Ekmez: Tecride karşı ortak mücadele yürütülmeli

İmralı tecridine karşı cezaevlerinde süren açlık grevlerini takip eden İstanbul Tabipler Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Murat Ekmez, tecrit ve işkencenin bütün insanlık için bir tehdit olduğunu hatırlatarak, ortak mücadele çağrısı yaptı.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik tecridin kaldırılması ve cezaevlerindeki hak ihlallerinin son bulması talebiyle devam eden süresiz ve dönüşümlü açlık grevleri 221’inci gününde. Açlık grevlerini yakından takip eden ve gidişattan kaygılı olduğunu vurgulayan İstanbul Tabipler Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Murat Ekmez, ANF'ye konuştu.

Siyasi tutsakların uzun süredir açlık grevinde olduğunu hatırlatan Ekmez, ne yazık ki seslerinin Türkiye ve dünya kamuoyunda yeterince duyulmadığını belirtti. Cezaevlerinin zaten genel olarak görünmez yerler olduğunu dile getiren Ekmez, bu sebeple de binlerce insanın periyodik bir şekilde açlık ile seslerini duyurmaya çalıştığını vurguladı.

KURUMLAR DUYARSIZ

Açlık grevlerinin salgının zorlu koşulları altında devam ettiğine işaret eden Ekmez, konu bu kadar ciddiyken siyasetçilerin, baroların ve kurumların maalesef duyarsız kaldığını kaydetti. Açlık Grevlerini İzleme Heyetleri olarak bu gidişattan kaygılı olduklarını ifade eden Ekmez, kalıcı sakatlıklar olmadan bu süreci atlatmak için uğraştıklarını söyledi. Bir işkence yönetimi olan tecridi daha da gündemleştirerek bunun hiçbir insana uygulanmaması için Adalet Bakanlığı ve devlet üzerinde bir baskı oluşturmaya çalıştıklarını belirten Ekmez, bu kapsamda çok sayıda siyasi partiyi ve konsoloslukları ziyaret ettiklerini anlattı.

Bugün açlık grevinde olanların daha önce de aynı taleple açlık grevine giren tutsaklar olduğunu anımsatan Ekmez, “Mahpusların vücudu daha toparlanmadan 1.5 yıl sonra tekrar açlık grevine girdiler. O dönem 3 bin üzerinde mahpus açlık grevine girmişti dönüşümsüz olarak. İşte o mahpuslar tekrar açlık grevine girdi. Bunlar çok yıpratıcı süreçler. Kaldı ki mahpusların büyük bir kısmı uzun süredir cezaevinde. Bu nedenle zaten beslenme olanakları yetersiz. Kötü koşullarda tutuluyorlar. Açık havaya ve güneşe erişimleri bile kısıtlı. Bu sürece bir de salgın eklenince mahpuslar üzerinde izolasyon daha da ağırlaştı.

Biz mahpusların yaşamı konusunda kaygılıyız. Çünkü bu salgın döneminde sağlık birimlerine ulaşılamadığı için birçok insan cezaevlerinde yaşamını yitirdi. Ne yazık ki bu konuda bile Adalet Bakanlığı’nın kamuoyuyla doyurucu hiçbir bilgi paylaşmadığını söyleyebilirim. Bu nedenle cezaevlerindeki bu sis perdesini aralayıp, tecrit gibi bir işkence yöntemine karşı herkesin ortak bir mücadele yürütmesi lazım” diye konuştu.

TECRİT BÜTÜN İNSANLIK İÇİN BİR TEHDİT

Cezaevlerinde yürütülen tecrit ve işkencenin bütün insanlık için bir tehdit oluşturduğunu vurgulayan Ekmez, gelinen noktada bu tecridin giderek bütün topluma da yayıldığının görüldüğünü hatırlatarak, bu nedenle işkencenin en fazla olduğu cezaevlerine yönelik duyarlılığı artırmak gerektiğinin altını çizdi.

İmralı’daki özel tecrit sisteminin dünyanın hiçbir yerinde örneği olmadığını hatırlatan Ekmez, “Bu tecridin bireyin iradesini yok etmeye dönük bir saldırı, bir işkence olduğu çok açık. İmralı’da da bunun en ağır biçimini görüyoruz. Bu durum sadece İmralı’da yok, farklı cezaevlerinde özellikle ağırlaştırılmış müebbet hapis mahpuslarına uygulanıyor. Salgınla birlikte ise birçok mahpus bu tecridin mağduru haline geldi” dedi.

İnsanların cezaevlerinde tekrar ve tekrar açlık grevine girmek zorunda kalmasının aslında tecridin ne kadar büyük bir baskı aracı haline geldiğini de gösterdiğini kaydeden Ekmez, cezaevlerinde iyi beslenemedikleri halde insanların su veya yemek için değil, tecrit için açlık grevine girdiklerini hatırlattı. İnsanlık için özgürlüğün su ve hava kadar önemli olduğunu vurgulayan Ekmez, duyarlılık çağrısını yeniledi.