Herkesin katili!

Bir çift söz tek başına zalimlere güç getiremeyebiliyor belki ama bir çift söz bir hesaplaşma vaktinde halkın öfkesi için sahici bir doğrultu ve devrimci bir yıkım için iyi bir motivasyon olabiliyor. 

Sözden korkanların tedirginlik içeren bir mesajı gibi gelmişti ilk duyduğumda. Savaş ve ölüm ile barış ve çözüm umutlarının bu denli içiçeleştiği, izleyenler olarak acılı gelgitlerine rağmen saflık derecesinde bir histeriyle sonucunu izlediğimiz, toplumda şizofrenik halli bir müzakere mazisi yaratan bir mevsimdi. Türkiye’de herkesi umutlandıran ama neticede düzenbaz Erdoğan-AKP rejiminin soykırım planından ibaret olan “müzakere süreci”nde, birinci derecede PKKli yetkililerin ağzından işittiğim bir bilgiydi. 

Erdoğan dolaylı olarak PKK yetkililerine ve Kürt Halk Önderi Öcalan’a meydanlarda atılan bir çift söze dair rahatsızlığını iletmişti. Tam da bu sıralarda müzakere umuduyla gözleri parlayan Kürt halkı, evlatlarını toprağa verirken barış hatırına göz yaşlarını gizliden gizliye siliyor, gülmekle ağlamak arasında asılı kalan Kürdün en temiz duyguları sonunda göğsünde dolan öfkesine tutunup “KATİL ERDOĞAN” sloganlarıyla patlak veriyordu. 

Bu bir çift sözden rahatsız olmuştu Erdoğan. Bu ses kesilsin istiyordu. Ne iyi ki bu sözler sahibini bulmuş ve korkutmuştu. Mesajın muhatapları olarak PKK ve Öcalan bu talebin karşılanması bir yana halkının bu haklı sesine ses katmayı daha doğru bulmuştu.  

Neydi bu mesajı ileten duygu diye çok kafa yormuştum o sıralar. Şimdi bu yorucu mesainin ne kadar gereksiz olduğunu anlasam da zamanın iklimi bizi de içine almıştı demek. En saf değerlendirme olarak Erdoğan’ın bu haksız yakıştırmayı içine sindiremediği düşüncesine kapılmadım hiç. Dağlar aptallık sınırında gezinen bu cehalet dolu fikirleri insanın yüreğinden de aklından da söküp alıyordu nihayetinde. Ama düşmanına zayıf yanını işaret etme derecesindeki bu talep belli ki derin bir endişeye dayanıyordu. Gittikçe meydanları dolduran bu ses zihinlerde iyice yer bulmuştu. Belki de hayatlarımızda Erdoğan denilen resmin yerini en gerçekçi tanımıyla “KATİL ERDOĞAN” almıştı. Bir başına yakışıksız o ‘katil’ kelimesi bir sıfat gibi sahibinin önüne düşünce gerçeğe en yakışır bir imge hayat bulmuştu. Bence bu söz düpedüz bir ihbar gibiydi. Suçlunun eşkâlinin tanımlanması gibi, suçluyu işaret etmek gibiydi. Bu sözler Kürdistan’ın meydanlarını arşınlamakla kalmıyor da tarihe kazınıyor gibiydi. Bir halk cenaze merasiminde nasıl bilirdiniz diye helalleşilecek merhumun defterini dürüyordu. 

Bunlar şimdi tam da bu vakitte, yani müzakere denilen o mazi, gerçeğe dair çok şey anlatan onlarca deneyimle gerilerde bırakılmışken, nerden aklıma geldi diyorsunuzdur belki? Şimdi Avrupa sokaklarına taşan onbinlerin, Erdoğan’ı tedirginlikle karşılayan Avrupalı halkın ve devlet yetkililerinin yaptığı açıklamalar, söylediği sözler, taşınan pankartlar bunları getirdi aklıma. ‘Bu ateş sizi de yakar!’ diye insanlığı uyaran Kürt analarının hakkını vermek gibi geldi bu sözler. Kürdün katili olan Erdoğan sonuçta herkesin katili oluvermiş gibiydi. O artık herkesin Katili, herkesin faşisti, herkesin diktatörü gibiydi. 

Bu geç bir uyanış besbelli. Ama zamanında sokaklarda yankılanan ‘KATİL ERDOĞAN’ haykırışlarının Kürdistan sınırlarını aşıp gittikçe tüm halklarıyla, kemalisti ve laikiyle, işçisi ve öğrencisiyle, aydını sanatçısıyla Türkiye’yi içine alması, Suriyelisi Iraklısı ve İranlısıyla tüm bölgeye taşması, Avrupa sokaklarını dolanıp, ulus devleti ayakta tutan devlet aygıtının soğuk koridorlarında yankılanması önemliydi.

Şimdi de seri cinayetler zamanından geçiyoruz. Gözden ve gönülden gizlenen büyük katliamların tanığı bir kuşak boğazına kadar kana batmışken ölümden bihaber kılınıyor gibi. Fail meçhul kılınmakla kalınmıyor, cinayete ‘kör talih’ süsü veriliyor. Katliamlar milliyetçi bir fanatizm şöleninde cennetin yolunu açan bir adak sunumu gibi alkışlanıyor. Oysaki kan ve katliamlar zamanları bu zamanlar. Kürt öldürülüyor, Türk öldürülüyor, solcusu-sağcısı öldürülüyor, cumhuriyetçisi-muhafazakarı öldürülüyor, işçisi-emekçisi öldürülüyor, esnafı-işvereni öldürülüyor, çocuğuna okul üniforması alamayan bir baba öldürülüyor, Kars’ta 9 yaşındaki Sedanur öldürülüyor. Huzur öldürülüyor, refah  öldürülüyor, güven öldürülüyor, komşuluk-dostluk öldürülüyor, sevgi öldürülüyor. Ölmemiş bir kimse, alnının çatına silah dayanmamış bir değer kalmamış gibi. Ve katil apaçık olay mahallinde. En iyi Kürtler tanıyor faili. Şimdi de herkes tanıyor faili. Herkes ses veriyor: “KATİL ERDOĞAN” diyor. 

Düşünüyorum, aynı tedirginlik ve endişeyle izliyor mu acaba Erdoğan bu sloganları? Aynı korku düşüyor mu yüreğine? Hiç de öyle görünmüyor. Bu kadar gözü karalık, bu kadar vurdum duymazlık, bu kadar hesapsızlık bize bunu söylüyor. Erdoğan’ın gösteriş, prestij, karizma gibi kaygıları iyice yara almış gibi. Bölge liderliğine soyunan bu narsist katilin endişe duygularının yerini derin bir boş vermişlik almış. İpler elden salıverilmiş, nerde inceyse orda kopsun denilmiş gibi. 

Bu hastalıklı ‘başkanın’ ruh halini tanıyanlar hayrola! diyor. Hayır ola elbet, hayır olacak elbet. Bunlar hayırın, iyinin müjdesi. Bu haleti ruhiyet son zamanların haleti ruhiyeti gibi. Sona ikna olmuşluğun, bitişi kabullenmişliğin muhitinde karanlıklara gizlenen hesapsızlık, kaygısızlık gibi. 

Şimdi bir müzakere süreci mevsiminde aracılarla PKK ve Önderliğine kaygı ve endişeyle iletilen bu bir çift söz aynı endişeyi yaratmıyorsa bundan korkulmamalıdır. Cesaret mevsiminde yine bir çift söze ihtiyaç olduğuna daha fazla inanmak gerekir. Çünkü derdini anlatmaya yetmeyen o bir çift söz, bazen herkesi biraraya getirir, o bir çift söz bazen koca bir ceberrutu devirir.