldaşlarımızda büyük bir bağlılık ve iradeyle düşmanın tüm insanlık dışı saldırılarına karşı direnip, mücadelemizin ve halkımızın onurunu korumayı başardı. Düşmana karşı geri adım atmadıkları gibi tüm irade kırma, umutsuz kılma ve teslim alma politikaları boşa çıkarıldı. Her daim mücadelemizin temel bir ayağı olan zindan direnişi bu süreçte de rolünü oynadı ve arkadaşlarımızın bu duruş ve direnişleri dışarıdaki mücadeleyi de güçlendirdi. Bu anlamda Mazlum, Kemal ve Hayriler’den devralınan mücadele geleneğine halel getirilmedi. 12 Eylül faşizminin somut ifadesi olan Esat Oktay’ı yenilgiye uğratan bu direniş geleneği, bugün de Esat Oktayların devamı olan Erdoğan-Bahçeli faşist iktidarına yenilgiyi yaşatmaktadır. O açıdan halkımız zindan direnişçiliğiyle her zamanki gibi gurur duymalı ve tüm benliğiyle bu direnişin sürdürücüsü olmalıdır.

ZİNDANLARDA YAŞATILAN DA BİR ZİHNİYETİN ÜRÜNÜDÜR

Bugün zindanlarda yaşanan faşizan baskıları ve yapılan zulümleri, sadece hukuk, hak ihlaliyle açıklamamız mümkün değildir. Bu bir zihniyettir. Kürt’ü, kadını, Aleviyi, solcuyu, demokratı hatta kendisine biat etmeyen herkesi düşman ve yok edilmesi gereken bir şey olarak gören kapkara bir faşizmin tezahürüdür yaşananlar. O açıdan bu zihniyetin yenilgiye uğratılarak etkisiz kılınması gerekmektedir. Bu yapılmazsa yaşananların önüne geçmek mümkün olmadığı gibi uygulamalar daha da ağırlaşarak devam edecektir. Zindanda yaşananlara karşı ah-vah ederek bir sonuç elde edemeyiz. Ancak AKP-MHP faşizmine karşı dışarıda mücadeleyi yükselterek, dönem görevlerini başarıyla yerine getirerek ve bu faşizmi diğer alanlarda olduğu gibi siyasal olarak da yenilgiye uğratarak zindanlarda yaşanan zulmün önüne geçebiliriz. İşte böylesi bir tarihsel fırsatla karşı karşıyayız. Tüm yurtsever halkımızın, tutsak yakınlarının bu sorumluluk ve bilinçle sürece yaklaşması gerekmektedir. Seferberlik ruhuyla sürece yaklaşılır, başarıya odaklanır, görev ve sorumlulukların gereği yerine getirilirse Önderliğimizin, yoldaşlarımızın ve halkımızın özgürlüğünün güçlü bir zemini yaratılmış olacaktır.

Şu anda zindanlarda tutsaklara yönelik somut uygulanan politikalar nelerdir ve bununla ne amaçlanmaktadır?

Türk cezaevlerinde tutsakların iradelerini kırmak ve teslim almak için her türlü yol ve yöntem denenmektedir. Dünya deneyimlerinden de dersler çıkarılarak politik tutsaklara boyun eğdirmenin tüm yöntemleri devreye konuluyor. İmralı’da uygulanan mutlak tecrit, tüm zindanlara yayılarak tutsakların dışarıyla bağları koparılmak, özel savaş medyasının bombardımanı altında umut ve inançları kırılmak istenmektedir. Aslında kendileri, bitişi ve çöküşü yaşamalarına rağmen medyası üzerinden psikolojik savaşla sanal zaferler yaratılarak bu yolla tutsakları etkilemek istemektedir. Tutsakları dışarıdan koparmak, iç örgütlülüklerini ortadan kaldırmak ve yalnızlaştırarak zayıflatmak için alfabede harf bırakmamacasına yeni zindan modelleri ortaya çıkarılmaktadır. F Tipleri, T Tipleri, Yüksek Güvenlikli Cezaevleri ve günümüzde mutlak tecridi esas alan S Tipleri tümüyle bu amaç için devreye konulmuştur.

TUTSAKLAR BÜYÜK SALDIRI ALTINDA

Saldırı ve işkence eşliğinde yalnızlaştırma, tecrit ederek dışarıdaki mücadeleden koparma, psikolojik özel savaşla mücadeleye inancını zayıflatma, başarı umudunu kırma ve bu yolla iradesi kırılmış, bireysel kurtuluşun peşine düşmüş zavallı bir insan modelini ortaya çıkarma amaçlanmaktadır. Sürgünler, çıplak arama dayatmaları, ayakta sayıma zorlama, kelepçeli muayene, infaz yakmalar, tahliyelerin keyfi nedenlerle ve pişmanlık dayatmalarıyla ertelenmesi, her şeyin disiplin suçu sayılması, hücreye atma, süngerli odalarda işkenceler yapma, kitap ve yazılara el koyma, her yerin kameralarla denetim altına alınması, ajan sızdırma, içerideki tutsaklara MİT aracılığı ile ajanlık dayatmaları ilk etapta sayabileceğimiz temel sorunlar olmaktadır. AKP-MHP faşist çetelerinden oluşturulan Cezaevi Gözlem Kurulu cezaların infazından tutalım diğer tüm konularda tek yetkili organ haline getirilmiştir. Deyim yerindeyse yoldaşlarımız bu ırkçı, yobaz çetelerin insafına bırakılmış ve kendilerine her türlü güvenceyle birlikte sınırsız yetki tanınmıştır. Son iki yılda onlarca yoldaşımızın katledilmesi bu faşist çete yapılanmasıyla direkt bağlantılıdır. Yine deprem sürecinde Hatay’da Efrînli yurtseverlere yapılan işkenceler TV ekranlarına yansıdı. ‘Kameralar açık, kimse bir şey yapmasın’ diyen faşist çeteler, aslında ne yaptıklarını da ayan beyan ortaya koymaktaydılar. Deprem nedeniyle boşaltılan cezaevlerinden sürgüne yollanan tüm yoldaşlarımız yol boyunca ve vardıkları zindanlarda vahşi işkencelere tabi tutulmuşlardır. Yine yüzlerce yoldaşımız S Tipi cezaevlerinde mutlak tecrit altında tutulmakta, her türlü baskı ve işkenceye maruz bırakılmaktadır. Tüm bu uygulamalara karşı kamuoyunun sesi yeterince gür çıkmamakta, sessizlik faşizmin pervasızlaşmasına yol açmaktadır.

TUTSAKLAR ONURLU DURUŞ SERGİLİYOR

Tüm bu saldırılara karşı yoldaşlarımız irade, inanç ve bilinçle büyük bir direniş sergilemiş, her koşulda mücadele değerlerine sahip çıkarak onurlu bir duruşun sahibi olmuşlardır. Sadece ve sadece Önderliğini, halkını ve mücadelesinin başarısını düşünen bu yoldaşlarımız, bu uğurda her türlü bedeli ödeme pahasına geri adım atmamış, boyun eğmemişlerdir. Bir mücadelenin haklılığı, gücü ve başarı düzeyi en somut olarak zindan direnişiyle ölçülebilir. Çünkü düşmanın elinde, hiçbir imkan ve olanağı olmadan inanç-irade ve bilinçle direnen militanlara sahip bir mücadele, mutlaka ama mutlaka başarıya ulaşacaktır. Yoldaşlarımız 45 yıllık zindan direniş tarihinde bu gerçeği defalarca ispatlamıştır. O açıdan Türk devletinin tüm teslim alma politikaları yoldaşlarımızın çelikten iradelerine çarparak tuzla buz olmuştur.

Zindanlara, halka ve demokratik kesim ve kurumlara çağrılarınız nelerdir?

Öncelikli olarak zindandaki yoldaşlara çağrıda bulunuyorum; bu tarihsel süreçte mutlaka rollerini oynamalı, imkanları ve koşulları oranında sürece aktif katılmayı esas almalıdırlar. Seçim çalışması dışarıdakilerin işidir dememek gerekir. Evet, esasta dışarıdakiler üzerinden yürüyen bir çalışmadır ama her bir arkadaşımız ailesini, çevresini etkileyip, örgütleyip, motive ederek çalışmalara aktif katılmalarını sağlayabilir. Yine AKP-MHP faşizminin özel savaşla yaratmak istediği umutsuz ve inançsız kılma politikasına karşı da her yoldaşımız adeta bir umut ve inanç abidesi haline kendini getirebilmeli ve bunu etrafına da yayabilmelidir.

HERKES SÜRECE AKTİF KATILMALI

Başta tutsak aileleri olmak üzere tüm halkımıza da çağrımız; AKP-MHP faşizmini nihai yenilgiye uğratmak için seferber olmalıdırlar. Sadece siyasi partilerden, bu partilerin yönetici ve çalışanlarından beklentili olmamalı, somut hedefler önüne koyarak sürece aktif katılmayı esas almalıdırlar. Yüz binlerce yurtseverimiz harekete geçerse karşılarında duracak hiçbir güç olamaz. Bu bilinçle ve sorumluluk duygusuyla her insanımız bulunduğu alanda gecesini gündüzüne katarak çalışmayı bir görev bilmelidir. Gün AKP-MHP faşizminden yaptığı tüm katliam ve zulmün hesabını sorma günüdür. Gün bu faşist çeteleri hak ettikleri yere gönderme günüdür. Gün onuruna sahip çıkma, onursuzluk dayatanların karşısında dimdik durma günüdür. Her yurtseverimizin bu temelde yaklaşması ve yurtseverliğin gereklerini yerine getirmesi gerekmektedir. Her yurtseverimiz ailesinden, çevresinden, mahallesinden, eşinden, dostundan, tanıdığından daha önce farklı partilere oy vermiş 3-5-10 kişiyi ikna etmeyi, oyunu kazanmayı önüne hedef olarak koymalı, bu somut hedef temelinde planlı bir çalışma yürütmeyi esas almalıdır. Bu temelde somut ve planlı çalışılırsa yüz binlerin seferber olduğu bir ortamda faşizmin esamesi bile okunmaz.

FAŞİZMİN İŞİNİ KOLAYLAŞTIRMAYALIM

Hukuk çevrelerine ve insan hakları savunucularına yönelik de şunları belirtmek istiyorum; zindanlarda dayatılan zulme karşı bu kesimlerin ciddi bir çabası olduğunu biliyorum. Bunun farkındalığıyla bu çabaların yeterli olmadığını, daha güçlü ve örgütlü bir karşı çıkışın olabileceğini belirtmek istiyorum. Mesela S Tipi adıyla hayata geçirilen mutlak tecrit alanlarına yönelik kamuoyu yeterince bilgilendirilmemekte, karşı koyuş adeta yaşanmamaktadır. Büyük bir sessizlik içerisinde tek kişilik hücrelerden oluşan ve insanları onlarca sene tecritte tutmayı amaçlayan bu yapılar hızla yapılmakta ve faaliyete geçmektedir. Geçmişte F Tiplerine karşı gösterilen tepkinin yüzde biri bile gösterilmemekte, bu da faşizmin işini kolaylaştırmaktadır. O nedenle en temelde bu konu üzerinde durmak oldukça önemli olmaktadır. Yine deprem öncesi Hatay Cezaevinde tutulan ve her türlü insanlık dışı uygulamaya maruz bırakılan Efrînli yurtseverlere sahip çıkmak, haklarını savunmak, kendilerine uygulanan vahşeti teşhir etmekte oldukça önemli bir durum olmaktadır. Aynı şekilde deprem nedeniyle sürgün edilen ve bu sürgün sürecinde işkencelere maruz bırakılan tutsaklar da yalnız bırakılmamalı, ciddi düzeyde sahiplenilmelidir. Bu konuda kısmi de olsa yapılan çalışmaları olumlu bulmakla birlikte yetersiz kaldığının altını çizmek istiyoruz.

Bu temelde Newroz ruhuyla faşizmi yıkmaya, Önderliğimizin fiziki özgürlüğünü sağlamaya, halkımızı soykırım kıskacından kurtarmaya ve özgür-demokratik bir geleceği yaratmaya kilitlenelim, bunun için seferber olalım ve mutlaka kazanmayı esas alalım.