Aykan Sever: Dünyada yeni bir eksen şekilleniyor
Gazeteci Aykan Sever, Beyaz Saray’daki Trump ve Zelenski tartışmasının dünyadaki genel değişimin zorunlu sonuçları olduğunu belirterek, dünyada yeni bir eksenin de şekillendiğini ifade etti.
Gazeteci Aykan Sever, Beyaz Saray’daki Trump ve Zelenski tartışmasının dünyadaki genel değişimin zorunlu sonuçları olduğunu belirterek, dünyada yeni bir eksenin de şekillendiğini ifade etti.
Trump ve Zelenski’nin Beyaz Saray’daki tartışması milyonların gözü önünde gerçekleşti. ABD’de özellikle Demokratlar bunu Amerikan siyaseti için utanç olarak tanımlarken, bu kavganın diplomatik teamüller dışında da bir karşılığı vardı. Örneğin Avrupa Birliği ülkeleri, milyonların gözü önünde cereyan eden bu tartışmada Ukrayna’dan yana taraf aldı. Fakat Trump yönetime ikinci defa geldiğinden bu yana Amerikan müesses nizamının birçok politikasını değiştirmeye başlamıştı bile. Bunun içerisinde Avrupa ile olan ilişkiler de dahil edildi. Ukrayna- Rusya savaşında da benzer bir çizgiyi izledi Trump. Ukrayna için silah desteği kesildi, Rusya’ya uygulanan yaptırımlar yumuşatıldı.
Gazeteci yazar Aykan Sever, bu tartışmanın dünyada yeni bloklaşma ve hegemonya savaşı ile ilgili olduğunu söylüyor. Daha da ötesinde AB ülkelerinin uzun süre toparlanamayacağı görüşünde. Sever, ayrıca bu yeni bloklaşmayı daha geniş bir coğrafyada ele alarak değerlendiriyor.
Zelenski ve Trump tartışmasını tüm dünya izledi. Bunun bir diplomasi krizi olduğunu bir tarafa koyarsak, Trump'ın en başından beri Ukrayna-Rusya savaşında aldığı tutumun yansımaları olarak konuşuluyor bu yaşananlar. Bu kavgaya Avrupa da dahil oldu. Diplomasi teamülleri açısından değil ama dünya siyaseti açısından bu kavga ne anlama geliyor?
İçinde bulunduğumuz yeni süreç ve benim Üçüncü Dünya Savaşı olarak da tarif ettiğim bu dönem, dünyayı ciddi değişimlere zorluyor. Buna ister kapitalizmin krizi diyelim ister üçüncü dünya savaşı diyelim; bu bütün dünyanın genelinde her şeyi sarsıyor. Bu değişim ekonomik, kültürel, siyasal her düzeyde dünyadaki her gücü, yapıyı değişmeye zorluyor. Kimisi o rüzgara göre yelken açıp yeniden güç kazanmaya, hegemonya kurmaya çalışıyor -bu bir tür hegemonya savaşı sonuçta- kimisi de buna karşı durmaya çalışıyor. Bunun yansımalarını görüyoruz.
Sadece Ukrayna’dan değil daha geniş bir coğrafyadan bakarsak Suriye’de HTŞ'nin bir NATO operasyonuyla iktidara gelmesi öncesi -buna Türkiye ve İsrail de dahildi- İsrail'le Rusya arasında belli bir yakınlaşma, ortaklaşma olduğunu görüyoruz. O dönem Trump henüz iktidar değildi ama Trump'la da bir tür korelasyon içindelerdi. Geçen hafta İstanbul'da Amerikan elçiliğinde 6,5 saat sürdüğü söylenen bir toplantı vardı. Bu toplantıda Ruslar ve Amerikalılar bir araya geldi. Daha önce Suudi Arabistan'da yapılan toplantının devamıydı bu ve devamının da geleceğini söylediler. Burada yeni bir eksenin şekillendiğini görüyoruz. Ukrayna ile ilgili Birleşmiş Milletler'de yapılan 3 oylamada da İsrail, Rusya ve Amerika birlikte tavır aldılar. Yeni gelen haberlere göre Amerika Rusya'ya yönelik yaptırımları yumuşatıyor. Sonuçta Amerika ile Rusya arasında belli bir ittifak ya da ortaklık kurulduğunu görüyoruz. Örneğin, Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov da bir açıklama yaptı ve bütün kötülüğün kaynağı Avrupa'dır, dedi özetle. Bu da söylemde bile benzerliktir.
Bu eksenin sonuçları mıydı bu kavga?
Trump ekibinin Zelenski'ye yaptığı muamelelerin önemli bir boyutu diyebiliriz. Bu, biraz da geçmişte kalmış diyebileceğimiz, burjuva demokrasisinin ekseni olan Avrupa ve Amerika'daki Biden yönetimiyle simgeleyebileceğimiz siyasete saldırıydı.
Trump şunu yapmaya çalışıyor. Özellikle Biden yönetiminden arta kalan ne varsa, ayrıca burjuva demokrasisinden arta kalan ne varsa bunları tasfiye etmeye çalışıyor. Gerici bir düzen kurmaya çalışıyor. Gerçek anlamda hem fikirsel hem de ideolojik hem de kültürel olarak bir tasfiye işleriyle uğraşıyor. En son İngilizcenin, Amerika’nın resmi dili olarak kabul edilmesi kararnamesi yayınladı. Zaten kararnamelerle yönetiyor ülkeyi. Bu kararı bile değişen politikanın devamı bir parçası olarak ele almak lazım. Amerika'yı farklılaştırmaya çalışıyor. Bu da sonuçta hegemonya savaşında kazanım arayışının uzantılarından bir tanesi.
Avrupa bu eksen değişiminde nasıl bir tarafta?
Bu son olayda bir defa İngiltere de dahil oldu. Brexit'le çıkış yaşanmıştı ama son süreçte mecburen bir araya geldiler. Çünkü Amerika'nın şemsiyesi altında bugüne kadar Rusya'ya karşı tırnak içinde “korunmuşlardı” ya da belli bir düzen sürdürmüşlerdi. Ama artık Amerikan yönetimi bunu kendisine yük olarak görüyor. Avrupa da aslında giderek daha militarize ve neofaşist zihniyetlerin etkin olduğu bir süreçte. Ama sonuçta Amerika'nın sermaye kesimlerinin böyle bir şeye ihtiyacı yok.
Avrupa son dönemde şöyle bir açmazla karşı karşıya. Bir defa ekonomik anlamda Çin'le ve Amerika'yla rekabet edemez durumda. Aslında açmazın temelini bu oluşturuyor ve bu konuda çeşitli arayışları var. Ancak şu güne kadar bu konuda ne yaratıcı bir politika üretebildiler ne bu süreci açmak için dinamik geliştirebildiler. Tek yapabildikleri, en son İngiltere'deki bir araya gelişti. İngiltere'deki o bir araya gelişten çıkan sonuç da şu. Kısaca görebildiğim kadarıyla Amerika'ya mecbur olduklarını gösteriyorlar. Bir plan hazırlamışlar, birtakım önerileri var. Örneğin en son açıklanan plana göre, Fransa ile İngiltere bir aylık bir ateşkes öneriyor Ukrayna savaşı için. Bu ateşkes sürecinin sonunda Amerika'nın katılımıyla Avrupalı barış gücü olarak Avrupalı askerlerinin gönderilmesini planlıyorlar. Ama bunun gerçekleşme olasılığı yok. İngiltere'de daha önce yapılan toplantıda alınan kararlar arasında silah yardımı vardı. Ancak ortada silah yok, üretilmesi vaat ediliyor. Dolayısıyla kısaca şöyle söyleyebiliriz; Avrupa durumu toparlamaya çalışıyor, inisiyatif almaya çalışıyor. Ancak bunu Amerika'yla sürdüremeyeceklerinin farkındalar. Zaten Amerikan yönetiminden gelen son açıklamalar, Trump'ın açıklamaları bu doğrultuda değil.
Ne diyor Trump?
Buna açık kapı bırakmıyor. Kongre konuşması öncesi yaptığı açıklamalara bakarsak, bir defa Zelenski özür dilese bile durumu kurtarabilecek gibi değil. Zelenski, ayrıca bu madenlerle ilgili anlaşmayı onaylayacağını söyledi. Ama sonuçta tabii ki bütünüyle boyun eğseler bile Trump'ın takdirini alabilecekleri bir durum yok. Trump aslında yük olarak gördüğü için, anladığım terk etmek istiyor tamamen Avrupalıları. Avrupalılar ne yaparlarsa yapsınlar bu saatten sonra kolay kolay toparlayamazlar gibi duruyor.
Peki tüm bu tabloda Türkiye nasıl konumlanıyor?
Avrupalılar alternatif projelere giriyor ve Türkiye'yi de içine almak istedikleri bir süreç var. İngiltere ve Fransa özellikle Türkiye'yi destekleyerek, askeri anlamda Türkiye'nin Ukrayna'da olmasını bir biçimde istiyor. Tabii ki bunun karşılığında muhtemelen Türkiye'ye de onların istediklerini vermek gibi bir hedefte olacaktır. Hatırlayacak olursak, Zelenski Türkiye'yi ziyaret etti geçtiğimiz günlerde. Buradaki talepler arasında, -basına çok açık ifade edilmedi ama dolaylı olarak söylendi- Zelenski Türkiye'nin askeri olarak sahada yer almasını istiyor. Zaten Zelenski ve Trump kavgasından sonra Türkiye’deki Ukrayna Büyükelçiliği, o bildiğimiz malum şemsiyeli fotoğraf paylaştı. Erdoğan’ın Zelenski ile şemsiyeli olan o fotoğrafı. Tabii sonuçta Türkiye'deki yönetim aptal değil. Birincisi, Avrupa'nın projesinin ne kadar ayakta kalabileceği belirsiz. Türkiye'nin birtakım açmazları ya da İngiltere ve Fransa'dan beklentileri olsa da buna hemen atlayacağının işaretini vermedi. Hakan Fidan'ın söylediği şeyler ya da resmi olarak Türkiye tarafından yapılan açıklamalar değerlendirme yapacakları yönündeydi.
Bir de şimdi çok önemli bir mesele var karşımızda. Bir tür stratejik değişiklik var aslında dünya çapında. Birisi Rusya, Amerika ve İsrail'in dahil olduğu, bir diğeri Avrupa ülkelerinin çerçevesinde tamamı değil, önemli bir kısmının olduğu bir cephe. Bir diğeri de tam olarak cephe diyemeyiz ama İran ve Çin'in de olduğu ayrıca başka bir blok var. Bunların aralarındaki ilişkilerde tutarlılık beklemeyelim.
Neden?
Örneğin Rusya, Amerika'ya yaklaşması önemli ama geçen hafta Çin'e de Lavrov’u göndererek “biz sizinle birlikte devam ediyoruz” mesajı verdiler. Bu tür şeyler olacaktır. Ama bir değişim var, bu net. Avrupa dediğimiz blok, Türkiye'ye Ukrayna'da rol biçiyor. Orada olmasını istiyor. Ancak Amerika ve İsrail bloku ise Türkiye’nin İran'a karşı pozisyon almasını istiyor. Burada tabii birtakım açmazlar var. Özellikle Suriye sahası üzerinden bir açmaz var. Bu hafta İran Dışişleri ve Türk Dışişleri Bakanlığı'nın bir tür atışması söz konusu oldu basın üzerinden. Hakan Fidan’ın El Cezire’ye yaptığı açıklamada İran'ın faaliyetlerine ilişkin, bölgede hegemon olmak faaliyetlerinin boşunalığına işaret eden sözler sarf etti. Buna karşılık da İran yönetimi aslında hegemonya kurmanın ya da böyle şeyler düşünmenin kendisinin yanlış olduğunu söyledi.
Öte yandan özellikle son birkaç haftadır Amerikan yönetiminin Irak üzerinden İran'ı kısıtlamaya dönüp birtakım adımlar attığını görüyoruz. Banka alanında olsun, başka siyasal alanlarda olsun özellikle Irak yönetimini İran'a karşı tavır alması için zorlayan yönelimler bunlar. Tarihselliğini bir kenara bırakıyorum, güncel olarak zaten bu bölgede İran ile Türkiye rakip. Özellikle bu Astana süreci ve Suriye'deki HTŞ'inin iktidarı almasında Rusya ve İran tarafı, Türkiye'yi hain olarak damgaladı diyebilirim. Bunu böyle söylemiyorlar kuşkusuz ama artık bu saatten sonraki yaklaşım bu. İsrail ve Amerika da bu zemini kullanmak istiyor zaten. Sonuçta ellerini ateşe sokmak istemiyorlar doğal olarak. Burada sıcak bir çatışma olacaksa bu iki ülke arasında olması onların tercihi.
Bir taraftan İsrail'in Suriye üzerindeki Türkiye etkisinden de rahatsız olduğu gerçeği var…
Evet, biraz geriye gidersek evet, ortaklaşa bir operasyon gerçekleşti ancak şimdi kralın kim olacağı problem. Daha doğrusu kim hegemon olacak? Kim bir numara olacak?
Şuna benzetiyorum ben bunu, 2010 referandumu sonrası Türkiye'de nasıl Fethullah'la yönetimi paylaşamadı ise Erdoğan, benzer bir durumda İsrail'le karşı karşıya geldi. İsrail burada özellikle Amerikan desteği ve Trump'ın varlığı nedeniyle çok avantajlı pozisyonda, bir türlü açık çek verilmiş vaziyette ve bunu kullandı şu ana kadar.
Birinci plan bence şuydu, Türkiye'nin Rojava dahil Suriye’nin Kuzey'in işgal etmesiydi, Güneyini de İsrail'in işgal etmesi, HTŞ'nin de ortada bir biçimde varlığını sürdürmesiydi. Ama Tişrîn Barajı'ndaki direniş nedeniyle Türkiye'nin hesapları tutmadı. Ve şu an aynı zamanda HTŞ'yi tek başına kontrol edebilir halde değil Türkiye. İsrail kendi planını ikinci aşamaya taşır mı? Bir tür B planı var muhtemelen.
B planı diye kastettiğim şu. Örneğin Suriye’de Alevilerin olduğu bölgelerde dışarıdan bombardıman yapıyorlar. Lazkiye hattında bazı bölgeler bombalandı. Zaten Dürzilerin olduğu bölgeyi kontrol ettiler. Ama İsrail'in en büyük açmazı, elinde yeterince askeri güç yok. Tekniği olarak var ama insan sayısı olarak yok. Burada Dürzilerle yapılacak bir ittifakla Irak'a kadar olan güney hattı işgal etmeleri mümkün. Buradan Kürtlerle de temas kurmaları mümkün. Yani bu bir saatten sonra artık oraya dayanacak muhtemelen. Eğer HTŞ yönetimi bir adım atıp Türkiye'yle daha yumuşayan bir çizgiye doğru girmezse muhtemelen böyle bir süreç gelişebilir. Çünkü HTŞ yönetimi biraz Türkiye baskısı, biraz da kendi yapısal problemleri nedeniyle demokratik bir arayışa giremiyor. Dolayısıyla HTŞ'nin artık Türkiye'nin kontrolünden çıktığı bir pozisyona da girebilir. Türkiye bu arada HTŞ'nin aracılığıyla Güney'de askeri üsler yapmaya çalışıyor. Buna muhtemelen İsrail, Amerika engel olacak gibi gözüküyor. Bundan emin olamayız tabii. Ama orada gözüken, şu anda İsrail ve Türkiye dolaylı olarak bir savaşın içindeler. Doğrudan değilse de dolaylı olarak bir savaşın içindeler. Bu kolay sönümlenecek bir şey değil. Ama bu İran'la olan mesele, daha doğrusu vaat edilen şeyler, iki ülke arasında bir al ver yapmalarına da sebep olabilir. Çünkü iki taraf da sonuçta pragmatist. İki tarafın da mümkün olduğu kadar hegemonya alanlarını genişletmek gibi bir derdi var.
Peki son olarak birçok yeni bloklaşmadan ve de hem Avrupa hem Türkiye hem de Orta Doğu cephesinde bunun yansımalarından bahsettiniz. Özetle Trump’ı ve Amerika’yı bundan sonra en çok hangi sahada göreceğiz?
Trump iktidara geldiği zaman ya da daha önceki iktidarlar döneminde de asıl rakibin Çin olduğu tanımlaması yapıldı. Ama yakın bir dönemde böyle bir süreci görmeyeceğiz. Çünkü Amerikan sermayesinin başta Elon Musk olmak üzere büyük yatırımları var Çin'de. O yüzden başka türlü davranacaklar. Sonuçta gümrüklerin arttırılması türünden önlemler onaylandı zaten. Bence daha çok Ortadoğu'ya yoğunlaşacak. Tabii ki Ukrayna'da Amerika'nın istediği gibi barış sağlanırsa, muhtemelen Ortadoğu'ya yoğunlaşacaklar. Asıl kritik olan şey ise, Amerika'nın içindeki değişimler olacak ve bunlar bütün dünyaya etkileyecek. Değişimler derken, ben bunu faşistleştirme, pasifleştirme diye, bir sarmal olarak tarif ediyorum. Sonuçta balık baştan kokar hesabı bütün dünyaya örnek olabilir. Bütün Aydınlanma Dönemi’nin değerlerinin, sadece 2. Dünya Savaşı'nın sonrası değil, Aydınlanma Dönemi'nin değerlerinin aynı zamanda tasfiye edildiği bir süreç. Demokrasi vesaire gereksizleşirken, örneğin sosyal bilimler tamamen ortadan kaldırılacak. Onlar için gerekli bilimler teknik bilimler olacak. Özellikle silah üretiminde bilişim teknolojilerine yoğunlaşacaklar. Diğerleri gereksiz hale gelecek. Giderek bu hale gelmeye başladı zaten ve Avrupa'da da bunun yansımaları var. Aslında Biden döneminde ya da daha önceki neoliberalizmi savunan zihniyetler tarafından bunun zemini hazırlandı. Trump da aslında onların yaptıkları üzerine planını işletiyor.