Gülüm: Ceza içinde ceza dayatılıyor

HDP İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm, Türk cezaevlerindeki hak gaspları ve yaşam hakkına varan hak ihlalelerine dikkat çekerek, ceza içinde ceza dayatıldığını söyledi.

F Tipi cezaevleriyle başlayan ve siyasi soykırım için her gün bir yenisi açılan yüksek güvenlikli cezaevlerinin, tutsakları ölüme, intihara ve psikolojik yıkıma sürüklediğini kaydeden HDP Milletvekili Züleyha Gülüm, iktidarın kademe kademe despotik uygulamalarını toplumun itiraz eden tüm kesimlerine uyguladığını belirtti. 

Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili ve Meclis Adalet Komisyonu Üyesi Züleyha Gülüm, yüksek güvenlikli cezaevleri, tecrit sistemi ve cezaevlerinde yaşanan şüpheli ölümlere ilişkin ANF’ye konuştu.

MAPUSLARA AYRI BİR DÜŞMAN İNFAZ REJİMİ UYGULANIYOR

F Tipi cezaevlerinin hikayesinin ‘hayata dönüş’ operasyonu adı altında katliamlarla başladığını hatırlatan Gülüm, şunları söyledi: “F Tipi hapishanelerine, hapishanelerdeki işkence ve kötü muamele ve diğer ihlallere karşı bini aşkın mahpus ölüm orucuna girmişti. İzolasyon, tecrit ve işkencenin daha ağır yaşanmasına neden olan bu hapishane modeline karşı çıkan mahpuslara yönelik düzenlenen operasyon sonucu 30 insan devlet tarafından katledildi. Yüzlerce mahpus bu F Tipi hapishanelere zorla yerleştirildi. Aradan geçen zaman mahpusların direnmekte ne kadar haklı olduklarını gösteriyor. 2000 yılından bu yana uygulanmada olan F Tipi hapishanelerinde, mahpuslara ayrı bir düşman infaz rejimi uygulanıyor. Bu hapishanelerde daha sistemli bir tecrit dayatması var. Hapishanenin mimarisinden imar konumuna, treatman politikasından personel eğitimine kadar mahpusların yalnızlaştırılması amaçlanıyor.”

PSİKOLOJİK YIKIM, SOSYAL ÖLÜM VE İNTİHAR

İşkence ve kötü muamele, şüpheli ölümler ve birçok insanlık dışı uygulamaların yüksek güvenlikli cezaevleriyle daha derinleştiğini belirten Gülüm, şöyle devam etti: “F Tipi’nde sürekli bir infaz yöntemi olan tecrit; hücre hapsi cezalarıyla, iletişim ve görüş kısıtlarıyla, bilgi ve haber edinme hakkının ihlalleriyle tüm bir hapishane için yaygın ve olağan bir hale getirilmeye çalışılıyor. Sadece bu da değil, mahpusları, aile ve yakınlarından çok uzak yerlere sürgün etmek de bu tecridin bir parçası. Nihayetinde, mahpusu müthiş bir soyutluk ve yalnızlığın içine iterek psikolojik bir yıkıma, sosyal ölüme veya intihara sürükleyen ceza içinde ceza dayatan bir düşmanlık politikası bu. Öte yandan bu tip hapishanelerde hücrelerin rutubetli olması, 8-12 metrekare hücrelerde mutfak banyo ve oturma alanının iç içe olması, yetersiz beslenme, sağlık hakkına erişimin sürekli engellenmesi mahpusların çok erken yaşlarda dahi birçok hastalığa yakalanmasına sebep oluyor.” 

HAPİS HANELER İKTİDARLARIN POLİTİK KIRIMI İÇİN KULLANIYOR

Yüksek güvenlikli cezaevlerinin siyasi tutsaklara politik kırım uygulamak üzere kurulduğuna dikkat çeken Gülüm, şunları ifade etti: “Türkiye’deki hapishaneler ‘güvenlik’ standartlarına ayrılmış durumda. Yüksek güvenlikli hapishaneler; teknik, mekanik, elektronik ve fiziki engellerle donatılmış, oda ve koridor kapıları sürekli kapalı tutulan sıkı güvenlik rejimine tabi ve mahpusların tek kişilik veya 3 kişilik hücrelerde kaldıkları yerler. Buralarda kapatılma ve temassızlık halinin süreklileştirilmesi amaçlanıyor. F Tipi de yüksek güvenlikli hapishane tiplerinden. Türkiye tarihi boyunca hapishaneler iktidarların politik kırımları için kullanıldı. AKP iktidarıyla da hapishaneler, özellikle 16 Nisan 2017 şaibeli referandumu öncesi fiilen uygulanan, referandum ile birlikte hukuken de uygulamaya geçen tek adam rejimi ile birlikte dolup taştı. İktidar kademe kademe despotik uygulamalarını toplumun itiraz eden tüm kesimlerine, toplumsal muhalefete, Kürt halkına karşı yaygınlaştırdı. Siyasi mahpuslara ve düşüncesi sebebiyle iktidarın intikam almak istediği insanlar ayrı bir hapishane rejimine tabi.”

HUKUKTAKİ EŞİTSİZLİK DERİNLEŞTİ

Gülüm, Türkiye’deki infaz hukukunun, hem evrensel hukuka hem de kendi anayasayasına aykırı olduğunu ifade ederek, AKP-MHP iktidarıyla hukuktaki eşitsizliğin daha da derinleştiğini kaydetti. Gülüm, şunları hatırlattı: “İktidar, 15 Nisan 2020’de küresel salgını fırsata dönüştürülerek, hapishanelerde siyasi mahpuslar açısından ağır hak ihlalleri yaratacak ayrımcı bir yasa teklifi kabul ettirdi. Baroların, hukuk kurumlarının, toplumsal kesimlerin tüm itiraz ve eleştirilerine rağmen kendileri dışındaki Meclisi dışı/içi siyasi partilerin öneri hiçe sayılarak yasalaştırıldı. Ayrımcı infaz yasasıyla özellikle iyi hal durumlarını değerlendiren İdare ve Gözlem Kurulları, keyfi ve hukuksuzca verilen disiplin cezalarını gerekçe göstererek hatta kimi zaman gerekçe bile olmadan mahpusların şartlı salıverilmesini engelleyen kararlar alıyor. Hapishane idareleri düşman hukukunu fiilen uyguluyor. Mahpuslara keyfi disiplin cezaları; kınama, etkinlik yasağı, haberleşme yasağı, ziyaretçi yasağı ve hücre cezası şeklinde binlerce ceza veriliyor. Siyasi mahpuslar, tahliye edilmeleri gereken günlerde bu cezalar bahane edilerek hapsediliyor. Özgürlük hakları ortadan kaldırılıyor. Aslında bu uygulamalar mahpusların umut hakkının ihlalidir, hukuk dışıdır ve insanlık onuruna aykırıdır.”

TUTSAKLAR ÖLÜME TERK EDİLİYOR

Türk cezaevlerinde son dönemlerde art arda gelen ölüm haberlerine işaret eden Gülüm, “Ağırlaşan baskıyı, tecridi ve sağlıksız tutulma koşullarını bilenlerin, insan hakları derneklerinin, hukuk örgütlerinin, mahpus aile ve yakınlarının uyarıları ne yazık ki gerçek oluyor. Hapishanelerden çıkan tabut sayısı olağandışı şekilde arttı. İktidarın bir intikam aracı olarak kullandığı Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) ‘cezaevlerinde kalabilir’ raporu verdiği ağır hasta mahpuslar yaşamlarını yitiriyor. Hapishane koşulları ve ağır baskı ve ihlaller sonucu şüpheli ölümler ve intiharlar artıyor. Tedavisi aksatılan ve ya tedaviye hiç erişemeyen mahpuslar ölüme terk ediliyor. Kandıra Hapishanesi’nde sistematik işkence ve cinsel şiddete uğrayan ve hücresinde ölü bulunan Garibe Gezer, Tekirdağ F tipi hapishanesinde intihar etti denilen Vedat Erkmen ve Silivri 5 No’lu hapishanesinde işkence sonucu hayatını kaybeden Ferhan Yılmaz, 73 yaşında olmasına ve birçok hastalığına rağmen tahliye edilmeyen ve yaşamını yitiren Abdullah Ece ve daha niceleri var” şeklinde konuştu. 

YAŞANAN HER ÖLÜMDEN İKTİDAR SORUMLUDUR

İktidarın bir politika olarak hapishanelerde uyguladığı düşman infaz hukukuna bütün yönleriyle son vermesi gerektiğini söyleyen HDP İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm, şunları ekledi: “Mahpusların beslenme, barınma ve maruz bırakıldıkları diğer kötü fiziki koşullar iyileştirilmelidir ve insan onuruna yakışır bir standarda eriştirilmelidir. Hapishanelerdeki keyfi yasaklamalar ve tecrit politikalarına son verilmelidir. İşkence, taciz, kötü muamele, intihara yönlendirme gibi olaylar araştırılmalı ve faillere yönelik cezasızlıktan vazgeçilmelidir. ATK, sağlık sebebiyle infazın ertelenmesi raporlarında son ve tek merci olmaktan bir an önce çıkarılmalıdır. Ağır hasta mahpusların tümü tam teşekküllü bir devlet hastanesi raporuna istinaden derhal salıverilmeleri sağlanmalı, tedavilerinin aile veya yakınlarının yanında sürdürebilmelerine imkan verilmelidir. Sağlık güvenceleri devlet tarafından karşılanmalıdır. Hapishanede yaşanan her bir ölümden her bir hak ihlalinden bu siyasi iktidar, Adalet Bakanlığı ve hapishane yönetimleri sorumludur. “