Mereş merkezli yaşanan büyük deprem, nüfus itibariyle 13.5 milyon insanın yaşadığı on şehirde büyük yıkıma sebep oldu. Alevi nüfusun yoğun olarak yaşadığı yerlerde ise, depremzedeler devlet ve cemaatlerin kıskacı altında insan elliyle yıkım sürecine tabi tutuluyor.
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Cuma Erçe, depremin ilk gününden itibaren yaşananları aktardı.
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği olarak depremlerin ilk gününden itibaren bölgeye ulaştıklarını belirten Erçe, devlet kurumlarının arama kurtarma ve yardım çalışmaları için kritik önem taşıyan süreçte bölgede olmadığını belirtti. Erçe, günler sonra bölgeye ulaşan devlet kurumlarının kendilerinden önce organize olmuş kurum ve kuruluşların yardım ulaştırma ağlarına müdahale ederek işe başladıklarını ve hizmet olgusuna ticari yaklaştıklarını ifade etti: “En başından bu yana Alevi kurumları aslında devletin birçok sorumluluğunu üstlendi. Devletin yapması gereken asli görevleri bölgede biz ve bizim gibi kurumlar yaptı. Bölgeye ilk ulaştığımızda karşılaştığımız korkunç manzarayı insanlar basın aracılığıyla öğrendi. Devlet ulaştığı andan itibarense kurumların, halkın bağışlarını sattıkları gerçeği ile yüzleştik ne yazık ki. Çadırlar satıldı, bağışlanan kanlar satıldı.”
DEPREMDE BİLE MEZHEP AYRIMCILIĞI YAPILDI
Yardımların depremzedelere ulaştırılmasında mezhep ayrımcılığı yapıldığına ilişkin iddiaları doğrulayan Erçe, “Yardımlar dağıtılmaya başlandıktan sonra ayrımcılık yaşandığını kendi gözlerimizle gördük. Alevi kurumları olarak bize ulaşan ve bizden yardım isteyen herkese yardım ulaştırmaya çalıştık. Köylere gittiğimizde, ‘Bu Alevi köyüdür, bu Sünni köyüdür’ demeden herkese ulaşmaya çalıştık. Bölgedeki yetkililerin de bunun tam tersi bir şekilde, Alevi olmayan köylere daha gayretle, daha çok yardım ulaştırdıklarını gördük. Helikopterlerden yardım attılar. Ancak ne yazık ki Alevi köylerine bu gayret ile yardım ulaştırmadılar” diye konuştu.
Kurumlar tarafından toplanan yardımlara yer yer el konulduğunu dile getiren Erçe Pazarcık’ın Hasankoca köyündeki Cem evinde yaşananları şöyle anlattı: “Hasankoca köyündeki Cemevi yardım dağıtım merkezi haline getirilmişti. Orada bir koordinasyon kurulmuştu. İçinde CHP milletvekili Orhan Sarıbal, HDP milletvekili Zeynel Özen, Dersim Belediye Başkanı Mehmet Fatih Maçoğlu, SDP, EMEP, KESK bileşenleri ve SES vardı. Bütün bu kurumların ortak çabasıyla toplanan o malzemelere kaymakamlık geldi el koydu. ‘Bu işi biz yapacağız, siz yapamazsınız’ dediler. Bu mesele, ‘Cemevine kayyum atandı’ diye yansıdı ancak kayyum Cemevine değil yardımlara atandı.”
DEVLETİN BOŞLUĞUNU BİZ DOLDURDUK
Çadır kentlerde cemaat tarzı örgütlenmelerin tehlikeli boyutlara vardığını belirten Erçe, bu faaliyetlerin herkesin gözü önünde açık bir şekilde yapılmasına rağmen hiçbir resmi kurum ve kuruluşun duruma müdahale etmemesine dikkat çekerek, “Daha ilk zamanlarda Antep’in Nurdağı ilçesinde kurulan çadır kentte 4-6 yaş Kuran kursu tabelası asıldığı basına yansıdı. Saklanmadan, gizlenmeden yapıyorlar bunu. Kaybolan çocuklar var, annesi babası enkaz altında kalan çocuklar. Bunların tarikat yurtlarına, İHH yurtlarına yerleştirildiğine dair haberler alıyoruz. Adıyaman’da özellikle Menzil tarikatının kontrolüne binlerce çadır verildiği, konteyner kent kurulduğu, yakınlarını kaybetmiş çocukların bunlara teslim edildiği, eğitimlerinin bunlar tarafından üstlenildiği haberlerini bizzat orada bulunan arkadaşlarımızdan aldık. Bu konuya dair farklı çadır kentlerden yüzlerce şikayet aldık” şeklinde konuştu.
Cemevlerinin bölgede devletin yürütmesi gereken birçok faaliyeti, hiçbir destek almaksızın üstlendiğini vurgulayan Erçe, sözlerini şu şekilde sonlandırdı: “Binlerce hakka yürümüş insanı bizler topraklara sırladık. Bizim kurumlarımız aracılığıyla o cenazeler defnedildi. İçişleri Bakanlığı Dernekler Masası vasıtasıyla sürekli bizlere teşekkür mesajları yolluyor çünkü onların yapmak zorunda olduğu işlerdi bunlar. Vergi toplayan, bağışı toplayan devlet, gücü elinde bulunduran devlettir. Biz onların işini yapmak için yapmadık ama sonuç itibariyle onların boşluğunu doldurduk.”