HDP’nin başarısı tüm demokrasi güçlerinin başarısıdır

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, Yeni Özgür Politika gazetesine yazdığı makalede, 24 Haziran seçimlerini ve HDP’nin başarısının önemini değerlendirdi.

Türkiye’de 24 Haziran’da hem Cumhurbaşkanı hem de parlamento seçimi olacak. Bu baskın seçim AKP-MHP faşizmine meşruiyet kazandırmak için gündeme getirilmiştir. AKP-MHP iktidarının politikasında herhangi bir değişiklik olmayacaktır. Tayyip Erdoğan yeniden Cumhurbaşkanı seçilir, AKP-MHP faşist iktidarını sürdürürse savaş eskisinden daha fazla şiddetlenecektir. Hatta seçim öncesi şovenizmi şahlandırıp oylarını artırmak yeni savaş alanları da ortaya çıkaracaktır.

Türkiye’de şu an da Kürtleri soykırıma uğratmak isteyen bir faşist iktidar vardır.  Dinciliğin milliyetçiliğe cila yapıldığı her yerde farklı kimlikler için soykırım tehlikesi vardır. Eğer dincilik Türkiye'de milliyetçiliğe cila haline getirilmişse bu kesinlikle soykırımcılıktır. Bundan kuşku duyanlar ne Türk devletinin karakterini anlamışlardır ne de dinci milliyetçiliğin ne anlama geldiğini! Bizim açımızdan Türkiye'de tartışmasız bir faşist iktidar vardır. 24 Haziran seçim sonuçları bu faşizmin Türkiye halkları açısından onaylanıp onaylanmayacağı anlamına gelecektir. Kuşkusuz sadece bir seçimle Türkiye'deki zihniyet ve politik anlayışlar değişmeyecektir. Ancak mevcut AKP-MHP faşist iktidarının seçimde onaylanmaması demokrasi güçlerinin mücadelesi açısından olumlu sonuçlar ortaya çıkaracaktır.

Ancak geçen yıllarda olduğu gibi mücadeleyi sadece seçim kazanmaya endeksleyen bir yanılgıya düşmemek lazım. Meclise 60-70 milletvekili sokulduğunda Türkiye'nin demokratikleşeceğini sanmak Türkiye'deki soykırımcı sömürgecilik gerçeğini anlamamak olur. Gerçek anlamda demokratik ülkelerde tabi ki seçimler sorunların çözümü için önemli bir yoldur. Ancak demokratikleşmeyen ülkeler açısından seçimlere böyle yaklaşmak sadece kendini kandırmak olur. Türkiye çok partili siyasal yaşamına bile dış dünyadaki gelişmeler sonucu geçmiştir. Neden iki partili siyasal yaşama geçildi bu konuda çok şey söylenebilir. Bir nedeninin ise yürüttüğü Kürt soykırım politikasına aldığı desteğin sürdürülmesi olduğu bilinmelidir.

Kuşkusuz anayasa ve yasalar formel metinlerdir. Ancak bir ülkenin demokratikleşmesi konusunda ilk bakılacak belgelerdir. Her bakımdan tekçiliğin ve merkezi yönetimin esasa alındığı Türkiye'de yüz milletvekili kazanılarak Türkiye'nin demokratikleştirileceğini sanmak Türkiye gerçeğini anlamamak olur. Nitekim sistemin dayandığı temel taşlar sarsıldığında anayasa dahi biçimsel kalmış, var olan bazı hakların bile açıkça çiğnendiği görülmüştür. Özellikle Kürt sorunu söz konusu olduğunda demokratikleşme mücadelesinin sert geçeceği açıktır. Son 40 yıllık mücadele bu gerçeği defalarca kanıtlamıştır.

Kürtler açısından demokratikleşme ve özgürleşme mücadelesi zor koşuları kullanmadan yürütülemez. Kürtler açısından özgürleşmenin koşulları zor koşullarda mücadele etmektir; hem de ısrarlı bir biçimde. Bunu da bizim niyetlerimiz, duygularımız ve ideolojik yaklaşımlarımız değil Türk devletinin soykırımcı Kürt politikaları koşullandırmaktadır.

24 Haziran seçimlerine girilen süreçlerde bu tür değerlendirmeler yapmamızın nedeni son yıllarda seçim ya da kolay koşullarda mücadele etme alışkanlığının özgürlük mücadelesi açısından yarattığı olumsuzluklardır. Öyle ki kolay yollardan özgürlüğü kazanma bir özel savaş yaratımı gibi olumsuz sonuçlar doğurmuştur. Hâlbuki kolay yollardan Kürdistan'da özgürlük mücadelesinin gelişmeyeceği 12 Eylül 1980 darbesiyle birlikte Kürtler açısından alınmış tarihi bir ders olmuştur. Nitekim onlarca yıldır yaratılan gelişmeler zorluklara katlanarak sağlamıştır. Kürt halkında da böyle bir tarihi bilinç ve mücadele anlayışı olmuştur. Son yıllardaki yanılgılar bu tarihi bilinci zayıflatan hatta tersine çeviren etkilerde bulunmuştur. Bu açıdan 24 Haziran seçimlerine yaklaşırken bu yanılgılı bakışı bırakmak gerekir.

Bunları belirtirken 24 Haziran seçimlerinin önemsiz olduğunu söylemek istemiyoruz. 24 Haziran seçimlerini ne küçümsemek gerekir ne de abartmak gerekir. Hakkıyla yaklaşmak önemlidir. Doğru yaklaştıktan sonra en yüksek düzeyde ciddiyetle ve önemseyerek ele almak gerekir.

Türkiye'de on yıllara dayalı büyük bedeller ödenen bir demokratik devrim mücadelesi vardır. Kuşkusuz bu demokratik devrim mücadelesi Türkiye'de demokratikleşme doğrultusunda birikim yaratmış, mücadele imkânlarını da artırmıştır. Bu yönüyle Türkiye'de demokratikleşme mücadelesi verilmemiş gibi yaklaşamayız. Ancak Türkiye’yi demokratik bir ülke olarak da göremeyiz. Eğer bugün Türkiye'de biçimsel de olsa bazı demokratikleşme mücadelesi imkânları varsa bu da yürütülen demokrasi mücadelesinin sonucudur. Bu açıdan seçimleri de demokrasi mücadelesinin ortaya çıkardığı demokratik mücadele platformlarında biri olarak görülmelidir. Kaldı ki 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da bile 4 yılda bir seçilen parlamentolar demokrasinin ve demokrasi mücadelesinin esası olarak görülmekten çıkmıştır. Parlamento dışı örgütlü toplumun baskısının sürekli olmadığı ülkeler demokratik görülmemektedir. Çok yetersiz gördüğümüz Avrupa’daki demokrasi anlayışı bile Tayyip Erdoğan'ın çoğunluk bizde her şeyi yaparız anlayışını demokratik görmemektedir.

Türkiye'de şu an da askeri darbe dönemlerinde bile görülmeyen her şeyin bir kişiye bağlandığı faşist bir rejim söz konusudur. Bu faşist rejim kendisine meşruiyet sağlamak için böyle bir seçime başvurmaktadır. O kadar zayıf duruma düşmüştür ki içerde ve dışarda yürüttüğü politikaları yürütemez hale gelmiştir. Bu açıdan tüm devlet olanaklarını kullanarak bu seçimle meşruiyet sağlamak istemektedir. Buna mecbur kalmıştır. Bu durumda demokrasi güçleri de bu seçimi bir demokrasi mücadelesi sürecine ve platformuna dönüştürmelidir. Onlarca yılın hatta yüz yılın demokrasi mücadelesine dayanarak bu seçimlerde bu faşizm geriletilmelidir. Eğer demokrasi güçleri ortak hareket eder ve sandıkları koruyabilirlerse faşizm geriletilecektir. Egemen sınıflar arasındaki çelişkiler dikkate alındığında AKP-MHP faşist iktidarının geriletilmesi mümkün hale gelmiştir.

Bu faşist iktidarın geriletilmesinde bu seçimler bir rol oynayabilir. Bu açıdan Kürtler ve demokrasi güçleri bu seçimlere yüklenmelidirler. AKP-MHP faşizmine karşı tutumlarını bu yolla güçlü biçimde ortaya koymalıdırlar. Dinciliği faşizmin cilası haline getiren bu iktidar geriletildiğinde demokratikleşme mücadelesi ve seçeneğinin önü açılacaktır. Türkiye'de ya faşizm ve savaş politikaları yürütülecektir ya da demokratikleşme seçeneği gündeme gelecektir. Zaten demokratikleşme zihniyeti ve politikaları olmadığı için Kürt halkı ve demokrasi güçlerine karşı şiddetli savaş seçeneği devreye konulmuştur.

Bu gerçeği Önder Apo 2013 ve 2014 yılında defalarca dile getirmiştir. Önder Apo demokratikleşme seçeneğini dayatmış ancak mevcut siyasal partiler ve devlet böyle bir zihniyet de olmadığı için savaş seçeneği devreye konulmuştur. Önder Apo demokratikleşme doğrultusunda adım atmalarının zayıf bir ihtimal olduğunu, esas olarak savaş durumumun gelişebileceği konusunda İmralı’ya giden heyetleri sık sık uyarmıştır. Ne var ki devlet savaşa hazırlanırken demokrasi güçleri çok zayıf olan ihtimalin gerçekleşmesini beklemişlerdir, hem de kendiliğinden.

Demokrasi güçleri bu seçime bir mücadele süreci olarak bakmalıdırlar. Seçimlere böyle bakıldığında anlam kazanır ve demokratikleşme doğrultusunda bir zemin ve gelişme haline gelir. Demokratikleşmeye sadece parlamentoya daha fazla milletvekili sokmak olarak bakmamak önemlidir. Kuşkusuz parlamento da halkın mücadelesinin yansıdığı kurumlardır. Ancak parlamento içindeki siyasi temsil; örgütlü toplumun süreklileşen mücadelesi ile tamamlanırsa o zaman Türkiye'de demokratikleşme mücadelesi gelişir ve gerçek demokratikleşme doğrultusunda yol alınır. Dünyada tüm demokrasiler gerilim üzerinde yükselmiştir. Demokrasi her zaman örgütlü demokratik toplum ile devlet arasında süren çok yönlü mücadeleyle gelişmiştir. Yani gerilim zemininde gelişmiştir. Halkın gerçek güç olduğu tam demokrasi sağlanana kadar bu gerilim bir biçimde sürer. Bu gerilim faşist, despot ve oligarşik ülkelerde silahlı çatışmalar biçiminde sürerken, belli bir demokratikleşme yaşayan ülkelerde ise farklı gerilim biçimlerinde karşımıza çıkar.

AKP-MHP faşizmi eski devlet yapılanmasını sürdürülemediği ortamda faşizm seçeneğini devreye koymuştur. Çünkü 7 Haziran seçimleri ile birlikte ya bu seçim sonuçlarının ortaya çıkardığı çok kimlikli Türkiye kabul edilecekti ya da eski Türkiye'yi restore etmek için savaş yürütülecekti. Bu açıdan AKP-MHP faşizmini klasik devletin son hamlesi olarak görmek gerekir. Kuşkusuz HDP, etrafındaki demokrasi güçleri, sol ve sosyalist hareketler dışındaki siyasi güçlerin zihniyetleri ve politik ufukları eskiyi aşamamaktadır. Ancak AKP-MHP faşizmi geriletildiğinde diğer siyasi güçler ne yapsalar da eskiyi restore etmeleri mümkün olmayacaktır. Eski politikada ısrar edenler aşılmakla karşı karşıya kalacaktır. Demokratikleşme seçeneği dışında Türkiye'nin önünü görmesi mümkün değildir. Bu açıdan HDP ve diğer demokrasi güçleri Türkiye'nin geleceğini belirlemede önemli rol oynayacaklardır. Zaten bu nedenle faşizm en fazla bu güçlere saldırmaktadır.

HDP’nin programı ve 7 Haziran’ın öncesi ortaya koyduğu seçim beyannamesi bugün de Türkiye'nin tek seçeneğidir. Demokratikleşme projesi en büyük projedir. Bu hem ekonomik, hem toplumsal hem siyasal, hem kültürel, hem diplomatik projedir. Siyasal, toplumsal, ekonomik, kültürel, hukuk vb. her alanın demokratikleşmesi Türkiye'nin bu alanlarda hamle yapmasıyla sonuçlanır.

Türkiye'nin tüm demokrasi güçlerinin Kürtlerinde içinde olduğu HDP ile ittifak içinde bu seçime girmeleri gerekir. Kürtlerle Türkiye'de kardeşçe, birlikte yaşanacak mı, yaşanmayacak mı bu HDP'ye yaklaşımla belli olacaktır. Türkiye'de birlikte yaşanılacaksa AKP-MHP faşizmine karşı mücadele şart olduğu gibi, HDP'yi dışlayarak seçim ittifakı kuran CHP, İyi Parti ve Saadet Partisi’ne karşı da tavır alınması gerekir. HDP etrafında toplanılarak Kürtlere karşı savaş açan ve Kürtlerle aralarına mesafe koymak isteyenlere demokratik tutum gösterilmelidir. Türkiye'nin temel ihtiyacı budur. Türkiye'de Kürtlerle kardeşçe ve demokrasi içinde birlikte yaşam iradesi ortaya konulmadan ne gerçek anlamda siyaset yapılır ne de sorunlara çözüm bulunur.

Türkiye'de mevcut bulunan 2 ittifak karşısında 3.  bir ittifaka ihtiyaç vardır. Bu da Kürtlerle tüm demokrasi güçlerinin ittifakıdır. Kuşkusuz HDP içinde Kürtlerle demokrasi güçleri stratejik bir ittifak kurmuşlardır. Ancak bir kesim Kürtler ve bazı demokrasi güçleri HDP içinde değildir. Tüm demokrasi güçlerinin ve Kürtlerin HDP için yer alması beklenmemelidir. Kuşkusuz hala dışarda kalan belli bir kesim HDP programı ve çatısı içinde kendine yer bulur. Ancak bu her zaman dışında kalanlar olur. Nitekim bugün var olan gerçeklik budur. Ancak HDP dışında kalan Türkiyeli demokrasi güçleri ve Kürt çevreleri HDP etrafında yeni bir ittifak kurabilirler. Yeni ve demokratik Türkiye tutumu böyle ortaya konulur. Bunun dışındaki her yaklaşım ya diğer ittifaka yedeklenmek ya da faşizm karşısında siyasetsiz kalmak anlamına gelir. Kuşkusuz HDP’de örgütlü demokrasi güçlerini, Alevi kurumlarını ve kadın hareketlerini muhatap alarak bunu gerçekleştirmelidir.

HDP bir Kürt partisi değildir. Zaten kendisini böyle tanımlamamış ve böyle yapılandırmamıştır. Ancak Türkiye'nin demokratikleşmesi ve başta Kürt sorununun çözümü başta olmak üzere Türkiye'nin temel sorunlarının çözümünü hedefleyen bir partidir. Demokratik ulus anlayışıyla siyasetin, sosyal alanın, ekonominin, kültürün, eğitimin, hukukun demokratikleştirmesini hedefliyor. Özcesi ezilenlerin ve sömürülenlerin özgür ve demokratik yaşamını amaçlamaktadır. Türkiye'nin tüm imkânlarını ve potansiyelini böyle bir demokratikleşme ortamında harekete geçirmeyi ve değerlendirmeyi esas almaktadır.

HDP'nin kazanması tüm demokrasi güçlerinin kazanmasıdır. Emekçilerin, Kürtlerin, Alevilerin, farklı etnik ve inanç kimliklerin, kadınlar, gençlerin ve doğanın kazanmasıdır. Türkiye'deki 80 milyon nüfusun yüzde 95’inin kazanmasıdır. Demokrasi düşmanları dışında herkesin kazanmasıdır.

24 Haziran seçim sonuçları açısından HDP barajı aşmadan AKP-MHP faşizmi geriletilemez. HDP'nin baraj altında kalması AKP-MHP faşizminin seçim başarısı demektir.  Zaten bu nedenle faşist şef Tayyip HDP'yi gömün demiştir. Bu aslında Kürt’ü ve demokrasi güçlerini yok edin emridir. HDP gömüldüğünde Aleviler de, kadınlar da, farklı etnik ve inanç kimlikler de gömülüş olacaktır.

Bu açıdan tüm sol ve sosyalist güçlere, Alevi toplumuna, kadınlara ve gençlere bu seçimde önemli görev düşmektedir. 7 Haziran’da olduğu gibi HDP başarılı kılınmalıdır. HDP'nin Cumhurbaşkanı adayı 2. Tura çıkarılmalıdır. Türkiye halkları demokratik iradesini ortaya koyarak AKP-MHP faşizminin zihniyeti ve tüm uygulamalarını mahkûm etmelidir. Kürtlerden uzak durularak Yeni Türkiye'nin yaratılamayacağı da herkese