'Halkların kaderinin tayin edileceği bir seçim'

12’inci Genel Kurul öncesi seçim ve siyasal atmosferi değerlendiren HDK Eş Genel Sözcüsü Cengiz Çiçek, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın tüm karanlığa rağmen değişim isteyenlerin umudu olduğunu söylüyor.

Halkların Demokratik Kongresi 29 Ocak’ta, 12’inci Genel Kurulu’nu düzenleyecek. 2023 seçimlerini giderken HDK, belirleyeceği yeni yol haritasıyla toplumsal mücadelenin dinamiklerini kalıcı ve sürekli bir şekilde örgütlemenin önemine dikkat çekiyor.

"Faşizme ve sömürüye karşı demokratik meclislerde buluşalım" şiarıyla yola çıkan HDK’nin Eş Genel Sözcüsü Cengiz Çiçek ile 12’inci Genel Kurul’a giderken 2023 seçimlerinin önemini konuştuk. Çiçek, bu seçimi Türkiye halklarının kaderini değiştirecek seçim olarak tarif ederken, bileşeni olduğu HDP’nin de içinde bulunduğu Emek ve Özgürlük İttifakı’nı işaret ediyor.

Cengiz Çiçek ANF’nin sorularını yanıtladı.

Önümüzde kısa süre sonra bir seçim olacak. Seçime gittiğimiz bu koşullarda HDK olarak siyasal atmosferi nasıl değerlendiriyorsunuz?

2023 seçimlerini sadece iktidarı tayin edecek bir seçim olarak okumamak gerekiyor. Devlet içi güçler açısından ciddi, tarihsel bir boyutu var. 6’lı masa ve Cumhur İttifakı olarak ortaya çıkan iki blok tarihsel olarak Türkiye'de “Beyaz Türkçülük” ve “Yeşil Türkçülük” bloğu olarak kendisini konumlandırdı ve bugüne getirdi. Devlet iktidarının ikinci yüzyılda kimin elinde olacağına yönelik bu 100 yıllık hesaplaşmanın finali de yapılacak bir bakıma.

Bu iki blok arasındaki gerginliğin ve savaşın derinleşmesi aynı zamanda Türkiye'deki halkların geleceğini de olumlu ya da olumsuz etkileyecek. Seçimlere giderken devletin kendi içindeki bu güç ve egemenlik savaşları gerçeğini gözden kaçırmamak lazım. Bu savaş aynı zamanda içerideki kavgayı dışarıya da bir şekilde yansıtıyor.

Nedir bu yansımalar?

Seçimlere doğru giderken ülkücülerin kendi içerisindeki hesaplaşmaları, çetelerin kol gezdiği bir ülke gerçeğiyle daha fazla muhatap olmamız, paramiliter her türlü örgütlenmenin işaretlerini günbegün daha fazla görmemiz gibi. Yine inanç özgürlüğü adı altında ortaya çıkan tarikat ve cemaatlerdeki muazzam toplumsal örgütlenme, bunun ortaya çıkardığı toplumsal çürüme, gayri ahlaki sürecin hepsini değerlendirdiğimizde aslında bu savaşın olağan sonuçları olarak görünüyor.

İçerideki savaş sadece devletin içindeki bürokrasiyi kirletmiyor aynı zamanda toplumu da çürütmeye başlayan ciddi bir şey. Bence bu yönüyle baktığımızda 2023 seçimleri toplum için son derece önemli. Artık Türkiye'deki halklar, ezilenler ve bu gidişattan rahatsız olan bütün kesimler değişim istiyor. Her gün tecavüz, taciz ve şiddet tehlikesindeki kadınlar, her geçen gün daha çok yoksullaşan geniş kesimler var; insanlar barınamıyor, doğa iflas etmek üzere, köylüler birçok konuda isyan ediyor. Gelinen aşamada sokaktaki her yurttaşın neredeyse gelecek kaygısı var. Türkiye belki kendi tarihinin en çok göç veren zamanını yaşıyor. Belki böyle kitlesel göçler halinde gözümüzün önünde olmuyor ama bir dip dalga şeklinde hareketlenmeler var ve aynı zamanda en fazla göç alan ülkelerden biri haline de geldi.

Tüm bunlarla birlikte yeni arayışların da çok fazla derinleştiği, halkların daha fazla yol aradığı bir tarihsel aralıktayız. Halkların Demokratik Kongresi ile Partisi HDP ve onun da içinde bulunduğu Emek ve Özgürlük İttifakı, bu karanlık tablonun içerisinde gerçekten bir ışık huzmesi gibi kendisini örgütleyerek topluma kabul ettirecek kitlesel yürüyüşünü, daha fazla büyütecek koşulları da aynı şekilde ilerletiyor. Karanlığın yanında aydınlık da çok ciddi bir şekilde kendisini dayatıyor.

Bunu her zaman söylüyorum; bu seçim aslında seçimi aşan seçim olarak tariflenebilir. Yani halkların kaderinin tayin edileceği bir seçim ve herkes açısından tarihi bir seçim. Sonuçları itibarıyla çok sarsıcı bir seçim olacak. Olumlu olumsuz sonuçlar itibarıyla, önümüzdeki on yılları belirleyecek bir seçim olması itibarıyla klasik bir seçim değil.

2023 seçimlerinin en karakteristik özelliği, bir yılı aşan bir süredir devam eden tartışmalarda ve önceki seçimlerden de kısmen görüldüğü kadarıyla tüm kesimler açısından “ittifaksız” olamayacağı. Öte yandan seçimin “aday” tartışmaları da buna bağlı olarak yükseldi. Kim, hangi adayı çıkaracak mevzusundan ziyade, örneğin Erdoğan’ın aday olamayacağına dair hukuki engeller var ama Cumhur İttifakı bunu kabul etmiyor. HDP'ye uygulanan bir hazine yardımı blokesi var. Bu çerçevede mesela ele alındığınızda nasıl bir seçim sürecine giriyoruz?

Aslında sadece bu seçim değil, bundan önceki son birkaç seçim de çok adil ve hukuki bir düzlemde yürümedi. Özellikle AKP iktidarı, devletin bütün olanaklarını arkasına alarak eşitsiz koşullarda seçime gitti. Bu eşitsizlik, hukuk dışına çıkma, yasadışılık hali bir yönetim biçimi olarak bütün topluma dayatılmaya başlandı. Bugün itibarıyla baktığımızda zaten hukukun ve yasanın kendisinin tartışma zemininden çıkmasının en temel nedeni, günümüz iktidarının son yıllardaki icraatlarıyla ilgili.

Ama şu da var; Erdoğan aday olur mu olmaz mı noktasında yapılan tartışmalarda ana muhalefet lideri “Başvuru yapsak ne olur? Sonuç itibarıyla yasa onun elinde, yargı onun elinde” tarzında bir açıklama yapıyor. Ne olursa olsun, hak ve özgürlüklerden yana olan, hukuk ilkelerine, özgürlüklere inanan herkes, faşizm koşullarında kırıntısı bile kalsa bunu toplumsal muhalefet bilinciyle o kırıntıyı bile değerlendirmek zorunda.

Bu hukuksuzluklar karşısındaki her alışma durumunuz, aslında o hukuksuzluğu daha fazla derinleştirip size başka yöntemlerle saldırıyı büyütmesine sebep olur. O yüzden uzun yıllardır Türkiye'deki sistem siyaseti olarak kodladığımız muhalif çevrelerin hepsini eleştirdiğimiz temel nokta bu. Hem hukuksal, hem meşru mücadeleyi hem de toplumsal mücadeleyi iç içe geçiren ve bulunduğu zeminin haklılığına, meşruluğuna güvenip o özgüvenle muhalefet yapma zorunluluğumuz var. Bugün itibarıyla iktidarın hukuk komploları karşısında, hukuksal zeminin kendisine başvuru yapmayı bile öteleyen, sonuç almaz gören yaklaşımın kendisi zamanla Erdoğan'a dönük etkili muhalefetin daha pısırık, daha etkisiz, daha sonuç almaktan uzak bir muhalefet formuna dönüşmesine neden oluyor.

Peki, sizce neden böyle bir hamle yapılmıyor?

Bu iktidarı köşeye sıkıştıracak, gerçekten açıklarını ortaya çıkaracak, kitleleri bu noktada ikna edecek o kadar çok falsosu ve çelişkileri var ki ama bunu doğru değerlendirmek, doğru analiz etmek ve bu konuda cesur olmak lazım. Örneğin Erdoğan'ın sistem muhalefetinin sıkıştırdığı en önemli nokta Kürt sorunu ve savaş meselesi.

Son 15 yılda Türkiye her şeyi yaşadı ve her şeyi gördü. Ama iktidar özellikle kendi döneminde yaptığı birçok şeyi sanki yapılmamış, söylenmemiş, konuşulmamış ve de yaşanmamış gibi topluma ya da siyasete tekrar tekrar sunup bu konuda herkesi teslim almaya çalışıyor. Sadece Kürt sorunu bağlamında bile düşündüğümüzde 6’lı masanın iktidar karşısında cesur olamaması, korkak olması, yaşanan tarihin kendisini de inkâr etmesi, görememesi demek. Bu haliyle meseleyi Cumhurbaşkanlığı adaylık tartışmalarına da getirirsek; tamam, Erdoğan gitsin de onun dışındaki esas plan ne? 6 benzemez de diyebileceğimiz, kendi içerisinde asgari demokratik ilke ve programlarda uzlaşır gibi görünse de iç iktidar kavgalarında, çelişkilerinde fazlasıyla açıklar veren, parçalı ve topluma güven vermekten hızla uzaklaşan bir sistem muhalefetiyle, 6’lı masa gerçeğiyle karşı karşıyayız.

Cumhurbaşkanlığı adaylığı tartışmalarında Halkların Demokratik Partisi etrafında dönen tartışmalar da bununla ilgili haliyle. Türkiye'de hala hatırı sayılır bir demokratikleşme umudu varsa, bunu son yıllarda sergilediği demokratik direniş tutumuyla, yine taktiksel yaratıcı hamlelerle gerçekleştiren ve Erdoğan iktidarının yıkılma ihtimalinden bahsedilecekse bu ihtimali bile şu anda ayakta tutan; HDP ve bileşenler gerçeğidir, sosyalistlerdir, Kürtlerdir, Alevilerdir, kadınlardır.

Şu saatten sonra sorumluluk artık 6’lı masanın kendisindedir. HDP'nin saygıdeğer eş genel başkanları da bu konuda defalarca açıklama yaptı. HDP üzerine düşen her şeyi yapıyor. Türkiye'de halkların demokratik geleceğine dair sorumluluk aldık, bedel ödedik, bedel ödüyoruz, yol arıyoruz, yol sunuyoruz, yol öneriyoruz. Sadece kendimizden menkul okumalar yapmıyoruz. Türkiye'nin bütününe dair okumalar yapıyoruz. Ama bizi bir bölgeye sıkıştırmaya, dar bir bölge partisi gibi sunmaya, tırnak içerisinde “terör” söylemleriyle kriminalize etmeye çalışan bütün o saldırılar karşısında hala selam vermekten bile korkan bir muhalefet var. Oysaki AKP onlardan önce bu boşluklarda daha fazla mesafe kat etti; ama şimdi o kendisinin içinde bulunduğu tarihsel süreci bile inkâr edip muhalefeti o inkâr havuzuna hapsetmeye çalışıyor.

Emek ve Özgürlük İttifakının belli ilkeler düzeyinde bir mutabakat sağlamış olduğunu biliyoruz. Adaydan ziyade ilklerin ön çıktığını da eklersek, bu cepheyi nasıl bir seçim süreci bekliyor?

Halkların Demokratik Kongresi olarak şöyle bir okuma yapıyoruz: HDP ve HDK zaten tarihsel olarak ezilenlerin ittifakı perspektifiyle, sloganıyla yürüyüşünü başlattı ve bu süre zarfında çok ciddi bir kitlesel karşılık buldu. Toplumsal teveccüh kazandı, üçüncü yol, üçüncü kutup mücadelesini gerçekten toplumsallaştırabilme kapasitesine ulaştı. Bu bizim açımızdan hem parti itibarıyla, hem ittifak zemininin bu kadar uzun yıllar kendisini var etmesi itibarıyla çok başarılı bir deneyim. Elbette kendi içimizde sıkıntılar, yetmezlikler ve açmazlarımız var. Ama bu kadar baskıya, zora, zulme rağmen kitlesel karşılığını oluşturmuş ve hala ayakta tutan ve de hala sadece kendisinin değil, ülkenin kaderini belirleyecek yegâne güç olması itibarıyla çok başarılı bir tarihsel deneyim yaşadık.

Şimdi Emek ve Özgürlük İttifakı bu 11 yıllık başarılı deneyimin üstüne yeni bir ittifak halkası olarak eklemlendi. Türkiye'de sosyalist örgütler, özgürlükçüler, ilericiler toplumsal muhalefet mücadelesi üzerinden kurgulamış bütün yapıların neredeyse örgütsel olarak bir araya gelişi tamamlandı. Bu da kendi içinde çok kıymetli ve değerli. Elbette ki daha dışında olanları var. Ama bu oluşumun aynı zamanda seçimler sürecinde şöyle bir tarihsel görevi de var: Biz örgütler halkasını biriktirdik. Biriktirdikçe yan yana getirdikçe halkların, kitlelerin, ezilenlerin bu ortaklığa, bu ittifaka karşı güveni de o derece artıyor. Artık örgütlerin örgütsel kapasitesinin çok çok üstünde toplumsal bir teveccüh var. Şimdi biz bu toplumsal teveccühün bir kısmına potansiyel diyoruz Halkların Demokratik Kongresi olarak. Yani biriktirdikleri ve biriktirecekleri var. Toplumsal olarak kadın mücadelesinde, ekoloji mücadelesinde, emek mücadelesinde, köylüler mücadelesinde, kent mücadelesinde ister HDP'ye ister ittifaka oy vermeyen ama oy verme potansiyeli olan daha milyonlar var. Seçim sürecinde kendi adımıza yapacağımız en kıymetli işlerden biri bu potansiyeli görüp buna odaklanmak ve burayla irtibatımızı kalıcı, toplumsal örgütlenme ilişkisi haline getirmek.

Gelinen aşamada Türkiye'de üçüncü yol etrafında kendi yolunu açmaya çalışan siyasal ve toplumsal mücadele artık daha fazla taban ve toplumsal mücadele örgütlenmesini zorunlu kılıyor. Seçim gününe kadar ciddi anlamda kendi politik ve özgürlük seçeneğini oluşturup Türkiye'nin kaderini değiştirme iradesiyle seçimden sonraki bütün olasılıkları gözeten bir bakış açısıyla, seçime kadar taban örgütlenmesini daha fazla yaygınlaştıran ve kalıcılaştıran toplumsal politik gerçekliğe de ulaşmamız gerekiyor. Aksi tutum burjuva sisteminin bizi sıkıştırmak istediği dar, temsili alana sıkıştırır.

Özellikle önceki seçimlerin sonrasını da düşünürsek bu defa “seçim sonrasını gözetmek” nasıl bir hayati önem taşıyor?

Seçim öncesi oyun kuruculuğunu mücadelesini daha fazla önemseyen ama seçim sonrası olasılıklar karşısında çok hazırlıklı olmayan bir siyaset sahibiydik. Yani bu bizim açımızdan bir özeleştiri pozisyonu aynı zamanda. 31 Mart'ta ortaya çıkan toplumsal teveccühün yüzde kaçını toplumsal örgütlenmeye dönüştürebildik? 7 Haziran ve 1 Kasım arasında AKP'nin savaş politikalarını, o dönem için ne kadar geriletebildik? Bunlara ne kadar hazırlık yapabildik? Eğer şimdi 100 yılın seçimi diyorsak, “seçimi aşan seçim” tespiti yapıyorsak ortaya çıkan bütün riskleri gözeten ve kendisini de burada konumlandıran olmalıyız. Doğru ya da yanlış tahlil ederiz, tartışılır ama sonuç itibarıyla bugünden yapacağımız politik tahliller üzerinden seçimden hemen sonrasını hesaplayan hazırlıklara da ihtiyacımız var. Halkların Demokratik Kongresi tam da bu hazırlık süreci için çok önemli.

Tam da böylesi dönemlerde bizlerin meclisleşmesi, komünleşmesi, mahalle komisyonları, mahalle meclisleri kurması, aslında seçimin çalışmalarında bulunan bütün yurttaşların, bulunduğu her yerde öz yönetimlerini kurması, öz oluşumlarını gerçekleştirmesi ve bunu seçim sonrasında nasıl kalıcılaştıracağına dair ciddi anlamda tartışmalar şimdiden başlatması lazım. En az seçim gününe kadar yapacağımız mücadele kadar önemli.

Seçim dönemine girmişken HDK de 12’inci kurulunu yapacak ve biz şu anki toplumsal siyasal atmosferi genel hatlarıyla konuştuk. Son olarak Genel Kurul’a ile ilgili neler diyeceksiniz?

Bizler bu süreçte hem içimize dönük hem de Türkiye'ye, dünyaya ve Ortadoğu'ya dair tartışmalar yürüttük ve de bu tartışmalardan çıkardığımız çok kıymetli sonuçlar var: Halkların Demokratik Kongresi kendinden menkul bileşenlerinden azade, dışarıda ya da ayrı bir örgüt olarak değerlendirilmemeli. Halkların Demokratik Kongresi ile ilgili yapılacak her tartışma ve faaliyet doğrudan bileşenlerin ve partisinin de içinde olmak zorunda olduğu bir zemindedir. O yüzden HDK hem Genel Kurul sürecinde hem de sonrasında Türkiye'deki toplumsal muhalefetin gerçekten bir toplumsal muhalefet içeriğine kavuşmasının yollarını arayacak.

Bize dayatılan bu kuşatma ortamındaki bütün daralmaları, yalnızlıkları aşacağımız tek yol, bu ortak yürüyüşümüzü sokakta, mahallede, köyde, kentlerde, okullarda, fabrikalarda, doğanın içinde her yerde meclis ve komün mantığıyla toplumsal bir taban örgütlenmesi yapmak. Bunun zeminleri de var. Kongrenin genel perspektifi zaten bu: Faşizme ve sömürüye karşı demokratik meclislerde buluşalım. Özgür toplum olabilmek için örgütlü toplum olmamız gerekiyor. O yüzden bu ittifak zeminini hem nicelik hem de nitelik düzeyde büyüterek ortak bir yürüyüşün, toplumsal mücadelenin dinamiği yaratmak. Türkiye'de potansiyelin bu zeminde olduğunu çok iyi biliyoruz, yeter ki bugüne kadar bize kazandırmayan pratik ezberlerimizi hep birlikte aşalım.

Bu yönüyle hem HDK'nin kendi yürüyüşü, hem de Türkiye'deki toplumsal muhalefetin bundan sonraki yürüyüş için bütün yol arkadaşlarımızı, mücadele dostlarını, Halkların Demokratik Kongresi mücadelesini daha fazla büyütmeye ve toplumsallaştırmaya davet ediyoruz.